Kurtuluş TAYİZ
İnsanoğlunun yanılgısı işte, varlığını sonsuz sanabiliyor. Ama bu, olağan bir yanılgı aslında. Sınırsız bir evren döngüsünün içinde sınırlı bir varoluşa mahkûm olmak, insanoğlu için kolay kabul edilebilir bir durum değil. Bu yüzden kendini sonsuz kılmak arzusu az çok bütün ölümlülerin hayat etkinliğinin bir parçası. Sıradan ölümlüler çoğalarak bu duyguyu tatmak ister; sayıca daha azınlığı oluşturan bir kısım ise kendisini sonsuz kılmak gibi bir çılgınlığa kaptırır. Bu insanlar “tanrı-insan” kategorisine giriyor. Eski çağlarda bunun örneğine çokça rastlanır. “Tanrı-krallar” dönemi diye adlandırılan bir tarih aralığı bile var. Varlıklarının sonsuza dek süreceğine inanan krallar, hizmetlileri ve heykelden yapılma tam teçhizatlı ordularıyla birlikte gömülürlerdi. Çağımız insanı ise sonsuzluk arzusunu daha bilimsel yöntemlerle gidermeye çalışıyor.
28 Şubat için “1000 yıl sürecek” derken, dönemin Genelkurmay Başkanı Hüseyin Kıvrıkoğlu‘nun benzer sıradışı duygular içinde olduğu muhakkak. Kıvrıkoğlu’nun özgüvenine diyecek söz yok. Generaller, bütün ölümlülerin gıpta ettiği bir yetiye, zamanı kontrol etme kudretine sahip olduklarına ciddi ciddi inandırmışlar, kendilerini. Tabii, bu çağda böyle yarı-tanrısal bir tutkuya kendilerini nasıl kaptırdıkları, merak konusu. Başka bir zamanda olsa, anlamak mümkün. Fakat, yine de bunun bir açıklaması olmalı, diye düşünüyorum. Kaynağı bu dünyada olmalı. Generallerimizin “büyük tasarım” güçlerinin herhangi bir dirençle karşılaşmaması, onların, kendilerini sıradışı hissetmelerini sağlıyor, olmalı. Toplumsal ve siyasal alanı yeniden tasarlamak, kurmak, bu mekanizmayı 1000 yıl süreliğine ayarlamak, ne de olsa insanüstü bir iş.
28 Şubat’a giriştiler, adım adım siyasal ve toplumsal hayatı vesayet altına aldılar. Siyaset boyun eğerek alan açtı, devlet bürokrasisi ve üniversiteler ayakta alkışladı, büyük medya grupları darbecileri göreve çağırdı. Generallerin baştan çıkması için bu alkışlar yetti ve arttı bile. Bir anda insanüstü bir kudretin sahibi oldular. Onları heyecana getiren bu olmalı. “Büyük tasarım”, engelsiz hayata geçirildi. Ne bir problemle ne de bir engelle karşılaştı.
Evet, generallerin dünyayla, hayatın gerçekleriyle bağları tam da böyle bir “başarı” ânında koptu. O dönemin generalleri, belki de bu “bağlantı kopukluğu” yüzünden gözüme hep birer küçük tanrı gibi gözükmüşlerdi. Hatırlayın o jestleri, kameralara fırlatılan bakışları, yüksek perdeden atılan nutukları... Sanki gizlendikleri bedenlere sığamayan ve ilk fırsatta ortaya çıkan küçük tanrıcıklar vardı karşımızda.
İşte o generaller, bir dönemin küçük tanrıları dün gerçek hayatla karşı karşıya geldiler. 28 Şubat’ın bazı subayları dün yürütülen soruşturma kapsamında gözaltına alındılar. Kuşkusuz hayatlarımız üzerinde istedikleri gibi oynamanın bir karşılığı olabileceğini hiç akıllarına getirmemişlerdi. Bazılarının şaşkınlığı yüzlerinden okunabiliyordu. Belki de bugün 28 Şubat’ı çok ciddiye alan bizlere şaşırmışlardı. Yüzlerine takılıp kalan ifadeler hâlâ suçlayıcı. Onlar hayatlarımızı balçık gibi yoğurup istedikleri şekle sokmak istemişlerdi. Ve bu nedenden dolayı suçlanmayı hak etmediklerini düşünüyorlar.
Şimdi içten içe bir “tasarım hatası” yaptıklarını hesaplıyor olabilirler. Aralarında yaptıklarının değil, yapmadıklarının pişmanlığı içinde olanlar da vardır. Fakat artık hayal dünyasında yaşamadıkları kesin. Adalet karşısına çıkarılarak onlar da diğer ölümlüler gibi hesap verecek.
28 Şubat’ta askerin siyaset üzerindeki ağırlığını anlayabilmek için aklıma hep dönemin İçişleri BakanıMeral Akşener’in hikâyesi geliyor. İrtica brifingi almaya çağrılan 81 ilin valisini uyararak toplantıya gidenleri görevden alacağını duyuran Meral Akşener’i askerin nasıl tehdit ettiğini hatırlayanımız azdır.Akşener, müsteşarı aracılığıyla “yağlı kazığa oturtulmakla” tehdit edilmişti. Dün askerin “yağlı kazığa oturtmakla” tehdit ettiği siyaset kurumunun, 15 yıl sonra bugün, o sürecin aktörleriyle kazıksızmazıksız, hukuk sınırları içinde hesaplaşma isteğini “intikam” ya da “sivil darbe” olarak nitelemek ve bunu rövanşist bulmak adaletli değil.
Klasik veya post-modern olsun, yakın tarihimizdeki darbelerle hesaplaşılması olumlu bir gelişmedir. Bu soruşturmalar, sivil alanın genişlemesine ve demokrasinin gelişmesine hizmet edecek ve ediyor da.12 Eylül darbesinin yargılanmasından sonra 28 Şubatçıların da soruşturulması, bu ülkede “tanrıgeneraller” döneminin artık tümden kapandığını gösteriyor. Çevik Bir’in gözaltında olması ise bu gelişmenin sadece sembolik bir ilanı.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- 'Ajans' kime bağlı?
15.05.2019 - Erdoğan'ı devirip, Sevr masası mı kuracaksınız?
10.05.2019 - Gidişat nereye?
1.05.2019 - Demirin soğumasını istemiyorlar
22.04.2019 - Seçimleri geride bırakırken...
19.04.2019 - Çözüm seçimin yenilenmesinde
17.04.2019 - Gerçekleri bu kadar kolay çarpıtmak da az hüner değil
15.04.2019 - ABD, İstanbul seçimleri ve Fırat'ın doğusu
12.04.2019 - Yeniden sayım yerine yeniden seçim
11.04.2019 - Dört koldan kıskaç ve anlamı
8.02.2019
Yazarlar
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları






































Murat Aygen
“Sosyalizmin fakir-fukaraya duyulan merhamet olmadığını” Boran ve Aren’den öğrenenler, bu ilkeyi, gerektiğinde Amerikalı işçiden yana olmak değil de, Türk sanayiciden yana olmak olarak anladılar. Akademik camiada buna «Nasyonal Sosyalizm (Nazizim)» deniyor.