Cemil KOÇAK
Biliyorum, bazen insan farkında olamıyor; gençliğim sıkıyönetim bildirilerinin okunması arasında geçip gitti. Bugün bakıyorum da, hiç sıkıyönetim bildirisi işitmemiş olanlar, toplumun önemli bir kesimini oluşturuyor artık…
Bugün hoşlarına gitmeyen ne varsa kendilerine yönelik baskı ve diktatörlük belirtisi olarak algılayan pek çok gencin aslında sıkıyönetime ilişkin hiçbir anısının bulunmadığının hatırlanması iyi bir başlangıç noktası olabilir. Unutulmasın ki, Türkiye’de son sıkıyönetim uygulaması, 12 Eylül darbesinin ardından, 1987 yılının yaz aylarında sona ermişti. O halde, 12 Mart darbesinin hemen ardından doğanların, yani bugün artık kırklı yaşlarına gelmiş olanların dahi sıkıyönetim denildiğinde kişisel anılarında hiçbir imge bulunmuyor. Nerede kaldı ki, son sıkıyönetimin kaldırılmasından sonra doğanların zihninde en ufak bir iz kalmış olsun.
Sıkıyönetimlerimizin tarihi
Cumhuriyet döneminde ilk sıkıyönetim, 1925 yılında Şeyh Sait ayaklanması üzerine ilân edilmişti. Üç yıla yakın sürdü. Erzurum’da şapka yasasına muhalefetten dolayı aynı yıl içinde ilân edilen sıkıyönetimin ömrü yalnızca bir ay olmuştu. Sıkıyönetim demek, sıkıyönetim mahkemelerinin çalışmaya başlaması anlamına geliyordu. Tabiî buna bir de istiklâl mahkemelerinin faaliyeti ilâve edilmelidir. Şark istiklâl mahkemesi, bu sırada beş binden fazla kişiyi yargıladı; yargılananların neredeyse yarısı mahkûm oldu; beş yüze yakın idam cezası söz konusuydu.
Ardından Menemen’de Kubilay’ın öldürülmesi üzerine, Menemen ile Manisa’nın ve Balıkesir’in merkez ilçelerinde sıkıyönetim ilân edildi. İki ay kadar sürdü. Sonra İkinci Dünya Savaşı’nın başlamasıyla birlikte, çok uzun yıllar sürecek olan yeni bir sıkıyönetim dönemi başladı. Bu kez, İstanbul ve Kocaeli başta olmak üzere, Trakya bölgesinde Edirne, Kırklareli, Tekirdağ ve Çanakkale’de sıkıyönetim ilân edildi. 1940 yılının sonlarında başlayan sıkıyönetim, değişik zamanlarda sürekli olarak uzatıldı. Nihayet Demokrat Parti kurulduğunda sıkıyönetim devam ediyordu. Muhalefetin itirazlarına rağmen sıkıyönetime son verilmedi ve sıkıyönetim ilk kez iktidarın muhalefet üzerinde baskı aracı olarak kamu oyunda tartışılma imkânı buldu. Nihayet ateşli tartışmaların ardından 1947 yılının son günlerinde sıkıyönetim kaldırıldı.
‘Ruhsatsız düğün’e yasak
DP de sıkıyönetime başvurmak zorunda kaldı: 1955 yılında 6-7 Eylül olayları iktidarı zorladı. Ankara, İstanbul ve İzmir’de sıkıyönetim ilân edildi; altı aylık süre için. Fakat İstanbul dışında bu sürenin sonuna gelinmeden, henüz yarısındayken, sıkıyönetime son verildi. Buna karşılık İstanbul’da süre uzatıldı. İstanbul’da sıkıyönetim yaklaşık bir yıl sürdü.
Şimdi biraz da bu yakın tarihli sıkıyönetim uygulamalarından birkaç örnek verelim: Ankara’da ‘ruhsatsız düğün’ yapılması, Ankara sıkıyönetim mahkemesinin ilgili kişiyi bir ay hapse mahkûm etmesiyle sonuçlandı! Ama asıl olan basın üzerindeki yasaklardı tabiî. Sıkıyönetim demek, basında yasaklar anlamına geliyordu çünkü; geleneksel olarak. Birbiri ardına yasaklanan gazete ve dergiler, sıkıyönetimin olmazsa olmazıydı. Orman yangınlarının failleri dahi sıkıyönetim mahkemesinin görev alanına alınmıştı.
İstanbul sıkıyönetim komutanlığının bir bildirisinde şöyle denilmişti: “Sayın halkımızdan bazıları yaya kaldırımının dışında yol üzerinde yürümektedir. Görevli askeri nakil vasıtalarının gidiş ve gelişlerini güçleştirmemeleri ve kazalara meydan vermemeleri için yaya kaldırımlarının dışına çıkmamalarını sayın halkımızdan rica ederiz.” İzmir sıkıyönetim komutanlığının veda mesajı da duygu yüklü sayılabilirdi: Gazete haberine göre, sıkıyönetim komutanlığınca alınan bütün kararlar, sıkıyönetimin kaldırılmasıyla birlikte artık hükümsüz kalmıştı. Komutanlık hiç olmazsa bir kararının devamlılık arz etmesini istemişti: Bu da, otobüs ve diğer bekleme yerlerinde bir süredir uygulamaya konulmuş olan sıra usûlüydü. Komutanlık, bu usûlün muhafazasının sıkıyönetim anısı olarak devamını rica etmişti! (İzmirli olarak belirtmeliyim ki; bu usûl maalesef devam edemedi; İzmir sıraya girmekte ayak diredi; fakat Konak otobüs ve dolmuş duraklarında sıraya her zaman uyuldu-belki de sıkıyönetimin kalıcı unsuru olarak!)
27 Mayıs öncesi, sonrası
27 Mayıs öncesindeki öğrenci gösterileri, sıkıyönetim ilânı ile sonuçlanmıştı. 28 Nisan’da başlayan sıkıyönetim, 27 Mayıs’tan sonra fiilî bir hâl aldı; ama sıkıyönetim ilân edilmedi. O zaman ikinci cumhuriyet olarak isimlendirilen yeni rejime karşı ilk darbe teşebbüsünün başarısızlığı sıkıyönetim ilânına gerek görülmeksizin geçiştirilmiş olabilirdi; fakat 21 Mayıs 1963 tarihli ikinci ayaklanma girişiminden sonra sıkıyönetim ilânı yeniden gündeme geldi. Ankara, İstanbul ve İzmir’de yeniden sıkıyönetime geçildi. Ankara ve İstanbul’da bir yıldan daha uzun süre devam eden sıkıyönetim, İzmir’de yalnızca beş ay sürmüştü.
Türkiye’nin siyasal ve sosyal tarihinde önemli yeri olan 15-16 Haziran 1970 işçi eylemlerinin ardından İstanbul ve Kocaeli’nde sıkıyönetim ilân edildi; toplam üç ay sürecek yeni bir döneme girildi. Sıkıyönetim komutanlığının bir emri de, sıkıyönetim ve birinci ordu komutanlığı bölgesindeki bütün asker ve sivil personelin özellikle yabancı turistlere her konuda kolaylık göstermesiydi; talep ve ihtiyaçları olduğunda yardım edilecekti! Sıkıyönetim komutanlığı, İstanbul belediyesinden de kentin trafik düzensizliğinin derhal giderilmesi için acil önlem almasını istemişti!
12 Mart sıkıyönetimi
12 Mart darbesinin hemen ardından 1971 yılının Nisan ayında bu kez on bir ilde sıkıyönetim ilân edildi. İstanbul, Kocaeli, Sakarya, Zonguldak, Ankara, İzmir, Eskişehir, Adana, Hatay, Diyarbakır ve Siirt’te. Sıkıyönetim uygulaması 1973 yılı başından itibaren çeşitli kentlerde kademeli olarak kaldırılmaya başlandı. Önce Sakarya ile Zonguldak’ta. En sonunda da yirmi dokuz ay sonra Ankara ile İstanbul’da. 1973 yılının Eylül ayında 12 Mart döneminin sıkıyönetim zinciri sona ermişti. 12 Eylül öncesinde Kıbrıs harekâtı yüzünden ilân edilen sıkıyönetim on dört ili kapsamıştı. Süresi değişik illere göre bir ay ile bir yılı bulacaktır. Sanırım siyasal hayatta yer tutmayan tek sıkıyönetim uygulaması da buydu. Ama daha sonraki uzatmalarda siyasal gündemin bir parçası oldu. 1973 seçiminden sonra da sürdü; gerek Sadi Irmak ve gerekse Adalet Partisi’nin koalisyon hükûmetleri döneminde. Nihayet 1975 yılının yaz aylarının sonlarına doğru kaldırıldı.
Son sıkıyönetim
Bülent Ecevit hükûmeti de, 1978 yılının son günlerinde, Maraş olayları nedeniyle on üç ilde sıkıyönetim ilân etti. Yeni yılda ise bunlara dokuz kent daha dahil edildi. Demirel hükûmeti de sıkıyönetimi sürdürdü. 12 Eylül’e gelindiğinde zaten iki düzine kadar ilde sıkıyönetim vardı; sonra bütün yurtta ilân edildi. Sıkıyönetim, Özal’ın başbakanlığında 1986-1987 yıllarında büyük ölçüde tedricen kaldırıldı. Tahmin edileceği gibi, son kaldırılan bölge güney doğuydu. Ondan önce Türkiye çapındaki sıkıyönetim 1984’den itibaren peyderpey kaldırılmaya başlanmıştı.
1987 yılında nihayet güney doğuda da sıkıyönetim kaldırıldığında; 1980’de doğanlar ya da o sırada çocuk sayılabilecekler; Türkiye’de sıkıyönetimin ne demek olduğunu hiçbir zaman bilemediler. Bilemeyecekler de. Ama bundan yakınan kim? Aksine; bugün toplumun çok önemli bir kesiminin radyoda, televizyonda hiç sıkıyönetim bildirisi işitmemiş olması, Türkiye’de demokrasinin gelişimi açısından başlı başına bir merhaledir. Tabiî anlayana!
Merak edenler için hemen yazayım; bu konuda uzun yıllar önce Zafer Üskül tarafından yazılmış olan “Siyaset ve Asker” kitabı, hâlâ el kitabı hüviyetini korumaktadır. Kitabın arkasında ek olarak verilmiş ve her ile ait sıkıyönetim tarihçesi bile tek başına Türkiye’nin demokrasi tarihinde sıkıyönetimin ne anlama geldiğini belirtmek için yeterlidir. Bu yazıyı hazırlarken de bana yol gösterdi.
TELEVİZYONDA YENİ TARİH PROGRAMIMIZ
Kanal 360’da Tarih360 adıyla çarşamba akşamları yeni bir tarih programına başladık; meslekdaşım ve arkadaşım Hakan Erdem ile birlikte. Çarşamba akşamları 21:30-23:00 arasında ekranda olacağız. Geçmişle bugünü harman etmeye çalışacağız. Yakın tarihimizi sorgulayan, eleştiren ve mercek altına alan bir program olacak bu. Meraklılara haber vermek istedim.
BENİM GÖZÜMLE SIKIYÖNETİM BİLDİRİLERİ
Siyasete gözümü sıkıyönetim bildirileriyle açtığımı söyleyebilirim. Daha 15-16 yaşlarında, 12 Mart’ın sıkıyönetim kâbusu, beni önce aradığım kitapları bulamamakla sardı. Her öğle ve akşam, radyonun ajans saatinde bilmem hangi sıkıyönetim komutanlığının bilmem kaçıncı sıkıyönetim bildirisini art arda dinlemek, sonra televizyon saati başladığında bunları bir kez daha işitmek, dehşet vericiydi. Hangi gazete ve derginin kapatıldığı ve yasaklandığı haberi, olmazsa olmazıydı işin. Aranan “anarşistler”in isimleri ile tam künye nüfus cüzdanı kayıtlarının da dakikalarca uzun uzun radyo ve televizyonda yayınlanması, sokakta duvarlara yapıştırılmış sıkıyönetimin komutanlığının arananlar afişleri, evlerde yapılan baskın ve aramalarda her zaman ‘çok sayıda yasaklanmış yayın’a rast gelinmesi, televizyon ekranlarında yakalananların teşhiri, Deniz Gezmiş’in babası adaşım Cemil Gezmiş’in radyoda, oğluna “evlâdım Deniz; teslim ol” şeklinde günlerce devam eden çağrısı, o çağrının bir babada yaratacağı iç kanama; bütün bunların hepsi, kulaklarımdan asla sökülüp gitmedi... Siz bakmayın bu yazıda ‘eğlenceli’ sıkıyönetim uygulamalarına yer verdiğime; bu konu daha çok su kaldırır. Nasıl olsa, ‘bir başka sıkıyönetimi’ de yazarım.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016