Yıldıray OĞUR
Ankara’da CHP’nin düzenlediği 29 Ekim yürüyüşündeki bir kare ilginçti. CHP Gençlik kollarından gençler ortalarına Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nu da alarak ellerinde tuttukları fotoğraflarla poz vermişlerdi. Yan yana duran fotoğraflarda Atatürk, İnönü ile birlikte Uğur Mumcu, Yılmaz Güney ve Mahir Çayan da vardı. En tuhaf olanı bir suikasta kurban gitmiş Uğur Mumcu ile 70’lerde bir İsrail Başkonsolosu ve üç İngiliz görevliyi kaçırıp öldürmüş, 14 yaşında bir kızı saatlerce rehin almış Mahir Çayan’ın fotoğraflarının yan yana tutuluyor olmasıydı herhâlde.
Hâlbuki bundan 9 yıl önce bu yürüyüşün yapıldığı güzergâh üzerindeki Tandoğan Meydanı’nda toplanan milyonlarca CHP’li ellerinde bayraklar ve Atatürk fotoğrafları, arkalarında ordunun olduğu öz güveniyle “başörtülü cumhurbaşkanı eşi istemiyoruz” diye bağırıyor, Cumhuriyet Gazetesi’nin Başyazarı ve sahibi İlhan Selçuk Ankara’da kuvvet komutanlarını dolaşıp hükümete karşı güç birliği imkânlarını arıyor, iktidar partisine karşı kapatma davası açılabiliyordu.
Bu 10 yılda ordu laiklerin sandıktaki açığını dengeleyen, onları koruyup kollayan gücünü ve etkisini kaybetti. CHP; devleti, statükoyu temsil eden Baykal’dan, Dersimli, muhalif, sola yakın Kılıçdaroğlu’na, Cumhuriyet gazetesi ise eski statükocu, yaşlı ulusalcılardan daha genç ve sol bir çizgiye doğru kaydı.
Yıllarca ordunun konforuna alışmış kesimlerde oluşan boşluk ve güvensizlik hissi, 2013 Mayıs’ında bir park için milyonlarca insanın haftalarca sokaklarda kalması ve bir zamanlar rejimin koruyucularının yüzleri maskeli direnişçilere dönmesine neden olmuştu.
Meclis’teki, medyadaki muhalefet yerini sokaklardaki direnişçiye bırakınca iktidarın kendini koruma refleksleri ortaya çıktı, sertleşme her iki tarafı daha da biledi, herkes bir cephede yerini aldı, diyalog imkânları azaldı, laik ve muhafazakâr cemaatler arasında zaten var olan nefret, güvensizlikler büyüdü.
Bu arada ‘’cemaat’’ devreye girdi. Türkiye’deki laiklerin hamisi gibi davranan, Suriye meselesinde AK Parti iktidarıyla çatışan Batı’nın değişen tavrını da arkalarına alacaklarını düşünerek (ya da zaten onunla paslaşarak) AK Parti iktidarına karşı 17/25 Aralık saldırılarını başlattı.
O tarihten itibaren Türkiye’deki muhalefet hükümete karşı siyasetini, kısa bir süre önce bütün kötülüklerin anası bellediği cemaatin operasyonları, cemaatin polislerinin, savcılarının iktidara karşı biriktirdiği, ürettiği malzemenin üzerine kurmakta bir beis görmedi. Cemaat öfkeli gezicilerden kendisine tape gazetesi bile açtı, CHP’yle, MHP’yle ve HDP’yle müttefik hâline geldi, doğudaki asker ve polis taraftarlarını HDP’ye dahi oy verdirdi.
Orduda, yargıda, poliste devletin koridorlarını ele geçirmiş cemaatin fiziksel ve psikolojik saldırılarına, bir süre sonra çözüm sürecini bitiren PKK’nın ölümcül ve psikolojik saldırıları da eklendi.
Böylece AK Parti’nin karşısında muhalefet cephesinde geriye iki ana ve dişli aktör kaldı; Geniş bir tabanı, siyasi partileri, gazeteleri hatta insan hakları örgütleri olan bir terör örgütü ve ordu, polis, yargı ve üst düzey bürokraside büyük hâkimiyet sağlamış, medya gücü, operasyonel gücü, parası ve yurt dışında güçlü bağlantıları olan bir cemaat.
Geri kalan muhalefet de bu güçlü, öfkeli, ateşli iki bloğa (PKK ve cemaat) doğru kaymaya, onlarla müttefik hâle gelmeye, onların malzemeleriyle siyaset yapmaya onların hakikatlerine inanmaya, en azından iktidara karşı onların müttefikliğini kaybetmemek için esnemeye başladı.
Karşısındaki muhalefet cephesi şiddet ve gayrimeşru yöntemler üzerinden hareket ettikçe, iktidar da onlarla mücadele edecek araçlarla, yöntemlerle, söylemlerle donandı. Cemaat, PKK ve batının topyekûn saldırısı altında olma hissi iktidar cephesinde bütün güvenlik kalkanlarını ortaya çıkardı, açılımları kapattı, güven sorunu içeriye doğru kapanmaya sebep oldu.
Temel meselesi iktidardan bir an önce kurtulmak olan muhalefet cephesinin ise bir kısmı PKK ile Ankara’da İstanbul’da otobüs bekleyen insanları canlı bombalarla katletmesine karşı bile sesini çıkaramayacak bir mesafesizliğe ulaştı, akademisyenler, aydınlar ve gazeteciler kendilerini PKK propagandasına teslim ettiler. Bir grup ise cemaatin imkân ve malzemeleriyle muhalefet yapmayı tercih etti, onların gücünü sorgulamadan, haklarında paralel devlet iddiasını karikatürize ederek, ürettikleri propaganda malzemesinin gönüllü dağıtıcısı oldular.
PKK’nın yüzlerce insanın ölümüne neden olan hendek terörü ve FETÖ’nün kanlı 15 Temmuz darbe girişimiyle, pragmatik olarak bu iki terör örgütüyle yakınlaşan, iş birliği yapan kesimler, organik ilişkilerinin düzeyine bakılmaksızın devletin gözünde kriminalize oldular, gözaltılar, tutuklamalar yaşandı.
Bu ittifakların, yakınlaşmalarının en somut, en gözle görünür hâli Cumhuriyet gazetesinde yaşandı. Eski Kemalist kadronun yerini bu muhalefet blokunu korumak, bir arada tutmak isteyen daha esnek ve pragmatik bir ekip aldı.
Birkaç yıl önce Cumhuriyet’in başyazarını, Ankara temsilcisini gözaltına almış cemaat savcıları Cumhuriyet’in manşetlerinden seslerini duyurmaya, cemaatin askerlerinin-polislerinin elde kalmış dosyaları bu gazetede haber olmaya başladı. MİT tırları belgeleri de bu gazeteye geldi, “DAEŞ’e giden tırlar” diye yalanlarla köpürtülerek bu malzeme üzerinden içeride ve dışarıda siyaset yapıldı.
Aynı pragmatik iş birliği PKK/HDP’yle de yaşandı. Bu uğurda canlı bombalı katliamlarda bile failin adını saklayan, Kandil’de yere izmarit atma yasağından apoloji yapabilen, hendek teröründe PKK’nın imdadına “katliam yapan devlet” haberleriyle koşan merkez medyada tek ses hâline geldiler.
Bu pragmatik ittifakların, paslaşmaların organik bir ilişkiye dönüşüp dönüşmediğini, gözaltıları gerektirecek hukuki sonuçlar çıkarıp çıkarmadığını ortaya çıkarmak savcıların görevi. En başta Cumhuriyetin eski Genel Yayın Yönetmeni’nin darbeden 10 gün önce görevinden istifa edip, yurt dışına çıkmasının bir tesadüf olup olmadığı gibi somut durumların izini sürmek de.
Şu ana kadar ortaya konan gerekçeler ve deliller (Zaman’la benzer manşetler, cemaatçi savcıların röportajları, PKK apolojisi yapılan haberler, MİT tırları meselesi vb.) siyaseten ve ahlaken yanlış, ayıp, kötü ama hukuken ikna edici değil. 76 yaşındaki bir gazetecinin kolundan girilip gözaltına alınmasını, dünyaya böyle bir resim verilmesini açıklayacak bir sebep de ortaya konmuş değil.
Diyarbakır Belediyesi Eş başkanlarını bundan iki yıl önce bütün televizyonların canlı verdiği, üzerine barış nutukları atılmış, yazıları yazılmış Newroz kutlaması organizasyonu ya da yine yıllardır var olan bir mezarlık gerekçesiyle tutuklanması için de aynı şey söylenebilir.
Peki neden iki yıl önce suç olmayan, bugün suç oldu? Ne oldu acaba bu arada?
Muhalefet cephesine göre Türkiye faşizme gidiyor, Erdoğan ihtirasları için ülkeyi ateşe atıyor, zaten bunların (dindarların/muhafazakârların/AK Partililerin) özü faşist, milliyetçi, halk da bu faşizmi destekleyen vicdansız bir sürü.
Hâlâ buradan bir muhalefet bloku çıkarmanın derdinde olanlar içinse Cumhuriyet’e yapılan neyse, PKK’nın resmî gazetesi, her gün PKK liderlerinin boy gösterdiği, katliamlara infaz, eylem diyen, hendeklerde direnen gururlu gerilla hikâyeleri anlatan Azadiya Welat’a, DİHA’ya yapılan da o. (O kadar kendi hakikatlerine gömülüler ki Ankara’da gencecik insanları öldüren canlı bombaların, çocuk milislerin kahramanlık haberlerini yapan Dicle Haber Ajansı’nın kapatılan ofisindeki papağanı aç bırakan vicdansız polis duyarı yapmakta hiçbir beis görmüyorlar…)
Neredeyse çizgi film düzeyinde iyiliği, demokrasiyi, vicdanı temsil ettiklerini, karşılarında ise vicdansız, otoriter, milliyetçi faşist bir iktidarın ve onun koyun gibi peşinden giden bir güruhun olduğuna inanıyorlar.
Bu kadar haklı, iyi, ve doğruyken kendi kitleleri tarafından bile yalnız bırakılmalarına ise o eski sloganla sitem ediyorlar: Susma, sustukça sıra sana gelecek…
Peki, neden susuyor insanlar acaba? Neden bundan beş yıl önce olsa yüz binleri sokağa dökecek bir gözaltı Diyarbakır’da üç yüz dört yüz kişiyi geçmeyen kalabalıklarca protesto ediliyor? Neden Cumhuriyet gazetesinin önüne Cumhuriyet mitinglerini dolduran büyük kalabalıklar akmıyor?
Bu sorularla yüzleşecek cesur insanlar hâlâ çıkmadı.
Çünkü muhalefet, medya, aydınlar, akademisyenler son üç yılda pragmatik ittifaklar kurdukları PKK ve FETÖ tarafından aklen zehirlendi, yetmedi bir de üstüne bu örgütler tarafından böylece kriminalize edildiler, ahlaki üstünlüklerini kaybettiler, müttefiklerinin meşruiyet sınırlarının dışına çıkmasında bir beis görmediler ve şiddetle aralarına mesafe koyamadılar.
O yüzden 246 insanın direnirken hayatını kaybettiği bir darbenin, son bir yılda 1000’i aşkın, sadece 15 Temmuz’dan bu yana 200’ü aşkın sivil, asker, polis, korucuyu öldürmüş, binlerce militanını gözünü kırpmadan hendeklere gömmüş, şehirleri harabeye çevirip, çıkıp gitmiş, otobüs bekleyen, sokakta yürüyen, evine gitmeye çalışan insanların ortasında tonlarca bomba yüklü araçlarla, canlı bombalarla katliamlar yapmış bir terör örgütünün yükü onlarla pragmatik ittifaklar kurmuş kesimlerin üzerine kaldı.
Siyasi kanadı oldukları örgütün cinayetlerinden, katliamlarından sonra hâlâ hiçbir şey olmamış gibi basın özgürlüğünden, demokrasiden bahsedebilen, hendeklerdeki direnişçilere yeterince destek vermedikleri için özür dileyen, göbeğinden bağlı olduğu örgütleri her gün bir askeri, polisi öldürürken, darbede halka ateş açan askerin boğazını kestiler yalanlarıyla duyar yapan HDP’li, DBP’li siyasetçiler, iki yıl önce onlarla müzakere yürütmüş ama buna rağmen her gün kayıplar veren bir devletin daha ne kadar aptala yatmasını bekliyorlardı acaba?
En kötüsü de bunları yaparak, bu ittifakları kurarak sadece kendilerini kriminalize etmediler, bu gayrimeşru saldırılar ve terör yüzünden Türkiye’nin bütün atmosferini de zehirlediler, büyük zorluklarla elde edilmiş demokratik kazanımların geri gitmesine neden oldular, haklı eleştirilerin ve meşru ve büyük bir ihtiyaç olan muhalefetin sözünün kıymetini azalttılar, insan hakları, hukuk mücadelesinin elini zayıflattılar.
Şimdi şikâyet ettikleri iktidarın biçimini de muhalefetin meşruiyet sınırlarının dışına çıkması, şiddetle arasına mesafe koyamaması belirledi.
O yüzden “korkunç diktatör Erdoğan”, “faşist AKP” tespitleri dışında kendilerine dönüp bakmadıkça, şiddetle ve gayri meşru yapılarla aralarındaki mesafeyi açmadıkça, ortaya toplumu yanına alacak, ahlaki üstünlüğü ele geçirecek bir muhalefet cephesi ve iktidar alternatifi çıkmayacak.
Zannettiklerinin aksine her zaman sağduyuyu temsil etmiş büyük kalabalıklar susacak, hukuk ve demokrasi değil intikam istediklerini ortaya koyan o slogandaki gibi “devran uzun bir süre daha dönmeyecek”, en çok onların eseri olan bu sıkışmışlıkta çözüm, barış, demokrasi isteyenlerin sesleri zayıflayacak.
Her şeye rağmen Ergenekon ya da KCK operasyonları tecrübesi toplumsal meselelerin, siyasetin, entelektüellerin çözmesi gereken sorunların polisler ve savcılar marifetiyle, yaptıkları, söyledikleri hoşumuza gitmeyen insanların hepsini tutuklayarak çözülemeyeceğini, hatta bunun sorunları daha da büyüttüğünü net biçimde ortaya koymuş olmalı.
İktidara düşense hem dışarıda Türkiye’nin fotoğrafında odağın darbeye direnen cesur insanlardan başka bir yere kaymasına müsaade etmemek ama en çok da içeride korku yerine ümidi artıracak tedbirlere öncelik vermek, terörle ve gayrimeşru yapılara karşı haklı ve hepimiz için hayati olan mücadeleyi verirken, demokratik standartları düşürmemek, arada kalmış kesimleri kazanacak açılımlar yapmak, demokratik adımlar atmak ve böylece pozitif gündemi ve ahlaki üstünlüğü kaybetmemek olmalı…
Yazarlar
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin diğer dertleri… 10.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞCassandra Çığlığı* 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025
30.08.2025