Gökhan BACIK
İstanbul seçimlerinde alınan hezimetten sonra Erdoğan’ın ve dolayısı ile AKP’nin değişip değişmeyeceği tartışılıyor.
Bir parti veya sosyal hareket için değişim kendiliğinden gerçekleşen sihirli bir durum değildir. Değişimi ölçmek, tanımlamak ve olup olmayacağını bilmek mümkündür.
Bir krizin, bir siyasi partiyi veya sosyal hareketi değiştirmesi için dört şartın gerçekleşmesi gerekir. Erdoğan ve AKP örneğinde de bu şartlar ancak gerçekleşirse bir dönüşüm ve değişim mümkün olacaktır.
Birinci şart liderin açık ve net biçimde eleştirilmesi gerekir.
Eğer lider eleştirilmiyorsa, asla ciddi ve tatmin edici bir değişim söz konusu olmaz. Olup bitenleri liderden ayrı, lidere rağmen açıklamak değişimi durdurmak için geliştirilen sahte öz eleştirilerdir.
“Erdoğan’da sorun yok, mesele teşkilatta...”, “Sorun Erdoğan değil sorun etrafındakilerde...” gibi açıklamalar eleştiri görünümlü savuşturmalardır.
Bir hareket veya parti liderini amasız fakatsız eleştiriyorsa değişeceği sinyali veriyordur. Liderin eleştirilmediği hataların ve eksiklerin başkalarının sırtına yüklendiği izah tarzları statükonun kendini savunma biçimidir.
İkinci şart, krizin dış faktörlerden değil kendi hatalarından kaynaklandığını kabul etmektir.
Partiler eğer krizi dış faktörlerin sonucu olarak açıklarsa değişmek bir kenara eski zihniyet daha da perçinleşir.
Krizin değişimi olumlu yönde tetiklemesi için hataların iç faktörlerden kaynaklandığının kabul edilmesi gerekir.
AKP bu noktada kendi hatalarını (otoriterleşme, kibir, adaletten sapma, kötü yönetim, ekonomik başarısızlık vb.) kabul edecek midir yoksa olup bitenleri daha ziyade dış faktörlere dayanarak mı açıklayacaktır?
Üçüncü şart ise hali hazır duruma gelirken etkili olan kişilerin tasfiyesidir.
Bugünkü AKP’yi niteleyen belirli bakanlar, parti yöneticileri, bürokratlar ve nihayet gazeteciler bulunmaktadır. Bunlar bugünkü AKP’nin siyasetini, görüntüsünü ve söylemini inşa etmişlerdir. Değişimin mümkün olması için bunların tasfiye edilmesi gerekir.
Halihazır duruma gelişte etkili rol oynayan kişileri radikal biçimde değiştirmeden eski aktörlerle yeni bir siyaset üretmeyi beklemek anlamsızdır.
Pazar gününden bugüne olan sürece baktığımızda şunu görüyoruz: AKP’yi bugün niteleyen bakanlar, bürokratlar ve gazetecilerin hepsi değişimin ve iç eleştirinin ne kadar gerekli olduğunu söylemektedirler.
Ancak bu kişiler değiştirilmediği sürece bu eleştiri peşrevi devam edecek ama asla değişim ve esas eleştiri yapılmayacaktır.
Krize neden olanlar eleştirinin faydasından bahsedip durur ama eleştiriye imkân vermezler.
Dolayısı ile sorulması lazım gelen sorular şunlardır:
AKP’liler Erdoğan’ı açık ve anlaşılır biçimde eleştirip sorumlu tutacak mıdır?
AKP’liler gelinen noktanın nedeni olarak kendi hatalarını birinci neden olarak görecek midir?
AKP bugünkü duruma kendini getiren siyaseti ve söylemi inşa eden kişileri tasfiye edebilecek midir?
Elbette tartıştığımız AKP’nin temel ilham kaynağının İslamcılık olduğunu unutmamak gerekiyor. Bir siyasi partinin dini boyutunun olması değişimi biraz daha zorlaştırır.
Örneğin, liderin eleştirilmesi zordur çünkü pek çok AKP’li yönetici için bile Erdoğan artık yarı ruhani bir lider. Türkiye dindarlığında ise lider eleştirilmez “biz sana layık olamadık” diye diz dövülür.
Taban “ah liderimize layık olamadık” sloganın etkisinde samimi biçimde üzülürken, sorunların kaynağı olan anahtar kadro da bu üzüntü içinde kendi ikbalini garanti altına almış olur. O nedenle Türk muhafazakârlığında grup içi ahlaksızlığının sloganı “liderimize laf söylettirmem” olarak görülmelidir.
Şu sıralar gündemden düşen AKP’nin eski muhalifi Gülen cemaatinde mesela tam olarak böyle olmaktadır. Cemaatin bugünkü duruma gelmesi tamamen Gülen dışı faktörlerle açıklanmakta ve esas sorunun Gülen’in anlaşılmaması olduğu vurgulanmaktadır. Böylece cemaat içi kokuşmanın aktörleri hayatlarına olduğu gibi devam etmektedir.
Siyasal kurama göre “bir züğürt tesellisi” olan bu açıklama biçimi değişimi engelleyecektir. Burada sorun şudur: Tıpkı Gülen cemaati gibi AKP’de artık kendi iç teşkilat yapısında hatırı sayılı biçimde dini izahlara prim veriyor. Bu dinsel yoğunluğun içinde Erdoğan’ı eleştirecek seküler siyasi akıl kaldı mı bilmiyoruz.
Pek büyük olasılıkla AKP teşkilatı liderini eleştiremeyecektir. O nedenle AKP’den büyük çaplı siyasi ve ideolojik değişiklik beklemek çok olası görünmemektedir.
Sonuncu şart ise değişimin, siyasi partiye fayda sağlayıp sağlamayacağıdır. Bugün değişimden maksat AKP’nin demokrasi, adalet, iyi yönetim gibi konularda daha makul bir çizgiye gelmesidir.
Peki, böyle bir siyaset AKP için ne anlama geliyor?
Bir süre medyanın daha özgürleştiğini, mahkemelerin daha adil karar vermeye başladığını düşünelim. Yine bir süre AKP’nin ekonomik konularda rasyonelleşmeyi kabul ettiğini mesela yandaş iş adamlarına yaptığı imtiyazlı destekleri bitireceğini veya azaltacağını düşünelim.
Böyle bir değişim AKP için siyaseten ölümcül sonuçlar doğuracaktır. AKP fantastik nedenler yüzünden otoriter bir rejime yönelmiş değildir: AKP ancak otoriter bir biçimde ülkeyi yönetirse ayakta kalacağını hesapladığı için bu yolu tercih etmiştir.
O nedenle AKP’nin bu kararından dönmesi de pek kolay görünmüyor.
Bütün bu faktörler hesaba katılırsa AKP hiç değişemez denemez ancak eldeki verilere göre bunun gerçekleşme olasılığı son derece düşüktür. Dahası eldeki verilere göre AKP’nin daha da statükocu bir noktaya savrulması bile olasıdır.
© Ahval Türkçe
Yazarlar
-
İbrahim Kahveciİşsizlik Vergisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Terörsüz Türkiye süreci’ ile 15 Temmuz’u birlikte anma… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Kutup başı” 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYBırakın ömür boyu otursunlar o koltuklarda 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluCoğrafyanın kader olmadığı ülke... 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluAKP’nin AB planı: Çözüm süreci, sermaye akışı için nasıl kullanılacak? 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜRECE DOĞRU TUTUM 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Öcalan’ın Önerisi… 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURKendini gerçekleştirebilecek kehanet: DEM-Cumhur İttifakı 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol15 Temmuz ve OHAL 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNETürkler, Kürtler şimdi de Araplar ve sonra yeryüzünün bütün halkları 16.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYATarihi Anlamak, Yargılamak Değil; TKP ve TBKP, Yasallık, Yenilenme ve Kürt Özgürlük Hareketi Üzerine 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALU“Beraber yürüyeceğiz” ama nereye doğru Payidar! 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHepiniz oradaydınız be-2 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSürecin en büyük riski 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNGeri Dönüşsüz Yol 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanZenginin malı züğürdün çenesi: Bu tekneler neden yanıyor? 15.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanSoykırım ekonomisini ifşanın bedeli 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞErdoğan’ın imkânsız hayali: Suriye’de Rojava’yı Türkiye’de CHP’yi kendi kaderine terk etmeye razı bi 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanPKK silahları yaktı acaba şehre de demokrasi gelir mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKMutlular, kızgınlar, endişeliler: Kürt sorunu nasıl çözülecek? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞTARİHSEL “TKP’NİN TARİHİ” YAZILMALI… 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIK11 Temmuz’dan sonra sıra neye geldi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRYeni süreç, yeni stratejiler: İktidardaki çatlaklar ve çelişkiler muhalet için tuzak mı, yoksa fırsa 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayDış borç ve sosyalist kemer sıkma 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünTürkiye kazandı… 13.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
17.06.2025
27.05.2025
24.03.2025
10.03.2025
23.02.2025
16.02.2025
27.01.2025
3.12.2024
19.11.2024
7.11.2024