Cemil KOÇAK
Bu hafta da dizi yazımın üçüncü kısmına devam ediyorum. CHP’de reformcular, partinin laiklik ve inkılâpçılık ilkelerinin de üzerinde duruyorlardı. Reformculara göre; bu mesele de yeniden ele alınmalıydı. Hem de acilen…
CHP’nin sekizinci kurultayına sunulan reform paketinde partinin altı okundan ikisini oluşturan laiklik ve inkılâpçılık ilkelerine de göz atılmıştı. Şimdi de bu iki önemli ilke üzerinde yapılması düşünülen değişikliğin ne olduğuna bir göz atalım en iyisi.
Laiklik “tek taraflı” değildi
Reformculara göre; partinin laiklik anlayışı “hiçbir zaman tek taraflı olmamıştı.” Daha konunun en başında böylesine tarifsiz ve anlaşılmaz bir cümlenin yer alması muhtemelen boşuna değildi. Çünkü, partinin laiklik anlayışı, aslında “tarihî ve sosyal zaruretlerin” sonucuydu. Sonra da laikliğin yeni tanımı olarak, din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması şeklinde ‘müthiş’ yaratıcı bir formül öneriliyordu. Daha önceki formülleri bilmeyenler, belki bundan bir heyecan dalgası çıkarabilirlerdi; fakat böylesine yavan bir cümlenin yazılmasına bile gerek olup olmadığı tartışılabilirdi.
Zaten ardından gelen satırlar; meselenin bu kadar basit olmadığını yeniden hatırlamamız için de yeterli sayılır. Reformculara göre; “Yalnız nazariyenin bize kazandırdığı bu anlayışın, her memleketin realitelerine göre tatbik edilmek gerektiğini de” unutmamak gerekirdi. Dolayısıyla, “bizde de laiklik prensibinin geçerliği, kendi gerçeklerimize göre hudutlanmalı”ydı. Yani, ‘biz bize benzeriz’ formülü, yine içi tamamen boşaltılmış olarak geçerli kabul edilmişti. Zaten CHP de, hep bunu yapmıştı. Ama, -evet aması vardı tabiî- “bütün bu çalışmalar, türlü bakımlardan noksan olduğu için beklenen neticeler alınamamıştı.”
‘Din düşmanlığı’ olmamalıydı
Fakat daha da fenası vardı: “Parti, kendi dışındaki bazı kuvvetlerin laikliği bir nevi din düşmanlığı hudutlarına götürme gayretine seyirci kalmıştı. Bunlar da milletin vicdanında kırgınlıklar yaratmıştı.” Ardından bunların neler olduğunu görmeye sıra gelmişti. Reformculara göre; “parti, laiklik prensibinin tatbikâtında, cemiyetin vicdanına taallûk eden bazı hususları, inkılâbın masuniyetini [emniyetini] sağlamak endişesiyle yasak etmişti.” Bu, “inkılâp bakımından yerinde bir müdahale”ydi. “Fakat yaptırmayan bir müdahale”ydi. Ayrıca, “prensibe aykırı düşen temayüller [eğilimler] karşısında” CHP yine sessiz kalmayı tercih etmişti.
Bu kadar dolambaçlı lâfın ardından reformcular nihayet yapılması gerekeni söyleme noktasına gelmişlerdi: “Bizim realitemize göre; nazariyenin anlattığı mânâda bir laikliğin memleketimizde tatbiki ve bunun tamamıyla cemaatin isteğine ve iradesine bırakılması, milletimiz için vahim olabilecek bir irtica hareketinin gelişmesine imkân” vereceğinden; elbette bundan, eskiden olduğu gibi, kaçınılması zorunluydu. Bu cümlede cemaat ile millet arasında kurulan farklılık ve zıtlık dikkat çekicidir. Milletle cemaatin neredeyse bütünleştiği ve örtüştüğü bir toplumda, böylesine bir karşılılık yaratmak için bayağı yaratıcı olmak gerekirdi doğrusu.
Yeni laiklik anlayışı
Ne yapılmasını gerçekten merak ettiniz mi? Biraz yavan gelebilir ama: “Bu itibarla laikliğimizin kendi gerçeklerimize uygun bir tatbikatını gözetmek” zorundaydı parti. Sonuçta; parti, “din düşmanlığına da meydan verme”den; “laikliği bu memlekette bütün halisliği ile” gerçekleştirmek için gayret sarf etmeliydi. Üstelik, “dinin cemiyetin yapısında bir harç ve ıstıfasında manevî bir kaynak olduğunu göz önünde tutarak, teşkilâtı kuvvetli bir şekilde kuruncaya kadar, İslâm cemaatinden yardım ve ihtimamını esirgememesini devletten istemeli”ydi.
İşte, Türkiye’ye has laiklik böyle olmalıydı. Devlet, cemaate destek olurken, din düşmanlığından kaçınmalı; bu arada dinin toplum için birlik ve dayanışma aracı olduğu gerçeğini görmeli; bu arada, elbette cemaatin isteğine ve iradesine de sonucu vahim olacak imkânlar sunulmamalıydı; aksi halde irtica olurdu. İyi de, CHP, zaten bu zamana kadar bundan daha farklı bir şey yapmış mıydı sorusuna bir yanıt bulunamıyordu. Dahası; laiklik formülü için de, ‘biz bize benzeriz’ klasik formülünün dışında, elle tutulur, yeni bir şey söylenemiyordu.
İNKILÂPÇILIK, ‘ZOR KULLANMAK’TIR
Reformcular açısından sıra inkılâpçılığa gelmişti; bu sayede “çok radikal, hatta çok kere zor kullanarak değişiklikler” yapılmıştı. Bu bakımdan son otuz yıla bakılırsa; “gözümüze çarpan realite, hükmen ve hukuken başarılmış olan inkılâpların henüz milletimizin hayatına vazgeçilmez şekilde mal edilmemiş olması”ydı. Bu ifade gerçekten de zikre değerdir. Hatta durum vahim de sayılabilirdi; çünkü, “çeyrek asrı geçen mücadelelerin sonunda bazı inkılâpların hâlâ şüpheli bir halde bulunması” üzüntü vericiydi. Bunların neler olduğu sayılmamıştı. Bu bakımdan bilemiyoruz.
Fakat, işin ciddîyeti bundan sonraki safhalardaydı: “Bilhassa bundan sonra halk idaresi sistemi içinde bu inkılâplara karşı kuvvetlerin ortaya çıkması ve bazı tehlikeli hareketlerin belirmesi ihtimal dahilinde”ydi. Bu cümle de hayli çelişkiliydi. İlki; “halk idaresi” 1945 yılından itibaren CHP iktidarında zaten kurulmuştu. En azından partinin iddiası buydu. O sırada da bu inkılâplar tehlikede miydi sorusuna yanıt verilmemişti. Bir an için öyle olduğunu farz edersek, iktidarda kim olursa olsun, “halk idaresi”nde inkılâpların hep tehlikede olması ne anlama geliyordu? CHP, inkılâplar ile demokrasiyi birbirinin seçeneği olarak mı sunuyordu? İnkılâp ve demokrasi birbirini reddeden şeyler miydi? O zaman nasıl bir uyuşma öngörülmüştü?
Bütün bu soruların karşılığı verilmemişti. Fakat cümlelerin ardı sıra gelen anlam, özellikle DP iktidarında inkılâpların tehlike altında olduğuna yönelik bir imâyı içeriyordu. DP iktidarının daha ilk haftalarında, anlaşılan inkılâpların tehlike altında olduğu yolundaki görüş, toprağa tohum olarak atılmıştı… Acaba böylesine bir riske karşı nasıl önlem almak gerekiyordu sorusuna reformcuların yanıtını yazmakla yetineceğim artık: “Halis bir halk idaresi sisteminde zor kullanılarak değişiklikler yapılamayacağı ve millet hayatı normal tekâmül seyrine bırakılmak icâb ettiği, bu itibarla da partinin inkılâpçılık prensibinin mevzusuz kaldığı” yönündeki görüşlere itibar etmemek lâzımdı. Bu yüzden partinin inkılapçılık ilkesinden vazgeçmesine yönelik özellikle son zamanlarda başlayan eğilim de reddediliyordu.
Nihayet partinin yeni görevi bütün açıklığıyla meydana çıkıyordu: “Partimizin önümüzdeki zamanlarda bugüne kadar başardığı inkılâpların bekçiliğini yapmak zorunda olduğu” açıktı. “Asıl mühim olan cihet, henüz milletimize mal olmamış, şekilde kalmış görünen, faka ileri inkişâflarımız için şart olan inkılâplarımızın büyük halk kütlelerine mal edilmesi hususu”ydu.
CHP, muhalefet olarak inkılâpların bekçiliğine soyunmalıydı. Ama bu yetmezdi; gerçekleşmiş, fakat halka mal olmamışların da topluma benimsetilmesine gayret etmeliydi. CHP’nin reformcuların özündeki misyonu buydu; ya da bu olmalıydı.
MENDERES İLK PROGRAMINDA NE DEMİŞTİ?
“Eğer başta Matbuat Kanunu olmak üzere bütün anti-demokratik kanunları değiştirmeye muvaffak olursa, eğer memlekette siyasi ve iktisadi, hürriyet ve emniyeti tesis ederse; millete mal olmuş inkılâpları mahfuz tutar ve yıkıcı cereyanların başını ezerse, köylüye biraz kalkınmak imkânını verirse, lüksten, israftan kaçınırsa, adalet cihazımızı tam ve müstakil bir hale getirir ve [Cumhuriyet] Halk Partisinin de tasvip edeceği bir anayasa ile demokratik inkılâbımızın esaslarını mahfuz tutmak yoluna giderse, öyle zannediyorum ki, yeni bir seçim kanunu tedvin ettiği için Şemsettin Günaltay hükûmetinin hizmetlerini kâfi derecede takdire müstahak gören sabık iktidar partisi, bu hizmetleri de hakşinas olarak takdir edecektir.”
“Öyle zannediyorum ki, Demokrat Parti milletvekilleri, muhalefetin de tasvip edeceğinden emin olarak, bir nokta üzerinde müttefiktirler. Sarsıntısız bir intikal yapmak... Bu intikali sarsıntısız olarak geçirmeye, bu memleketin dış itibarını yükseltmek bakımından mecburuz. On iki sene evvel Atatürk fâni hayata gözlerini kapadığı zaman, bu memlekette, başlar arasında bir mücadelenin başlıyacağını umanlar, hüsrana uğramışlar ve o tarihteki temiz intikal, bu milletin şeref ve itibarını çok yükseltmişti. On günden beri bütün dünya basını Türk dehasının tarihte ilk defa emsali görülen yeni bir mucizesini övmekle meşguldürler. Ve Türk devletinin itibarının artması dostlarımızı, memnun ve hayran bırakmakta; düşmanlarımızın da ümitlerini kırmaktadır. Bu yeni zafer, ne Demokrat Parti’nin zaferidir, ne de [Cumhuriyet] Halk Partisi’nin mağlûbiyetidir. Topyekûn Türk milletinin zaferidir. Bu zaferi, bu mücadelenin galip ve mağlupları, sessizce yüreğimizde tesid ediyoruz.”
Yazarlar
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENKasabın bıçağını bileyen adam 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞBayrampaşa ve maskeli balo 23.09.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezGonca Kuriş’in kemiklerini, sevenlerin yüreğini sızlattılar 21.09.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraCumhuriyet-Halk-Parti 20.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRYANARDAĞ ÖZÜR DİLEMELİ 17.09.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’nin en iyi/kötü dönemi hangisiydi? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENPogromlar, darbeler, acılar ayı Eylül.. 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçArşivden | 12 Eylülcüler nasıl bir ülke hayal etmişti? 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir 12 Eylül Sabahı 12.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAAçlığı yönetemeyenler aç hayvanlarla uğraşıyor: Ülke yangın yeri 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava: Beklentiler, Gelişmeler, Olasılıklar 5.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKParti kapatma! Kayyum veya emanetçi ata yeter… 4.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezHangisi doğru? 3.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016