İbrahim Karagül
Bir “olağanüstülükler çağı”na girdik. “Sıradışılık”ların öne geçeceği, ülkelerin ve küresel ölçekte gelişmelerin belirleyicisi olacağı bir döneme girdik.
21. yüzyıla, ikinci çeyreğine, bu dönemde yaşadıklarımıza, dünyanın içinde bulunduğu bunalım ve çözülme işaretlerine ne isim verilirse verilsin, bu dönemin, yakın geleceğin tek özelliği olacak; o da olağanüstülüktür. Bunun sonuçları, uzantıları, yansımaları sıradışılık şeklinde gelişecektir. Ülkeler, liderler, kitleler, politikalar, güçlerarası ilişkiler, küresel sisteme dair hemen bütün gelişmeler bu olağanüstülükler çerçevesinde gelişecektir.
Şok edici müdahaleler..
Bundan sonra kimse, çokuluslu ortaklıklardan, küresel üst yapılardan, çok katılımlı ittifak ilişkilerinden, bugüne kadarki ezberlerinden, siyasi teamüllerden, uluslararası sözleşmelerden, geleneksel güç ilişkilerinden beklenti içine girmesin. Merkez güçlerde, çevre ülkelerde radikal atılımlar, güç haritasını yerle bir edecek çıkışlar, şaşırtıcı hareketler göreceğiz.
Soğuk Savaş dönemini, ondan sonraki yirmi beş yılı adeta zihinlerimizden silecek, güç ve kaynak eksenli şok edici müdahaleler göreceğiz. Dünya genelinde güçler arası örtülümücadelenin, hesaplaşmanın açık çatışmaya, hesaplaşmayadönüştüğüne tanık olacağız.
Her ülke savunma kalkanını indirecek
Devletlerin merkez iktidar alanının alabildiğine güçleneceğini, çevre unsurların hızla zayıflayacağını, ülkelerin korumacı ve savunmacı bir çizgiye çekileceğini göreceğiz. Bu tehdit algılamalarına bağlı olarak demokratik değerlerin zayıflayacağını, özgürlük alanlarının maalesef daralacağını göreceğiz.
Başta merkez ülkeler olmak üzere, küresel iktidar alanını şekillendiren güçler; ABD, Avrupa'nın merkez ülkeleri, Asya'nın öne çıkan güçleri güvenliği öne çıkarıp ülkelerin savunma kalkanlarınayatırım yapacak, İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana öne çıkan siyasi söylemleri anlamsızlaştırıp, eski hesaplarını öne çıkaracak. Birçok ülke içe kapanıp varolma arayışına odaklanacak.
Sert rüzgarlar bu sefer merkez ülkeleri vuracak
Çok sert bir rüzgar yaklaşıyor. Konforumuz bozulsa da, zihinlerimiz karışsa da, endişelerimiz artsa da, huzurumuz kaçsa da bu eğilimi görmek, dikkate almak, hazırlıklı olmak zorundayız. Bu sefer yaklaşan tehditler sanıldığı gibi çevre ülkeleri değil, doğrudan merkez güçleri hedef alıyor. Küresel ekonomiyi, kaynakları, güç ilişkilerini yönetenleri hedef alıyor. İçe kapanmanın, merkezileşmenin en radikal şekli belki de bu ülkelerde görülecek.
On yıldır ABD'nin, İngiltere'nin, Almanya ve diğer bazı Avrupa ülkelerinin olağanüstü hal yasalarını, sıkıyönetim yasalarını değiştirmelerinin, kriz dönemlerinde yaşanacak muhtemel sosyal patlamalar için hazırlık yapmalarının, bankaların kontrol altına alınmasına ve askerin iç güvenlikte kullanılmasına dair düzenlemelerinin sebebi bugünlerde anlaşılıyor.
Önceleri sadece ekonomik krize hazırlık çerçevesinde değerlendirdiğimiz bu düzenlemelerin daha kapsamlı, daha büyük krizlerle alakası olduğu şimdilerde daha bir belirgin hale geliyor.
ABD bunalımların kaynağı haline geldi
Düşünün, 21. yüzyılın başında ABD tek süper güçtü ve bütün dünya tereddütsüz arkasına sıralanmıştı. Yeni dünya düzeni ABD liderliğinde kurulacaktı. Oysa bugün ABD'nin böyle bir kredisinden kimse söz bile etmiyor. Dünyaya verecek kredisi, güvenilirliği kalmadı. Hiçbir ülke, müttefikleri bile, ABD'nin kendisine gelecek güvencesi vermediğini, bencilce kendi geleceğine yatırım yaptığını, savunageldiği her şeyi bir kenara itip dünyanın büyük bölümünde bunalımların kaynağı haline geldiğini gördü.
Avrupa Birliği değerler pazarlayan bir imparatorluk olarak biçimlendirildi. Dünyaya pazarladığı tek şey demokrasi ve özgürlüklerdi. Ekonomik bir güçtü ama siyasi bir gücü hiç olmadı. Kendini savunacak ortak orduyu bile kuramadı, ABD himayesine sığındı.
Baltıklardan Suriye sınırına uzanan bu yeni Roma İmparatorluğu, İkinci Dünya Savaşı'nda sonra inşa ettiği yer şeyi, bütün değerleri birkaç yılda silip attı. Artık AB ülkelerinden bu değerlere dair tek söz bile duyamazsınız.
Ayarları bozuldu, hiçbir ülkeye saygı duymadılar
Sınırlı bir ekonomik kriz hem ABD'nin hem de AB'nin ayarlarını bozdu. Krizin üstesinden gelemediler, gelmediler. Çünkü ekonomik krizin çözümü ekonomik iktidarın paylaşımını zorunlu kılıyordu. Krizin sebebi de bu paylaşımın yapılmamış olmasıydı.
İki güç de ekonomik iktidar alanının paylaşılmasının Atlantik İttifakı'nın tek merkezli küresel iktidarın parçalayacağını çok iyi biliyorlardı. Bu yüzden paylaşma yerine çatışma ve tehditleri tercih ettiler. Bu da dünya genelinde güvensizliklere, küresel güç ilişkilerinde derin kırılmalara yol açtı.
Bugün uluslararası sistemi rehin alan sert iklimin tek sebebi budur. Bu ülkeler Latin Amerika'ya saygı duymadılar, Rusya'ya saygı duymadılar, Çin'e saygı duymadılar. Türkiye, Hindistan gibi ülkelere saygı duymadılar. Onlarla hiçbir şeyli paylaşmadılar. 19. ve 20. yüzyılda olduğu gibi yine onlara tepeden baktılar, onları kontrol altında tutmaya çalıştılar. Oysa dünya değişmiş, yeni güçler sahneye çıkmıştı.
Şimdi dünya intikam alıyor
ABD ve AB'ye rağmen bu güçler teknolojide, sermayede, savunmada, insan kaynağında inanılmaz bir yükseliş içindeydi. Atlantik ittifakı bu yükselişi kontrol altına alabileceğini, yönetebileceğini, yönlendirebileceğini, tehdit olmaktan, rakip olmaktan çıkarabileceğini sandı. Belki de son yüz yıldır yaşadıkları en büyük yanılgı buydu.
Dünya yükselirken onlar duraklama dönemine girmişti. Dünyanın ortak aklını alt edemeyeceklerini, eski dünyanın intikam alacağını okuyamamışlardı. Duraklama bir süre sonra gerilemeye dönüşecek, Atlantik kendi içinde bölünmeler yaşayacaktı. Nitekim bugün AB kendi içinde parçalanmaktadır. Avrupa ortak kimliği çok ağır yara almıştır, birlik sadece bir Alman imparatorluk projesine indirgenmiştir.
Türkiye'nin yükselişi Avrupa'yı korkuttu..
Birçokları, Türkiye'nin yaşadığı sıkıntıların sadece Türkiye'ye özgüolduğunu sanıyor. Yüz yıl sonra küllerinden dirilen, yeşeren, kendi ayakları üstüne durabilen, küresel iktidar alanında varolmak için büyük bir mücadele başlatan, siyasi liderliği ile, devlet aklı ile, kadrolarıyla, kitlesel desteği ile şaşırtıcı bir ivme yakalayan Türkiye'yi yeniden cephe ülkesi yapıp bir köşeye sıkıştırmadüşüncesi artık başarılı olamayacaktı.
ABD de, AB de Türkiye'yi böyle algıladı, yeniden yükselişini hiçbir zaman hazmedemedi, bir kez daha rehin almak için Gezi'yi, 17-25 Aralık'ı ve son olarak 15 Temmuz saldırısını planlayıp uyguladı. 15 Temmuz Türkiye'ye yok etme düşüncesiydi ve tarihimizdeki en ağır saldırılardan biriydi. Aynı ABD ve AB, müttefikleri olan Türkiye'nin yükselişinden öylesine ürkmüşlerdi ki, terör örgütlerini kayıtsız şartsız destekledi ve Türkiye'ye saldırttı.
Terör örgütlerini yardıma çağırdılar
Bu durum ABD ve AB'nin, AB içinde Almanya'nın ekseninin nasıl kaydığına, gözlerinin nasıl döndüğüne, merkez güç olma reflekslerini nasıl kaybettiğine, PKK ve FETÖ gibi terör örgütlerine bu kadar açıklıkla sahip çıkarak terörden nasıl da medet umduklarına açık bir delildir. Bu durum aslında uluslararası sistemin çöktüğünün, bu sistemi ayakta tutanların çöktüğünün işaretiydi.
Terörle mücadeleyi küresel siyasi söyleme dönüştüren güçlerin aslında küresel terörün mimarları olduğunun açığa düşmesiydi. Böyle bir durumda Türkiye için AB'nin hiç bir değeri kalmamıştı. Türkiye-ABD derin ilişkileri de sorgulanmaya muhtaç hale gelmişti.
Bu gerçekler sanıldığı gibi Türkiye'ye zarar vermedi, onu güçlendirdi. Yeni “olağanüstülükler çağı”na hazırlıklı girmesini sağladı. Dünya bu sert iklime girerken Türkiye birçok cephedehazırlıklarını tamamlamış, bir çok alanda mücadelesini vermişti. Belki de en tecrübeli ülke, en az şok yaşayacak ülke haline geldi.
Almanya teröre açık destek verdi
ABD'nin FETÖ artıklarını korumaya aldığı, AB'nin bütün terör örgütü taraftarlarına ev sahipliği yaptığı, bu yönde çağrılarda bulunduğu bir dönemde iki güçle ilişkiler de daha rasyonel bir zemine oturmak zorundadır.
Almanya'da çıkarılan PKK gazetesi, teröre şehit verdiğimiz Derik Kaymakamı Muhammet Fatih Safitürk için “Makamı başına çöktü” diye başlık atabiliyor ve bu yayına Almanya izin veriyorsa, bu açık bir düşmanlıktır. Bu ayrıca, Almanya'nın açıktan terör ülkesi ilan edilmesi için, terör saldırılarından suçlanması için bir gerekçedir.
Böyle bir durumda biz, Türkiye içindeki terör saldırılarında Alman istihbaratının parmağı olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. PKK unsurlarını ülkesine çağıran Almanya'nın Türkiye'ye saldırdığınırahatlıkla söyleyebiliriz.
“Olağanüstülükler çağı” ABD ve AB'yi sarsacak
Yeniden “olağanüstülükler çağı”na dönelim.
ABD'de Donald Trump'ın seçilmesi bunun göstergesidir. Şaşırtıcı, sıradışı uygulamalara hazır olun. Avrupa'da aşırı sağın yükselmesine, seçim sonuçlarında öne çıkmasına, ırkçı dalgaların Avrupa'yı ele geçirmesine hazır olun. “İslam kendi içinde savaşacak” diyenler, Avrupa'nın kendi içinde çatışmasına hazır olsun.
Yaşadığımız coğrafyada ülke haritalarını yeniden çizip şehir devletleri kurmaya çalışanlar da, Atlantik'in iki yakasının dünyanın en korkutucu kriz bölgeleri olmasına hazır olsun.
Olağanüstülükler çağı bizim coğrafyada değil Atlantik'in iki yakasında başladı. Rusya, Çin hatta Türkiye'nin, ABD ile ilişkileri “onarma” umutlarını ifade eden açıklamalarına dikkat edelim. Bu “onarma”dan söz ediliyor. Sadece bu bile, Barack Obama döneminde ABD'nin bir çok ülke ile ilişkilerinde nasıl bir deprem yaşadığınıngöstergesidir.
Bir şeyler ters gitti, ABD'nin kendi müttefikleri üzerinde bile kredisi aşındı. Türkiye açısından bakıldığında Washignton'ın terör örgütlerini NATO müttefiklerine tercih etmesi, derin bir çatlağa neden oldu. Özellikle PKK/PYD'yi Türkiye'ye karşı müttefik ilan eden açıklamalar, tarihi nitelikteydi ve çok büyük bir sapmaydı. Ancak ben, ilişkilerin düzelmesinden çok ayrışmanın daha da büyüyeceğini, bunu Trump'ın engelleyemeyeceğini düşünüyorum.
Çok devletli kıyamet..
Önümüzdeki dönemde Ortadoğu'da düşük yoğunluklu çatışmalardevam ederken, Atlantik çevresinde çok cepheli, çok devletli kıyametin kopmasına da hazır olun. ABD-Avrupa ayrışması, AB içinde ayrışma, Avrupa-Rusya gerilimleri öne çıkabilir. Doğu Avrupa-Baltık bölgesi ile Pasifik bölgesi büyük bunalımlara sahne olabilir.
Biz krizlere hazırız. Ne olabileceğini öngörüyoruz, devlet-toplumolarak kenetlenmeye çalışıyoruz. Türkiye'nin yönü 15 Temmuz gecesi belirlenmiş, yolu çizilmiştir. Bu yönde hazırlık yapılmıştır, içerideki istihbarat aparatları temizlenmektedir. Bu yoldan dönüş olmayacaktır.
Moral bozucu olduğunun farkındayım. Ama İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana uluslararası sistemin bu kadar dağıldığına, tehlikenin bu kadar büyüdüğüne hiç tanık olmadık.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.09.2021
26.07.2021
28.06.2021
17.06.2021
14.06.2021
10.06.2021
4.06.2021
31.05.2021
20.05.2021
17.05.2021