Yıldıray OĞUR
27 Ocak 1945 günü SSCB’nin Kızıl Ordusu Polonya’nın Krakow şehri yakınlarındaki Nazi konsantrasyon kampı Auschwitz’e girdi.
Ve böylece bütün dünya soykırım gerçeğiyle yüzleşti.
Daha sonra yapılan tespitlere göre sadece Auschwitz’de 1942’den itibaren üç yılda 1.1 milyon insan öldürülmüştü. Bunların büyük çoğunluğu Nazilerin Avrupa’dan trenlerle taşıdığı Yahudilerdi. Kurbanların arasında ‘ari ırkı’ bozduklarını düşünülen Çingeneler, eşcinseller de vardı.
Bu yıl 75’inci yıldönümü için kurbanlar Auschwitz’de düzenlenen anma töreninde anıldı.
1933’de Almanya’da iktidara gelen Naziler, 1942 yılında Nihai Çözüm yani Yahudi soykırımı kararını alana kadar adım adım ilerlemişlerdi.
İktidara geldiklerinin üçüncü ayında Yahudi işyerlerine boykot hareketini başlatmışlar, 7 Nisan 1933’de de Yahudilerin memur olmasını yasaklayan “Devlet Memuriyetinin Meslek Olarak İfasına Yeniden Dönüş Yasası”nı çıkarmışlardı.
Bu yasayla işini kaybedenlerden biri de 37 yıldır Heidelberg Üniversitesi’nde ders veren 67 yaşındaki jeoloji Profesörü Wilhelm Salomon-Calvi’ydi.
Heidelberg’in meşhur termal su kaynağının da kaşifi olan profesör, kısa bir süre sonra Alman vatandaşlığından da çıkarıldı.
67 yaşındaydı, 20 yıl önce eşini kaybetmiş, bir daha da evlenmemişti. Nereye gidecekti?
Almanya’daki binlerce Yahudi, komşu Avrupa ülkelerine kaçmıştı.
İsviçre’ye iltica etmiş tıp profesörü Philipp Schwartz’ın kurduğu “Yurtdışındaki Alman Bilim Adamlarına Yardım Cemiyeti”, işsiz kalan Yahudi ilim adamlarına başka ülkelerde iş buluyordu.
1933’de Türkiye’de de hükümet eskimiş olduğunu düşündüğü Darülfünun’u kapatıp, yerine yeni bir üniversite kurmak için çalışmalar başlatmıştı.
Prof. Schwartz ile Türkiye Milli Eğitim Bakanlığı ile arasında yapılan anlaşmayla Nazilerin kovduğu 82 Yahudi bilim insanının Türkiye’deki üniversitelerde çalışabilmesinin yolu açıldı.
O 82 bilim insanından biri de 67 yaşındaki Profesör Wilhelm Salomon-Calvi oldu.
1934 yılında daha önce hiç bilmediği Ankara’ya geldi.
Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü’ne bağlı Tabii İlimler Fakültesi bünyesinde bulunan Jeoloji Enstitüsü’nün başına geçti.
Uzun sakalları, ütüsüz pantolonu, dizlerine kadar inen gömleğiyle derbeder görünen bu yaşlı profesörün gelir gelmez ilk işi Türkiye’yi dolaşmak oldu.
1936 yılında yayınladığı “Türkiye Cumhuriyetinde Jeolojik Görünümler” kitabının girişinde söylediğine göre 1 yıl içinde Anadolu ve Ege’de 13 bin kilometre yol kat etmişti.
Türkiye’yi adım adım dolaşmış, kimsenin gitmediği dağlara tırmanmış, vadilerden geçmişti.
Peribacalarını ilk o fark etmiş, Ankara için su kaynakları keşfetmiş ve projeler geliştirmiş, 1936 yılında Başbakan İsmet İnönü’ye “Türkiye Cumhuriyeti Jeoloji Kurumu Organizasyonunun Bir Zaruret Olduğunu Gösteren Esaslar” başlıklı bir rapor sunarak Türkiye’de sadece jeolojik araştırmalar yapan bir kurum kurulmasını teklif etmişti.
Bu teklifi üzerine 1936 yılında çalışmaları yürütmek için Tarım Bakanlığı bünyesinde görevlendirildi. Fakat istediği kurum kurulamadı. Bunun üzerinde 1939 yılında yeni kurulmuş Maden Tektik Arama Enstitüsü’nde jeolog olarak göreve başladı.
Anadolu ve Ege’deki gezileri ve araştırmaları sırasında Türkiye’nin çok acil bir meselesi olduğunu keşfetmişti; Türkiye’nin şehirleri fay hatları üzerine kuruluydu. Ve bu şehirlerdeki yapılaşma depremlerde yerle bir olabilirdi.
MTA’daki çalışmalarını deprem üzerine yoğunlaştırdı.
Hatta bu sırada kendisine teklif edilen ülkenin en prestijli akademik kurumu olan İstanbul Üniversitesi’ndeki Jeoloji Kürsüsü başkanlığını MTA’daki araştırmalarını gerekçe göstererek reddetmişti.
Nihayet 22 Ocak 1939’da deprem ve depreme karşı alınacak önlemler üzerine bir kanun tasarısını ve raporunu (“Yer sarsıntıları hakkında bir kanun kabulüne müteallik layiha ve yer sarsıntılarından mütevellit zararlarını tenkisine ait kanun projesi”) hazırlayarak hükümete sundu.
Hazırladığı kanun tasarısında Türkiye’deki 17 birinci derecedeki deprem bölgesini ve bu deprem bölgelerinde depremin zararlarına karşı alınacak tedbirleri anlatmıştı.
O bölgelerden biri de Erzincan’dı.
Ama geç kalmıştı. Teklifi sunduğu 1939’un son günlerinde Erzincan büyük bir depremle yıkıldı. 40 bin insan enkaz altına can verdi.
Ankara’da nihayet yaşlı profesörün uyarılarının değeri anlaşılmıştı.
Artık 70 yaşına basmış olan Prof. Salomon-Calvi, Erzincan deprem bölgesini gezdi, oturup geniş bir rapor daha hazırladı.
1940 tarihli “Türkiye’deki Zelzelelere Müteallik Etüdler” adlı raporu okuyanlardan biri de o sırada Sanayi İşleri Tektik Dairesi başkanı olan Şevket Süreyya Aydemir’di.
Aydemir daha sonra yazdığı bir yazıda raporu okuduğunda hissettiklerini şöyle anlatmıştı: “Okudum ve irkildim. Salomon Kalvi gerçek bir bilgindi. Raporunda halkın hayatından sorumlu olanların uykularını kaçıracak bilgiler, uyarılar vardı...”
Prof. Salomon-Calvi raporunda şöyle diyordu:
“İstikbalde zelzele hasaratını azaltmak arzu edildiği takdirde, birinci derecede ehemmiyeti haiz zelzele mıntıkaları için bir kanun kabul edilerek binaların inşası, temellerin intihabı, tesis ve imar edilecek mevkilerin seçilmesi hususunda tedbirler ittihazı icab eder. Bu meyanda zelzelelere maruz Japonya, İtalya, Kaliforniya ve Güney Amerika’nın batı kısımları gibi memleketlerde elde edilen tecrübeleri nazari itibara almak ve bunları Türkiye’nin hususi jeolojik, iklim ve iktisadi vaziyetlerine intibak ettirmek lüzumlu olacaktır.”
Ankara bu kez profesörün önerilerini uygulamaya geçirmekte kararlı gözüküyordu. Şevket Süreyya’nın başında olduğu daire, Bayındırlık Bakanlığı ile anlaşarak, bütün şehir planlarının ve sanayi bölgesi taslak planlarının bu rapordaki önerilere göre hazırlanmak üzere kendilerinin onayından geçmesini sağlamıştı.
1940 yılında yazdığı bir makalede Prof. Salomon da bu kez ümitli görünüyordu:
“Salâhiyettar makamlar ileride vuku mümkün zayiatı önlemek üzere lazım gelen tedbirleri almaya karar vermiş bulunmaktadırlar."
Ama yaşlı profesörün ömrü, deprem için hazırladığı önlemlerin hayata geçirilip geçirilmediğini görmeye yetmedi.
15 Temmuz 1941 günü Ankara’da hayatını kaybetti.
Kendisini Türkiye’ye adamış profesör, Nazilerin savaş meydanında zafere yürüdüğü ve Ankara’ya da Türkiye’ye sığınmış Alman Yahudilerinin kovulması için baskı yaptığı günlerde hükümet yetkililerinin de katıldığı bir cenazeyle hala mezarının bulunduğu Cebeci Asri mezarlığında toprağa verildi.
Onun ölümünden sonra, Türkiye pek çok büyük deprem meydana geldi ve bu depremlerde binlerce insan yine enkazlar altında kalarak hayatını kaybetti.
Prof. Salomon-Calvi’nin raporları, önerileri hatta adı bile unutuldu.
1971 yılında yine bir depremin ardından adını tekrar hatırlatansa Şevket Süreyya Aydemir oldu.
Artık ünlü bir yazar olan Aydemir, Cumhuriyet gazetesinde yazdığı köşe yazısında profesörü anlattıktan sonra 1940’da okuduğunda irkildiği deprem raporundaki bir bölümü hatırlattı:
“Bu rapor devlette vardır. Bunlardan parçalar naklederek, bugün en tehlikeli sahalarda yerleşmiş olan bütün vatandaşlarımızı tedirgin etmek istemem. Ama Salomon Kalvi’nin o kadar açık, o kadar kesin olarak üstünde durduğu bir bölge veya şehir üzerinde bir şeyler yazmaktan kendimi alamayacağım. Çünkü bu bölge ve şehirden her geçişimde, bir taraftan Salomon Kalvi’yi hatırlarım bir taraftan da oradaki gamsız, gözü kapalı ve sahipsiz yerleşme hareketine bakarak ürperirim. Tanrı saklasın. Fakat Tanrı da evvela tedbirinizi alın demiştir herhalde. Bu bölge İzmit bölgesidir. Bu şehir İzmit şehridir.”
Salomon Calvi’nin 1940’larda yerleşim yapılmaması için uyardığı, 1971’de gördüğü yerleşimler karşısında Şevket Süreyya’yı ürperten İzmit’te kıyamet 1999’da koptu.
1999 depreminden bu yana artık depremle ilgili bilmediğimiz hiç bir şey yok.
Türkiye’nin yetişmiş jeologları, deprem bilimcileri var, tehlikenin ne olduğu ve hangi tedbirlerin alınması gerektiği de herkesin malumu.
Ama profesörün 1940’da söylediği “Salâhiyettar makamlar ileride vuku mümkün zayiatı önlemek üzere lazım gelen tedbirleri almaya karar vermiş bulunmaktadırlar" cümlesinin gereği hala yerine getirilmedi.
75’inci yıldönümünde Auschwitz’de yaşanan büyük insanlık suçu dünyanın her yerinde “hatırlıyoruz” sloganıyla anılıyor.
Biz de bu yıldönümünde, 1934’de Nazilerden kaçıp Ankara’ya gelerek Auschwitz’e gönderilmekten kurtulan ve ömrünün son yıllarını yüzbinlerce insanın hayatını kurtarmak için Türkiye’yi depreme karşı uyarmaya adayan profesör Wilhelm Salomon-Calvi’yi hatırlayabiliriz.
80 yıl sonra hala Ankara Cebeci’deki mezarında o uyarıların gereğinin yerine getirilmesini bekliyor.
Yazarlar
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel’e saldırı aydınlatıldı mı şimdi? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolDış politikada rasyonel zemin 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKomisyon Suriye’yi, Suriye İsrail’i, İsrail Trump’ı…. 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATürkiye’nin Demokratikleşmesi ve Kürt Sorununun Çözümü: Ciddiyetin Tarihsel Zorunluluğu... 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEYargı CHP’ye çalışıyor 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluHerkes sözünden sorumludur; 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilFanatizm ve inancın siyasallaşması 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBüyük Türkiye hayali böyle bir hayal miydi? 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
28.09.2025
22.09.2025
20.09.2025
17.09.2025
10.09.2025
8.09.2025
6.09.2025
3.09.2025
2.09.2025
30.08.2025