Tanıl Bora
Süregiden (geçen hafta Denizli ve Adana'daydı) “Terörsüz Türkiye İçin Milli Birlik ve Dayanışma Buluşmaları”nın amacına dair açıklamasında MHP, bu girişimin ancak “toplumun tüm fertlerinin bu sürece sahip çıkmasıyla ve devlet-millet dayanışmasıyla gerçekleşeceğini” söylüyor. MHP’nin ve Bahçeli’nin açıklamalarında birkaç yıldır, “devlet-millet dayanışması” şiârı sık sık tekrarlanıyor. “Devlet-millet dayanışması olmadan huzur ve refah kalıcı olamaz,” ara ara tekrarlanan bir formül, mesela. 6 Şubat 2023 depremlerinden sonra Devlet Bahçeli: “Devlet millet dayanışması hamdolsun zirvededir,” demişti.
Ki, 6 Şubat 2023 depremleri, -Ağustos’ta Sındırgı depremi de-, bakanların, İletişim Başkanlığı’nın, bilcümle yetkililerin, hep bir ağızdan “devlet millet dayanışmasından” dem vurmasına vesile olmuştu.
***
AKP’nin ve genel başkanı Erdoğan’ın beyanlarında ise, epeydir daha çok “devlet-millet kaynaşması” tercih ediliyor. Mesela yakınlarda, 2 Haziran’da şöyle demiş Erdoğan: “Suhuletle geçilen her aşamayla birlikte toplumumuz rahatlamakta, devlet-millet kaynaşması daha da artmaktadır.”
***
Devlet-millet kaynaşması, devlet-millet kucaklaşması, devlet-millet dayanışması, devletle milletin barışması… Bir Türk kavram seti, bu… veya, arzu seti…
***
Kavram setinin soy kütüğünde, Ecevit’in Ortanın Solu risalesine göz atmak, zihin açıcıdır. “Karaoğlan” oradaki analizinde, Osmanlı’nın ideal düzeni bozulduktan sonra “devletle halkın arasının açıldıkça açıldığını, devletin halka yukarıdan bakar olduğunu, halkın devletten soğuduğunu, devlete küstüğünü” yazar. Bu “davranış alışkanlığı” cumhuriyetle de yıkılamamış; DP, “halkın devlete karşı, yönetici kadroların meydana getirdiği devlet imajına karşı küskünlüğünü ve tahammülsüzlüğünü bir sorumsuzlukla istismar” etmiştir. Ortanın Solu’nun “toplumcu” anlayışının, bu sorunu aşacağını söyler Ecevit. CHP’nin 1973 Akgünlere seçim bildirgesi, “halk-devlet bütünleşmesi”ne selam verir: “Kamu yönetimi halkla sıcak ve yakın ilişki kurmadıkça halk-devlet bütünleşmesi sağlanamaz, ne devlet ne de halk verimli olabilir.” (Dikkat: Devlet-millet ülfetinin yerini devlet-halk almıştır burada.)
Ecevit’in özeleştirisi, devlet-millet kaynaşmasının, barışmasının, asıl sağın vaadi olduğunu haber verir. Türk sağı, erken cumhuriyet rejiminin, “CHP zihniyetinin,” Kemalist elitin, devleti (Batıcı, taklitçi, katı laik resmî uygulamalarla) millete yabancılaştırdığını, kendisinin barışmayı/kaynaşmayı sağlayacağını vaat edegelmiştir. Turgut Özal, milliyetçi-muhafazakâr muhitlerde bu yönde eşik atlatan bir öncü olarak övülmüştür. Başbakan sıfatıyla Cuma namazına gitmesi, devlet-millet barışmasının-kaynaşmasının başlıbaşına kilit bir adımı sayılmıştı. Millî Görüş “kurucu önderi” Erbakan, hep devlet-millet kaynaşmasında dinin önemini vurgulamıyor muydu?
Millî Görüş’ün mutasyonuyla oluşan Adalet ve Kalkınma Partisi, kuruluşunda, devlet-millet barışmasının-kaynaşmasının bayraktarı idi. Muhafazakâr Demokrasi program-broşüründe şöyle denmişti: “Toplumsal farklılıkların birarada huzur içinde yaşanabilmesinin, devlet-millet kaynaşmasının gerçekleşebilmesinin, yıpranan sistemin restore edilebilmesinin temel şartı demokratik rejimin güçlendirilmesidir.” 2007’de Abdullah Gül’ün cumhurbaşkanı seçilmesi, iktidara destek veren medyada “devlet-millet kaynaşmasının,” “devletin milleti ile barışmasının” timsali olarak kutlandı. Çünkü işte mütedeyyin, muhafazakâr, eşi başörtülü bir “Anadolu çocuğu,” “devletin tepesinde” idi. 2010 Anayasa referandumu da, dönemin AKP Grup Başkanvekili Mustafa Elitaş’in deyişiyle, yine “devletle milletin barışma sürecini hızlandırma”nın bir merhalesi sayıldı.
“Barışma”nın ardından, az evvel bahsettiğim üzere, “kaynaşma” safhasına geçildi. AKP sözcüleri, ara ara “Erdoğan’ın güçlü liderliğinde devlet-millet kaynaşması” motifini tekrarlıyorlar. 2013’te “milletin adamı” kuşağını bağlayan Erdoğan’ın, millet adına devlet olmasının ifadesi… Millî iradenin, yani seçimlerde çoğunluğu alanın, her şeyi almasının, bu arada güçler ayrılığını falan bilfiil ilga ederek devleti de almasının bir başka ifadesi. Kalansız artıksız tam homojenlik arzusunun bir ifadesi.
***
MHP’nin, arada kaynaşma-bütünleşmeye iltifat etmekle beraber, genellikle “devlet-millet dayanışması”nı tercih etmesini, -“cumhur ittifakında çatlak mı?” kuyusuna ip salmadan-, neye yormalı? Devleti büsbütün milletle yüz göz etmeme, onu mehabetiyle ayrı tutma dikkatine mi?
***
Devletle milletin barışması, sonra kaynaşması, yerine göre dayanışması gerekiyorsa, aralarında gerilimli bir ilişki olsa gerek, öyle değil mi? En azından, aralarında bir açı olsa gerek.
Liberal-demokratik veya liberal-muhafazakâr bakış açısından, bunun asla olmaması gerekir. Bu bakışa göre, devletin ayrı bir özne, bir fail olmaması, tamamen millete tabi olması gerekir. Her renkten sağ siyasetçinin çeyrek yüzyıldır bazen hatırlayıp tekrarladığı düsturla: “Hâkim değil hâdim devlet” olması gerekir; yani milletine hizmetkâr devlet.
***
İYİP milletvekili Yüksel Arslan, 16 Aralık 2023’te Meclis’te iktidarın partizanca uygulamalarını, devlet görevlilerinin partili gibi hareket etmesini eleştirirken ne demiş: “Yaptıklarınızla devlet-millet arasındaki zımnî anlaşmayı yaralıyorsunuz.” Öyleyse, devlet ile millet arasında mesafe yine açılıyor; demek arada zımnî bir çelişki var ki, bir zımnî müzakere ve bir zımnî anlaşma var…
CHP Lideri Özgür Özel, geçen Kasım’da bir televizyon mülakatında ne demişti: “Devletle millet karşı karşıya gelirse millet kazanır, millet bizim tarafımızda.” Öyleyse, devlet ile millet arasında açık bir çelişki de olabiliyor, basbayağı karşı karşıya gelebiliyorlar. Devletin göreli özerkliği kavramının hakkını tanıyalım. Devlet, evet, bir yandan (İYİP milletvekili görmüş!), sınıfsal-toplumsal mücadelelerin müzakere zeminidir. Bununla beraber, ‘son kertede’ egemen sınıfların hâdimi olsa da, kendi tarihselliği olan müstakil bir aygıttır aynı zamanda, siyasal safahat içinde şekillenmiş belirli bir hükümet etme zanaatının ustasıdır. O devlet, kâh (gah ü bigah![1]) Aybar’ın “ceberrut devleti” suretinde görünür bize. Kâh, neoliberal “çağın” yönetişim devleti suretinde görünür. Âfette, selde seylapta, mahrumiyet halinde “kendine iyi bak” tavsiyesinde bulunan ve IBAN numaraları vererek milletle “dayanışma” arayan devlet, kamusuz devlet, odur.Kısacası, devlet-millet barışması-kaynaşması-bütünleşmesi ‘söylemi’ boşuna değildir; belli ki bir ayrı gayrı vardır… CHP, -az evvel de değindik-, 1960’larda, 1970’lerde millet yerine halk diyordu. Şimdilerde de millet derken daha çok halkı kastediyor. Ama yine de millet demeyi tercih ediyor. Zamanın ruhu ve iktidar seçmenine hitap etme endişesi, herhalde.
Malûm, millet, ezelden ebede uzandığı kabul edilen, yüksek sıfatlarla yüceltilen ve homojen addedilen bir muhayyel cemaattir. Halk, sorunları, dertleri, talepleri, özlemleri, sesleri sözleri ile bugünkü somut ve heterojen insanlar topluluğudur. Bir de cumhur var, malûm; yani vatandaşlar; yani ahalinin kamusal topluluk olarak hukuku ve ülfeti. Devlete, devletle ilgili meselelere yaklaşmanın demokratik yolu, onları halk ve cumhur üzerinden düşünmektir. Mesafeli ve seviyeli bir ilişkinin yordamı odur. (Neticede millete de iyi gelecek olan odur!)
[1] Sıralı sırasız, vakitli vakitsiz.
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTYASAK… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargıda HSK sorunu 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyar dolarlık bataklık! 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciNe çocuğu… 9 doğuruyoruz ya! 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHeidegger’in Kulübesi’nin Heidegger’in Felsefesi ile ilgisi var mı? 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGülümsemeyi unuttuk; siyasiler unutturdular… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESüreci kim, neden istemiyor? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİAtatürk için mevlit okutulmasından niye rahatsızlar? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBu evlerde kaç çocuk yaşar? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZKokan tuzdan memlekete bir hayır gelmez 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞUR“Sosyal medya olsaydı Hayırlı Cumalar olmazdı” 10.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyasetteki durgun-durağan tablo ile anlamı 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuHukuk siyasetçinin kucağında uyuyor... 7.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREnflasyonla mücadelede Milei ve Şimşek 6.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.10.2025
5.10.2025
20.09.2025
5.09.2025
23.08.2025
7.08.2025
24.07.2025
29.06.2025
29.05.2025
10.05.2025