Taha Akyol
Sayın Binali Yıldırım, Yeni Şafak’tan Kemal Öztürk’e yaptığı açıklamada mahalli seçimler için “Bekanın konuşulmasına gönlüm razı değil” diyor, “Kutuplaşma siyasetinin gölgesinde kalırsak yazık olur” diye ekliyor. Mahalli seçimde mahalli sorunların konuşulmasını istiyor.
Binali Bey daha önce de CHP, İyi Parti ve Saadet Partisi’nin bayrak ve vatanın bütünlüğü gibi temel değerlerde AK Parti ve MHP ile bir olduğunu hatırlatarak “Savaşta değiliz, aramızda kan davası yok… Bu açıdan baktığımız zaman bir beka sorunuyla ilgili ben bir endişe taşımıyorum” demişti. (19 Şubat)
Evet, Türkiye’yi beka derdine düşmüş bir ülke olarak dünyaya göstermek doğru değildir.
‘Tehlike’ kültürü
Sakin mizaçlı mühendis Binali Yıldırım, ikili kutuplaşmanın yaşandığı referandumda İstanbul’un yüzde 51.4 oranında hayır dediğini elbette hesaba katıyor. “Kutuplaşma siyasetinin gölgesinde kalmamaya”, İstanbul sorunlarını konuşmaya öncelik veriyor.
Binali Bey de HDP tabanından oy istiyor. Etnik ve ideolojik mahalleler arasında geçişkenliğin oluşması gereklidir zaten.
AK Parti ve MHP genel merkezleri ise oylarını “konsolide etmek” ve ekonomik kriz ortamında muhtemel oy kaymalarını önlemek için “beka” dilini kullanıyor.
Bu ateşli seçim konjonktürünün ötesinde, bizim siyasi kültürümüzde “tehlike”duygusu öteden beri çok etkilidir. Vatan tehlikede, cumhuriyet tehlikede… Laiklik, milli irade tehlikede…
1967-1968 Hukuk Fakültesi mezuniyet yıllığı için fotoğrafımın altına Mehmet Akif’in şu beytini yazmıştım:
Sahipsiz olan memleketin batması haktır
Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır
Halbuki o yıllarda da önemli sorunlar vardı, fakat vatanın batması tehlikesi yoktu. Sağcılar ve solcular birbirimizi tehlike sanmıştık!
Vatanseverlik, millî şuur…
Büyük Âkif bu şiirini, Balkan faciasının derin acıları içinde 1913’te yazmıştı.
Tarihçi merhum Yılmaz Öztuna’ya göre Balkan Harbinde Türkiye 5.5 milyon nüfusun yaşadığı 167 bin kilometrekare genişliğinde Rumeli vilayetlerini kaybetmişti. 600 bini aşkın Rumeli Müslümanı öldürülmüş, 800 bin Müslüman göçmen aç, perişan İstanbul’a yığılmıştı.
Zaten batık olan Osmanlı bütçesi gelirlerinin üçte birini kaybetmişti.
O büyük faciaları yüreğinde yaşayan, göz yaşlarıyla şiirleştiren Âkif, elbette İstiklal Marşımızın tek şairi olacaktı. İstiklal Marşımızda ‘vatan batıyor’ feryadı yoktur, aksine zafer inancı vardır.
Tarihleri keskin kırılışlarla, işgal ve esaret endişeleriyle, ıstıraplı kitlevî göçlerle şekillenen milletlerde, istikrarlı barış dönemlerinde bile bu “tehlikede” duygusu devam ediyor.
Bizde de imparatorluğun “memalik-i şâhane” (hükümdarın memleketleri) kavramından “vatan” fikrine ve milli şuura evrilmemiz işte böyle bir tarih içinde yoğruldu…
Milli Mücadele ile zafere ulaştı.
21. yüzyılda mesele yüksek hasletlerimiz olan vatanseverliğin, milli şuurun bize nasıl bir motivasyon vereceğidir: Yoğun tehlike duygusu ve hamaset mi?.. Yoksa, temel sorunlarımız konusunda ortak akıl ve çözüm programları üzerinde genel uzlaşma sağlayacak bir davranış mı?
Gelişmiş ülkeler seviyesi
Hocam ve ağabeyim merhum Prof. Erol Güngör “Lisedeki milliyetçilik anlayışımla şimdiki arasında büyük bir fark vardır” diyor, bilimin önemini vurgulayarak aydınlara şöyle sesleniyordu:
“Aydın olmanın gerektirdiği zihin disiplinini korumak isteyen kimse herkesin koşuşturduğu yere gözü kapalı dalacak yerde, sakin bir köşeye çekilerek bütün bu olup bitenlerin neden ibaret bulunduğunu düşünmeye çalışır. İyi bilir ki, o, kitle ruhunun bir çeşit emniyet supabıdır; kendisi de kalabalığa karışıp kaybolduğu takdirde insanlara iyilik değil kötülük etmiş olur…” (Sosyal Meseleler ve Aydınlar, s. 477-478.)
Ben de diyorum ki, tarihin bunca tecrübelerini yaşamış bir millet olarak artık biraz sakinleşsek…
‘Tehlike’ vurgulu duygusal kampanyalar yerine sorunlarımızı ve çözümlerimizi itidal içinde tartışabilsek…
Bu seçim de geçecek; reel sorunlarımızla baş başa kalacağız.
Türkiye her dönemde terörle mücadele etti.
Bu coğrafyada Türkiye’nin Almanya, İngiltere seviyesinde bilime, ekonomiye, hukuki kurumlara ulaştığını düşünün…
Hangi tehlike kalır?
Heyecanlı “kalabalıklara karışıp kaybolmadan”, asıl düşünmemiz, konuşmamız, programlaştırmamız gereken bu değil mi?
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları








































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.12.2025
28.12.2025
24.12.2025
23.12.2025
21.12.2025
19.12.2025
16.12.2025
14.12.2025
12.12.2025
10.12.2025