Vahap COŞKUN
17 Aralık’ta başlayan operasyonlardan sonra haklarında yolsuzluk yaptıkları ve rüşvet aldıklarına dair iddialar bulunan dört bakan için Meclis’te soruşturma komisyonu kurulmasına karar verildi. Bundan sonra Anayasanın 100. maddesindeki hüküm işleyecek. Buna göre, her partinin Meclis’teki gücü oranında vereceği üyelerle 15 kişilik bir komisyon kurulacak. Komisyon iki ay içinde (veya yetiştiremediği takdirde verilecek iki aylık ek sürenin sonunda) raporunu Meclis’e sunacak. Meclis’te görüşmeler yapılacak. Gerek görüldüğü takdirde Meclis üye sayısının salt çoğunluğuyla (276) eski bakanlar Yüce Divan’a sevk edilecek.
Eski bakanlar, hem Meclis’te hem de partilerinin ilgili kurullarında kendilerine yöneltilen ithamlara karşı savunmalarını yaptılar. Özetle, iddiaların gerçeği yansıtmadığını, ülkeye karşı bir komplo kurulduğunu ve kendilerinin de kurban seçildiklerini belirttiler.
Kamuoyunun ilgisini en çok Zafer Çağlayan’ın yaptığı savunma çekti. Bilindiği üzere, 17 Aralık’ta gündeme gelen iddialardan biri de Rıza Sarraf’ın Çağlayan’a 700 bin dolarlık bir saat gönderdiğiydi. Çağlayan, Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay başkanlığında yapılan ve parti yönetimin katıldığı toplantıda bu iddiayı reddetti ve kendi şöyle savundu:
“Ben saati bir gazetenin ilanında gördüm, çok beğendim, ilgili firmayla temasa geçtim, ‘kişiye özel üretiyoruz’ dediler. Daha sonra firma yetkilisi beni aradı ve ‘satın alacak mısınız?’ dedi. Bu konuşma yapılırken Rıza Zarrab o ortamda bulunuyordu. ‘Bizim orada ofisimiz var, alır size gönderirler’ dedi. Sonra bir araçla saati bana gönderdiler. Saatin faturası alanın üstüne ama garanti belgesinde benim adım geçiyor. Saatin parasını ödedim ve mal beyanımda da gösterdim.”
Ahlaki boyut
Olayı ve Çağlayan’ın savunmasını –ahlaki, siyasi ve hukuki olmak üzere- üç boyutta ele almak mümkün. Ahlaktan başlayalım. Çağlayan’ın ahlaken büyük bir yanlış yaptığı kanısındayım. “Ekonomi Bakanı” sıfatını taşıyan bir kişi, bir işadamı ile bu denli içli dışlı olamaz. Bu, ahlaken kabul edilemez. Bakanlar, yürüttükleri kamu görevi gereği işadamları ile böylesine teklifsiz bir ilişki kuramaz. Zira böylesi bir ilişki, devlet işlerinde olması gereken objektifliği ortadan kaldırır ve onun yerine dost-ahbap ölçütünü koyar.
Çağlayan’ın sözlerinden anlaşılıyor ki, kendisi ile Sarraf arasında büyük bir muhabbet var. Bu muhabbetin, devletle yaptığı bütün işlerde Sarraf’ı ayrıcalıklı kılmaması düşünülemez. Az buz değil; ülkenin ekonomi bakanını arkasına alan bir işadamı var meydanda. Şimdi düşünelim: Böyle bir işadamıyla eşit şartlarda rekabet edilebilir mi? Bu işadamına karşı onunla aynı işkolunda faaliyet gösteren diğer işadamlarının herhangi bir şansı olabilir mi? Keza bu işadamının tüm faaliyetlerinin nesnel bir denetime tabi tutulduğu söylenebilir mi? Sorular çoğaltılabilir. Dolayısıyla tartıştığımız konu, bir bakana bir yakının saat getirmesinden ibaret değildir. Aslında devlet yönetimine dair bir sorunu tartışıyoruz ve elimizdeki veriler Çağlayan’ın yönetiminin ahlaki ilkeler üzerinden yürümediğini gösteriyor.
Siyasi boyut
Olay tamamen Çağlayan’ın aktardığı gibi olsa dahi, Çağlayan’ın yaptığı siyaseten de büyük bir hata. Şöyle ki: Çağlayan, uzun yıllar Ankara Sanayi Odası’nın başkanlığını yapan varlıklı biri. Meşru yollardan kazandığı ve vergisini verdiği müddetçe mal varlığını nasıl harcayacağına kendisi karar verir. İster 700 bin, ister 7 milyon liralık saat takar. Biz bunu doğru bulmayabilir, hoş karşılamayabiliriz. Ya da aynı imkânlar bizim elimizde olsa farklı davranmayı tercih edebiliriz. Olabilir. Ama nihayetinde bir işadamının serveti kendisini alakadar eder ve o da bu servetin üzerinde dilediğince tasarruf edebilir.
Bununla birlikte bir işadamı siyasete girdiğinde, artık davranışlarına daha fazla dikkat etmek zorundadır. Zira siyaset insanlara farklı sorumluluklar yükler. Partinizin sosyolojisini düşünmelisiniz. Seçmenlerinizin ekonomik ve sosyal durumunu göz önünde tutmalısınız. Yapıp ettiklerinizin hitap ettiğiniz kitle nezdinde nasıl karşılanacağını hesaba katmalısınız. Çağlayan, AKP’de siyaset yapıyor. AKP, bir merkez partisi ve her kesimden oy alıyor. Ama partinin ağırlıklı unsurunu dar ve orta gelirliler oluşturuyor ve AKP uzun soluklu iktidarını bu kesimlere borçlu. AKP’nin seçmenleri, partilerine kendi kaderlerini değiştirecek bir misyon yüklüyorlar, onun için desteklerini esirgemiyorlar ve yöneticilerin de buna uygun davranmalarını istiyorlar.
Çağlayan’ın bu hususu düşünmesi lazımdı. İşadamı Çağlayan’ın 700 bin dolarlık saat takması bir sorun oluşturmayabilir. Ama Bakan Çağlayan’ın aynı saati takması büyük bir soruna dönüşür. AKP tabanının bu meblağdaki bir saatle gezen bir bakandan hazzedeceği düşünülemez. Olay basına ilk yansıdığında AKP seçmenleri arasında şunu gözlemledim: Olayın rüşvet olup olmamasından önce, nasıl olur da bir bakanın böyle bir saati takacağını tartışıyorlar ve bunu eleştiriyorlardı. Saatin değeri ile Çağlayan’ın siyasi değeri arasında ters orantı vardı. Saatin değeri yükseldikçe, Çağlayan’ın siyasi değeri düşüyordu.
Hukuki boyut
Hukuka gelince: Şu aşamada mutlak bir karara varılamaz. Elbette her birimizin Çağlayan’ın savunmasına karşı kişisel bir kanaati olabilir. Mesela ben, Çağlayan’ın söylediklerini tatminkâr bulmadım. Dünyanın 17. büyük ekonomisini yöneten bir Bakan’ın dilediği bir saati alması için Sarraf’ın aracılığına ve adamlarına ihtiyaç duymasına inanmadım. Şahsi olarak bu olayın Çağlayan’ın anlattığı gibi gerçekleştiğine ikna olmadım. Aksine kafamdaki soru işaretlerinin sayısı arttı.
Fakat “ikna olmamak” başka, hukuken bir kişinin gerçekte bir “suç işleyip işlemediğine karar vermek” başkadır. Burada sonucu belirleyen, şahsi kanaatler değil, bir davanın sonucudur. İddialar ortaya konulmalı, buna karşı belgeler sunulmalı ve savunmalar yapılmalıdır. Maddi gerçeğe ancak böyle ulaşılabilir. Dolayısıyla Çağlayan’ın “suçlu” olup olmadığı, ancak hukuki sürecin nihayete varmasıyla anlaşılabilir.
Burada AKP’li vekillere düşen, Yüce Divan’ın yolunu açmaktır. AKP’li vekiller, soruşturma komisyonun oluşmasında sergiledikleri kararlılığı eski bakanların Yüce Divan’a sevki için de göstermeli ve bakanlara kendilerini aklama olanağı tanımalıdırlar. Yüce Divan’da yapılacak yargılama, sonucu ne olursa olsun, AKP için faydalı olur: Eğer bakanların suçsuz olduklarına karar verilirse, bakanların masumiyetleri en yüksek yargı organınca tescil edilmiş olur. Yok, eğer bakanların suçlu olduklarına karar verilirse, bu takdirde de AKP’nin kendini “çürük elmalar”dan ayıklama fırsatı doğar.
Yazarlar
-
Hakan AKSAYZindanın kapıları açıldı ve muhalif lider serbest bırakıldı 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBu çağda harita böyle değişiyor 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSiyasi belirsizlik rüzgarıyla, ‘erken’ seçime doğru… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasTrump niçin İran’ı vurdu? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazKılıçdaroğlu, Erdoğan’a hizmet etmeye hazır 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERÖzgür Özel CHP’de neyi değiştirdi? 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Sahur Pilavı… 26.06.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025
21.04.2025
15.04.2025
8.04.2025
28.03.2025
19.03.2025
16.03.2025