Cemil KOÇAK
Belki garip gelecek ama, Dörtlü Önerge sunulduğunda basının bu gelişmeyi kamuoyuna duyurmasına gerek görülmemiş, yani izin verilmemişti. Önergeden kimsenin haberi yoktu.
Kısaca tarihte başlangıç noktası ile varış noktası farklı olan pek çok süreç görürüz. DP’nin kuruluş öyküsünün ayrılmaz bir parçası olan ve siyasî literatürümüzde Dörtlü Önerge (Takrir) olarak bilinen sürecin de benzer âkıbeti paylaştığını biliyor muyuz?
DP’nin müstakbel kurucularının 7 Haziran 1945 tarihli dörtlü önergesini kim hatırlamaz? CHP Meclis Grubu’nca tartışılması istenen talepler, bazen sanıldığının aksine, bir muhalefet partisinin kuruluşunu değil de, CHP içinde bir iktidar değişimini amaçlıyordu. Yaklaşık altı ay sonra yeni bir partinin kurucusu olacak olan heyet, bu önergede parti iktidarının değiştirilmesini ve yeni politikayı uygulayacak grup olarak kendilerinin parti yönetimine alınmasını gündeme getirmişti. Öykünün çıkış noktası, paradoksal bir şekilde, dörtlerin CHP yönetimine gelme isteğiydi.
Önergenin ilk isteği milli hakimiyet
Dörtler, önergelerinde, CHP’nin kuruluşundan bu yana esas ilkesinin demokrasi olduğunu hatırlatıyorlardı. Atatürk adının özellikle vurgulanması da dikkati çeken bir başka noktaydı. Önergeye göre, Atatürk’ün ideali demokratik bir rejim yaratmaktı. Ancak buna imkân bulamamıştı. Nitekim Cumhuriyetin kuruluşunda da demokratik ruh esas tutulmuştu. Nedense Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası tecrübesinden hiç söz edilmiyordu. Bunun yerine daha ılımlı bir örnek olan SCF deneyiminden söz etmek belki de daha uygun görülmüştü.
Diğer yandan, İnönü dönemi de ihmal edilmemiş ve milletvekili genel seçiminde bağımsız aday gösterilmiş olmasına da gereken önem verilmişti. Oysa konunun abartıldığı da gözden kaçmıyordu. Çünkü bağımsız milletvekili adayları da nihayet CHP aday listesinde yer alıyorlardı. İnönü dönemine bir atıfta daha bulunuluyor ve savaş yıllarının pek doğal olarak “siyasî hürriyetleri bir kat daha tahdide sebep” olduğu belirtiliyordu. “Bu suretle Teşkilâtı Esasîye Kanunu’nun demokratik ruhundan biraz daha uzaklaşılmıştı.” İnönü döneminde oluşturulan CHP Müstakil Grubu da zikredilerek, bu organın da beklenen sonuca ulaşamadığına işaret edilmişti. İnönü’nün de “demokratik ülküleri taşıdığından şüphe” edilemezdi. Halkın yüksek siyasî bilincine işaret ediliyor ve siyasî özgürlüklere ilişkin bilinç seviyesinin son yirmi yılda bir hayli yükseldiğine dikkat çekiliyordu.
Önergede üç temel istek vardı. İlk istek, “millî hâkimiyet”in fiilen gerçekleşmesini sağlamak üzere özgür meclis çalışması ve denetimiydi. Bu, üzerinde herhangi bir tartışma açılmayan anayasanın demokratik ruhuna hem bir geri dönüş olacaktı, hem de anayasanın uygulanmasını sağlayacaktı. İkinci istek, “siyasî hak ve hürriyetler”in genişçe kullanılması imkânıydı. Üçüncü istek de, parti örgütünde ve faaliyetlerinde aynı görüşler doğrultusunda yeni bir organizasyondu. Bütün bunların önerilmesinde, İnönü’nün 19 Mayıs konuşmasının itici gücü de özellikle vurgulanmıştı.
Metni imzalamak istemeyince dışlandı
Samet Ağaoğlu, anılarında önergeyi CHP eski milletvekili Refik Şevket İnce’nin de imzalamak istediğini, ancak Refik Koraltan ile Fuat Köprülü’nün bu öneriyi İnce’nin milletvekili olmadığı gerekçesiyle kabul etmediklerini de hatırlatıyor. Metin Toker de İnce’nin milletvekili olmadığı için önergeye imza atamadığını belirtiyor. Toker’e göre, İnce “dörtler”dendi. Bizzat Celâl Bayar da bu durumu teyit edecektir. Refik Şevket İnce, Atatürk döneminde milletvekilliği ve bakanlık yapmıştı. İnce’nin kısa bir süre önce Yeni Asır gazetesinde yayınlanan yazısı hatırlanacak olursa, bu girişimin içinde yer almak istemesi doğal görünüyor. İnce’nin talebine rağmen önergenin dışında tutulması, önergenin açık muhalefet deklarasyonu olarak görülmediğini, aksine bir parti içi mesele olarak algılandığını da hissettiriyor.
Toker’e göre, CHP içinde önde gelen muhaliflerden Hikmet Bayur, metni imzalamakta tereddüt edince dışlanmıştı. Cumhuriyet gazetesi, birkaç yıl sonra muhalefet partisi içinde başgösterecek olan anlaşmazlıklar ve çatışmalar sırasında, Bayur’un önergeyi imza etmekten kaçınmasını yeniden hatırlatmak ihtiyacını duyacaktır. Gazetenin haberine göre, önerge Bayur’a iletilmiş ve Bayur da önergeyi incelemek için zamana ihtiyacı olduğunu belirtmişti. Bunun üzerine Bayur’un önergeyi hemen ertesi günü imza etmesi istenmiş, Bayur ise metni inceledikten sonra belki imza edebileceğini belirtmişti. Köprülü, imzanın hemen atılmasında direnmiş ve Bayur da bundan çekinmişti. Bayur, konuyla ilgili toplantılara da katılmamıştı. Bayur’un imzasının önergede bulunması muhtemelen hiçkimseyi şaşırtmazdı. Bayur’un muhalif kimliği hatırlanacak olursa, bu girişime katılması doğaldı. Fakat onun “dörtler”le ilişkisi, bir grup yakınlığı değildi ve önergenin dışında tutulması da, bu yaklaşımının doğrudan bir sonucu olmalıdır.
Ağaoğlu’na göre, önergenin sunuluşu sırasında Menderes’in “ilk düşüncesi, belki de sadece” CHP “içinde yeni bir havayı kuvvetle estirmekti.” Ağaoğlu, bir başka kitabında şöyle yazıyor: “Vardığım sonuca göre”, CHP “içinde murakabeyi kuvvetlendirmek, anayasanın yalnız şekil olarak değil, ruh ve mana olarak da uygulanmasını önce bu yoldan sağlamak, ilk akla gelen tedbir olmuştur. Dörtlü Takrir, bu düşüncenin eseri olarak meydana çıkıyor.” Abdi İpekçi’nin bir gazete sohbetinde, “aslında bir yeni parti kurma düşünceniz yok muydu, o zaman?” şeklindeki sorusunu, Bayar şöyle yanıtlayacaktır: “O vakit yoktu... Ben kendi hesabıma söylüyorum. Diğer arkadaşlar hesabına söyleyemem.” CHP’yi “normal bir parti hâline getirmek için mücadele edecektik, parti içinde.”
Bayar, yine aynı paralelde şunları da söyleyecektir: “Çok partili sisteme gitmeden önce de, tek-parti içinde yapılabilecek bazı demokratik denemeler, düzeltmeler vardı. CHP içinde bazı kimseler bunun vaktinin geldiğine inanıyorlardı. Ben de buna inanlardan biri idim.” Celâl Bayar, Nazlı Ilıcak’a da, “[Dördümüz, Cumhuriyet] Halk Partisi içinde bir ıslâhat yapmanın lüzumuna inanıyorduk” diyecektir. Fevzi Lütfü Karaosmanoğlu da aynı kanıdadır. Karaosmanoğlu’na göre, girişim “kendi içinde bir ıslâh, bir reform” amacı taşıyordu. Tıpkı Toker’in dediği gibi: “Gerçi bugün dahi ‘Dörtlü Takrir’in dört imza sahibinden hayatta bulunanlar, o günkü gayelerinin, ‘parti [CHP] içinde reform’dan ileri olmadığını söylemektedirler. (...) Ve ancak takrirleri reddedildiğinde, ‘başka alternatifler’i düşündüklerini ileri sürmektedirler.”
Vesayetçi ideoloji
Önerge gerek CHP içinde ve gerekse siyasî sistemde şeflik geleneğini sona erdirmek yolunda atılmış bir adımdı. Yeni dönemin hemen başlangıcında, “yeni” siyasî kadrolar, bu hizmet için yönetime adeta kendilerini öneriyorlardı. Önergenin parti içi mesele olarak görüldüğü ve dörtlerin bu aşamada henüz ve sadece parti içi mücadeleyi gündeme getirdikleri açıktır. Haziran ayı başında yeni bir parti, “ikinci parti” kurma düşüncesi muhtemelen hiç kimsenin aklının ucundan dahi geçmiyordu. Amaç, yeni bir dönemin eşiğinde, gerek parti içinde ve gerekse siyasî sistemde bir yönetim değişikliğinin gündeme gelmesinin kaçınılmaz olduğu bu kritik anda, yeni dönemi temsil edebilecek nitelikte “yeni” bir siyasî kadronun suyun üzerine çıkabilmesinin sağlanmasıydı.
Önergenin CHP’nin tek-parti yönetimini ve
sayetçi tek-parti rejimi olarak tanımlayan teorisinin resmî planda ilk kez dile getirilmesi şeklinde ele alınması da mümkündür. Buradaki paradoks ise şudur: İleride CHP’nin tek-parti dönemini diktatörlük olarak suçlayacak olan muhalefet grubu, henüz bu aşamada, partilerinin ve yönetimlerinin tarihini değerlendirmekte ve yorumlamakta farklı bir temele yaslanmayı tercih etmişti ve bunun sonucunda da, partinin ileride resmî görüşünü oluşturacak olan vesayetçi tek-parti rejimi teorisi savunusunu kaleme alarak, resmen deklare etmişti.
“Dörtler”in muhalefetinin siyasî meşruluğunun bulunması gerekiyordu. Vesayetçi tek-parti rejimi teorisi kendiliğinden bu meşru temeli yaratan gerekçe olarak ortaya çıkıyor ve her bakımdan ve her yönden herkesin siyasî pozisyonunu güçlendiren bir yaklaşımı içeriyordu. Şu nedenle: Tek-parti iktidarına geçmişini yeniden yorumlama ve değerlendirme imkânı sağlıyor ve bu kritik aşamada rejimin dönüşümünü meşru ve tarihsel bir siyasî temele oturtmayı başarıyordu. Tek-parti iktidarını siyasî ve tarihî temelde beraat ettiriyor ve rejimin dönüşümü için gerekli olan ideolojik meşruluk alanını yaratıyordu. Geçmişe de haklı ve meşru bir bakış açısı kazandırıyordu. İktidar açısından hem geçmişe ilişkin siyasî sorumluluklarından kaçınmayı ve hem de yeni rejime geçişin siyasî elâstikiyetini ve meşru ideolojik ve siyasî zeminini kazanmayı mümkün kılıyordu. Muhalefet açısından ise, tek-parti iktidarının siyasî geçmişini temize çıkarmak bakımından ilk bakışta olumsuz bir yaklaşımın ürünü olarak görülebilirdi. Fakat muhalefeti oluşturan siyasî kadroların tek-parti yönetiminin siyasî sorumluluklarına katıldıkları hatırlanacak olursa, bu takdirde bu türden bir yaklaşımın muhalefet açısından da yararlı ve gerekli olduğunu kabul etmek gerekir. Belki de tek şaşırtıcı olan husus, teorinin iktidarca değil de, muhalefetçe icat edilmesidir! Lâkin iktidarın da bu teoriye iltifat etmesi için çok zaman geçmeyecektir.
Önergenin âkıbetini 13 Haziran tarihli gazetelerden öğrenmek mümkündür. Önerge 12 Haziran’da CHP Meclis Grubu’nda görüşülmüş ve reddedilmişti. Kamuoyunda ve basında ise önergenin içeriğinden ve metninden haberdar olmak hâlâ mümkün değildi. Basında yapılan resmî açıklamada, sadece bir önergeden söz ediliyor ve kısa açıklama ile birlikte önergenin reddine ilişkin bilgi veriliyordu.
Meraklısı için açıklama
ÖNERGENİN metni pek çok kaynakta bulunmaktadır. Lâkin metinde bir kelime değişikliği de söz konusudur: Elimizde bulunan orijinal bir metinde bir kelimenin farklı olduğu görülüyor: “Millî hâkimiyetin en tabiî neticesi ve aynı zamanda dayanağı olan meclis murakabesini anayasamızın yalnız şekline değil ruhuna da tamamiyle uygun olarak tecellisini sağlayacak tedbirlerin alınması” cümlesinin son kelimesi pek çok kaynakta “aranması” şeklinde yer almaktadır; bu kelime çok daha geniş ve ılımlı bir siyasal ifade taşımakta iken; “alınması” kelimesi çok daha sert ve kesin bir istikâmeti göstermektedir. Elimdeki metinde ikinci kelime kullanılmıştır. Buradan hareketle, Dörtlü Önerge sahiplerinin siyasî istikâmetlerini ne ölçüde tayin ettikleri, tercih ettikleri üslûpla da yakından alâkadardır. Bu kelimenin hangi aşamada değiştirilmiş olduğunu saptayamadım. Elimizde bulunan daktilo edilmiş önerge metni, CHP Meclis Grubu’na sunulan orijinal metin midir sorusuna kesin bir yanıt vermek mümkün değilse de, en azından metnin bir aşamasında kelime değişikliği yapıldığı anlaşılmaktadır. Bu bakımdan metnin son halinde hangi kelimenin tercih edildiğini kesin olarak belirtmem mümkün değildir. Dörtlü Önerge”nin orijinal bir metni Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi’nde Başbakanlık Özel Kalem Müdürlüğü kataloğunda bulunmakta olup, katalog numarası: 030 10/53 315 4’dür.
Okuma parçaları
Yakın zaman önce yayınlanan İkinci Parti kitabımda 1945 yılındaki gelişmeleri bütün ayrıntıları ile ve genişçe anlattım. Serinin devamını da hazırladım; yakında yeni cildi de baskıya vereceğim. Rıfkı Salim Burçak’ın Türkiye’de Demokrasiye Geçiş kitabı klasik metinlerden biridir; tıpkı Mahmut Goloğlu’nun Demokrasiye Geçiş kitabı gibi. Ne var ki, kendi kitabımda bu kitapların isimlerini dahi eleştirdiğimi hatırlatmalıyım. Ben kitabımda dönemi “iki partili siyasî sistemin kuruluş yılları” olarak isimlendirdim. Demokrasi kelimesini hiç kullanmadım. Nilgün Gürkan’ın Türkiye’de Demokrasiye Geçişte Basının Rolü kitabı dönemin basınının siyasal gelişmeler karşısındaki tutumunu aksettirmesi bakımından yararlıdır. Süleyman İnan’ın Muhalefet Yıllarında Adnan Menderes kitabı da dönemin muhalefetini yakından tanımamıza yardımcı olmaktadır.
Yazarlar
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016