Leyla İPEKCİ

Güzel'in perdesi: Cehalet, gaflet, zulmet
16.08.2014
1767

 Sıcak. Hem hava, hem bölgemiz, hem memleket. Tehditlerin, küfür, iftira ve hakaretlerin ayyuka çıktığı sosyal medya da çok sıcak. İnsanların içinde harlanan kin ve nefret ateşi yükseldikçe fitne büyüyor, yangın dışarıya yayılıyor. İçi yakan dışı kasıp kavuruyor.

Her şeyi kendi içine kabzeden, algıyı darlaştıran bir dünya. İnsanı kendi yaydığı nifaka hapseden, kendi gerçekliğini hadım eden bir dünya. Yaktığı kendi teni. Durmadan yakıt taşıyoruz ateşe.

Böylesine sıcak bir iklimde size güzellikten bahsetmek istiyorum. Ateşe dökülen su niyetine. Güzellik çünkü insanda genişlik yaratıyor. Kâinat genişledikçe hakikat algımız da genişliyor. Kâinatta ne varsa hepsini içine sığdırmaya ehil olan kalbin kemâlinin üst sınırı yok.

Genişlemek, ferahlamak, gönlünün yeni fetihlere açılması hep güzel'le doğan eylemler. Sun'ullah Gaybî Hazretleri, 'marifetle güzel huydur insanı kâmil eden' der. Kalbin kemâline ermenin ne mezhebi oluyor, ne cemaati. Kâinat, kâmil insanın bir nefesiyle dürülüp bir nefesiyle genişleyebiliyor. Mısri Hazretleri'nin dediği gibi; 'Her ne yana kim eğilem, ol yana her şey eğilir.'

Kemâl tecellisi cemaatlere aynı anda gelmiyor, evet. İnsan kıyametini kendi yaşıyor, mahşerini kendi yaşıyor. Kabirde yalnız. Ölmeden önce ölebilmek için nefsini ruh kılma yolunda hep tek başına. Bizzat kendi nefsinden geçirmedikçe ne terk etmeyi öğrenebiliyor başkasından, ne sevmeyi, âşık olmayı.

Bu tek başınalık elbette bir rehber / mürşit ile hemhal olmayı, kendinde onu, onda biz'i görebilmeyi gerektiriyor. Çoklukta bir'i, bir'de çokluğu görebilmeye bakıyor. Bir arada olmaya, halk içinde olmaya bakıyor. Sınav da buralarda zorlaşıyor zaten. Hazreti Peygamber'in buyurduğu gibi, 'insanlar içinde bir insan olun' sözünü bu 'bir'liğin sağlaması olarak almak gerekiyor galiba.

Buradan hareketle güzelliği keşfetmenin, onu vücuda getirmenin ve paylaşmanın da hem tekil hem çoğul nitelikleri var. Güzelliğin kökü sağlamsa gövde uzuyor, dallar, meyveler çıkıyor. Güzel söz gibi. 'Güzel söz, kökü yerde, dalları yukarıda olan güzel bir ağaca benzer' ayeti güzelliğe bir çağrı değil midir aynı zamanda...

Güzel söz yukarı yükseliyor, kötü huy ise insanı hep aşağı çekiyor. Cahil bırakıyor sanırım. Güzeli zevk edebilmek ve paylaşabilmek için cehaletten kurtulmamız gerekiyor öncelikle. Nihayetinde her döndüğü yüzde O'nu görebilmek cehalet ve gaflet derecelerinde mümkün değil.

Cehalet bir zulüm ve insanın kendisine emanet neyin emanet edildiğini bilmemesiyle başlıyor. Ta başından! Bunu bilmediğimiz sürece, kâmil bir imanla yeşermemizin imkânları açılmıyor. Çünkü iman insanın kalbinde bir nur. 'Gerçekten biz emaneti yere, göklere ve dağlara arz ettik; onu taşımaktan çekindiler. Ondan kortular ve onu insan yüklendi. Zira o zalim ve cehil idi.'

Abdülkerim Cîlî hazretleri insanın cehaletini zalim olmasıyla ilişkilendirir: Nefsini gerçek bir şekilde takdir edemediğinden dolayı kendine zulmeder insan. Ama bir yanıyla da kendisinden zulüm gören yine kendi olduğu için mazur kabul edilir. Kendini bilmediği için gâfilidir insan. Yani yaratılış hikmetinin cahilidir.

Allah-u Teâlâ'ya hakkıyla sena ederek nefsinin derecesini bilemediği için mazur kabul edilen insan neyin Hakk olduğunu ayıramadığı ve tabii güzeli de hakkıyla tanıyamadığı için benzer bir zulüm içindedir sanırım. Zerreden küreye her şeye karşı zulmetmektedir bilerek, bilmeden. Bizi bu cehaletten kurtaracak olan, güzeli görebilmek. 'Allah güzeldir, güzeli sever' hadisinin anlam katmanlarından biri de burada aranmalı acizane.

Sevebilmek gerekiyor. Sevemeyen için güzel yoktur ki! Her şeydeki kusura takılmak, her şeye bakışta su-i zan ve vehim üretmek engelliyor güzeli olduğu gibi görebilmeyi. Kendinin cahili, zalimi ve mazlumu olan böyle bir insan, elbette kâmil bir kalbin karşısında da zulmetmektedir.

Cîlî'nin dediği gibi, 'derecesi yüce ve mevkii büyük olduğundan dolayı insan-ı kâmil'in haklarına tamamen riayet ve ifaya kimse kâdir değildir. Bu yüzden yaratıkların ona muamelesi bakımından insan-ı kâmil mazlumdur!' Ona göre kâmil insana muameleyi bilmemekte diğer mahlûkat yine mazur bulunur.

Onun mazlumluğu kemâlin üst sınırı olmadığından meçhule bir göndermedir aynı zamanda. 'Hakk'ın sonu yoktur' der çünkü Cîlî. Düşünüyorum da, zalimin aynı zamanda mazur olması; güzelliğin mutlak olduğuna dair ne büyük bir umut bırakıyor bize: Zalim vazgeçebilir. Pişman olabilir. Affedilebilir. Çünkü kötülük arızîdir.

Toparlayayım: Sevmek güzel'in icrasıdır bir bakıma. Sevmek, öyle büyük bir nimet ki bunca zulmetin ortasında... Sevildiğinin de kanıtı aynı zamanda. Seven ve sevilen olmak, bu eylemlerin vücudda 'bir' olması: O'nun hadisteki gibi güzeli sevmesinin de en somut ifadesi.

Güzel'de tevhid olunan hakikat, zulmeti ve cehaleti ortadan kaldırdığı ölçüde sosyal medyadan / memleketten / bölgemizden yayılan ateş, nur olup kamaştıracaktır gönülleri. Ama bunun için nasıl bir 'ruh medeniyeti' tahayyül ettiğimizi somutlaştırmak gerekiyor artık. İnşallah devam edeceğim.

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar