Yıldıray OĞUR
16 Temmuz 1938 günü Meclis’te 3531 sayılı yasayla Türk Ceza Kanunu’nun meşhur 141 ve 142. maddelerinde bir değişiklik yapıldı.
Bu acil değişikliğin sebebi o günlerde görülmekte olan iki davada ceza verilmekte zorlanılmasıydı.
Harp Okulu ve Donanma Davaları olan bilinen davalarda askeri öğrencilerle birlikte üç ünlü isim de yargılanmıştı: Nazım Hikmet, Kemal Tahir ve Dr. Hikmet Kıvılcımlı.
Nazım Hikmet 28 yıl, Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı ise 15’er yıl hapis cezası aldı.
Cezalar ağırdı. Hepsinin Ankara’da çevreleri genişti. Bunun bir adli hata olduğu ve düzeltilmesi gerektiğini düşünenlerin sayısı da çoktu. Onlardan biri de Nazım Hikmet’in dayısı Ali Fuad Cebesoy’du. Ama kimse sesini çıkaramıyor, inisiyatif alıp adım atmak ve bu yüzden damgalanmak istemiyordu
1945’ten sonra hava değişti. 1950 seçimlerine doğru gidilirken, üç ismi içeriden kurtaracak bir af gündeme geldi ama sonra “komünistlere af çıkarılıyor” şayiasıyla tasarı geri çekildi. Tasarı geri çekilince ümitlerini kaybeden Nazım Hikmet, 14 Mayıs 1950 seçimlerine günler kala açlık grevine başladı. Ama seçime kilitlenmiş ülkede sesini duyuramıyordu.
13 yıldır hapiste yatan oğlunun günden güne erimesine dayanamayan 70’li yaşlardaki annesi ressam Celile Hanım, bir pankart hazırladı. Bir defterle Galata Köprüsü’ne çıktı ve oğlu için halktan imza toplamaya başladı.
Pankartta şöyle yazıyordu: “Haksız yere mahkum edilen oğlu Nazım Hikmet açlık grevindedir. Ben de ölmek istiyorum. Gece gündüz oruçluyuz. Bizi kurtarmak isteyenler bu deftere adreslerini yazarak imzalasınlar.”
Annesinin girişimi sessizce bekleyenleri harekete geçirmişti.
En büyük destek ise hiç beklenmedik bir yerden gelmişti.
Mehmet Ali Sebük, 1938 yılında Yargıtay Başsavcı Vekilliği’ne kadar yükselmiş bir cumhuriyet savcısıydı.
40’lı yılların başında Fransa’ya gidip Paris Kriminoloji Enstitüsü ve Lyon Üniversitesi kriminoloji eğitimi almış, sözünü esirgemeyen, “önce devlet değil hukuk” diyen ülke standartlarının üstünde bir hukuk adamıydı.
1942 yılında savcı olarak atandığı Ordu’da hapishane koşullarının iyileştirilmesi için çalışmış, yine sözünü esirgememiş, tek parti iktidarında bu mesleği daha fazla hakkıyla yapamayacağını düşündüğü anda da istifa ederek avukatlık yapmak üzere İstanbul’a gelmişti.
İstanbul’da Ahmet Emin Yalman’ın Vatan gazetesinin avukatlığını üstlendi.
Gazetenin avukatı eski savcı Mehmet Ali Sebük, Nazım Hikmet’in 1938’de yargılanıp mahkum olduğu dosyayı inceleyerek, Vatan gazetesinde 11 gün süren bir yazı dizisi kaleme aldı.
Yazı dizisi büyük yankı uyandırdı. Ortada büyük bir adli skandal vardı. Sebük, dosyayı okuduğunda hissettiklerini şöyle kaleme almıştı:
“Dosyaların incelenmesi, kanıtların değerlendirilmesi sona erdiği zaman hukuk açısından moralim sarsılmıştı. Başımı iki elimin arasına aldım. Ya Rabbi! Bu uydurma ve yetersiz kanıtlarla böyle ağır bir ceza nasıl verilir? Yüzde yüz suçsuz olduğu ortada duran bir insan 13 yıl yok yere neden zindanlarda çürütülür?..”
Eski savcı Sebük’ün iddiaların çürüklüğünü ortaya koyduğu yazıları büyük tepkiler çekti.
Dosya o kadar boştu ki, saldıranlar, dosya ile ilgili konuşamıyordu. Nazım Hikmet’in eski yazılarından, şiirlerinden, Moskova’da eğitim almasından, aleni bir komünist olmasından bahsediyor, böyle birinin savunulmasını eleştiriyor, mahkumiyeti de hak ettiğini de iddia ediyorlardı.
Yazı dizisi sessizliği bozmuştu.
Açlık grevini bitirmek ve Nazım Hikmet’e af çıkarılması için aralarında Halide Edip, Adnan Adıvar, Falih Rıfkı Atay’ın da olduğu ünlü isimler seçime günler kala Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir mektupla çağrı yaptılar:
Nazım Hikmet bu mektup üzerine açlık grevini bitirdi. Bu sırada seçimler olmuş, Demokrat Parti iktidara gelmişti.
DP iktidarının gündeminde zaten bir siyasi ve adi suçlara af vardı. Fakat bu affın kırmızı çizgileri belliydi; katiller, ırz düşmanları, kız kaçıranlar ve komünistler af kapsamı dışındaydı. Bakanlar, vekiller arasında bir grup komünistlerin af kapsamına girmemesi için bastırıyordu.
Laleli’deki üniversitede Nazım Hikmet’e af isteyen solcu öğrencilerle, Türkçü öğrenciler birbirine girmişti. Meclis’ten af tasarısı komünistlerin af edilmediği haberleriyle geçti.
Ama öyle olmadı. 16 Temmuz 1950’de Nazım Hikmet, Kemal Tahir ve Hikmet Kıvılcımlı bu afla 13 yıl sonra hapisten çıktılar. Hepsi artık orta yaşlarının sonlarına gelmişti.
Çıkar çıkmaz pasaport almak için başvurdular. O günün Emniyet Genel Müdürü, bu başvuru için bu insanların Türkiye’de kalmayıp yurt dışına gitmesinin ülke için daha hayırlı olacağını söylemişti.
Gazetelerde Nazım Hikmet’in pasaportla İsviçre’ye tedavi olmaya gideceği haberleri çıktı. Sonra Bükreş radyosunda bir konuşma yaptığı haberi. Sonra da aslında Bükreş’e pasaportsuz gittiği haberi...
Pasaportsuz ülkeden kaçtığı anlaşılan Nazım Hikmet’in Moskova’dan gelen ilk fotoğrafının altına Cumhuriyet “Yüzüne tükürebilin diye bastık” diye yazacaktı.
Sonrası malum...
Sebük, 1954 yılında DP’den İzmir milletvekili oldu.
Ama zor zamanlarda kimsenin savunamadığı insanları savunmaya ömrünün sonuna kadar devam etti.
Yassıada’da Menderes’in, 70’lerde bir cinayet ve banka soygunundan yargılanan solcu Ömer Ayna’nın, idamla yargılanan, kimsenin avukatlığını üstlenmek istemediği bir ASALA militanının avukatlığını üstlendi.
Fikri, ideolojisi, ne yaptığından bağımsız, herkesin adil yargılanma hakkını savunan bir hukukçu olarak 80 yaşında bir Nazım Hikmet anmasında yaptığı konuşma yüzünden pasaportuna el konuldu.
Tedavisi için yurt dışına gidemedi. İki yıl sonra tedavi için Almanya’ya gittiğinde doktorlar çok geç kalındığını söylemişlerdi.
Belki de bu ve benzer hikayelerin bu acı sonları yüzünden savcılar, hakimler, avukatlar için Mehmet Ali Sebük gibi isimler örnek haline gelemedi. Böyle bir hukuk geleneği yerleşmedi.
O yüzden benzerleri bugün de yaşanıyor.
Ama bu hikayeler yarın da böyle anlatılmaya devam edecek.
Yazarlar
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025
11.07.2025
9.07.2025