Leyla İPEKCİ
Dün bir arkadaşımla sabah kahvesi içiyorduk.
Fransa'da Yahudi çocukları katleden zorbanın Kur'an-ı Kerim okuyarak radikalleştiğini -yani terörist olduğunu- ima eden haber metnini çok tehlikeli bulduğumu söyledim. Dahası katil, katliamından çok zevk aldığını da söylemiş. Arkadaşım gözlerini benden kaçırdı. İlahi Söz'ün her kalpte ezeli bir karşılığı olduğunu ve insanlığı saldırganlığa teşvik etmesinin imkânsızlığını belirttim. "Kötülüğün geçici, yani arızî olduğunu, ancak iyiliğin ezeli ve asli bir tabiatı olduğunu fark edersin Kur'an'ı okurken." dedim.
Ateist olan arkadaşım ise terörizmi haklı gerekçelere dayandırma ihtimalim olduğunu geçirmekteydi o an aklından. Çünkü bu onun ifadesine yansımıştı. İşte onun bu soğuk bakışında tam da haber metnindeki bu 'önyargı çoğaltan' yaklaşımın sorumluluğu vardı. Neye inandığımız bizi sonsuza dek birbirimizden ayırabilirdi artık.
Elbette hemen ekleyeyim: Sadece bu dilin sorumluluğuyla sınırlı değil tabii bu bakış. İslam adına masumları katledenlerin, işkence yapanların, zulmedenlerin de sorumluluğu yadsınamaz. Bense mümince yaşamaya çalışan milyonlarca kişiden biri olarak, bugün kimi 'tarafsız' sosyolog ve düşünürlerin toplumsal dinamikler üzerinde durarak bir türlü isabet edemedikleri daha aslî bir unsura davet etmek istiyorum inanmayan okuru. Dinin iç yüzüne.
Çünkü diğer dinleri reddetmek yerine onları tamamlayan İslam'ın ruhunu keşfetmek için ucundan da olsa onu bir 'koklamak' yerine insanlığa davetini tarihselliğe veya toplumsallığa indirgeyerek duymaya çalışanlar yüzünden, müminler de bu 'düz çizgide ilerlemecilik eden' bakışa indirgiyorlar dillerini. Nihayetinde, İslam'ın 'alt edilmesi' gereken bir 'şey' olduğu bazen Müslümanların dahi zihinaltında sabit hale geliyor...
Toulouse'daki Yahudi okulunda yaşanan kanlı eylemi öğrendiğimde, daha hiçbir şey belli değilken şöyle demiştim: "Eğer bu eylemin ardından ille bir Müslüman çıkacaksa, adı da mutlaka Muhammed olur!" Hâşâ diyorum her seferinde bu ismi böyle telaffuz ederken. O'nu sevenlerin her gün salât ve selamlar yolladığı ve yüreğinde 'güzelliğin zirvesi'ne koyduğu Peygamber'in (sas) adı 11 Eylül saldırganı dâhil, hemen her seferinde diğer faillerin de adı oluyor nedense.
11 Eylül döneminde İngiltere'de, O'nun ismini taşıyanların banka hesaplarına büyük miktarlarda giriş çıkışlar olduğunda, haber verilmeksizin bu hesaplara el konulmaya başlanmıştı. Ne tuhaf! Bir türlü sıra gelmedi: "Hazreti İsa ve Musa dâhil, Hazreti Âdem'den beri her kavme gelen üç yüz küsur bin peygamberin hakikatini kabul ederek, kendinde cem eden ve sadece bir kavme değil, kıyamete dek tüm insanlığa gelen son peygamber..." derken ne kastettiğimizden dahi bahsedemedik mesela hakkıyla. O'nun 'sevgili' olmasının milyonlarca kalpteki yansımalarından da...
Kalbin derinliklerinde Rabb'inizi bilmenin inceliklerini, mümin olma serüveninizin derinliğini, varlığın efendisi olarak andığınız 'En Sevgili'nizin âlemlere rahmet olmasının sırlarını kaldırmaya (belki aynı anda örtmeye) niyetlisiniz diyelim. Ne düşünür, neyin hayalini kurarsınız? İnsanlığın ruhunda saklı o ziynetin var oluşumuzu anlamlandırmasındaki kıymetini şuurla, vicdanla bilmişseniz mesela... Nasıl rüya görürsünüz? Hangi şiirlerden zevk alırsınız? Bunlardan hakkıyla hiç bahsedemedik ki, AB'deki göçmen siyasetini tartışırken.
Daima savunmada olmaya, "vallahi sofu değilim", "irticacı değilim", "billahi terörist değilim" diyerek tepeden tırnağa size giydirilmeye çalışılan bu ödünç dilin en sığ anlamlarında boğulmaya çekilmek gereksiz bir enerji kaybı oluşturuyor her seferinde.
Fransa'da göçmen bir ev kadını haykırıyor bugün: "Komşularımın yüzüne bakamaz oldum. O katil benim oğlum değil, demek zorundayım hep!" Sadece o mu? Ben de arkadaşımla kahve içerken başka bir tonda benzer bir savunmaya çekiliyorum. En iyi ihtimalle yüzünüze susulduğu, ima dolu bakışlarla sizden bir açıklama beklendiği, sizin de kendinizi teröristlerle bir tutmamak için mutlaka birkaç tenzih cümlesi kurmak zorunda bırakıldığınız dünyada... 'Kıyısız okyanuslar'da kulaç atmakta olan sayısız müminin iç sesini hangi dille ifade edebilirsiniz? Nasıl kalpten kalbe geçebilirsiniz saf bir niyetle? Asıl önemlisi: Sizi bu ezber üreten yıpranmış söylemin dışına çıkan kaç kişi dinleyebilir?
Onca mümin, "Allah'ın adıyla" devam ettikleri hakikat yolculuklarından vazgeçerek bu sığ su birikintilerinde "onları itham edenlerin adıyla" mı boğulacak hep? Yaradan'ından ziyade, başka insanların yargılarına kilitlenerek yaşamak, Rabb'inize değil tam da başka insanlara kulluk etmek anlamına gelir oysa. İçinde böylesi bâtıllığı barındıran bir yaklaşım hakikate ulaştıramaz bizi. (Hakikat, içinde hakkı barındırandır. Bâtılı değil.)
FRANSA'DA NELER OLUYOR
Bir 'açıklama' ille de arıyorsak, evet, elbette din de, milliyetçilik gibi, ulusalcılık gibi, her türlü ideoloji gibi insanların suç işlemesine yol açacak bir mahiyete büründürülüyor. Direniş ile saldırganlık arasındaki o bıçak sırtı fark, her zaman manipüle edilebiliyor. Veya tıpkı bizdeki gibi karanlık psikolojik harekâtçıların eliyle hiç olmadık suçlar bizzat üretiliyor. Sırf o ideolojiyi, o dini, o mezhebi kötülemek veya gözden düşürmek adına. Bunların hepsine bu dünya, Doğu'da ve Batı'da her dönem şahitlik etti.
Fransa'daki 'durum' hangisidir, bunun yanıtını vermek elbette kolay değil, ama inanan biri olarak, dilimle düzeltebileceğim bir şeyi düzeltmekle yükümlüyüm, çünkü dil de tıpkı dünya gibi, tıpkı zaman gibi bana Yaratan'dan emanet. Fransa'daki katilin katliamını ima yoluyla da olsa Kur'an'a dayandıran ve onun zorbalıktan zevk almasını öne çıkaran böylesi bir söylemin hiçbir şerh düşülmeden çoğaltılmasına vicdanım izin vermiyor. (Zaten doğruluğunu da hiçbir zaman kanıtlayamayacağız, fail ölü ele geçirildiği için.)
Bu söylemin İslam'ı tanımayan büyük çoğunlukları olumsuz manada kamçıladığını, peşin hükümlerini körüklediğini görüyorum. Yine bu söylemin sözgelimi sadakat ve güven duygusunu zedelediğini, her şeyin her şey ile olan bağlantısını ve adaletin iç yüzünü keşfetmek isteyenlerin merakını engellediğini ve nefsanî korkular saçtığını düşünüyorum.
Eğer sahiden hakikat okyanusuna açılmışsanız; insanlığa, kendinize ve Rabb'inize doğru kanatlanmanın seyr-i sülûkundaysanız, Kur'an-ı Kerim okuyarak katliamcı olunamayacağını kelimelere ihtiyaç duymadan bilirsiniz. İnsanlığı hep birlikte güzelleşmeye davet eden ve katman katman hakikati kendinde barındıran bir İlahi kelamı ancak eksik veya yanlış anlayarak kendi zorbalığınıza alet edebilirsiniz.
Evet, kendine Müslüman diyen ve kitleleri katleden, işkence yapan, her türlü zulmü meşru bulan onlarca lider gördü, onlarca zorbalığa şahit oldu dünya. (Sayısız değişimi ve sonsuz çok parçalılığı kuşatan 'hakikatin birliği'ne şahitlik etmişseniz: Böylesine hiç pişman olmadan zulmetmeye devam edemezsiniz). Ama 'seven' ve 'sevilen' olduğunun şuuruyla nefes alan müminlerin iç sesini de kaydetti dünya.
Okunduğunda inanmayanların kalbini daha da soğutan, hakikatle arasına 'görme' ve 'işitme' engeli koyan (bir çeşit mahremiyet ve mahrumiyet alanı açan), fakat iman edenlerin kalbine nur üstüne nur yağdıran, görme işitme konuşma gibi eylemlerimizin gayba bakan niteliklerini billur aynasında gösteren bu 'canlı söz'ün ezelden ebede işitilmeye devam edilişinden bahsediyorum. Ve diyorum ki: Masum çocukları katleden ve üstelik bundan çok zevk aldığını söylemiş olan bir zorba varsa ortada, artık onun müminliğinden bahsetmek imkânsızdır. Elbette herkesin ölürken neye şahit olduğu, onun kalbiyle Rabb'i arasında sırdır.
Ama şu kadarına tüm müminler şahitlik edebilir: Katletmekten zevk aldığını söyleyen bir kişinin İslam'ın kalbinde yeri olamaz. Bir tek kişiye karşı dahi saldırganlık ve nefret hissi duyarak savaşılamaz. Direniş ile saldırganlık arasındaki o bıçak sırtı farkta başlayıp biter cihadın hakikati. Asıl cihad bu yüzden, Hz. Muhammed'in (sas) hadisinde belirttiği gibi nefse karşı yapılır. "Küçük savaştan büyük savaşa döndük." diyerek cihadın 'bâtınî düşmanlara' karşı yapıldığını ifade eder. O'nun yolunu aşk ile izleyenler her adımlarında bilir ki, nefret ve kinle savaşıyorsanız, bunun adı direniş olamaz. Masumları öldürerek masum kalınamaz. Hz. Ali'nin (ra), nefsinde öfke uyandığında savaş alanından kalkmasıdır cihad.
Her birimiz kötülüğü emreden kendi nefsimizin (nefsin en sığ mertebesi olan nefs-i emmare) arızî zorbalarıyız bu yüzden. Hazreti İsa, Yuhanna İncili'ndeki (bap: 15) ifadesinde bunu anlatıyor bence: "Kardeşinden nefret eden katildir. Hiçbir katilin sonsuz yaşama sahip olmadığını bilirsiniz." Yani asıl katliam birbirimizden nefret etmemizle başlıyor. Cihadın bâtınî düşmana karşı olması ise bize İsa'nın (as) belirttiği bir sırrı daha aralıyor sanırım: Bu iç düşmanları yani nefsin tuzaklarını alt edebilmek mümkündür. Ve belki tek kazananı olan savaş da budur!
O halde Fransa'daki katilin hem zorba hem mümin olmasının imkânsızlığını, gerekirse benim yaptığım gibi böyle biraz 'içeriden' ifadelerle paylaşmayı deneyelim biraz da. Ve biraz da bunları, yani dinin iç yüzünü, mümin kalpteki tecellilerini, gündelik hayattaki karşılığını, insan dünyasını kuşatan evrensel cevherini yansıtmaya çalışalım. 'Vahşi kapitalizm'in hammaddesi olan nefs-i emmareden, nefs-i levvameye (nefsin ikinci mertebesi) geçiş yapan kişinin 'değişen ses tonunu' duyurmaya çalışalım mesela biraz da. Nefsin sonraki aşamalarına da belki sıra gelir!
Sevgili'ye kavuşamama korkusunun, yani O'nun görmeyi arzuladığı gibi olamama korkusunun teslim olmuş bir kalbi özgürleştiren (ve ahirete bakan) karşılıklarını keşfetmeye de çalışırız belki. Tasavvufta çokça zikredilen bir kudsi hadisin ("Ben gizli bir hazineydim, bilinmeyi sevdim") insanlığın var oluş hikmetine dair perdelerini kaldırmayı deneyebiliriz. 'En Sevgili' Hazreti Muhammed'in (sas) isminin anlamlarını, hepimize 'mahrem' yüzünün O'nu seven herkesin yüzünde aşikâr olmasının sırlarını paylaşmayı da deneyebiliriz İslamofobi panellerinde. Her âşıkta, O'nun nurlu çehresinin nasıl tecelli ettiğini... Seven yüz'lerin en sahici delil oluşunu...
Nasıl içinde 'sevgili' olmayan bahçe cennet değilse, içinde 'nur' olmayan kalp, iman etmiş kalp değildir. Hakikat hizmetçiliği yapanların nasıl yaşadığına da eğilebiliriz o halde biraz artık. Tarihî veya toplumsal bir hareketle karşı karşıya olduğunu addederek pozitivist bakışın klişe algılarını orijinal bir bakış gibi çoğaltan ve ama kahve içtiğim dostum gibi kalpten kalbe geçmeyi ıskaladığı için gerçeğe yabancı kalan düşünürler için -belki istatistikî bir veri değil ama- kıymetli bir paylaşım olacaktır özellikle.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEYüzdük yüzdük 22.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayPax Americana sonrası Almanya: Yeşil dönüşümden askeri Keynesçiliğe 21.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasAK Parti hariç herkes CHP 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKüfürbazlar ve ötesi 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarThank you Ahmed 19.12.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselPara politikasında sınav zamanı 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakNüfusumuz dibe vururken! 18.12.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN"O Yıl", hangi yıl? 15.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKİmralı için CHP’yi sıkıştırmaya gerek var mı? 5.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYTürkiye İçin Irak Peşmergeleri Sorun Olmuyor da Rojava neden Sorun! 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRPOLEMİK SENDROMDA 4.12.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrta Doğu, Trump Amerika’sına Uyum Sağlıyor 3.12.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKEve siyaset için dönüş öncesi bir mıntıka temizliği gerek 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYŞu meşhur “İznik Konsili” 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunDağıstan Cumhuriyeti ve Ayna Gamzatova 1.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMABD’de bir şeyler oluyor: Nick Fuentes 30.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaAK Parti çekingen 26.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerÇÖZÜM, BARIŞ VE KARDEŞLİK GETİRECEK Mİ? 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİCHP modernizmi ve faşizmi... 23.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KURÇOCUK HAKLARI EVRENSEL BİLDİRGESİ 19.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları











































































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
15.09.2018
4.02.2018
1.02.2018
28.08.2018
25.08.2018
21.08.2018
7.02.2018
4.02.2018
31.07.2018
28.07.2018