Demir Küçükaydın
Demokrasi mücadelesi başarıya ulaşabilseydi, bu “savaş” yaşanmaz ve aslında bütün Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu nispeten bir barış ülkesine dönüşebilirdi. (“Savaş”ı tırnak içinde yazıyoruz, çünkü “savaş” sözcüğü nötrdür. Ortadaki haksız bir savaştır, bir işgaldir, bir baskı düzenini sürdürmek içindir, bu kahrolası devleti yaşatmak içindir.)
Demokrasi mücadelesi başarıya ulaşamadı. Ulaşamazdı da. Çünkü demokrat yoktu. Demokratlık, her şeyden önce, devletin hiçbir dile, dine, ulusa, ırka vs. göre tanımlanmaması, böyle tanımlanmaya karşı tanımlanmasıdır.
Yani dil, din, kültür, ırk vs. körü bir devlet ve ulus olmadan demokrasi olmaz.
Böyle bir programı olan bir hareket yoktur. Ne Türkiye’de, ne Kürdistan’da ne de Orta Doğu’da, hatta dünyada da yok.
Yokluğunun nedeni dünyadaki bütün Marksistlerin birer gerici milliyetçi olmasındandır.
Gerici milliyetçi kavramı neyi ifade eder kısaca tekrarlayalım. Milliyetçilik, ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesini savunmaktır. Milliyetçi olmamak, ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesini reddetmekle olabilir. Gerici milliyetçilik ise, ulusal olanı bir dille, dinle, tarihle, soyla, ırkla, kültürle vs. tanımlamaktır. Marksistler ulusu genellikle bir dille ve tarihle tanımlayan milliyetçilerdir. Ulusların böyle tanımlanmasını bile sorun etmezler. Sadece o gerici tarihe bir ekonomi ve sınıf boyutu vermeye çalışırlar ve dolayısıyla ona soldan hizmet ederler. Marksistler ve sosyalistler kendi öznel niyet ve özlemlerinin aksine nesnel olarak tarihte, modern toplumun dini olan ulusçuluğun en gerici biçimlerde yayılmasını, toplumların bu gerici sicimlerde modernleşmesinin araçları ve özneleri olmuşlardır. Maalesef acı gerçek budur.
(Yani Marksistler ve sosyalistler sadece ulusal olanla politik olanın çakışması ilkesini, yani milliyetçiliği savunmamışlar, aynı zamanda ulusal olanın bir dile, dine, tarihe, kültüre vs. göre tanımlanmasını da sorun etmemişlerdir. Ulusu içinde sosyalizm mücadelesi verilecek nötr bir ortam olarak kabil etmişler, bizzat ulusu kedisine karşı bir mücadeleyi sorun etmemişlerdir. Marks, Engels, Lenin, Troçki, Luxemburg, Kıvılcımlı vs. hepsi böyledir.)
Yani Örneğin Türkiye’de ulusun Türklük ye veya başka bir dille tanımlanmasına karşı mücadele eden bir parti, bir yana ciddi bir entelektüel çevre ve fikir akımı bile yoktur. Örneğin en temel sorunun adı bile “Kürt Sorunu”. Halbuki sorun Türk Sorunu’dur. Yani somut olarak ulusun Türklükle tanımlanmış olmasıdır. Kategorik olarak bir dille, tarihle, hatta bir ırkla tanımlanmış olmasıdır. Türklüğün politik bir anlamının olmasına karşı mücadele eden bir hareket olmadığından, bugün sorunun adı Türk değil, “Kürt Sorunu”dur.
Kürt hareketi de demokrat değildir. O da ulusun Türklükle tanımlanmasına son vererek Türklüğün de bir politik anlamı olmamasından hareketle, demokratik bir ulus aracılığıyla Kürtlüğün üzerindeki baskıyı kaldırmak gibi bir amaca sahip değildir. Kürtlüğün da politik olarak tanımlamasından ve tanınmasından başka ufku yoktur.
Dediği sadece bizim de politik bir birim olarak örgütlenmemize imkan verin, bizi tanıyın. O zaman korkmanıza gerek yok, bizim ayrılmak gibi bir derdimiz yok demekten ibarettir. Bu demokratik bir program değildir. Çünkü ulusu, politik olanın bir dille, bir tarihle vs. tanımlanmasına karşı tanımlamak gibi bir derdi yoktur.
Tabii bu en soldaki, 68 yükselişinden ve sosyalizmden ilham almış Kürt hareketinin, yani Öcalan’ın ve PKK’nın perspektifidir. Yani o bile demokrat değildir ve politik olanın (yani ulusun ve devletin) bir dille, dinle tanımlanmasında bir sorun görmemektedir. Sadece bu politik birimlere devlet demeden bu işi halledeceğini sanmaktadır. Bir şeyin adı değişmekle kendisi değişirmiş gibi. Bu hukuken işe yarayabilir belki ama gerçekle ve sosyoloji ile hiçbir ilişkisi yoktur.
Daha sağdakileri anmaya bile gerek yok. Yani ulusun tanımı bakımından demokrat olan ve böyle bir hedefi olan bir parti, bir entelektüel akım, bir düzenli yayın, bir çevre bile yok. Sadece Türkiye’de değil, Kürdistan’da da yok, Orta Doğu’da da yok. Dünyada da yok.
Bu yokluğun nedeni, Marksizm’in ulusun ne olduğunu anlayamamasında, ulusun ne olduğunu anlayamamasının nedeni, Dinin ne olduğunu ve ulusların bir din olduğunu anlayamamasındadır. Bunun metodolojik nedeni, Aydınlanma’nın din tanımını bir sosyolojik tanımmış gibi kabul etmesinde, dolayısıyla kendini bir din tanımı üzerinden kurmuş bir din olan Aydınlanma’nın ufkunu aşamamasındadır. Yani Aydınlanma’nın kavramsal çerçevesini aşmamasındadır.
Bu nedenle demokratik bir hareketin oluşumu için, çok temel sorunlara girmek, Marksizmi (Sosyolojiyi) yeniden inşa etmek gerekiyor.
Biz böyle bir programı en azından 2005’ten beri (bakınız: “Ortadoğu İçin Demokrasi Manifestosu”) savunduk. Böyle bir programın teorik temeli için ulus ve dinin ne olduğuna ilişkin teorileri geliştirerek Marksizmi yeniden inşa etmeye çalıştık. Epeyce bir teorik başarı da sağladık. Ama bütün bunlar saf teori düzeyinde kaldı. Henüz hiçbir yankı yaramadı. Kısa vadede yaratması da beklenemez.
Yani Demokratik bir hareket oluşması için kısa vadede bir birikim, bir çıkış, bir yol görünmemektedir.
Tabii demokratlığın ikinci bir koşulu daha vardır. Merkezi ve bürokratik olmayan, toplu yaşamanın ihtiyaçlarını gidermeye yönelik, kendisini oluşturan mahalli birimlerin ve seçmenlerin iradesinin üzerinde yükselemeyecek yapıda, toplumun üzerinde yükselmeyen, toplumun kendisini yönetmesinin aracı olan bir devlet cihazını savunmak, programlaştırmak ve örgütlemek.
Böyle bir programı olan bir Parti, bir hareket, akım, hatta entelektüel bir çevre bile yok.
Dolayısıyla bu iki temel unsur olmayınca bir demokrat yokluğu var oluyor.
Bunların yokluğunun bir nedeni Marksizmin Aydınlanma’nın din tanımına bağlı kalması ise diğer nedeni, Stalinizmin Marksizmdeki demokratik ögeyi (Marks ve Engels’in Gotha ve Erfurt program eleştirilerinde, Fransa’da İç Savaş’ta, Lenin’in Devlet ve Devrim’de açıkladığı ve savunduğu devlet anlayışını unutturması, yok etmesidir.
Stalinizmin sosyalizme yaptığı kötülüklerden söz edilir ama onun esas kötülüğü devlet düşmanı, bürokrasi düşmanı, merkeziyetçilik düşmanı demokratik ögeyi de yok etmesidir. Bunun acıları çekilmektedir. Bu nedenle demokratik bir hareket yoktur. Bunlar uzun ve ayrı konular. Burada sadece neden sonuçlar zincirine kısa bir gönderme yapmış olalım.
Dolayısıyla demokratik bir program, böyle bir programa temel olacak bir teorik temel olmadığından demokratik bir akım, hareket, parti vs. yoktur.
Demokratik özlemler vardır ama bunlar var olan statüko içindeki kayıkçı dövüşünün içindeki tarafları destekleyerek tüm enerjisini tüketmektedir.
Demokratik hareket olmayınca, yani Türklüğün politik bir anlamının olmasına karşı çıkacak, Türkleri Demokrat olmaya çağıracak, onları kendileriyle savaşa (kendi nefsine karşı savaşa, savaşların en kutsalına) çağıracak ve bu merkezi ve bürokratik devleti parçalamaya, kökten yıkıp, merkezi ve bürokratik olmayan bir cihaz kurmaya çağıracak bir hareket olmayınca en küçük bir demokrasi gelişmedi.
Bu nedenle demokrasi ve demokratlar savaşı engelleyemedi.
Türk devleti Rojava’yı işgale başladı.
Peki bu durumda demokrasi diye derdi olanların nasıl davranması gerekir?
Yani savaş olsun demokrasinin gelmesine veya hiç olmazsa bir demokratik hareketin doğmasına ve oluşmasına vesile olabilir mi?
Ne yaparsak bunu sağlayabiliriz?
*
Tarih hep şunu göstermiştir. Demokrasi savaşı engelleyemezse savaş var olan devletin yenilgisi ve başarısızlığı, yıpranması ile sonuçlanırsa tekrar demokratik karakterli hareketler doğar ve güçlenebilir.
Birinci ve İkinci Dünya savaşları bir örnektir.
Vietnam savaşı bir örnektir. ABD’nin yıpranması, başarısızlığı, ABD’deki sistemin sarsılmasına ve ABD’nin belli bir süre için de olsa hareket kabiliyetinin azalmasına yol açtı.
Sadece Modern tarihten değil, eski tarihten de bir örnek verelim. Timur Yıldırım’ı yenince, Farstan ve Bizans’tan alınmış birinci Osmanlı devlet cihazı parçalanınca (Tarih’te iki Osmanlı devleti vardır.) bu ortamda Şeyh Bedrettin’ler, Börklüceler, Torlak Kemaller ayaklanacak bir ortam ve güç bulabilmişlerdir.
O halde, Türkiye’de demokrasi mücadelesi veren, bu iddiada olan herkesin ilk görevi Türk devletinin yenilgisi için uğraşmaktır. Türk devleti bu işgal girişiminde başarısız olur, devlet yalakasına dönüşmüş Türklerin burnu iyice sürterse tekrar demokratik bir hareketin ve özlemlerin gelişmesi için bir ortam, bir fırsat doğabilir.
Bir hareket çıkarsa, geniş kitleler kendi deneyleriyle giderek daha radikalleşip giderek birer demokrata dönüşebilirler. Milyonlar teorik açıklamalar ve programlar ile değil, kendi deneyleriyle öğrenirler. Tabii bu deneyler yaşanırken en azından bir maya ve katalizatör rolü oynayabilecek bir teorik temel ve program gerekir.
Bunu da zaten biz oluşturmaya çalıştık ve çalışıyoruz.
*
O halde her demokratın görevi Türk devletinin tecridi, yenilgisi, bu işgal girişiminin başarısızlığı için mücadele etmek bu mücadeleye katkı vermektir.
Şimdi bunu yapmak gerekiyor ama bu demokrasi mücadelesi için bir başarıyı garantilemez.
Çünkü aynı şekilde Türk devletinin başarısızlığını, yenilgisini isteyen ve bunun bir Kürt devleti ortaya çıkması için isteyenler de var.
Ya da bunu kendi stratejik amaçları için isteyen başka devletler de var.
Şimdi burada şu soru ortaya çıkıyor. Peki demokratlar başarısız olursa, bir demokratik hareket ortaya çıkmazsa, bu Türkiye’nin parçalanması, veya Yugoslavya’da olduğu gibi bir iç savaşla sonuçlanmaz mı?
Evet olabilir.
Hatta bunlar daha büyük bir olasılıktır.
Türkiye kendi ayağıyla kapana girdi ve onu şimdi herkes kendi amaçları açısından değerlendirecektir. Yakında muhtemelen Türkiye’de kan gövdeyi götürecektir.
Ama bunun alternatifi Türk devletinin arkasında durmak değildir. Bu sadece var olan çıkışsızlığı ebedileştirir.
Tek alternatif, daha az kan dökülmesini, daha az sancılı olmasını sağlayacak tek yol, Türk devletinin yenilgisini demokratların sağlamsı ve böylece demokratik bir devletin ve ulusu temellerini atmasıdır. Bunun dışı tam bir kaos, yıllar süren düşmanlıklar ve savaşlar olacaktır.
Bu nedenle kendine demokratım diyen herkes, bu işgale karşı direnişe başlamalıdır. Bu savaş en basit kavramlardan bile başlayabilir. Örneğin “harekat” veya “savaş” değil, işgal, saldırı, diyerek başlayabilir demokratım diyenler.
Bu basit bir örnek. Herkes için yapacak bir şeyler bulunur. İnsanlar bunu kendi yetenek ve yaratıcılıklarıyla geliştirebilirler. Burada önemli olan amaç ve duruştur. Türkiye’de ve dünyada eksik olan budur.
Bu uzun bir savaş olacak. Türk ordusunun oraya buraya girmesi, ele geçirmesi ve işgali bu savaşın sonu değil, başlangıcıdır.
Türk devleti yenilecektir.
Çünkü Türk devleti haksız bir savaş yürütmektedir.
Bu savaşın haksız bir savaş olduğunu söylemek bile Türk devletine binlerce mermiden ve bombadan daha büyük zarar verir.
Böylece Türkler yavaş yavaş kendi nefislerine karşı mücadeleye başlayıp birer demokrata dönüşmeye başlayabilirler.
10 Ekim 2019 Perşembe
Demir Küçükaydın
Yazarlar
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.04.2020
30.03.2020
19.03.2020
18.03.2020
17.03.2020
10.03.2020
2.03.2020
1.03.2020
2.02.2020
3.01.2020