Vahap COŞKUN
Yanı başımızda, Suriye’de, yıllardır devam eden bir iç savaş var. Savaş, bütün bir ülkeyi harabeye çevirdi. İsmi söylendiğinde bile insanda hoş duygular uyandıran, Ortadoğu’nun en güzel şehirleri yerle yeksan oldu. Yüzbinlerce insan hayatını kaybetti. 6.7 milyon insan ülke içinde yer değiştirmek zorunda kaldı; savaşın yakıcılığından kurtulmak için kendini daha güvenli bölgelere attı. En az bir milyonunu çocukların oluşturduğu 5.6 milyon insan da her şeyi arkalarında bırakarak ülkesini terk etmek mecburiyetinde kaldı.
Hayatta kalmak için yüzlerce binlerce kilometre yürüyen, ilkel botlar ve sallarla denizleri aşmaya çalışan bu insanların önemli bir kısmı Türkiye’ye sığındı. Farklı rakamlar telaffuz edilse de Türkiye’deki Suriyelilerin 3.5-4 milyon arasında olduğu düşünülüyor. Böylesine büyük bir sayının, vatandaşlar arasında bazı endişeler doğurması, bazı korkuları tetiklemesi ve birtakım sorunlar yaratması normal.
Dünyanın neresinde olursa olsun bu büyüklükteki bir göç dalgası, kimi hassasiyetleri harekete geçirir ve toplumsal düzeyde rahatsızlıklara neden olur. Siyasetin görevi, bu rahatsızlıkları asgariye indirecek yolları bulmak, toplumsal istikrarı ve bütünleşmeyi sağlayacak yöntemleri geliştirmektir.
KÖTÜLÜĞÜN KAYNAĞI
Ne var ki Türkiye’de siyaset, insanların mecbur bırakıldıkları bu göç mevzuunda sorumluluktan uzak bir tavır sergiliyor. Bilhassa muhalefet partileri, sığınmacılara ve mültecilere karşı çok hoyrat bir dil kullanıyorlar. Muhalefet, sığınmacılar ve mültecileri her türlü kötülüğün kaynağı olarak gösteriyor. Memleketin onlarca yıl çözülmemiş problemlerini onlara bağlıyor. Onları, güvenliğe yönelik bir tehdit olarak damgalıyor.
Yalan yanlış bilgiler sürekli gündeme taşınıyor ve gündemde tutuluyor. Mesela, defalarca aslı astarı olmadığı ortaya konulmasına rağmen, Suriyelilerin üniversitelere sınavsız kayıt yaptırdıkları söyleniyor. Hastanelerde öne alındıkları ve ayrıcalıklı oldukları belirtiliyor. Onların birinci sınıf muamele gördükleri, bizim ise kendi ülkemizde ikinci sınıf vatandaşa dönüştüğümüz ifade ediliyor.
Ekonomik çöküntünün müsebbibi olarak Suriyeliler işaret ediliyor. Onlar için devlete yapılan uluslararası yardımlar el maharetiyle gizlenirken, onlara yapılan harcamaların devlet hazinesini boşalttığından dem vuruluyor. Memleket evladı karnını doyuracak iş bulamazken, Suriyelilerin iş beğenmediği, yan gelip yattığı konuşuluyor. Gündelik hayat içerisinde küçük bir mutluluk anı bile onlara çok görülüyor; bir düğündeki veya kutlama anındaki gülmeleri “ülkeleri yanarken onlar burada keyif çatıyorlar” diye manşet yapılıyor.
TEORİZE EDİLEN AYIP
Böylelikle, zaten var olan menfi düşünceler bileyleniyor; mülteciler ve sığınmacılar bir “nefret objesi” olarak toplumun önüne atılıyor. Maalesef baştan beri böyleydi, fakat son zamanlarda Afgan sığınmacıların daha çok görülür hale gelmesiyle, sığınmacılara karşı kullanılan dil daha da ağırlaştı. Kılıçdaroğlu’nun “Suriyelileri geri göndereceğiz” sözü, tekrardan yoğun bir biçimde dolaşıma girdi ve Millet İttifakı’nın ortak zemini oldu.
Suriyelileri geri göndermenin mümkün olup olmadığı ayrı bir tartışma; zannımca böyle bir şey ne sosyolojik ne de hukuki olarak gerçekleştirilebilir. Elbette metazori metotlara müracaat edilebilir ama bunun da yapanın alnına silinmez bir utanç damgası vuracağını unutmamak gerekir.
Evini barkını bırakarak başka bir ülkeye kaçmak zorunda kalana insanlara karşıtlık, insani değerlerle bağdaşmaz. Demokratlık iddiasındaki her siyasinin, zaten güç durumda olan bu insanları hedefleyen eylem ve söylemlere karşı müteyakkız olması ve cephe alması icap eder. Fakat ne yazık ki iktidarı her gün demokratlık üzerinden döven muhalefet burada kendisine bir kazanç kapısı gördü ve mevcut hoşnutsuzluğu mümkün mertebe oya dönüştürmek için göçmen karşıtlığını harladı.
İşin daha da vahim tarafı, kamuoyunda muhalif, özgürlükçü ve demokrat olarak bilinen birçok ismin de muhalefetin bu karşıtlık siyasetine destek sunmalarıydı. Mülteci ve sığınmacılara karşıtlık, ayıp görülen, sahibine nahoş nazarlarla bakılmasına sebebiyet veren bir pozisyon iken artık sahip çıkılan ve teorize edilen bir işe dönüştü.
“DİNGONUN AHIRI”
Hak-hukuk meselesinde herkese ders verenlerin ve hürriyet bahsinde mangalda kül bırakmayanları ağzı değişti. “Burası, dingonun ahırı değil”, “Mültecileri savunan onları evinde beslesin”, “Demografik yapımızın bozulmasına müsaade edemeyiz” ve “Türkiye, bir hayır kuruluşu gibi davranamaz” gibi, sahibini mahcup edecek laflar dökülmeye başlandı bu kişilerin ağzından.
Batı’daki yabancı ve göçmen düşmanı aşırı sağcıların başvurduğu argümanlardan hiçbir farkı yok bu ifadelerin. Aradaki benzerlikler ortaya konulunca kızıyorlar, söyleyince bozuluyorlar ama durum bu!
Zira demokratlığın turnusol kâğıdı, iktisadi ve içtimai açıdan toplumun en çok desteklenmesi gereken kesimlerine nasıl yaklaştığınızdır. Onlarla hemhal olup olmadığınız, onların lehine bir tercihte bulunup bulunmadığınızdır.
Kendinizi dara düşmüşlerin yanına değil de karşısına oturttuğunuzda, istediğiniz kadar parıltılı ve tumturaklı özgürlükçü cümleler kurun, bunların zerre kadar kıymeti olmaz.
*kurdistan24.net/tr
Yazarlar
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
29.07.2025
22.07.2025
15.07.2025
11.07.2025
28.06.2025
15.06.2025
30.05.2025
21.05.2025
15.05.2025
29.04.2025