Doğu Ergil

Doğu Ergil
Doğu Ergil
Tüm Yazıları
Devlet Bahçeli, MHP ve Kürt Sorunu: Çelişkiler, strateji ve olasılıklar
25.11.2025
34
Bahçeli’nin ve MHP’nin Kürtlerle uzlaşmaya yönelmesi, yüzeyde çelişkili görünse de derin bir stratejik mantık içeriyor. Bu dönüşüm, hem Cumhur İttifakı içindeki güç dengeleri hem de Türkiye’nin uzun vadeli iç barış hedefi açısından kritik önemdedir. Ancak asıl sınav, söylenenlerin sahaya nasıl yansıyacağı ve Türkiye’nin kurumsal kapasitesini, barışı kalıcı kılmak ve hasar gören demokrasiyi olgunlaştırmak için ne ölçüde dönüştürebileceğinde yatıyor.

Yaklaşık bir yıl öncesine kadar Abdullah Öcalan’ı hain, “bebek katili” ve “bölücü” olarak damgalayan bir kesimin/zihniyetin temsilcisi olarak sn. Devlet Bahçeli onun asılması için iple dolaşırdı. İpi TBMM’ye bile getirmişti.

Son bir yıldır Bahçeli bambaşka bir yerde duruyor. Onun durduğu yeni yerde Öcalan bir barış ortağı ve mağduriyetini isyanla gündeme taşıyan bir örgütün “kurucu lideri”.

Uzun süre şiddetle bastırılmaya çalışılan bu isyan ülkeye çok insan, zaman ve kaynak kaybettirdi ve şimdi tüm Ortadoğu sahnesine yayıldı ve uluslararası bir nitelik kazandı.

Yeni şartlar, yeni ve çoklu aktörler, ve yeni coğrafî mekânlarla Türkiye’nin tekil imkânlarını aşan bir sorun haline gelen Kürt gerçeği farklı bir mercekle değerlendirilince konuya yeni bir yaklaşım gerektiği anlaşıldı.

Kim anladı, nasıl bir karar(lar dizisi) aldılar? Karar sürecinde hangi uluslararası paydaşlar var, çok açık değil. Ama sn. Devlet Bahçeli’nin ikna edildiği açık. Devletin ‘alî menfaatleri’ için şiddet-dışı yöntemlerin denenmesi sürecini artık o yönetiyor.

MHP’nin bu dönüşümünü stratejik bir manevra olarak mı, yoksa kalıcı bir değişim olarak mı değerlendirmek gerektiği bugün en fazla tartışılan konulardan biri. Bu tartışma, Erdoğan ile ittifak içinde “çözümün” nasıl sağlanacağı; bileşenlerinin ve sınırlarının ne olacağına yoğunlaşmış bulunuyor.

Akıl yürütmede adım adım gidelim:

Bahçeli’nin Stratejik Konumu ve İttifak Dinamikleri

Cumhur İttifakı’na Sadakat ve Stratejik Fayda

MHP ve Bahçeli, Cumhur İttifakı’nın temel ortağıdır ve ittifakın “yaşatılması” MHP için stratejik önceliktir.
Bu ittifak içinde Bahçeli, ‘Kürt sorunu’nun sınırlarını çizer ve atılacak adımları belirler; hatta tempo belirler. Bu arada iktidarın milliyetçi tabanının temsilcisi olarak hem onların süreç içinde kalmalarını (desteklemelerini) hem de karşıt bir tavır almamalarını sağlar.

Medya ve Kamuoyu Manipülasyonu ya da Seçim Hesapları

Bahçeli’nin “uzlaşmacı” adımları, AKP ile birlikte hem milliyetçi seçmende hem de daha ılımlı Kürt seçmen düzeyinde etkili olabilme potansiyelini doğurur.

Bazı yorumcular, bu adımların Cumhur İttifakı veya önderleri için 2028 sonrası siyasi senaryolar için zemin hazırlığı olduğunu düşünüyor.

Ayrıca, Bahçeli’nin “barış süreci” çağrıları ile AKP’ye, daha önce ulaşamadığı Kürt seçmenden destek kazanmak için bir araç sağlıyor olabilir.

Erdoğan’ın Onayı ve Ortak Zemin

Erdoğan, Bahçeli’nin Kürtlerle diyalog çağrısını önce ihtiyatla karşıladı. İnce ve ayrıntılı hesaplardan sonra “tarihi fırsat” olabileceğine karar verdi ve bu kelimelerle ifade etti. Süreç, MHP ile AKP arasında planlı ve koordineli bir strateji olduğunu düşündürüyor: Kürt meselesinde “yumuşama”, hem iç politik istikrarı koruma hem de dış baskıları (ekonomik, diplomatik) hafifletme amacı güdüyor izlenimi veriyor. Diğer yandan, bazı yorumcular, Bahçeli’nin bu adımının AKP’ye karşı bir baskı manevrası olduğunu da ileri sürüyor: “İttifakı sürdüreceksek, Kürtlerle ilişkide sınırları sen belirleyemezsin” mesajı verdiği iddiaları var.

Bahçeli’nin Uzlaşmacı Söyleminin Yapı Taşları

Barış ve Sorumluluk Vurgusu

Bahçeli, “siyasî partilerin PKK kadar sorumluluk alması” gerektiğini dile getiriyor.

Bu söylem, milliyetçi kesim için “barışta da güçlü ve kararlı bir milliyetçi duruş” imajı çizmeyi hedefliyor: “Yeni uluslararası koşullarda barış peşinde koşmak milliyetçiliğe ihanet edildiği anlamına gelmez, aksine milli çıkarın garantisidir” vurgusuyla sunuluyor.

Sembolik Uzlaşma ve Mesaj Ekonomisi

Bahçeli’nin “Kürt kardeşlerimiz” vurguları, sembolik bir uzlaşma dili kuruyor.

Bu söylem, iç ve dış kamuoyuna “ayrıştırıcı değil birleştirici bir milliyetçilik” mesajı veriyor. Daha açık bir ifadeyle “Türkiye’nin birliğini tehdit eden ‘dış mihraklar’a karşı Kürtlerle ortak cephe kurulabiliriz” diyor.

Güvence Mekanizması Olarak İmralı Görüşmeleri

Bahçeli, İmralı (Öcalan) ile DEM Parti arasında temasların desteklenmesini “hayırlı bir başlangıcın ivmesi” olarak tanımladı.

Bu, “şiddetsiz politika + içerici (katılımcı) siyaset stratejisiyle PKK’yı tasfiye etme arzusu taşıyan bir yaklaşımı işaret ediyor. Ancak MHP’nin klasik eleştirisini (PKK’nın ayrılıkçı ve terör örgütü olduğu) koruduğu da görülüyor.

Mesaj Yönetimi ve Anlam Örüntüsü

Bahçeli, bazen sert milliyetçi söylemi sürdürüyor. HDP ve PKK’yı hâlâ güvenilmez ve tehlikeli olarak imliyor. Bu çelişkili görünen stratejisi, hem MHP içindeki tabana dönük “güçlü milliyetçi lider” mesajını korumasına hem de uzlaşma sürecine dair esneklik sağlamasına imkân veriyor.

Erdoğan ve AKP Perspektifi: “Uzlaşma” mı, “Kontrol” mü?

Bahçeli’nin barış çağrısı, Erdoğan’a hem milliyetçi desteği koruma hem de Kürtlerin belirli kesimlerinden oy kazanma fırsatı sunuyor. Bu, Erdoğan için siyasi avantajdır.

Bir hayli yorumcu, bu girişimin Erdoğan’ın 2028 sonrası siyasî hedefleriyle bağlantılı olabileceğini öne sürüyor.

Ayrıca, seçim stratejisi dışında, barış süreci Erdoğan’ın meşruiyetini güçlendirebilir: Ülkeyi zayıf düşüren ve kutuplaştıran bir çatışmadan ziyade “çözümün önderi” imajı yaratmak, hem iç hem dış politikası için yararlıdır.

Kontrol Mekanizması Olarak Barış

Uzlaşma çağrısı, Cumhur İttifakınca bu güne kadar PKK ya da diğer Kürt aktörlerle bir “anlaşma” değil, tasfiye ve entegrasyon temelinde bir çözüm yönelimi olarak tanıtıldı. Bahçeli’nin vurgusu silahsızlanma ve “örgütün lağvedilmesi” yönünde…

Bu kontrol stratejisi, Kürt siyasi hareketini meşruiyet sınırları içinde tutmayı, radikal kanatları zayıflatmayı ve devleti yeniden yapılandırılmış bir çözüm sürecine ortak etmeyi amaçlıyor olabilir.

İttifak ve Güç Dengesi

Bahçeli’nin uzlaşmacı adımları, MHP’nin Cumhur İttifakı içindeki pazarlık gücünü artırıyor.

Aynı zamanda bu strateji, AKP ile olan ittifakı yeniden meşrulaştırmak için bir araç olabilir. “Millî beka” söylemiyle barış sürecini bir meşruiyet zemininde buluşturmak işe yarar bir taktiktir.

Kürt Sorununun Çözümü, Ne Kadar Gerçekçi?

Yapısal Zorluklar

“Kürt sorunu” yalnızca terör olgusu değil; aynı zamanda kültürel, ekonomik, toplumsal-demokratik talepleri içeriyor. Tek taraflı silah bırakma ya da örgüt tasfiyesi, taleplerin tümünü kapsamayabilir.

Geçmişteki çözüm süreçleri (örneğin 2013–2015) da benzer tuzaklarla karşılaşmış, güven bunalımı ve taban memnuniyetsizliği çözümsüzlüğe yol açmıştı.

Güven Sorunu

Uzlaşma çağrıları, Kürt siyasi hareketi ve tabanı içinde ciddi bir güven testine tabi tutulacak. Bahçeli’nin milliyetçi geçmişi, bugünkü çabası için “sözde barış” denerek manipülasyon imasıyla küçümseniyor.

Karşı tarafta bu gelişmeler, PKK-içi fraksiyonlar veya farklı Kürt partileri tarafından, “gerçek bir çözüm” yerine “siyasi oyun” olarak nitelendiriliyor.

Kurumsal ve Hukuksal Düzenlemeler

Kalıcı bir çözüm için anayasal, yasal ve kurumsal reformlar gerekli ve bunlar artık biliniyor: Yerel yönetim hakları, kültürel haklar, eğitim dili gibi konular…

Mevcut süreç, sembolik adımlar ve lider görüşmeleriyle sınırlı kalabilir; kurumları dönüştürecek yapısal reformlar gerçekleşmeyebilir. Bunlar olmadan da çözüm girişimi yüzeysel kalabilir. Yüzyıllık bir sorunun çözümü için bir fırsat daha kaçırılabilir.

Siyasi Maliyet ve Risk

Barış süreci başarısız olursa, MHP milliyetçi tabanda ciddi bir maliyetle karşılaşabilir.

Erdoğan için de uzlaşma, milliyetçi partilerden kopuş ve sürecini desteklemeyen muhafazakâr kesimde itibar kaybetme riskini içeriyor.

Ayrıca, PKK’nın tamamen tasfiye edilmesi veya dönüşmesi süreci oldukça karmaşık ve uzun sürebilir; taraflar arasında güvenin pekişmesi veya eksikliğinin giderilmesi zaman alabilir.

Sonuç ve Öngörüler

Gerçekten stratejik bir manevra: Bahçeli’nin uzlaşmacı söylemi, yalnızca ideolojik bir dönüşüm değil, stratejik bir sıçrama olarak okunabilir. Hem milliyetçi meşruiyetini koruyor hem de barış sürecinde pazarlık gücünü artırıyor.

Erdoğan ile koordineli bir politika: Bu adımlar, Erdoğan ile MHP arasında planlı bir stratejinin parçası gibi görünüyor. Uzlaşma çağrısı, AKP’nin Kürt kesimiyle ilişki kurma kapasitesini artırabilirken, MHP de baskın rolünü koruyor.

Çözüm potansiyeli var, ama kolay değil: Kürt sorununun derin yapısal sorunlarını çözmek için uzun vadeli reformlara ihtiyaç var. Mevcut süreç sembolik düzeyde başarılı olabilir, ama kalıcı ve kapsayıcı bir barış için kurumsal dönüşüm şart.

Riskler yüksek: Süreç yarım bırakılırsa her iki taraf için de güven kaybı büyük olacaktır. MHP tabanı, milliyetçi seçmen desteği ve demokratik Kürt aktörlerin güveni kritik eksenlerdir.

Öneriler ve Politik Tavsiyeler

Uzlaşmazlık ve Çatışma Çözümü çalışmalarında başarıya katkıda bulunan denenmiş ve kanıtlanmış temel ilkeler vardır.

Şeffaflık: Uzlaşma süreci açık olmalı; sivil toplum, Kürt siyasi partileri ve demokratik aktörler sürece dahil edilmelidir.

Yasal reform: Kültürel haklar, yerel yönetimler, eğitim hakkı gibi konularda somut anayasal ve yasal düzenlemeler yapılmalı; süren yasaklar kalkmalıdır.

Güven inşası: Güven mekanizmaları (geçmiş hak ihlallerinin tanınması, tazminat, toplumsal uzlaşma komisyonları gibi) kurulmalı. Kayyım ve keyfî tutuklama uygulamalarına son verilmelidir.

Sivil katılım: Kürt toplumu ve demokratik Kürt partileri sürece etkin şekilde katılmalı; yalnızca lider görüşmelerine dayalı değil, tabana dayanan bir barış inşa edilmelidir.

Uluslararası destek: Sürece AB, BM veya diğer uluslararası aktörlerden teknik destek alınabilir. Bu barışın sürdürülebilirliğine katkı sağlar.

Sonuç olarak, Bahçeli’nin ve MHP’nin Kürtlerle uzlaşmaya yönelmesi, yüzeyde çelişkili görünse de derin bir stratejik mantık içeriyor. Bu dönüşüm, hem Cumhur İttifakı içindeki güç dengeleri hem de Türkiye’nin uzun vadeli iç barış hedefi açısından kritik önemdedir. Ancak asıl sınav, söylenenlerin sahaya nasıl yansıyacağı ve Türkiye’nin kurumsal kapasitesini, barışı kalıcı kılmak ve hasar gören demokrasiyi olgunlaştırmak için ne ölçüde dönüştürebileceğinde yatıyor.

CHP’ye Gelince

CHP’nin İmralı’ya gitmemesi, yalnızca taktik bir tercih değil; cumhuriyetin kurucu partisinin devleti kendisiyle özdeşleştiren tarihsel refleksinin bir sonucu olduğu iddia edilebilir. CHP, devlet adına konuşmakla, devlet karşısında muhalefet etmek arasında sıkıştığı her durumda olduğu gibi, bu kez de “devlet alanının dışına çıkmamayı” seçmiş görünüyor.

Ama bu tercih sadece bir tarihsel alışkanlık değil; aynı zamanda “çekingen bir siyasetin” belirtisi. CHP yıllarca milliyetçi tabanın tepkisine duyarlı davrandı ve milliyetçi-muhafazakâr çoğunluğa karşı bir siyasal adım atma kapasitesini sınırladı. İmralı’ya gitmek, “müzakere” değil “ihanet” yaftasıyla karşılanacağı için, geleceği değil sandığı düşünmeyi tercih etti. Oysa, barışın maliyeti yoktur; barışmamanın maliyeti ise ağırdır ve her seçimde biraz daha büyür.

Sorulması gereken soru şudur: Bir ülke, muhalefeti konuşmaktan korktuğu için barışın kapısını açabilir mi? İmralı’ya gitmek bir mecburiyet olmayabilir; ama konuşmayı reddetmek, siyasetin en merkezi görevi olan toplumun geleceğini kurma sorumluluğunu reddetmektir. CHP gitmedi, çünkü devletin çizdiği çerçevenin dışına çıkmak istemedi. Oysa çözüm, tam da o çerçevenin dışına çıkabilenlerin cesaretinde saklıdır. Kaldı ki bu kez girişim devlet destekli görünüyor.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar