Tuncer KÖSEOĞLU
‘Güçlü bir devletimiz var’ bu topraklarda söylene söylene kök salmış bir söz. Devlet adına hareket ettiğini söyleyen, hattâ onun ötesine geçerek kendini devlet yerine koyanların her fırsatta başvurduğu, ona sığındığı bir söz aynı zamanda. Devletin işleyişine karşı eleştiri getiren her vatandaş, ‘o gücü’ zayıflatmaya yönelik eylemde bulunduğu için devlet buna asla izin vermez, gücünü mutlaka korur. Devlet için, devlet adına konuşanlar zaman zaman değişse de devletin gücü özellikle vatandaşına karşı mutlaktır ve korunur.
Her ne kadar devlet adına hareket edenler, “Devlet vatandaşları için vardır” dese de gerçek hiçbir zaman değişmez; bu topraklarda yaşayanlar devlet için vardır. Bunun zafiyete uğradığı zamanlarda ise babaannemin deyimiyle kotali (odun sopası) itiraz edenlerin başına iner.
Son yıllarda devletin gücünün tavan yaptığı, halkın başına kotalinin değişik vesilelerle indiği bir dönemden geçiyoruz. Güçlü devletimiz hesap vermediği, vermeyi aklından dahi geçirmediği bu dönemde haliyle kotaliyi de eksik etmiyor halkından. Bir şekilde gücünü gösterecek!
Koronavirüs salgınının etkilerinden bir an önce kurtulmak, böylece bu dönemi daha az ölümle atlatmak isteyen güçsüz devletler ülke nüfusunun iki katı aşıyı temin edip aşılamaya başlarken, bize kala kala şimdilik üç milyon aşı kaldı. 80 milyonu aşan ülkede bir buçuk milyonu aşılayacak Çin aşısı. Ona da ne zaman başlanacağı meçhul. İnsanlar önünü görürse devletin gücünün zafiyete uğrayacağından korkuluyor herhalde…
Salgın da aynı mantıkla yönetildi; vaka ve ölüm sayıları saklanarak. Uzunca bir süre bu ülkede yaşayanlar gerçek vaka sayılarını öğrenemedi. Öğrendiğinde ise iş işten çoktan geçmişti. Ama bunun devlet açısından güzel bir yanı vardı. Salgında şeffaf olup halkına bilgi veren ‘güçsüz devletler’ halklarını endişeye sevk ederken, bizim devletimiz bilgi vermeyerek bu dönemi hiçbir şey yokmuş gibi atlatmamızı sağladı, psikolojimiz bozulmadı!
Aşı, bu salgından kurtulmak için insanlığın tek umudu. Başkanlığa seçilen ama daha koltuğa oturmadan minik bir darbeyle karşılaşan ABD Başkanı Jeo Biden, bunu bile fazla kafasına takmayıp, halkının aşılanması için çaba harcıyor. Öncülük olsun diye kameraların önüne geçerek ikinci doz aşısını bile oldu.
Bizim güçlü devletimizde ise gelen üç milyon doz aşının ne zaman başlayacağı muamma. Önceki gün dört saatlik Bakanlar Kurulu toplantısından çıkan Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasının önemli bir bölümünü bu ülkeyi yöneten muhalefeti eleştirmeye ayırdıktan sonra, Sağlık Bakanına dönerek ‘aşıya ne zaman başlanılacağını’ soruyor. Cuma olmaz Perşembe başlayın gibi laflar ediliyor. Papatya falı gibi. Orada bulunan gazetecilerin aklına da “siz içerde dört saat boyunca ne konuştunuz” sorusunu sormak gelmiyor. Güçlü devlet asla böyle sorulara muhatap olamaz çünkü…
Başta yazılan polis amirinin sözüne gelecek olursak… Devlet bu anlamda gücünü halkından hiç esirgemedi. Hak arama eylemlerine pandemi koşullarını gerekçe göstererek izin vermedi. Çevreciler, köylüler yaşadıkları yerlerin yağma edilmesine karşı çıkmak için bir araya geldi; devletin gücü hemen karşılarına dikildi. Pandemi vardı. Tazminatlarını alamayan maden işçileri Ankara’ya yürümek istedi; yine pandeminin ardına sığınıldı, engellendi. En son yaşanan iki olay ise devletin gücünün zirvesiydi bana göre…
Boğaziçi Üniversitesi öğrencileri, öğretim görevlileri ve çalışanlar yeni yıla üniversitelerine atanan ‘kayyum rektörle’ girdiler. Bu durumu protesto etmek istediler, üniversitelerinin kapısına devleti temsilen kelepçe vuruldu. Yine de protestolarını yaptılar. Ertesi gün yine protesto olacaktı üniversite kapısında. Güçlü devletin geleneklerine uygun olarak İstanbul Valisi Ali Yerlikaya, gece yarısı pandemiyi gerekçe göstererek, ‘Şişli ve Beşiktaş ilçelerinde gösteri yapmak, toplanmak halk sağlığı açısından uygun değildir’ kararını verdi. Üniversite öğrencileri bu karar üzerine çok büyük bir kalabalıkla toplanarak Kadıköy’de protesto eylemi yaptı. Güçlü devletimiz koronavirüsü kontrol altına alabiliyordu; Şişli ve Beşiktaş’ta tehlikeli olan virüs Kadıköy’e uğramadı.
Devletin gücünü en son sendikalı oldukları için işten atılan, mahkemeyi kazandıkları halde işe iade edilmeyen işçiler üzerinde gördük. Bir hukuk devleti normalde, uğradıkları açık haksızlığı kamuoyuna duyurmak isteyen işçilerin bu haklarını kullanabilmelerinin koşullarını temin eder. Ama biz güçlü devlettik, haklarını aramak için Ankara’ya gelen işçilerin karşısına polis dikildi. İşte bu dikilme sırasında polis şefi, “Biz devletin gücüyüz, neler yapabileceğimizi orada gösteririz size…” dedi. Kendisi de bir emekçi olan polis amiri orada devletin gücü adına konuştu. O güç sözde kalmadı; gösterildi işçilere.
Gözaltına alındılar önce. Bütün günü ifadeler, sağlık muayenesi derken karakolda geçirdiler. Pandemi nedeniyle sokağa çıkma yasaklarının başladığı saatlerde, serbest bırakıldılar. Polis onlara Gölbaşı’na kadar eşlik etti. İşçiler, polislere yasakları hatırlattı. Polisler, çevirme olursa tutanakları gösterin ceza yazmazlar diye cevap verdi. Bu sözün üzerinden 10 dakika geçmeden Ankara çıkışında araçları çevrildi. Tutanaklara rağmen yasağı ihlal ettikleri gerekçesiyle her birine ceza kesildi.
Cezalar kesildikten sonra yola koyulan işçiler, bu kez sabaha karşı memleketleri Karaman’ın girişinde durduruldu. Burada yine aynı gerekçe gösterildi: Sokağa çıkma yasağını ihlâl. İşçilerin itirazları, daha önce kesilen cezayı göstermeleri fayda etmedi. Devlet gücünü gösterecekti, gösterdi de.
Kendisine yönelik dolaylı ya da dolaysız her eylemi potansiyel suç olarak görüp sopayı halkından esirgemeyen devlet, gücünü bu şekilde devam ettiriyor. Ama bu halkın da ‘güçlü devletten,’ her an hastalığa yakalanma riskinin olduğu bir ortamda tek kurtuluş umudu olan aşı ile ilgili bir planının olmasını beklemek hakkı değil mi?
Yazarlar
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
14.12.2023
20.05.2023
7.03.2022
1.03.2022
14.02.2022
28.01.2022
24.01.2022
12.01.2022
29.12.2021
20.12.2021