Yıldıray OĞUR
Bayram sabahları İstanbul’un en kalabalık camilerinden biri her zaman Süleymaniye Camisi olur.
Görkemli camiinin bayram sabahları artan şöhretinin sebebi herkesin malumu;
Uzun bir süredir yerleştirildiği pirinç bir levha üzerinden camiden içeriye girenleri kapıda karşılayan Yahya Kemal’in “Süleymaniye’de bir Bayram Sabahı” şiiri.
Ama bu bayram sabahı Süleymaniye’de Yahya Kemal’in adını bilenler ve kapıdaki şiiri okuyabilenler azınlıktaydı.
Buraya birazdan gelmek üzere bundan 62 yıl öncesine gitmeliyiz.
(Tabii Yahya Kemal’i kitaplarından öğrendiğimiz Beşir Ayvazoğlu’nun yazdığı bir gazetede bu konuda yazmak haklı olarak hadsizce bulunabilir)
1956 yılından başlayarak Hürriyet gazetesi 55 haftadır her Pazar günü Yahya Kemal’in daha sonra “Kendi Gök Kubbemiz” adıyla kitaplaşacak hiç yayınlanmamış şiirlerini yayınlamaktadır.
7 Nisan 1957 Pazar günü yeni bir şiirin yayınına başlanmıştır. Üçüncü mısraının ilk satırları kitaba adını verecek şiirin adı “Süleymaniye’de Bir Bahar Sabahı”dır.
Yahya Kemal’in 17 yıl üzerinde çalıştığı şiiri dört hafta boyunca dört parça olarak gazetede yayınlanır.
Gazetede şiirlerin yayınlanmasının editörlüğünü Nihad Sami Banarlı yapmaktadır.
Aslında bir yılı aşkın süren bu yayın, büyük bir şairi incitmeden yapılan bir jesttir.
72 yaşında ve hala bekar olan Yahya Kemal’in bir evi yoktur, Park Otel’de yaşamaktadır. Otele haftada 154 lira vermektedir. Buna sadece yatak, kahvaltı ve çamaşır parası dahildir. Üç ayda bir aldığı emeklilik maaşı ise 1300 liradır. Bunun dışında Yapı Kredi Bankası’ndan ayda 300-400 lira para almaktadır.
Yani bu parayla özellikle yemeğe düşkünlüğüyle tanınan şairin geçinmesi mümkün değildir.
Zaten otele borcu da çok birikmiştir. Ama ne otel sahipleri büyük şairden para isteyebilmektedir ne de gücendirmeden ona bu gerekli olan para verilebilmektedir.
Hürriyet gazetesinin bir yıl boyunca her pazar şiirlerini yayınlaması bu borçların ödenebilmesi için bulunmuş nazik bir yöntemdir.
Peki neden milletvekilliği, büyükelçilik yapmış ülkenin en büyük şairi hayatın son demlerinde maddi sıkıntı çekmiştir?
Yahya Kemal’in ilk diplomatlık tecrübesi Lozan Konferansı’ydı.
Çok iyi Fransızca bilen şair, müşavir olarak heyetin içinde yer almış, ardından Türkiye-Fransa sınır anlaşmalarında da görev yapmıştı.
Bu tecrübeler üzerine ilk olarak Atatürk tarafından 1926 yılında Polonya’ya büyükelçi olarak gönderildi.
Varşova’dan “Kar Mûsikileri” şiiriyle döndü.
1929’da bu kez “Endülüs ‘te Raks” ve “Madrid Kahvehanesi” şiirlerini yazacağı Madrid’e atandı.
Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk İspanya büyükelçisiydi ve İspanya bir iç savaşa doğru sürükleniyordu. 1931 yılında aynı zamanda Türkiye’nin ilk Portekiz büyükelçisi de oldu.
Ama 1932 yılında Ankara’dan aldığı sürpriz bir telgraf, merkezde çalışmak üzere Türkiye’ye dönmesini istiyordu.
Buna sebep olarak gösterilenlerden biri Yahya Kemal’in şairliğinin diplomatlığına baskın çıkmasıydı. İç savaşa doğru giden İspanya’yla ilgili Ankara’yı yeterince bilgilendirmemiş, pek sevmediği, Dolapdere’ye benzettiği Lizbon’a geç gitmiş ve orada yaşamamıştı ve bütün bunlar Ankara’yı rahatsız etmişti.
Diğer güçlü ihtimal ise o yıllarda dil devrimi ile ilgili çalışan Atatürk’e, Yahya Kemal’in dil devrimine karşı olduğuyla ilgili aleyhte propaganda yapılmasıydı.
Gerçekten de Yahya Kemal, 1950’lerde bile mektuplarını ve şiirlerini eski harflerle yazmaya devam etmişti.
Yahya Kemal, muhtemelen neden geri çağrıldığını bilmediği için Ankara’ya dönmeye çekinmiş ve izinsiz olarak Paris’e gitmişti. Oradan Berlin’e ve Budapeşte’ye de geçti. Ankara’da bu emirlere itaatsizlik olarak yorumlanmış, gazetelerde Yahya Kemal’in ortadan kaybolduğu haberleri yapılmıştı. Bunun üzerine 1932 yılında Dışişleri Bakanlığı, Yahya Kemal’in reysen meslekten istifa etmiş kabul etti.
Ama dışlanmış sayılmazdı. Türkiye’ye döndükten sonra daha önce Urfa’dan girdiği Meclis’e Tekirdağ, Yozgat, ve İstanbul’dan mebus yapılarak yeniden girdi.
Demokrat Parti’nin ilk kez katıldığı 1946 seçimlerinde ise İstanbul’dan CHP listelerinden aday oldu ama bu kez seçilemedi.
1948 yılında dördüncü kez büyükelçi olarak görevlendirildi.
Yeni kurulan Pakistan’ın o günkü başkenti Karaçi’ye Türkiye’nin ilk büyükelçisi olarak.
64 yaşındaydı, fazla kiloları vardı ve tayyareye binemiyordu. Hem ulaşım şartları hem de Karaçi’nin iklimi onun için uygun değildi.
Ama bu atama da aslında şaire yine bir jestti.
Yahya Kemal’e göre seçimlerde aday olup seçilememesi yüzünden bu jest yapılmıştı. Gazeteci Bedii Faik’e göre ise bu atamanın sebebi gazetelerde çıkan bir reklamdı.
Kavaklıdere şarapları gazetelere altında Yahya Kemal Beyatlı imzası olan iki mısralık bir ilan vermişti:
“Biz veda etmek üzereyiz kedere, Getir ahbaba bir Kavaklıdere”
Yahya Kemal’in bir şarap reklamına şiir vermesi, parasızlığına işaretti. Yahya Kemal hayranı yeni Dışişleri Bakanı Necmettin Sadak bundan rahatsız olmuş ve büyük şairi bu yüzden Pakistan büyükelçisi olarak atamıştı.
Beşir Ayvazoğlu’nun yayına hazırladığı Karaçi Mektupları’ndan anlaşılan Yahya Kemal, Karaçi’den hiç hoşlanmamıştı.
Mektuplarında sıcak, bunaltıcı iklimden, bütün elçilerin tek bir otelde kalmasından, elçilik için bile uygun bina bulanamamasından şikayet etmiş, günlerini arkadaşlarına mektup yazarak ve İstanbul’u özleyerek geçirmişti.
Gittikten beş gün sonra ise canını daha da sıkan bir haber almıştı. 65 yaşını doldurduğu için emekli edilmişti.
Ama Yahya Kemal’e göre bu Rumi takvime göre olan doğum tarihinin Arabi zannedilmesinden kaynaklanan bir yanlış hesaptı. Henüz emekliliğine iki yıl vardı. Fakat başvuruları da sonuçsuz kalmış, bakanlar kurulu görevde iki yıl daha kalma talebini reddetmişti.
Böylece devletten büyükelçi olarak değil, daha önceki statüsü olan orta-elçi olarak emekli olmuş oldu. Bu da 600 lira daha az maaş alması demekti.
Yahya Kemal’in Karaçi’deki elçiliği sekiz ay sürdü. 1950’lere gelindiğinde sadece orta-elçi emekli maaşıyla otelde yaşayan, yemeklerini lokantalarda yiyen ülkenin en büyük şairiydi.
İşte, 1957 yılında “Süleymaniye’de Bir Bayram Sabahı” şiiri Hürriyet gazetesinde yayınlandığında devletle böyle kötü hatıraları vardı ve bu hayatı karşılayacak bir geliri yoktu.
Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiiri yayınlandığı büyük ilgi çekti ve takdir topladı. O günlerde verdiği bir röportajda bu şiirin “dini değil milli bir şiir olduğunun” altını ısrarla çizmişti.
Şiirde bunu anlatan en etkili satırlar şöyle:
“Gördüm ön safta oturmuş nefer esvaplı biri
Dinliyor vecd ile tekrâr alınan Tekbîr'i;
Ne kadar sâf idi sîmâsı bu mü'min neferin!
Kimdi? Bânisi mi, mîmârı mı ulvî eserin?
Tâ Malazgird ovasından yürüyen Türkoğlu
Bu nefer miydi? Derin gözleri yaşlarla dolu”
Bugün Malazgirt’in bildiğimiz tarihi anlamını kazanmasında Yahya Kemal’in katkısı büyüktür.
Çünkü o, Turancı, ırkçı, milliyetçi Türklük tariflerine karşı kendi Türk kimliğinin kuruluşunu Malazgirt’le başlatmayı seçmişti.
Bunun sebebini Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiiri üzerine, gazetede şiirlerin yayınlanmasının editörlüğü üstlenen Nihat Sami Banarlı’ya verdiği bir röportajda şöyle anlatmıştı:
“Bir gün, bir mecmuasında Fustel de Coulanges'ın esaslı tilmizi olan, Profesör Camille Jullian'ın bir cümlesini okudum. Bu cümle benim, milliyetimizin ve vatanımızın teşekkülüne dair dağınık düşüncelerimi birdenbire yeni bir istikamete sevk etti. Camile Julian'ın cümlesi şuydu: ‘Fransız milletini, bin yılda, Fransa'nın toprağı yarattı.’ Düşünmeğe başladım: Acaba bizi de Malazgirt'ten, 1071 den sonraki sekiz yüz senede Türkiye'nin toprağı yaratmamış mıydı? Bu cümleyi, Saint Paul'ün Şam yolunda Hz. İsa'yı görerek ‘Quo Vadis, domine?’ sesini duymasına benzettim . Çünkü bu cümle, kafama birdenbire yepyeni bir ufuk açmıştı. Artık milliyetimize dair fikirlerim bu cümlenin ilham ettiği noktada birleşiyordu. Artık benim için 1071 den evvelki devirlerimiz kablettarih (milattan önce), fakat 1071 den sonraki devirlerimiz tarihtiler...Nazari Türkçülük uydurulmuş bir Türkçülüktür. Hatta bu nazariye bazen günün politikasına göre uydurulmuş olabilir ve her politikacı başka türlü uydurabilir...Halbuki bizim Türklüğümüz bir mukadderat selinden doğmuştur. Biz Malazgirt' den sonra yeni bir terkibiz. Yeni bir devlet, bir vatan ve bir Türkçe içinde haşır neşir olmuşuz.”
Acaba Türkiye’nin ilk Pakistan büyükelçisi olan Yahya Kemal, dün sabah Süleymaniye Camii’nde olsaydı ne düşünürdü?
Çünkü camiyi “Tâ Malazgird ovasından yürüyen Türkoğlu”larından çok Afgan, Pakistanlı ve Bangladeşli genç göçmenler doldurmuştu.
Onlar da Alparslan’la aynı yollardan geçerek Horasan illerinden, Malazgirt ovalarından yürüyerek İstanbul’a ulaşmışlardı.
Üzerlerinde bayram için özel kıyafetler ve geleneksel çıplak ayaklarıyla etraftaki bekar evlerinden, yurtlardan gelerek bayram sabahını Süleymaniye’de karşılamışlardı.
Burada kimsenin yapmayacağı işleri yaparak, günlük hayatı kolaylaştırıp kendilerini bu ülkeye kabul ettirmeye çalışan göçmenler de bir gün Yahya Kemal’in millet tarifinin içine girebilirler mi?
Mülteciler artık İstanbul hayatının bir parçası. Onlarla yıllardır ortak bir kaderi ve vatanı paylaşıyoruz.
Bunun ne kadar erken farkına varıp, bu ulaşım ve iletişim çağında asla kalıcı bir çözüm olmayacak ve binlerce kilometre yürüyerek İstanbul’a gelmiş çaresiz insanları durdurmayacak geri göçün değil, entegrasyonun üzerinde düşünmeye başlarsak sorunlarımızı daha kolay çözebiliriz.
Bir bayram sabahını Süleymaniye’de karşılayanlar artık buralı olmaya başlamış demektir...
Yazarlar
-
Mensur Akgün8 Ağustos mutabakatı… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Azerbaycan Turan yolu’ 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktanİktidar, Bahçeli’nin hukuk uyarılarını dikkate almalı 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciDemokrasi işgal edilirse… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURRojbaş İmamoğlu, geçmiş olsun Evre ve yeni YAE’cilere dostane uyarılar… 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKomisyon'un çimentosu Bahçeli 13.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm süreci komisyonuna dair 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUŞakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞŞimşek, ÖTV, cari açık ve gümrük birliği 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasBakü ve Erivan başardı, Türkiye kazandı 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSon vatanı Türkiye olanlar ilk vatanı Türkiye olanlara vatanseverlik dersi veremez 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazBöyle mahkemenin hükmüne adalet denir mi? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUTürkiye terörsüz olacak, bölünmeyecek.. Amenna.. Ya Suriye’den gelecek tehdit? 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
11.08.2025
9.08.2025
4.08.2025
2.08.2025
28.07.2025
26.07.2025
23.07.2025
19.07.2025
16.07.2025
13.07.2025