Cemil KOÇAK
7 Ocak 1946’da kurulan DP’nin 66. kuruluş yıldönümü vesilesiyle hep seslendirilmiş olan bir iddiayı yanıtlamanın da zamanı gelmiş olmalıdır.
Türkiye’de Marksist ve sol tarih yazımı DP’nin toprak ağalarınca kurulduğunu uzun yıllar boyunca ileri sürdü. Bu iddiayı temellendiren en önemli gerekçe, 1945 Mayısında gündeme gelen Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu’ydu. Sol, bu yasa tasarısına dayanarak sınıfsal bir analiz yapıyor; topraksız ve az topraklı köylüye toprak dağıtımını öngören tasarının sahibi olan CHP’nin bu nedenle küçük burjuva radikalizmini bu tarihlerde hala koruyabildiğini ileri sürerken, DP’nin kuruluş nedenini de topraklarının elinden alınacağından endişe eden büyük toprak sahiplerinin direnişine bağlıyordu. Bu bakımdan CHP ilerici iken, DP tamamen gerici bir konuma yerleştirilmişti. Bu dönemde sol, toprak reformunu Türkiye’nin en önemli gündem maddelerinden biri olarak gördüğünden, yasayı biraz da özlemle hatırlamak ihtiyacındaydı. Her ne kadar Atatürk döneminde gündeme gelememiş olsa da, toprak reformu nihayet CHP’nin ilerici kanadının baskısı altında Meclis'te kabul görmüştü.
Mirasa yargı karar verecekti
Tasarı, topraksız ya da az topraklı köylülere öncelikle devlete ait olan arazinin dağıtımını öngörmüştü. Ancak bu da yetmezse büyük toprak sahiplerinin ellerindeki geniş arazilerin kamulaştırılmasını ve bu köylülere dağıtılmasını hedefliyordu ki, böylece 5.000 dönümden daha fazla olan araziler tasarıda büyük toprak sahipliği olarak tanımlanmıştı. Ayrıca kamulaştırılacak olan arazilerin bedellerinin de o araziler için daha önceden ödenen ve genellikle hayli düşük olan arazi vergisi baz alınarak yapılması öngörülmüştü. Üstelik ister istemez rayiç bedele göre düşük tutulacağı anlaşılan kamulaştırma bedeli, süresi beli olmayan bir dönemde ve tahvil karşılığında ödenecekti. Tasarıdaki bu belirsizlik, toprakların kamulaştırılmasında ödemelerin ne zaman ve nasıl yapılacağını soru işareti haline getiriyordu.
Tasarının ilginç bir yönü de, parçalanamayacak ve dağıtılamayacak çiftçi ocakları kurulmasına ilişkindi. Bu konu o kadar önemliydi ki, hükûmetçe hazırlanan tasarının isminde dahi yer alıyordu. Buna göre, miras hukuku gereğince her nesilde yeniden paylaştırılarak daralan tarım arazilerinin parçalanmasının önüne geçilmek istenmişti. Böylece geçimlik tarımın dahi altına düşebilecek şekildeki arazi parçalanması durdurulmak isteniyordu. Bundan böyle arazi, sahibinin ölümü halinde mirasçıları arasında eşit olarak bölünmeyecek, buna karşılık ocağı yönetecek bir kişi yargı kararıyla seçilecekti. Diğer mirasçılar ona tâbi olacaklardı ve arazinin yönetimi bu kişinin kontrolünde olacaktı.
Olağan koşullarda tek-parti yönetiminde hükûmetçe hazırlanarak meclis komisyonuna gelen bir tasarı, çok kısa bir sürede yasalaşma imkânı bulurdu; fakat bu tasarı aradan geçen aylara rağmen hala komisyonda görüşülmeye devam ediliyordu. Çünkü itiraz ve muhalefet müthişti. Hatta tasarı komisyonda hayli törpülenmiş ve ilk halinden uzaklaştırılmış da olsa.
Her şey rejimin istikrarı için...
Tasarının amacı ise çok yönlüydü: Rejimin bekası, sosyal düzenin sıkıntısız şekilde devamı açısından bütün köylülerin kendilerine yetecek ölçüde toprak sahibi olmaları ve geçimlik tarım üretimini gerçekleştirmeleri amaçlanmıştı; böylece sosyal davalara yönelik ideolojilerin yaygınlık kazanması önlenebilecekti. Mülkiyet rejimindeki istikrar, rejimin istikrarını da beraberinde getirecekti. Topraksız ve az topraklı köylülerin başkalarının arazilerinde çalışmasının önüne geçilecek ve böylece bu güçsüz yığınların büyük toprak sahiplerinin hegemonyasında kalmasına engel olunacaktı. Olası sosyal çatışmaların önü alınmak isteniyordu. Sonra herkesin kendi arazisinde çalışması, tarımdaki verimliliği de artıracaktı. Tarımsal gelişmenin sağlanmasında sadece bununla da yetinilmeyecek, yeni toprak elde edecek olanlara tarımsal araç ve gereçler de sağlanacaktı. Üstelik topraksızlık nedeniyle köyden kente göç de daha başından önlenmiş olacaktı. Halkçılık ve devletçilik ilkesi zaten bunu öngörüyordu. Tasarının ekonomik, sosyal ve siyasal pek çok meseleye çözüm getireceği umulmuştu.
Tasarıya CHP'den sert direniş
Uzaktan bakıldığında tasarıya karşı çıkmak için hiçbir neden görünmüyor gibiydi, fakat esas mesele büyük toprakların kamulaştırılmasıydı. Sanıldığının aksine, tasarıya karşı çıkanlar, müstakbel DP’nin kurucuları değildi. Evet, Adnan Menderes, komisyonda olsun, Meclis'te olsun, tasarıya muhalefet edenlerin en başta geleniydi. Fakat ne Celâl Bayar, ne de Fuat Köprülü görüşmelerde söz almıştı. Refik Koraltan ise, tasarının ruhunu tanımlarken, malın birilerinin elinden alınıp başkalarının eline verilmekte olduğunu söylemişti. Asıl muhalefet, CHP’nin kendi içinden geliyordu. İleride garip bir paradoks olarak kabul edilebilecek şekilde tarım bakanı olacak olan Cavit Oral, o sırada yeni bir “inkılâp” olarak tanımlanan tasarıya karşı çıkan önemli isimlerden biriydi. Kendisi büyük toprak sahibiydi. Yine CHP’den Halil Menteşe, büyük toprak sahibi olarak tanınan Emin Sazak, Damar Arıkoğlu ve daha pek çok CHP milletvekili tasarıya komisyonda ve Meclis'te karşı çıkmışlardı. CHP’de tasarıya karşı çıkanlar arasında emekli general Naci Eldeniz de bulunuyordu. Tahsin Bekir Balta muhalifler arasında bulunurken, CHP’nin muhalefet kanadından sayılabilecek olan Hikmet Bayur da, kamulaştırmalar dışında olmak kaydıyla tasarının epey törpülenmiş son haline artık itirazı olmayacağını açıklamıştı. Hatay Cumhuriyeti’nin ilk ve tek cumhurbaşkanı Tayfur Sökmen de tasarıyı kabul etmeyenler arasındaydı. Hükûmet ise tasarıyı savunmakta zora düşmüştü; Recep Peker’in tasarının savunulmasında ön planda yer alması dikkat çekicidir. Pek çok konuşmacı, meselenin yalnızca büyük toprak sahiplerinin geniş arazilerinin ellerinden alınmasıyla sınırlı olmadığını, aksine tasarının özel mülkiyete yönelik devasa bir saldırı anlamına gelebileceğini de belirtmek ihtiyacını hissetmişti. Bugün büyük toprak sahiplerinin ellerinden alınanların ardından, yarın başka zümrelerin de servetlerine ve mülklerine aynı ve benzer gerekçelerle el konulabilirdi, eğer bu yola bir kez girilirse. Epey gergin tartışmaların ardından Bayar’ın, Menderes’in, Sazak’ın, Muhittin Baha Pars’ın, Koraltan’ın, Refet Bele’nin, Kâzım Karabekir’in, Bayur’un ve Oral’ın katılmadığı oylamada hükûmet galip gelmişti.
TOPRAK AĞALARI CHP’DE İKEN İLERİCİ, DP’DEYSE GERİCİ
Artık sorumuza yanıt vermenin sırası geldi: Uzun yıllardan beri CHP’de yer alan ve birden bire toprak ağası olduğu fark edilen müstakbel DP kurucularının nasıl olup da, CHP’de iken bu partiyi toprak ağalarının partisi olmaktan kurtarabildiklerini, fakat DP’de bunu başaramadıklarını açıklamak güçtür. Adnan Menderes, bu tarihten neredeyse onbeş yıl önce SCF’den CHP’ye geçtiğinde CHP’nin ilericiliğine her nasılsa halel getirmiyordu; fakat sonra DP’ye katıldığında onun toprak ağası olduğu birden hatırlanıyordu. Diğer müstakbel kurucular ise, toprakla hiçbir ilişkisi bulunmayan, geleneksel asker-sivil bürokrasiden, siyasî elit içinden çıkıp gelmiş kişilerdi. Dahası, CHP’de bulunan ve DP’ye geçmemiş olan pek çok meclis üyesi, Adnan Menderes’le karşılaştırıldığında gerçek anlamda toprak ağasıydı zaten. Gerçekte CHP’deki büyük toprak sahipleri DP ile karşılaştırılamayacak kadar çok sayıdaydı. Yine de uzun yıllar Türkiye’de sol, CHP’yi ilerici olarak tanımlamaya devam edecektir. Tek-parti iktidarı boyunca egemen sınıflar içinde sayılan büyük toprak sahiplerini, ticaret burjuvazisini, taşra eşraf ve mütegallibesini içinde barındıran ve bu yapısına karşın “ilerici ve halkçı” bir parti olduğu ileri sürülen CHP’ye karşılık, aynı sınıfların temsilcisi DP nasıl oluyor da ve niçin “hâkim sınıflar”ın partisi konumuna yükselebiliyor? CHP, DP’yi kuracak olan büyük toprak sahipleri ve ticaret burjuvazisini bağrında taşırken “ilerici” olmayı başarabiliyor, ama bu gruplar CHP’den ayrılınca ve DP’yi kurunca birdenbire nasıl “gerici” ve “tutucu” hâle gelebiliyorlar? Dahası, bütün bu grupların asker-sivil aydınlarla ve bürokratlarla denetim altına alındığı/alınabildiği varsayımı eğer doğruysa, DP’nin de aynı grupları bağrında taşımadığı nereden bellidir? Aynı sınıflara dayalı partilere verilen sıfatlar sadece isimlerine göre değişiyor.
Toprak dağıtımına zamanında hemen herkes karşı çıkmıştı
Çiftçiyi Topraklandırma Kânunu ile ilgili olarak yanıltıcı sayılabilecek bir başka yaklaşım tarzı da, bu önemli dönüşüme sadece büyük toprak sahiplerinin karşı çıktıkları yönündeki iddiadır. Oysa yasa tasarısına karşı çıkanlar sadece büyük toprak sahipleri değildi, fakat aksine siyasî iktidarı oluşturan CHP büyük ölçüde bu yöndeki müdahaleye karşı çıkıyordu. Karşı çıkan bir önemli grup daha vardı. Mülk sahibi gruplarla ideolojik olarak bu grupların yanında tutum alan asker ve sivil elit bürokratlar da, bu konuda muhalefet saflarında yer almışlardı. Tasarının uzun yıllar boyunca tek-parti iktidarı döneminde gündeme dahi gelememiş olmasının; çok geç bir tarihte gündeme geldiğinde de o zamana kadar CHP tarihinde görülmeyen ölçüde sert tartışmalara ve çatışmalara neden olmasının altında yatan temel gerçek budur. Tasarıya sadece büyük toprak sahiplerinin karşı çıktığı ve tasarının bu nedenle başarısızlığa uğradığı yönündeki iddianın sahibi ise, büyük ölçüde 1960’lı yılların ikinci yarısında gündeme gelen sol düşünce olacaktır. Oysa CHP tasarıyı yasalaştırdıktan sonra da hiçbir zaman uygulayamayacaktır. Eğer tasarıya sadece müstakbel DP kurucuları karşı çıkmış olsalardı, ne tasarının bu kadar uzun süre sürüncemede kalabilmesi mümkün olabilirdi ve ne de DP’nin kurulmasından sonra yasanın uygulanmasına engel olunabilirdi. Daha da şaşırtıcı olan nokta ise, yasanın gerçekte DP iktidarı döneminde uygulanacak olmasıdır!
Yazarlar
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.02.2016
3.02.2016
26.03.2016
19.03.2016
13.03.2016
5.02.2016
28.02.2016
20.02.2016
13.02.2016
7.02.2016