Halil BERKTAY
1948-49’dan itibaren Güney Afrika’da apartheid’la birlikte çok sert bir baskı rejimi de kuruldu. Bu kadar haksız bir yönetim, hakikaten ancak “kabahatinden büyük bir özür”le — adaletsizliğinden büyük bir zulümle ayakta kalmaya çalışabilirdi. Düzenin olası aygıtlarından ideolojik ikna, sadece beyaz azınlığa yönelik işliyor ve onları bu durumun sürdürülebileceğine inandırmayı amaçlıyor; siyah çoğunluk ise devletten çıplak şiddet ve cebir dışında bir şey görmüyordu. 1950’ler için bir genelleme yapmak gerekirse, halkın ne olup bittiğini daha yeni yeni idrak ettiği ve ırkçı diktatörlüğe nasıl karşı konacağının tartışılmaya başladığı bir geçiş dönemi denebilir. ANC (African National Congress = Afrika Ulusal Kongresi) ilk çekirdeği itibariyle 1912’de kurulmuş, şimdiki adını 1923’te almış, ancak henüz kendine belirli bir yön çizememiş; o sırada tamamen beyaz aydın ve işçilerden oluşan, küçük ama net bir vizyona sahip Güney Afrika Komünist Partisi’yle (SACP) el ele vermeye de çekinmiş, hattâ bunu öneren yöneticiler ilk başta örgütten uzaklaştırılmıştı.
Afrikanerlerin daha bağımsızlıktan ve 1948 seçimlerinden önce belirginleşen sert ırkçı çizgisi, 1930’ların tutucu ve ihtiyatlı ANC’sinin de 1940’ların ortasında silkinip kendine gelmesine yol açtı. Giderek daha aktif bir mücadele çizgisiyle kitleselleşirken siyah işçiler arasında faaliyet gösteren sosyalist örgütlere de tekrar açılan ve SACP ile bugüne kadar gelen tarihsel blokunu oluşturan ANC, apartheid rejimi altında ilk kapsamlı direniş seferberliği olarak İtaatsizlik Kampanyası’nı (Defiance Campaign) başlattı. Ardından 1955’te bir Halk Kongresi toplandı; ANC ve SACP’nin yanı sıra Güney Afrika Hintliler Kongresi’ni, Güney Afrika Demokratlar Kongresi’ni ve Güney Afrika Renkliler Kongresi’ni de içine alan geniş bir birleşik cephe kurdu; bu ittifaklar manzumesini, benimsediği Özgürlük Şartı’nın (Freedom Charter) ilkelerine dayandırdı. 60’lar ve 70’lerin büyük mücadelelerinin temelleri böylece atılmış oldu.
Sırasıyla Malan (1950-54), Strijdom (54-58), Verwoerd (58-66) ve Vorster (66-78) hükümetleri buna vahşet, vahşet ve daha fazla vahşetle karşılık verdi. Peş peşe baskı yasaları çıkarıldı; Soğuk Savaşın şafağında MacCarthycilik Güney Afrika’ya taşındı ve özellikle SACP yeraltına itilirken Özgürlük Şartı da “bir komünizm belgesi” sayıldı; 1955 Kongresinden hareketle, ANC’nin daha çok genç neslinden 156 aktivist Vatana İhanet dâvâsında yargılandı; onlar ve başka birçok ANC lideri dönem dönem “yasaklı” (banned) kılındı (Güney Afrika hukukunda bu “yasaklılık” veya “kısıtlılık” hali, (a) dar bir bölgede zorunlu ikamet ve o yörenin dışına çıkamamak; (b) halk önünde konuşamamak; (c) hattâ bir seferde birden fazla kişiyle konuşamamak; (d) söylediği hiçbir şeyin tekrarlanamaması veya alıntılanamaması demekti). Özel eğitimli beyaz polis, dayağı ve işkenceleri, “faili meçhul” suikastleriyle ün saldı (hayır, bunlar size başka ne hatırlatıyor diye sormayacağım). Güney Afrika dendiğinde insanların aklına ilk Sharpeville, Soweto ve Steve Biko sözcükleri gelmeye başladı. 1960’ta “iç pasaport yasaları”nı (pass laws), yani Beyaz olmayanların seyahat özgürlüğünün kısıtlanmasını protesto eden 6000-7000 kişilik bir kitleye Sharpeville karakolundan ateş açıldı ve (en az) 69 kişi öldü. 16 Haziran 1976’da Soweto Ayaklanması patlak verdi. Johannesburg’un Soweto gecekondularının (So-We-To = South Western Townships; Güney Batı Mahalleleri) liselileri, okullarında Afrikaans’ın zorunlu öğretim dili yapılmasına karşı (hayır, bunun da neyi hatırlattığını sormayacağım) sokağa döküldü. Yaklaşık 20,000 öğrencinin üzerine ateş açıldı ve bu sefer (en az) 176, belki 700’e yakın çocuk öldü.
Steve Biko’yu da unutmayalım. 1946’da doğdu. Güney Afrikalı Öğrenciler Örgütü’nün kurucusu ve 1968’de ilk başkanı oldu — hem Paris hem Prag Baharı’yla aynı yıl. Siyah Bilinç Hareketi’ni (BCM = Black Consciousness Movement) yarattı. 1972’de tıp okuduğu Natal Üniversitesi’nden atıldı. Şubat 1973’te “yasaklı” ilân edildi (bkz yukarıdaki açıklamalar). Buna rağmen ve Doğu Kap bölgesinde de olsa, Gandhi’yi andıran bir kendi kendine yeterlilik anlayışının yansıdığı (siyasî tutuklular ve aileleriyle dayanışma fonları dahil) küçük ölçekli taban örgütleri kurmaya devam etti. Biko’nun BCM’si, Soweto protestolarında önemli rol oynadı.
Başbakan John Vorster’ın, yabancı misafirleriyle “dünyanın en mutlu polis devletine hoş geldiniz” diye şakalaşıp gülüştüğü yıllardı. 18 Ağustos 1977’de Biko, bölgesi dışına çıkmak suretiyle Terörle Mücadele Yasası’nı ihlâl ettiği gerekçesiyle bir karayolu kontrol noktasında tutuklandı ve Port Elizabeth kentindeki Walmer karakoluna götürüldü. Sanlam Binası 619 numaralı odada bekleyen ekipte, Harold Snyman ve Gideon Nieuwoudt adında iki şöhretli işkenceci de vardı. Bu yazının başına, Harry Holland’ın yaptığı Steve Biko tablosunu koydum. Ressam işkencenin başlamasından hemen önceki ânı göstermiş. İki beyaz polisin yüzünde soğuk, hissiz, merhametsiz ifadeler var. Bizde 12 mart ve 12 Eylül’deki adıyla “operasyon”a veya “muamele”ye geçmek üzereler. Biko’yu soymuş, iskemleye bağlamışlar. Arkada duran, kurbanının başına geçireceği çarşafı tutuyor.
Biko 22 saat süren ilk sorgusu boyunca sürekli dövüldü, demir kafeslere asılıp bekletildi ve komaya girdi. O halde, 11 Eylül 1977’de bir cipin arkasına atılıp (gene çırılçıplak) kelepçelendi ve 1100 kilometre uzaktaki Pretoria’ya doğru yola çıkarıldı. Pretoria’ya varmasından az sonra öldü. “Açlık grevinden öldü” dediler ama bu sefer yutturamadılar. Morgda yatarken vücudundaki morlukların fotoğrafı çekildi ve dünyaya yayıldı. Yapılan otopsi masif darp izlerini ve beyin kanamasını ortaya çıkardı. Gerçi nöbetçi mahkeme ve ardından Doğu Kap savcılığı, görgü tanığı olmadığı gibi gerekçelerle Snyman, Nieuwoudt ve diğer üç polis memurunu koğuşturmayı reddetti. Ama öte yandan hükümet, Biko’nun ailesine 78,000 dolar tazminat ödemekle suçu zımnen kabul etmiş oldu. Asıl önemlisi, Biko’nun cenazesi, ABD ve Batı Avrupa’dan çok sayıda elçi ve diplomat dahil 10.000’i aşkın bir kalabalık tarafından kaldırıldı. Polis Bakanı Jimmy Kruger’in olanca vurdumduymazlığıyla “Beni pek etkilemiyor doğrusu” (Dit laat my koud = It leaves me cold) demesine karşın, apartheid rejiminin gerçek yüzünün gözler önüne serildiği bir dönüm noktasına gelinmiş oldu.
Bu dünyada bir nesneye yanar içim göynür özüm / Yiğit iken ölenlere gök ekini biçmiş gibi. Her hayatta kalan Nelson Mandela’nın ardında kaç Steve Biko var acaba? Fakat tabii, hele 1961-1962’de bu, pekâlâ Mandela’nın kendisi de olabilirdi.
http://serbestiyet.com/hayatin-anlami-3-steve-biko-ve-dunyanin-en-mutlu-polis-devleti/
Yazarlar
-
Nevzat CİNGİRTBürokrasi, tarımın gerisinde kaldı 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇözümün kolaylaşması isteniyorsa… 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyol‘Süreç’te yeni safha 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“İnsanın ümüğüne bu kadar çökülmez…” 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFed mi, TCMB mi? Çetrefilli bir soru, ironik bir cevap 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciFaizi MB’mi yoksa Adliye mi belirliyor? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZPKK’nın son açıklaması: Süreç devam ediyor, ama nasıl ? 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBu bir haber değildir: Türkiye, doğal alan kaybında birinci 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUTrafik, yargı ve casusular 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİİmamoğlu'na casusluk tutuklamasının akla getirdikleri 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞHamdi Ulukaya (Çobani) en zengin Türkiyeli seçilmesi üstüne... 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselMerkez Bankası zor bir viraja girdi 28.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNPKK’nin çekilme hamlesi ne anlama geliyor? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRBatı’nın krizi, küresel düzenin çözülüşü: Türkiye için dönüm noktası üzerine senaryolar ne? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm süreci… Yüzlerde hâlâ niye kaygı ifadesi var? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanBöyle giderse bu tren bu tünelden çıkmaz 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURPKK neden Schrödinger'in kedisine benzedi? 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞALTINA, DÖVİZE BAK GÖR HALİNİ… 27.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünAsker göndermek ya da göndermemek… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÇete savaşı mı? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarışın Halklaşması ve Demokratik Toplum Sürecine Çağrı... 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçayİstikrarsızlık üreten istikrar programı 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANNereye doğru gidiyoruz? 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçYoğurtsuz, tereyağsız ve tavuk etiyle iskender kebap olur mu? Olur ama… 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye’de milliyetçiliğin reformu meselesi 26.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKDünyanın araf dönemine denk gelen Türkiye’nin çözümü 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHukuk binasını yıkmayın efendiler 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKronik siyaset bunalımı… 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalProtestolar Amerika’yı sallıyor (mu?) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkan‘Büyük iddialar, büyük kanıtlar gerektirir’ 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKemalizm mi daha ‘iyi’, (Yeni) İttihatçılık mı? (2) 25.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİki din, iki tanrı tasavvuru 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir toplum geleceğe nasıl hazırlanır? 23.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTürkiye’nin dilleri, İslam’ın lehçeleri, Allah’ın ayetleri 20.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKültürel hegemonya: “Hay Bin Yakzan” bize ne söyler? 19.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRMilyonlarca dolarlık LPG filosu ve otel zinciriyle Paramount operasyonunun en dikkat çekeni: Şaban K 19.10.2025 Tüm Yazıları







































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024