Tuncer KÖSEOĞLU
Koca memleket bir keçi çiftliğine dönmüş gibi… Herkes diğerinin poposunu göstererek kendi ayıbını yok sayma derdine düştü. Hal böyle olunca kimsenin gerçeği öğrenme gibi bir şansı kalmadı. Bir hamasetten diğerine bir koşturmaca yaşanıp gidiyor.
Kişisel olarak küfür seven ve gerektiğinde eden biriyim. Adana Valisi Hüseyin Avni Coş’un ettiği küfüre takılıp “aaa ne ayıp” demek her şeyden önce kendime ayıp olur. İki yüzlü olmanın hiç alemi yok. Vali Coş kendisine beddua eden vatandaş için Sergio Leone filmlerinin bir sahnesini yaşatarak “Bana o gavatı getirin…” derken takındığı tavırla benim derdim. Ne kadar üstten bakmacı ne kadar buyurgan bir dil… Şaşırtıcı olan bu buyurgan tavra hiçbir tepki vermeyip, küfre takılıp kalmamız. O kadar olağan ki bu durum. Devlet adına halka hizmet etmesi gerekenler makam, mevki sahibi olunca halk üzerinde buyurgan bir yerde olmalı. Hele vali oldun mu kim tutar seni? Öyle işlemiş ki içimize bu durum askeri darbenin bürokratı da olsan sivil bir iktidarın valisi de olsan hiç değişmiyor.
Adana’da 10 Kasım anma töreninde yaşanan olayın bir benzerini aynı zamanda darbenin birinci yıl dönümü olan 1981 yılında ben de yaşadım. Liseye gidiyordum o vakitler. Okula koşturarak giderken, 09.05 sireni Atatürk Caddesi üzerinde Atatürk Parkı’nda yakaladı beni. .Rize’de hazırola geçtim herkes gibi. Önce saygı duruşu, sonrasında İstiklal Marşı. Parkta ve caddede bulunan herkesin uyduğu bu ritüele 60 yaşlarını geçmiş bir adam uymadı. Kasketli yaşlı adam, esas duruşta duran insanların yüzlerine bakıyor, parkın içinde dolaşmaya devam ediyordu. Derken tören bitti. Parkta bulunan bir başkomiser yanındaki polislere tıpkı Adana Valisi’nin yaptığı gibi telsiziyle işaret ederek “Bana bu adamı tutup getiririn” diye bağırdı. İki polis şaşkınlıkla ortada dolaşan adamı yakalayıp komiserin karşısında diktiler. Başkomiser, adama “Senin Ata’ya saygın yok” diyebağırarak bir tokat patlattı. Adam bir yana, kasket bir yana savruldu. Parktakiler, ben dahil herkes şaşkındık. Yaşlı adam ağladı. Ve ben o günden sonra askerlik dahil hiçbir 10 Kasım’da hazırolda durmadım. Siren sesi o anı hatırlattı bana. Aradan 32 yıl geçse de yine aynı buyurganlık, aynı nobranlık… Anlaşılan o ki keçiler ülkesi memlekette bu anlamda değişen çok fazla şey yok.
Brek brek… Muharrem ben Yorgo
Seksenli darbe yıllarının hayatımıza getirdiği en önemli yeniliklerden birisi de halk bandı telsizlerdi. Günümüze göre oldukça arkaik kalan bu telsizler kadar düşüncesi hiçbir yenilik ifade etmeyen arkaik siyasetçi Muharrem İnce, içindekileri 10 Kasım anma törenleri sebebiyle kustu. İnce’ye göre Atatürk olmasaydı adımız “Yorgo olurdu, Dimitri olurdu…” Böyle bir lafı eden insanın zeka düzeyini bir kenara bırakırsak Muharrem Bey’in haklı olduğunu bile varsayabiliriz. Öyle ya Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana bu ülkenin vatandaşları olan Yorgolar, Dimitriler her türlü faşist baskıya uğramış, adeta yok edilmişlerdi. Kalan Yorgolar, Dimitriler ise içimizdeki faşistliği örtbas amacıyla “Ama benim Rum, Ermeni, Yahudi arkadaşlarım var.. ” diyebilmek içindi. Eminim Muharrem Bey’in de bunu diyecek ‘numunelik’ Rum, Ermeni veya Yahudi arkadaşı vardır… Zaten Yunanistan’ın eski başbakanı Yorgo Papandreu da CHP’nin davetlisi olarak ülkemize İnce gibilerin ‘Bakın biz Yorgo’larla ne güzel anlaşıyoruz’denilmesi için gelmiştir. Kendisine olası CHP iktidarında başbakan yardımcılığı yakıştırılan ilerici, modern düşünceli ve aydın Muharrem İnce’nin adı Dimitri ya da Yorgo olsaydı daha mı az faşist olurdu? İşte benim bu olup biten karşısında tek merak ettiğim bu!
Olmak ya da olmamak
Her 10 Kasım’da olduğu gibi bu yılda hamasetin dibini bulduk. Merkez medyamız Atatürk sevgisiyle dolup taştı. Kim daha çok verecek coşkuyu yarışı insanda ne akıl bıraktı ne de izan. Ayrıca toplumları sürüleştirmek için akıl ve izana da gerek yoktu. İşe holdinglerde el attı. Koç Grubu’nun geçtiğimiz yıl gazetelere verdiği “Olmasaydı Olmazdık…” ilanına bu yıl cevap Sancaktar Dergisi’nin Akit’e verdiği“ Olmasaydı da Olurduk’’ ilanıyla geldi. Cem Yılmaz’ın yaptığı “ Ne vereyim abime ne vereceksin bana…” esprisiyle açıklanabilecek bu trajikomik durumda ben Koç Grubu’na hak verdim arkadaşlar… Zira Koç Grubu verdiği ilanda aslında kendi içinde tutarlıydı. Cumhuriyetin kuruluşu ile birlikte faaliyete geçen grup her dönem nimetlerden en fazla faydalanan oldu. Zaman içinde Türkiye’nin ticari hayatını elinde tutan gayrimüslimlerin hem ticari hem de sosyal sahneden silinmesiyle rekabetsiz kalan ekonomik ortamda serpildi, palazlandı. Arada tekerlerine taş geldiğinde dönemin siyasi dengelerine göre durumun ayarı yapıldı. Yüksek tutulan gümrük duvarları sayesinde ürettikleri her türlü eşya kuyruklarda beklenilerek, araya hatırlı kişiler konularak satıldı. Şimdilerde pek hatırlanmaz ya da yazılmamıştır bunlar bir yerlerde. Koç Grubu’nun ürettiği Şahin arabalar uzun yıllar koltuklarında boyunluk ve sağ aynası olmadan tüketiciye satıldı. Bir araçta olmazsa olmaz olan boyunluk ve sağ aynayı alabilmek Koç’lara göre lüks sınıfına giriyordu. Aynı özelliklere haiz daha pahalı olan Doğan araç ürettiler. ‘Doğan görünümlü Şahin’ lafı buradan kalmadır.
Türkiye’de yaşanan ölümlü trafik kazalarının önemli bir bölümünü boyun kırılmasının oluşturduğunu varsayarsak durumun vahametini anlamış oluruz. Bunun gibi birçok alanda Cumhuriyetin etinden, sütünden ve yününden yararlanıp gelişen grup, Ata’ya minnet duymayacak da ben mi duyacağım? Koç Grubu’nun duyduğu minnet ne kadar anlaşılırsa, her şekilde ezilen, aşağılanan ve varolmak için gerektiğinde ölen geniş kitlelerin minneti de nedense anlaşılmaz işte. Bir de şöyle düşünün; her ay ortalama 40’a yakın işçinin öldüğü bir ülkenin rejimi Cumhuriyet olsa ne olur padişahlık olsa ne olur dikatörlük olsa ne… Bunu o ölen işçilere anlatın, bana değil.
Yazarlar
-
Mustafa PAÇALEş Şara’dan yeni bir Esad çıkarmak mı? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidarın ağzındaki bakla!... 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRBu durumda AİHM yetkilileri de Trump’tan yardım istesin… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın ötesi… 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞEntelektüel üretimin kaybı-Rejimin vesayeti-Siyasetin iflası 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin Sönmezİktidar politikası ters mi tepiyor, tersine mi işletiliyor? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKandil’in polemikçisi şampanya sosyalistlerine karşı 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKaçıncı CHP? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÖcalan’ın mektubu üzerine bazı gözlemler 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEABD, Suriye için neye karar verdi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERHarakiri Bütçesi 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluBüyük sorunları çözememe serisi bu kez bitecek mi? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENGüney Amerika’da büyüyen gölge 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürt Sorunu 2.0’a Hazır mıyız? 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRLaleli Çamaşırhanesi -3- Videoya çektiler: ‘Cırt’ sesi geldikçe bağırıyor! “Maşallah, Maşallah!..” 13.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZÖzel’in bütçe konuşmasında sürece dair mesajları 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolAK Partili bir okurla sohbet 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSeçime henüz vakit varken sandık hesabı 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanAmerika çökmekte olan bir uygarlık mı? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuCeylanpınar cinayeti… 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezOrta sınıf nereye gitti? 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKANBahis oynayan bakan kim?.. CASUS KİM?.. 12.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciEn büyük tehlike NÜFUS yokluğu 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENFeti Yıldız kime sesleniyor? 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇHakim sınıfın iki zümresi 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAJohn Holloway ; Abdullah Öcalan’ın Kuramı Devrim İhtimali Fikrini Yeniden Düşünülür Hale Getiriyor! 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilTürkiye neden sanayileşemiyor: Sermayenin, güvenin ve kurumların zayıflığı öyküsü 11.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSuriye bir kere daha çözümü bozabilir mi? 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTElveda Lenin ve Düzce Belediyesi… 10.12.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpHissedilemeyen büyümenin anatomisi 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSokak çeteleri devlet kurumlarına karşı 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞCHP programı halka ne vadediyor? Nasıl bir parlamenter sistem? 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalHay'at Tahrir el-Şam'ın Evrimi ve Suriye'nin Geleceği 9.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEÇıkış yolu 8.12.2025 Tüm Yazıları



































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.12.2023
20.05.2023
7.03.2022
1.03.2022
14.02.2022
28.01.2022
24.01.2022
12.01.2022
29.12.2021
20.12.2021