Taha Akyol
Emekli Büyükelçi Nacı Koru, Taha Akyol’un sorularını cevapladı.
"Demokrasi ve hukuk devleti uygulamalarındaki sicilimiz Batı’nın benimsediği temel değerlere ve ilkelere açıkça ters düşüyor. Batı’nın, otoriter Doğu’dan farkı işte burada yatıyor. Doğu, menfaati gerektirdiği ve tehdit oluşturmadığı sürece ilkesiz ilişkiden kaçınmaz. Zira inandığı yegâne düsturu, otoriter rejiminin varoluşsal güvenlik kaygılarıdır."
"Türkiye’ye bugüne dek yaşamadığı ölçüde bir yalnızlığı getirdi. Batı’dan yatırımı bir yana bırakın, turist bile alamıyoruz. Unutmayalım, AB Türkiye’yi ciddi ölçekte yaptırım uygulamakla uyardı. Bu nedenle artık Mavi Vatan’ın adı bile geçmiyor. ABD’nin yaptırımları zaten bir yıldır uygulanıyor"
"Rusya ve Çin’le ilişkilerimiz bu ülkelerin temsil ettiği otoriter, içine kapalı, dışlayıcı ve korumacı değerleri sahiplenmeyi, benimsemeyi gerektirmiyor. Batı’yla ilişkilerimiz, aslî ve belirleyicidir; ilkeseldir. Rusya ve Çin’le ilişkilerimiz ise ortak çıkarlara ve saygıya dayalı bir zeminde gelişmelidir."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, AİHM’i ve Avrupa Konseyi’nin ‘ihlal süreci’ kararını tanımadığını söyledi. Bu süreç nedir, ne sürede nereye kadar gidebilir?
Sayın Cumhurbaşkanı tarafından yapılan siyasi açıklama bir tutumu ortaya koyuyor. Fakat, mesele öncelikle hukukidir. Türkiye, Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesidir. Konsey, demokratik değerler ve ilkeler üzerine kurulmuştur. Konsey’in kurucu üyesi olan bir ülke ilk kez böylesi bir durumla karşılaşıyor. İsmimizi an itibarıyla Avrupa Konseyi’nin tarihine yazdırmayı başardık.
Konsey üyeliğinin askıya alınması hemen olacak bir şey değil, aylar sürecek görüşme ve değerlendirme süreci yaşanıyor. Fakat, bu durumla karşılaşmak Türkiye’ye önemli itibar ve zemin kaybettirir. Demokrasi ve insan hakları alanında konuşamaz hale gelirsiniz.
Taraf olunan ikili ve çok taraflı anlaşmalar anayasa maddesi hükmündedir, ulusal yasaların üzerinde bağlayıcılıkları vardır. Avrupa Konseyi kararlarına uymak mecburiyetindeyiz. Bu, tartışmaya açık bir konu değil. Siyasi açıklamalar, hukuki gerekçeler, hasmane tutum beyanları bu gerçeği değiştirmiyor.
Son tahlilde, Avrupa Konseyi üyeliğinden tek yanlı çekilmek için egemenlik hakkımızı da kullanabiliriz tabiatıyla. Bununla birlikte böylesi bir tasarrufun sonuçlarının ülkemiz için ağır olacağını bilmeliyiz.
BATI-DOĞU FARKI
Batı ile ilişkilerimizde iyileşme mi, daha da bozulma mı görüyorsunuz?
Batı’yla ilişkilerimiz maalesef giderek bozuluyor. ABD ve AB’yle ilişkilerimizin geldiği aşamayı herkes biliyor, görüyor. Bir başarı hikayesinin uzağına savrulduk. Dış politikamızın Batı’yla ilişkiler boyutu tıkandı, ilerleyemiyor. İlişkilerimizi günlük ilişkiler boyutunda alver münasebetine indirgedik. Demokrasi ve hukuk devleti uygulamalarındaki sicilimiz, temel hak ve özgürlüklerdeki kısıtlayıcı tercihlerimiz, siyasi alanı daraltıcı girişimlerimiz Batı’nın benimsediği temel değerlere ve ilkelere açıkça ters düşüyor. Özgürlükçü Batı’nın, otoriter Doğu’dan farkı işte burada yatıyor. Doğu, menfaati gerektirdiği ve tehdit oluşturmadığı sürece ilkesiz ilişkiden kaçınmaz. Zira inandığı yegâne düsturu, otoriter rejiminin varoluşsal güvenlik kaygılarıdır. Batı’da durum farklıdır. Batı’yla ilişkilerimiz bozulurken, Doğu’yla ilişkilerimizin güçlenmesi bir başarısızlığa işaret ediyor. Bu tespiti dürüstçe yapmalıyız.
Bu durum, Türkiye’ye bugüne dek yaşamadığı ölçüde bir yalnızlığı getirdi. Batı’dan yatırımı bir yana bırakın, turist bile alamıyoruz. Unutmayalım, AB Türkiye’yi ciddi ölçekte yaptırım uygulamakla uyardı. Bu nedenle artık Mavi Vatan’ın adı bile geçmiyor. ABD’nin yaptırımları zaten bir yıldır uygulanıyor. Gereksiz hayalciliğe kapılmayalım: Bu aşamanın daha gerisine de düşebilir, yalnızlaşabiliriz. Batı’nın bunu istediğini sanmıyorum, çünkü Türkiye hala değerli bir ortak ve müttefik. Fakat ilişkilerimizde tahammül sınırını zorlarsak, istemediğimiz izolasyon şartlarını kendi elimizle yaratabiliriz.
Batı’nın Türkiye’yle ilişkilerini bekle-gör yaklaşımına bağladığını, aktif bir tutum izlemediğini, bizi izlemeyi tercih ettiğini düşünüyorum. Türkiye’nin Batı’yla ilişkilerde vardığı yol kavşağında önünde duran bir seçenek, dostluk ve işbirliği. Diğer seçenekse, rekabet ve husumet patikası. Sonuçta, tercih bize bağlı olacak.
BOZULAN PSİKOLOJİ
Türkiye 2010’larda Batı ile en sıcak ilişkilere sahip ülkeydi, niye ve nasıl uzaklaştı?
Türkiye, 2010’lu yılların başına kadar Batı nazarında örnek gösterilen bir ülkeydi. Siyaseten ve hukuken geri plana atılmış sorunları çözme, ekonomisini geliştirme, yapısal reformlar yapma, hak ve özgürlükler alanını genişletme, komşularıyla ilişkilerini düzeltme iradesini ortaya koyuyordu. AB’ne tam üyelik müzakerelerini başlatmış, yabancı yatırımın aktığı, kişi başına düşen gelirini 13 bin dolara yaklaştırmış, önüne büyük hedefler ve vizyon koyabilen bir ülke haline gelmişti. Bu iradeyi sergileyebilen benzer durumda çok ülke yoktur.
Son on yılda, yukarıda sıraladıklarımın tamamını aksi yönde, geriye sararak yaptık. Demokrasi, hak ve özgürlükler, hukuk ve adalet, ekonomi ve diğer alanlarda ulaştığımız aşamanın çok gerisine düştük. Her yıl hazırlanan küresel ölçekteki sıralamalar ismini duymadığımız ada devletlerinin bile gerisinden geldiğimizi ortaya koyuyor.
Hesap verebilir şeffaflıktan uzaklaştık. Liyakatin yerini sadakat aldı. Bu hal Türkiye’yi sadece Batı’dan değil, daha vahimi geniş ölçekli küresel çok taraflılıktan, bütünleşmeden ve ortaklıklardan uzaklaştırdı. Bir de garip bir sosyolojik durum oluştu: Türk halkının yarısı Batı’ya şüpheyle yaklaşıyor, fakat sorulduğunda büyük çoğunluk yaşamak için Batı’yı seçeceğini söylüyor. Bu durum toplumsal psikolojinin bozulduğuna işaret ediyor.
Bunlar bizim tercihlerimizle oldu; şimdi neticeleriyle yaşıyoruz. Nedenlere ilişkin çok sayıda varsayım konuşulabilir, fakat sonuç değişmiyor. O halde, başkalarıyla hesaplaşmadan önce kendimizi sorgulamalıyız.
S-400’LER BİZE KAYBETTİRDİ
S-400’ler ne kazandırdı, ne kaybettirdi?
S-400 sistemini satın almakla ben şahsen kazanımımızın olmadığını düşünüyorum. Türkiye’ye yönelebilecek bir hava/füze saldırısı ihtimalini NATO’nun güvenlik şemsiyesi zaten caydırıyor. NATO, bu caydırıcılığı sağlıyor. Türkiye’deki NATO tesisleri bu amaçla kuruldu.
S-400 alımının ne kaybettirdiği gayet açık: ABD ve diğer NATO müttefikleriyle ilişkilerimizde derin bir güven bunalımı yarattık. Şüphecilik, güvensizlik ve aidiyet sorunları yaşıyoruz. Müttefiklerimizden askeri malzeme, teçhizat ve silah alımlarında sorunlarla karşılaşıyoruz. ABD’nin CAATSA yaptırımları bu nedenle uygulanıyor. Dünyanın en gelişmiş 5. kuşak F-35 uçaklarını yine aynı sebeple alamıyoruz. F-16 uçaklarımızı bile yenileyemiyoruz. NATO tarafından Yunanistan’a yapılan askeri yatırımlar bile Türkiye’nin yarattığı güvensizlikle bağlantılı. Bu tablonun yarattığı ciddi güvenlik risklerinin farkına varmalıyız.
NATO ittifakı içindeyseniz, NATO standartlarıyla hareket eder, tercihlerinizi buna göre uyarlarsınız. Türkiye, S-400 satın alan tek NATO ülkesi. Başkalarında kusur aramayalım: Bu yanlış tercihi bilerek yaptık, şimdi beklenen sonuçlarıyla yaşıyoruz.
RUSYA VE ÇİN?
Rusya ve Çin’le ilişkiler geliştirmek, Batı ile ilişkilere alternatif olabilir mi?
Türkiye, Batılı bir ülkedir. Batı’nın temsil ettiği değerler, demokratik, hak ve özgürlüklerin korunmasına dayalı, çağdaş ve evrensel hukuk değerlerini titizlikle koruyan, kanun devleti değil, hukuk devleti olmayı önceleyen; liberal, özgürlükçü, çoğulcu ve katılımcı siyasi, toplumsal ve ekonomik sistemine dayanır. Bu sistem, gelişime, ilerlemeye ve bütünleşmeye açıktır. Bu değerleri korumalı, sahip çıkmalıyız.
Bu anlayışla bakıldığında, Rusya ve Çin’le geliştirdiğimiz ilişkilerin Batı’ya alternatif değil, dış politikamızdaki ilkelerimizi tamamlayıcı nitelikte olması gerektiği sonucuna varabiliriz. Rusya ve Çin’le ilişkilerimiz bu ülkelerin temsil ettiği otoriter, içine kapalı, dışlayıcı ve korumacı değerleri sahiplenmeyi, benimsemeyi gerektirmiyor. Batı’yla ilişkilerimiz, aslî ve belirleyicidir; ilkeseldir. Rusya ve Çin’le ilişkilerimiz ise ortak çıkarlara ve saygıya dayalı bir zeminde gelişmelidir. Burada mesele, ilkesel bir aidiyettir. Türkiye, Batılı bir ülke olma tercihini üç yüzyıl önce yapmıştır. Bu tercih rastlantısal değildir, bilinçli bir tutumu yansıtır.
UKRAYNA’DA ROLÜMÜZ?
Ukrayna krizinde Türkiye arabuluculuk yapmak gibi bir prestiji, bir başarıyı sergileyebilir mi?
Sanmıyorum. Ukrayna krizi, Rusya ile Batı Bloku arasındaki daha geniş hesaplaşmanın önemli bir parçası haline geldi. Bugün Rusya NATO’nun tehlikeli şekilde yakınına sokulduğunu düşünüyor; Avrupa güvenliğinin temel parametrelerinin yeniden tanımlanmasını istiyor. Bunun yolunun öncelikle Ukrayna’nın tarafsızlaştırılmasından geçtiğine inanıyor. Başka talepleri de var. Bunlar, Batı’nın kabul edebileceği şeyler değil. Yapısal ve büyük ölçekli bir meseleden bahsediyoruz.
Çözüm, Batı ve Doğu arasında, son kertede ABD ile Rusya’nın masaya oturarak konuşmalarıyla bulunacak. AB’nin de bu konuda belirleyici etkisi yok, zira AB askeri bakımdan tutarsız, bölünmüş ve zayıf bir yapıya sahip.
Türkiye’nin ferdi sonuç getirmekten uzak bir çıkış aramak yerine, geniş ölçekli bir düzenlemenin etkili üyesi olması, barış ve istikrara katkıda bulunmaya çalışması daha akılcı ve gerçekçi görünüyor.
İSRAİL’LE İYİ İLİŞKİLER?
Türkiye’nin İsrail’le ilişkileri iyileştirme politikasını nasıl buluyorsunuz?
Olumlu karşılıyorum. Türkiye, çok az sayıda ülkenin sahip olduğu müstesna bir konuma sahip. Bu konum, komşularıyla ve bölgesindeki tüm ülkelerle dostane ilişkiler geliştirmeyi gerektiriyor. İsrail, bu bakımdan istisna değil.
Türkiye’nin tarihsel olarak Musevilerle ve İsrail’le dostluk ilişkileri var. İsrail’in Filistin halkına yönelik onaylamadığımız politikaları var. Fakat bu politikalar İsrail’le düşmanlık ilişkilerini mazur göstermez. Dostluk ve işbirliği, ikna edici etki tesis etmemizi kolaylaştırır.
İsrail’in bölgesinde yalnızlaştırılması ne Türkiye’nin ne bölge ülkelerinin çıkarına hizmet eder. Filistin davasına sahip çıkmak önemli ve değerlidir. Bu ilkesel bir tutumdur. Ancak, bunun ötesine geçerek, popülist siyasi yarar sağlamaya dönük bir gayretin içine girmek üretken değildir, kalıcı olamaz, dış politikada zarar getirir.
ARAPLARLA İYİ İLİŞKİLER?
Türkiye Arap Orta Doğusundan da koptu, nasıl oldu bu; şimdi düzeltme çabası beklenen sonucu verir mi?
Diğer ülkelerle olduğu gibi, Arap Orta Doğusu’yla ilişkilerimizi gerginleştirmek, gerilimi yükseltmek akılcı ve kalıcı bir politika değildi, zararlı sonuçlar üretti. Bu politika Türkiye’nin Orta Doğu’da Müslüman Kardeşler’le yakın ilişki geliştirme hedefinin parçasıydı. Ancak bunda bölgesel dengeleri iyi değerlendiremediğimizi düşünüyorum. Tarihi ve bölge ülkelerinin duyarlılıklarını, güvenlik algılarını doğru okumaya çalışmalıyız. Akılcılıktan uzaklaşmamalıyız.
Şimdi açılım politikalarıyla tüm komşularımızla ve Arap Orta Doğusu’yla ilişkilerimizi onarmaya çalışıyoruz. Bu süreç zaman alacak, çünkü gerçek niyetlerimizle ilgili ciddi kuşkular ve güvensizlik yarattık. Şu anda niyetlerimiz ölçülüyor. Zaman, iyi niyet, tutarlılık ve samimiyet gerekiyor. Sabırlı olmalıyız. Uluslararası ilişkilerde dostluk ya da düşmanlık kalıcı değildir, çıkarlar ön plandadır. Bu bir zorunluluktur. Değerler sisteminiz örtüşüyorsa, ilişkiler gelişerek, dostluğa dönüşür.
TÜRKİYE EKSENSİZ KALDI
Türkiye bugün dünyanın neresinde ya da dış ilişkilerde nasıl bir “eksen” sergiliyor?
Türkiye kendine yeni bir eksen yaratmaya çalışırken, eksensiz kaldı. Çıpası kopmuş bir geminin fırtınalı havada açık denizde karşılaştığı çetin sorunları tecrübe ediyoruz. Fırtına dinse, bu defa geminin yelkenlerinin işe yaramayacak ölçüde hasar gördüğünü fark edeceğiz. Sürekli yalpalama halindeyiz, bu durum dost ve müttefiklerimizde güven sorunu yaratıyor. Çok taraflı bir ilişki geliştirelim derken, gündelik ve taktik açılımlar yapıyoruz. Stratejik, hedefleri belirli bir dış politikamız yok. Olsa olsa dış politika yerine belirsiz dış ilişkilerden bahsedebiliriz.
Tarihte pek çok ülke bu tip dönemlerden geçmiştir. Türkiye tekil örnek değildir. Fakat Türkiye’nin yaşadığı zor coğrafya akılcı, belirli, tesadüflere yer vermeyen, iyi düşünülmüş bir dış politikanın üretilmesini ve uygulanmasını zorunlu kılıyor. Son on yıldır dış politikada geçirdiğimiz aşamalar yaşadığımız tutarsızlıkları sergiliyor. AB, NATO, ABD, Rusya, Çin ve komşularımızla yaşadığımız sorunlar ortada. Bu, ne yazık ki bize dış politikada bir başarı öyküsü anlatmıyor.
Bir ülkenin kendiyle barışık ve tutarlı olması, inandırıcılık, saygınlık, güvenilirlik gibi sonuçlar üretir. Türkiye’nin potansiyeli ve deneyimiyle bu sonuçları kolaylıkla üretebileceği açık. Üretemiyorsak, nedenini başka yerde, uzaklarda değil, kendi tercihlerimizde aramak gerekir. Şimdi, kendimizi hapsettiğimiz dar alandan çıkmaya çalışıyoruz.
NASIL BİR EKSEN?
Dış ilişkilerde ya da dünyadaki yeri konusunda Türkiye nasıl bir “eksen” sergilemeli?
İlkeli, ortak çıkar alanları geliştirmeye yönelik, işbirliğine açık, kendini ve yaslandığı değer-ilke sistemini tanımlamış ve özümsemiş bir dış politika geliştirmeli; bu anlayışa bağlı olduğumuzu ortaya koymalıyız. Dostumuz ya da hasmımız olan tüm taraflar nezdinde saygınlık ve nüfuz kazanmamız buna bağlıdır.
Türkiye’nin ekseni temelde Batı aleminin parçasıyken, Doğu’yla, yakın bölgesiyle ve uzak coğrafyasıyla dengeli ilişkiler üzerine oturmalıdır. Güvenlik, istikrar ve refahın ortak zeminde paylaşımını ön plana çıkarmalıdır. Maceracı bir dış politikanın tehlikeli ve zararlı sonuçlarını yaşayarak deneyimledik. Devam eden, ağır maliyetler yükleyen ve zarardan başka bir şey üretmeyen bu uygulamalardan artık uzaklaşmalıyız. Akılcı, yapıcı, üretken ve uzak görüşlü yaklaşımlar sergilemeliyiz. Bunu oluşturabilmek, öncelikle açık fikirli ve şeffaf olmaktan, ardından empati geliştirmekten, yapıcı davranmaktan, liyakatli ve yönetimde deneyimli kadrolara rol vermekten geçer.
Dış politika işbaşında tecrübe edilerek öğrenilecek, bir yap-boz tahtası değildir. Dış politika yoğun emekle, büyük sabırla, zorlukla inşa edilir, ancak yanlış adımlarla kolayca bozulur. Bozgunların maliyeti yüksektir. Bunu akılda tutmalıyız. Sabit fikirli olmamalıyız. Aynı şeyi tekrarlayarak farklı neticeler alınmaz. Yanlışlar tekrarlanarak, doğruya ulaşılmaz.
Türkiye’ye yakışan, dış politika eksenini kişiselleşmiş hezeyandan uzak, kurumsal aklı öne çıkaran, ağırbaşlı bir yaklaşıma oturtmaktır. İttifak ve ortaklık bağlarına saygı duyan, ilkeli ve değerler odalı, çok taraflılık üzerine kurulmuş bir zeminde dış politikayı yeniden inşa etmektir. Bu birikime ve deneyime sahibiz. Kendimize güven duymamız yeterlidir.
NACİ KORU KİMDİR?
Emekli Büyükelçi Naci Koru 1981’de Hariciye’ye girdi. Çeşitli diplomatik temsilciliklerde çalıştı. Chicago Başkonsolosu, Riyad Büyükelçisi, BM Cenevre Ofisi nezdinde Türkiye Daimi Temsilcisi, son olarak Dışişleri Bakan Yardımcısı olarak çalıştı. ‘Diplomasi Günlüğü’ adlı sitesinde dış politika makaleleri yazıyor. (https:// www.nacikoru.com)
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.06.2025
8.06.2025
4.06.2025
2.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
23.05.2025
22.05.2025
18.05.2025
15.05.2025