Demir Küçükaydın
Birkaç gün önce HDP kongresini yaptı. Yine aynı şekilde gerçek kongrenin “bileşenler” ve Kürt siyasi hareketini oluşturan güç ve eğilimlerin arasındaki görüşmelerle, (eski bir Dev-Genç başkanı bu işleyişe “Müşavereler ile karar alınıyor” diyerek anti demokratik işleyişe demokratikmiş gibi bir isim vermeyi de beceriyor) alınan kararların aslında sadece sembolik politik mesajlar vermeye (coşkulu katılım, belli politik güçleri temsil eden misafirler ve mesajları vs.) yönelik bir mizansen kongre idi bu.
HDP’ye eleştiri ve önerilerde bulunanların (aslında çok da yok. Bilgen ve Şık’ın en cesur denebilecek çıkışları yaptığı söylenebilir) bile somut olarak bir şey demediği ve itiraz etmediği bir durum bu.
Bu kabullenme elbette açıklanabilir ve bir dereceye kadar anlaşılabilir. Bu durumu bir analoji daha iyi anlamayı sağlayabilir. Türkiye’deki demokrasi mücadelesinin Kürt Özgürlük Hareketi karşısındaki durumu, yirminci yüzyılda, dünyadaki demokratik, özgürlükçü, barışçı ve sosyalist hareketlerin Sovyetler karşısındaki durumuna benzemektedir.
O zamanlar da Sovyetler’deki bürokratik ve çürümüş yapıyı görenler bile, Emperyalist ve kapitalist ülkelerin ona karşı saldırıları karşısında, bu sorunları görmezden gelip, gündeme getirmeyip, susup Sovyetleri ve dolayısıyla onun günahlarını da savunma pozisyonunda kalıyorlardı. Ama bu uzun vadede bizzat demokratik ve barışçı hareketlerin zayıflamasına yol açıyordu.
Şimdi de öyle, Kürt Özgürlük Hareketi karşısında ona saldıran Türk devleti ile aynı pozisyona düşmeme korkusu, herkesin ses çıkarmamasına yol açıyor, bu ise Kürt Özgürlük Hareketinin kendini düzetme ve geliştirmesinin yolunu tıkadığı gibi, demokrasi mücadelesinin zayıflamasına yol açıyor.
Yirminci yüzyılın deneyi ve sonunda Sovyetlerin çöküşü, bunun yol olmadığını göstermiş olmalıydı ama aynı yanlışlar bugün de yeni biçimlerde devam ediyor.
Hatta kişiler düzeyinde bile bu özdeşliğin sürdüğü görülebilir.
Bir zamanlar kör parmağım gözüne Sovyetlerde gördükleri karşısında ses çıkarmayan kimi eski TKP’liler bugün de Kürt Özgürlük hareketi karşısında aynı pozisyonda bulunuyorlar. Sovyetlerin muazzam örgütsel ve ekonomik hatta onu destekleyen aydınların entelektüel gücü imkanları geniş bir aydın kitlesi için çekici idi. Bugün de Kürt Özgürlük Hareketinden güç alan medya ve diğer kurumlar, birçok aydın için benzer bir işleve ve çekiciliğe sahip.
Biz ise o zaman da Sovyetlerin bürokratik bir karşı devrime uğramış ama kapitalist de sayılamayacak bir ülke olduğunu söylüyor ve emperyalizm karşısında onu savunurken aynı zamanda onun sosyalist bir ülke olmadığını, onun sosyalist bir ülkeymiş gibi savunmanın ve bürokratik yozlaşma karşısında susmanın uzun vadede sosyalizme korkunç zararlar vereceğini söylüyorduk.
Tarih haklı olduğumuzu gösterdi. Gösterdi ama bize de amiyane tabiriyle şunu dedi: “haklısın ama alacağın yok!”
Bugün de Kürt Özgürlük Hareketi karşısındaki tavrımız benzerdir. Alacağımız olmasın, ama birileri bir şeyler alsın. Derdimiz bu.
Sözün özü, eleştirmemek ve suskunluk, var olan anti demokratik işleyişi demokratikmiş gibi göstermeye yarayan kelime oyunları vs. aslında hem kısa hem uzun vadede, hem genel olarak demokratik harekete hem de Kürt Özgürlük Hareketine zarar verir.
*
Bugün denebilir ki şöyle bir şansımız var. Sovyetler 1920’lerde bir karşı devrim yaşamıştı, Sovyetler ondan sonra canlı ve yükselen bir hareketin ifadesi değildi. Kürt Özgürlük Hareketi ise, hala henüz, Kongreye büyük desteğin ve herkesin ifade ettiği coşkulu katılımın da gösterdiği gibi, henüz hala canlı ve henüz tam bir yenilgi yaşamamış bir hareket olmaya devam ediyor. Baskı, dağlar, hapishaneler henüz onun bürokratlaşmasına olanak tanımıyor. Yani hala kendini değiştirebilme ve ileri gidebilme potansıyeli var.
Eksik olan onun bu potansiyelini hareket geçirecek ve kullanmasını sağlayacak eleştirilerdir. Kürt Özgürlük Hareketin en büyük kötülüğü ona yağcılık yapan Türk sosyalist örgütleri, yani şu bileşenler yapmaktadır. Onun potansiyellerini kullanma ve geliştirmesini engellemektedirler.
Ancak burada şunu da belirtmeden geçmeyelim ve o zamanlardaki bir durumu hatırlatalım.
Sovyetler 70’lerin başında zirvedeydi. (Portekiz’de devrim olmuştu, batılı ülkelerde henüz 68’in yükselişinin ateşi henüz küllenmemişti, Vietnam, Kamboçya, Laos peş peşe kurtuluyor ve Sovyetlere yakın bir çizgi tutturuyorlardı, Portekiz devrimi Sovyet çizgisindeki Komünist Parti’nin birden bire büyük bir güç olarak öne çıkmasına yol açmıştı. Afrika’da Gine Bissau, Yeşil Burun Adaları, Angola, Mozambik gibi ülkelerde yine Sovyetlere yakın güçlerin kurtuluş hareketlerinin başına gelmesine yol açıyordu vs. (Türkiye’deki TKP, TSİP ve TİP’in yükselişleri bu konjonktürden de büyük güç alıyordu.) Ama bu zirve aynı zamanda hızlı inişin başlangıcı oldu. Daha yetmişler bitmeden İran İslam Devrimi, Afganistan işgali seksenlerin sonundaki çöküşün habercisiydi. Politik İslam’ın yükselişi bu yenilginin ayak izleri üzerinde gerçekleşti. O zamanlar Sovyetler Birliği karşısında yeterince eleştirel kalmış bir demokratik ve sosyalist bir hareket var oluş olsaydı, sonraki dönem çok daha elverişli koşullarda karşılanabilir ve Sovyetlerin yenilgisi sosyalist ve demokratik hareketlerin hesabına yazılıp oradan politik İslam’ın demokrasiye karşı karakterli yükselişi başlamayabilir veya bu yükseliş daha sınırlı kalabilir belki de daha demokratik özellikler edinebilirdi.
Paralelliği şöyle kurabiliriz. Türkiye’de Rojava’da YPG’nin egemenliği, Öcalan’ın 2013’da Diyarbakır mesajı ve “Barış Süreci” denen ateşkesin başlaması bir bakıma Sovyetlerin İkinci Dünya Savaşı zaferine benzer. Gezi bir tür 68 yükselişiydi. Kobane savaşı, Vietnam’ın zaferine ve 7 Haziran daki seçim başarısı da 1970’lerin başındaki yükseliş ve zirveye benzetilebilir.
Analojiye bağlı kalınırsa, Kürt özgürlük hareketinin artık durağanlığa ve gerilemeye girdiğini gösteren birçok emare var. Rojava aslında, soldan yapılan birçok övgüye rağmen, başarısız kalmış ve bir demokratik ülke ve ilişkiler yaratamamıştır. Suriye halkının desteğini kazanabilecek bir örnek sunamamıştır ve şimdi varlığını var olun dünya ve bölge güçleri arasındaki çelişkiler üzerinden sürdürmeye çalışmaktadır. Başarısızlığını aslında “Kürtlerin Birliği” vurgularıyla örtmeye çalışmaktadır. Ama bu aynı zamanda başarısızlığın ilanından başka bir şey değildir. Demokratların birliği sağlanamadığı için “Kürtlerin birliği”nde bir çıkış yolu aranmaktadır. Türkiye’deki demokrasi mücadelesinde de muazzam fırsat ve olanaklara rağmen HDP tamamen başarısız kalmıştır ve kalmaktadır.
Bu nedenle Kürt Özgürlük hareketine ve HDP’ye eleştiriler çok önemlidir. Sözünü sakınmamak gerekir.
Bilen bilir, biz ta “Çatı Partisi” girişiminden beri (2008), Program, Strateji, Örgütlenme ve Taktikler konularında Türkiye’deki tüm demokrat ve sosyalistlerden tamamen farklı şeyler söylüyoruz. Söylediklerimizin Marksist açıdan teorik temellerini de Marksizmin Marksist bir Eleştirisi biçiminde atmış bulunuyoruz.
Bu görüşlerimizi sade teorik düzeyde değil, her somut durumda somut öneriler biçiminde defalarca dile getirdik. Bunlar geçerliliklerini ve güncelliklerini koruyorlar. Yapmamız gereken sadece bunları yeniden hatırlatmaktan ibaret oluyor.
Aşağıda yine 2015 yılında Hemen seçimlerden sonra yapılan Kongre vesilesiyle yazdıklarımızı hatırlatalım. Bu eleştiriler bugün de geçerlidir.
Bu vesileyle HDP’deki değişiklik hakkında kısaca fikrimizi söyleyelim. Aslında bir değişiklik yok. Seçilen eş başkanlar, öncesi gibi, Türk Liberalleri (Mithat Sancar) ile Kürt Milliyetçilerinin (Pervin Buldan) bir ittifakını temsil etmekte ve bu eğilimlerin öne çıktığını göstermektedir.
Apocu çizgi en azından kişiler düzeyinde geriye çekilmiş durumdadır. Bu da normaldir. Çünkü gericilik ve yenilgi dönemlerinde devrimci ve radikallere ilgi azalır.
Ama bizzat bu durum Apocu çizginin kendini yenilemesi ve yenilemek için de bu eleştirilere kulaklarını açması gerektiğinin bir göstergesidir.
Öcalan olmadan da yollarını bulmayı öğrenmeliler.
26 Şubat 2020 Çarşamba
HDP’yi Reorganize Etmek
Erdoğan’ın tek adam diktatörlüğüne giden darbe rejimine karşı savaşın en kritik ve tayin edici alanı olan HDP’yi savunmak, HDP’li olsun olmasın, demokrat olsun olmasın herkesin görevidir.
Bir demokrat ve sosyalist için, HDP’yi savunmanın en etkili ve radikal yolu ise, HDP’ye üye olarak saldırılar karşısında siperde yerini almak; HDP’ye gelecek saldırıların hedefi olmaktır.
Ama bir görev daha bulunuyor: HDP’yi reorganize etmek.
Çünkü HDP aynı zamanda bu mücadelenin bir öznesidir. Bu öznenin etkili ve başarılı olması için baştan aşağı yenilenmesi ve yeniden organize olması gerekmektedir.
Şimdi birçokları, yıllardır yaptıkları gibi, şöyle diyecektir: “Şimdi reorganize olmaktan söz etmenin; nasıl reorganize olunacağını tartışmanın, bunun için kongreler yapmanın zamanı mı? Hele şu seçimi atlatalım ondan sonra.”
Bu gibi itirazlar, her zaman topu taca atmanın bir biçimi olagelmiştir. Gerçek tarih tam da zamanı olduğunu göstermektedir. Tarihte her zaman en verimli tartışmalar, örgütlenmeler ve reorganizasyonlar, en canlı çatışmalar içinde, savaşın soluğunu ensesinde hissedenlerce gerçekleştirilmiştir.
En azından herkesin bildiği bir iki örnek verelim. Türkiye’nin en canlı tartışmaları ve reorganizasyonları, FKF ve DÖB gibi örgütler ve onların daha sonra Dev-Genç olarak reorganizasyonu, en canlı mücadelelerin içinde gerçekleşmiştir.
Türklerin “Kurtuluş Savaşı” dedikleri dönemde, Büyük Millet Meclisi’nde en canlı tartışmalar, top sesleri arasında yapılıyordu.
Bolşevikler en canlı tartışmaları ve organizasyonları, Çar gizli polisi olan Okrahana’nın terörü altında, illegal kongrelerde yapıyorlardı. Hiçbir Bolşeviğin aklına, şimdi çar polisine karşı mücadele ve gizlilik koşullarındayız, kongre falan yapmayalım; teori ve strateji tartışmalarına girmeyelim diye bir fikir gelmiyordu. O gizlilik koşullarında, bin bir fedakârlık ve emekle kongreler, konferanslar birbirini izliyordu. Bu gizli yapılan kongrelerin, konferansların tutanakları üzerinden en canlı tartışmalar yapılıyordu hem de açıkça. Çünkü fikirde gizlilik olmaz. Gizlenecek olan şey sadece ilişkilerdir.
Ama aynı partiler Çarlık devletini ele geçirip; “üzerine biraz Sovyet cilası sürüp” (Lenin) de ele geçirdiklerini ve yıktıklarını sandıkları devlet tarafından ele geçirildiklerinde hem kongrelerin araları giderek uzadı hem de canlı tartışmaların yerlerini bürokratik metinler ve oy birliğiyle alınan kararlar almaya başladı.
Ve bu bürokratlaşmış yöntem bir gelenek oluşturdu.
“Geçmiş kuşakların geleneği yaşayanların üzerine bir kâbus gibi çöker” der Marks.
HDP bürokratik bir işleyişle; “oy birliği” ile alınan kararlarla; hiçbir tartışma yapılmadan, arkalarda bir yerlerde yapılan denge hesapları ve uzlaşmalarla alınan kararların mizansen kongrelerle resmileştirilmesiyle zorla, ite kaka ve ruhsuz bir örgüt olarak işe başladı.
Gerek Kürt özgürlük hareketi gerek Gezi vs. gibi canlı hareketler ve bu bürokratik örgütsel yapı arasında başından beri bir uyumsuzluk var.
Ya bu bürokratik ve ruhsuz örgütsel yapı bu canlı hareketleri boğacaktır; ya da bu yapı o canlı hareketler, bu bürokratik mekanizmayı parçalayıp, onu kendi gelişmelerinin örgütsel bir biçimi haline getirecekler; onu besleyecekler ve ondan besleneceklerdir.
Devrimci örgütlerin bürokratlaşması gericilik dönemlerin, yenilgilerin damgasını taşıyordu. HDP’nin bugünkü örgütsel yapısı hem dünya çapındaki hem de Türkiye çapındaki yenilgilerin bürokratlaşmış örgütlerin, sektlerin damgasını taşımaktadır.
Ama yavaş yavaş da olsa küllerinden doğan yeni bir hareket ve canlanma var. Bu canlanma olmadan HDP’nin bürokratik yapısının parçalanması umut bile edilemezdi. Ama bu ortamda denemeye değer, tüm olumsuzluklarına rağmen Türkiye’de en demokratik özlemlere sahip olanlar, en dinamik kesimler HDP’nin etrafında yoğunlaşma eğilimi gösteriyorlar.
Bunun için HDP içinde (ve dışında) HDP’nin reorganizasyonunu hedefleyen, bunun nasıl bir reorganizasyon olması gerektiğini açıkça savunan; bunun için de HDP’nin çoğunluğunu kazanmayı hedefleyen açık bir platform oluşturulmalıdır.
Bu platform her şeyden önce bileşenlere ve bileşen hukukuna karşı çıkmalı ve kendisinin bir bileşen gibi tanımlanması tuzağına da düşmemeli ve direnmelidir. Çünkü bugünkü bileşen hukuku ile birey hukuku uzlaşmaz çelişki içindedir. Birey hukuku ile bileşen hukuku çelişkisi, Allah ve Putlar çelişkisi gibidir. Birinin olduğu yerde diğeri olamaz.
HDP’nin bugünkü yapısı Hindistan’daki kast sistemine benzer. Hindistan’da da kast sistemi dışında olanlar vardır ama bu kast sistemi, kastlar dışında olan paryaları da fiilen bir dokunulmazlar kastına dönüştürür.
HDP de öyledir. İçindeki bağımsızları da aslında bir tür bağımsızlar bileşeni gibi ele almaktadır.
Hatta öyle komiktir ki, bağımsızlar da kendilerini bir ara “Münferitler” diye bir bileşen gibi kabul etmeye ve “münferitler” toplantıları yapmaya başlamışlardı.
İlk hedef bileşen hukukunu yıkmak, birey hukukuna geçmek olmalıdır.
HDP’nin bugünkü yapısından neredeyse bütün “bağımsızlar” gayrı memnudur. HDP’ye girmeye ve çalışmaya hevesli nice insan, sırf bu yapısı nedeniyle girmemekte ve dışında kalmaktadır.
Ama bu gayrı memnunlar sorunun yapısal olduğunu anlamamakta ve ahlaki vaazlarla işin çözümünü istemektedirler. Bileşenlerden kendi çıkarları için, kendi öncelikleri için çalışmamalarını istemektedirler. Bunların ahlaki vaazlar olmaktan öte anlamları yoktur. Bunlar bir reorganizasyon, bir yapı sorunu olarak ele almamaktadırlar sorunu.
HDP’nin bileşenlerinden ahlaki veya diğerkâm davranmalarını beklemek ölü gözünden yaş ummaktır. Yapılması gereken ahlaki vaazlar değil; yapıyı değiştirmek, bileşen hukukundan birey hukukuna geçişi sağlamaktır.
Bileşenler hukuku reddedilip birey hukukuna geçildiğinde, şu veya bu örgütten olmanın hiçbir örgütsel ve politik anlamı kalmaz. Bu 8yani başka bir örgütün üyesi olmak) tabiri caiz ise, kişilerin özel sorunu gibi olur.
Elbet herkes kişisel tercihlerini üstün kılmaya çalışabilir ve çalışmalıdır. Ama bu tüzükçe tanınan bileşenlerin aracılığıyla olmaz.
O zaman kararlar ve seçimler eşit bireylerin olduğu ve her görüşün serbestçe örgütlenip çoğunluğu kazanabildiği toplantılarda alınır.
Ahlaki vaazlarla bir örgüte “kendi çıkarlarını savunma” demenin yerini, eşit haklar ve görevleri olan bireylere ve bir zamanlar onların temsilcisi olan örgütlere, “kendi çıkarlarını ve görüşlerini en etkin ve güçlü biçimde savun, ama gel bunu, bireyler olarak üye olmuş üyelerinin nicel ve nitel gücüyle; her düzeyde örgüt yaşamı içinde yapabilirsen yap” denilmiş olur.
Ancak bu koşulda, örgüt içinde gerçek bir kaynaşma sağlanır ve bugünkü bileşenlerin kast duvarları yıkılabilir. Bugünkü bileşenlerin kendi etkilerini arttırma çabaları, farklı görüşlerdeki üyelerin HDP içinde etkilerini arttırma çabaları olur, bu da HDP’nin gelişiminin ve dinamizminin bir itici gücü olabilir.
Bugün bileşen olanların üyeleri, örgütün birey hukukuna bağlı üyeleri olduğunda, üye toplantıları ve kongrelerde çoğunluğu kazanmak için çalışmak, diğerlerini kazanmak zorunda kalacaklardır. Elbette u toplantılarda, eskiden bileşeni olukları örgütün görüşlerini ve ağırlığını arttırmak için çalışabileceklerdir. Bu onların haklarıdır. Ama bu sefer bunu çalışarak, daha örnek davranarak, bulundukları organda çoğunluğu kazanarak yapmaya çalışacaklardır. Bu da kendi örgütlerinden ve görüşlerinden olmayan insanlarla ilişki ve tartışma demektir; onları ikna çabası demektir. Dolayısıyla ava giden de avlanır; başkalarını ikna çabası, onlar tarafından ikna edilme riskini, başkalarını etkileme çabası; başkaları tarafından etkilenme riskini arttırır. Örgütlerin ve Türk ve Kürt üyelerin arasındaki duvarlar yıkılır. Gerçek bir kaynaşma başlar; Kast sisteminin, kapalı örgütlerin duvarları yıkılır.
Bu nedenle bugün var olan örgütler bugünkü bileşen hukukunun en uzlaşmaz savunucularıdırlar. Çünkü bu tür bir HDP onların varoluş koşullarını da yok edecektir.
Ancak böyle bir örgüt yapısı ve işleyişi ile HDP bağımsız bir kişilik kazanabilir ve Kürt siyasal hareketinin vesayetinden çıkıp; kendi organları ve canlı bir örgütsel hayatı olan canlı bir organizma olabilir. Böyle bir durumda Kürt Siyasal Hareketi gerçekten Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu çapında demokratik bir hareket ve onun itici gücü olabilir.
Kürt siyasal hareketinden ve onun içindeki farklı eğilimlerden insanlar da elbette bu örgütü kontrol altına almaya çalışacaktır diğer bütün bileşenler gibi.
Ama bunu şimdi olduğu gibi, arkadan ve yukarıdan değil, gerçekten herkesin eşit olduğu toplantılarda, çoğunluğu kazanarak yapmaya çalışabileceklerdir. Böylece aynı “tehlikeler” onlar için de geçerli olacaktır.
Kürt siyasal hareketi aslında bugünkü tartışılmaz hegemonyasını tam da bu bileşen hukuku sayesinde sürdürebilmektedir. O zaman da bu hareket örgüte muazzam nicel gücüyle damga vurabilir elbette. Ama bu yukarıdan ve arkadan olmaktan çıkar; her düzeyde ayrı bir çaba; çoğunluğu kazanma çabası gerektirir. Böyle bir yapı Kürt hareketini de eğitir; onun da dünyaya açılmasını ve gelişmesini sağlar ve hızlandırır. Bürokratik yozlaşmaya karşı bir panzehir oluşturur.
*
HDP’nin sorunu sadece örgütsel değildir; örgütsel sorunun benzeri onun programında da vardır. Dolayısıyla Strateji ve taktiklerde de vardır.
HDP’nin programı da demokratik bir program değildir. HDP demokratik bir ulusu savunmamaktadır. Programı da tıpkı yine bizzat kendi yapısı gibi, her dilin, dinin, etninin vs. temsilini esas alan bir anlayışa dayanmaktadır.
Bu demokratik bir ulusun ve yapının önündeki en büyük engeldir. Çünkü burjuvaziye hizmet eder böyle birimler. Bu ulusal “bileşenler” arasındaki çatışma ve dengeler, dağılmayı engelleyecek merkezi bir devlete çağrı olur. Eşit bireylerin ve yurttaşların temsilinin ve eşitliğinin yerini dillerin, dinlerin temsili ve eşitliği, dolayısıyla politik birimler olarak tanımlanması alır. Bu gidişin varacağı yer Balkanlaşma ve Lübnanlaşmadan başka bir şey olamaz. Bunu engellemenin tek yolu olarak da, merkezi bürokratik idareler mumla aranır hale gelir. İşte Suriye, Irak, Afganistan vs. bunun örnekleridir.
Ancak, dil, din, etni vs.nin hiçbir politik anlamının olmadığı bir düzen içinde demokrasi ve özerklik gerçekleşebilir. Tıpkı örgüt içinde birey hukukunun geçerli olması gibi, ancak insanların dilleri, dinleri nedeniyle ve aracılığıyla değil; doğrudan eşit bireyler olarak, dillerin ve dinlerin hiçbir politik anlamının olmadığı; dil ve din körü bir devlette veya politik cihazda gerçek bir eşitlik ve demokrasiden söz edilebilir.
*
Biri programatik, diğeri örgütsel ama özünde aynı karakterdeki bu iki önemli değişikliği yapamadan HDP’nin Türkiye ve Ortadoğu’da demokratik bir dönüşüme öncülük edebilmesi ve onun mücadelesini örgütleyebilmesi olanaksızdır.
HDP’yi savunmak için üye olanların veya önceden HDP’ye üye olmuşların şimdi yapmaları gereken en önemli görev: HDP içinde bu, reorganizasyonu ve örgütsel yapıyı ve bu programı açıkça savunan; bunun için tüm örgütün çoğunluğunu kazanmayı hedef alan; bunun için açık bir mücadele yürüten bir platform kurmalarıdır.
Böyle bir platform başarılı olamasa bile, en azından bir örnek sunmuş; sonraki girişimler için bir başlangıç yapmış olur.
Bu konuyu daha birçok yazıda ele alacağız. Çünkü birey hukuku ile “bileşen” hukukunun müthiş farkı ve zıtlığı pek kavranamamaktadır.
Bu farkı bize en güzel İslam ve Hinduizm’in farkı gösterebilir. Niçin Hindistan’da Kast sistemi vardır da Akdeniz, Ortadoğu’da yoktur veya, (Çingeneler ve Yahudilerde olduğu gibi) çok sınırlı bir alanda etkin olabilmiştir?
Ortadoğu’da da Allah önce bir kastın Allah’ı olarak doğmuştur. Yani “seçilmiş bir halkın” Yahudilerin, İsrail oğullarının tanrısı olmak, aslında bir kastın tanrısı olmaktır. Bu hem diğer kavimlerle kaynaşmayı engeller, araya duvarlar örer, ama aynı zamanda başka Allahların varlığını da kabul etmiş olur. Onları dışta tutar sadece.
Ancak Allah eğer sadece seçilmiş bir kavmin tanrısı olarak kalsaydı, Ortadoğu da bir kast sistemine dönüşebilirdi. Ancak Allah sadece Yahudilerin değil, tüm insanların tanrısı olduğunda kast sisteminin oturmasını engelleyebilmiştir. Antakyalı Paulus’un, yani Hristiyanlığın gerçek kurucusunun Yahudi olmayanların da Hristiyan olmaları için mücadelesi aslında Allah’ın bir kastın tanrısı olmaktan tüm insanların eşitleyici tanrısı olmak için mücadelesinden başka bir şey değildir.
İslam bu gidişin zirvesidir. Aradan din adamları kastını çıkararak tak anlamıyla bir birey hukuku kurar. İslam’da birey hukuku vardır. İnsanlar, Allah’a birey olarak bağlıdırlar. Müslüman olmak için bir cemaatin üyesi olmak yani bir kiliseye veya camiye gitmek bile gerekmez. Kelime-i şehadet getirmeniz yeter. Allah’a şirk koşmamanın, totemleri tanımamanın anlamı özünde budur. Herkes Allah’ın eşit kuludur. Dilinizin, soyunuzun, sopunuzun Allah’ın gözünde hiçbir anlamı yoktur. Namazda herkesin aynı safa durması bu eşitliğin ve birey hukukunun ritüeli ve sembolüdür.
Ama toteminizin, putunuzun vardır. Çünkü o birey hukukunun önünde, Allah’ın kullarının eşitliğinin önünde bir engeldir. Yani Allah “bileşen hukuku”nu bir bakıma kendisine şirk koşmak olaraktanımlamış ve en büyşük savaşı ona karşı ilan etmiştir. Cihat, yani kendi nefsine karşı savaş, aslında aynı zamanda kendi klanına, aşiretine karşı savaştır. Onların hukuku yerine hangi klandan veya aşiretten olursa olsun eşit bireylerin, müslimlerin hukukunu kabul etmektir.
HDP’de yapılması gereken devrim hem örgütsel düzeyde hem de programatik olarak, Hazreti Muhammet’in Mekke’de putlara (“bileşenlere”) karşı yaptığı devrimin benzeri olmalıdır. Allah’ın putları reddetmesi gibi; bileşenleri reddetmek, Allah’ın eşit kulları gibi HDP’nin eşit bireysel üyeleri olmak hedeflenmelidir.
Hindistan’da ise HDP’deki gibi bir bileşen hukuku geçeridir. Siz topluma, kendi tanrılarınız aracılığıyla bağlanırsınız. Bunun için Hindistan’da binlerce tanrı vardır. Aslında bunlar komünlerin (bileşenlerin) sembolleri, tanrıları, putlarıdırlar. Zaman içinde hepsi aynı tapınaklarda, tıpkı Mekke’nin İslam öncesi Kâbe’sinde olduğu gibi, bir araya gelmişlerdir. Ama herkes topluma, kendi putu, yani kastı aracılığıyla bileşen olarak katılır.
Hazreti Muhammet Peygamber olmadan önce hep bu bileşenleri bir araya getirmeye; onların arasında ortak noktaları bulmaya çalışıyordu. Hayatına ilişkin bir mesel, Muhammet’in böyle bir aşamadan geçtiğini ama bunun çıkış yolu olmadığını gördüğünü gösterir. Mekke’de Hacer’ül Esved’in bir bezin üzerine konularak, bütün aşiretlerden insanlarca topluca taşınması meseli, bu bileşenlere ortak iş yaptırma girişimlerinin sembolik bir ifadesidir.
Ancak Muhammet olgunlaştıktan ve Allah’ı bulduktan sonra, önceleri bir çözüm olarak gördüğü bu bileşen hukukunu reddetti ve bir tek Allah var diyerek, bütün putlara, yani “bileşenlere” savaş açtı; bileşen hukukunun yerini; Kâbe’de toplanmış putların yerini; Allah’ın birey olarak kendine bağlı eşit kullarının hakkı ve hukuku aldı.
İslam bu köklü örgütlenme farkından aldığı güçle dünya tarihindeki en hızlı yayılan din oldu. Yarım yüzyıl içinde, bütün çürümüş Akdeniz ve Pers uygarlığının topraklarında İslam birbiri ardınca zaferler kazandı. En karşı devrime uğramış Emevi ve Abbasi devletleri biçiminde bile yepyeni Rönesansların; canlanmaların yolunu açtı.
Bu nedenle Hikmet Kıvılcımlı, “Allah’ı keşfedişimiz şunun şurası yenidir” diye yazar geçer ayak.
Aydınlanma’nın yaptığı da buydu. Dünyadaki farklı uygarlık alanlarında ve farklı dinlerdeki insanları eşitlemenin tek bir yolu vardı. Dinin kişilerin özel sorunu olarak tanımlanması, bunun için de politik olan ve olmayan ayrımı. Böylece insanlar cemaatleri aracılığıyla değil, bireyler olarak en azından hukuken yurttaş veya insan olabiliyorlardı.
Demokrasi insanların biçimsel eşitliğidir; Allah, putların, totemlerin, klanların egemen olduğu bir dünyada, demokrasinin kendisinden başka bir şey değildir. Camiler bu eşit yurttaşların öz yönetim organlarıydı. Dört halifeler devrindeki karşı devrimle ve devletleşmeyle bunlar yok edildi. Bu öz sadece neolitik köy komünlerinde Alevi cemleri biçiminde varlığını sürdürebildi.
Tıpkı İslam’ın Allah’ı gibi veya Muhammet gibi yapmak gerekiyor. Gerçek biçimsel eşitliği sağlamanın yolu bileşenlerin; dillerin dinlerin tanınması ve eşitliği değildir. Bileşenler; diller, dinler aracılığıyla eşitliği reddetmenin; bireylerin eşitliğidir.
Bireylerin eşitliğiyle örgütlenen bir örgüt ancak Türkiye, Kürdistan ve Ortadoğu’da yine bireylerin eşitliğine dayanan; bir dilin, dinin, soyun, sopun, kültürün hiçbir politik anlamının olmadığı gerçek demokratik bir ulus, Demokratik Ortadoğu Ulusu’nu kurabilir.
Ve ancak böyle bir ulusta gerçek bir öz yönetim; merkezileşme ile âdemi merkeziliğin birbiriyle çelişmediği; özgür komünlerin gönüllü birliğine dayanan merkezileşmenin bürokratikleşmeye değil; sorunların çözümüne hizmet ettiği bir sistem kurulabilir.
Demir Küçükaydın
25 Ağustos 2015 Salı
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.04.2020
30.03.2020
19.03.2020
18.03.2020
17.03.2020
10.03.2020
2.03.2020
1.03.2020
2.02.2020
3.01.2020