Halil BERKTAY
Lâkin devlet var, devlet var. Türkiye’nin sorunu, tarih alanının bir dizi devlet kurumuyla kuşatılmış, kısmen doldurulmuş olmasından ibaret değil. Ek bir faktör, bu kurumlara çok güçlü bir lider kültünün hayat vermiş olması. Nitekim Atatürk’ün 1931’de TTK’ya yazdığı anlaşılan iki mektup, özellikle de tam metni şimdi açığa çıkmış bulunan ikincisi (ilkinin “haşiye”si), sadece devlet eliyle değil, aynı zamanda lider direktifiyle tarih yazılmasının olanca vahametini yansıtıyor.
Nedir, aradaki fark ? Modern devletin her yerde büyük bir otoritarizm potansiyeline sahip olduğunu ve bunun ancak demokrasiyle, “açık toplum” olmakla dengelenebileceğini, daha önce belirtmiştim (2 temmuz : “Tepedeki”nin bildiği ve bilmediği; 4 temmuz : 94. Sone). Sonuçta, anonim bürokrasiler tabii korkutur, Kafka’nın erkenden farkettiği gibi. Ama 20. yüzyılın asıl totaliter rejimlerinin yanında solda sıfır kalır. Neydi, bu diğer ve çok daha müthiş yönetimlerin ortak özelliği ? İtalya’da Faşizm ve Mussolini; Almanya’da Nazizm ve Hitler; Sovyetler Birliği’nde Stalin, Çin’de Mao. Bütün bir kategoriyi tanımlayan en önemli isimler bunlar ama yanlarında başka bir yığın ikincil kişilik de var : 20 ve 30’larda Horthy, Metaxas, Antonescu; 45’ten sonraki Doğu Avrupa “halk demokrasileri”nde Tito ve Enver Hoca; Asya’da Kim İl-sung ve hanedanı; Arap âleminde Nasır, Hafız Esad, Saddam Hüseyin; Orta Amerika’da Castro ve ErsatzCastro (Chavez).
Bütün bu örneklerde, sadece bütün hak ve özgürlükleriyle bireyi, insanı, vatandaşı sıfıra indirgeyen bir kitle seferberlik ideolojisi değil, dikkat çeken. O ideolojinin de merkezinde, kurucusu, yayıcısı, taşıyıcısı ve sembolü, kült figürü olarak bir büyük adam, milletin babası tipi söz konusu. Öyle bir karizmatik lider ki, hem etrafında (biz ne kadar beğenmesek ve inanmak istemesek de) o ân ve o kitleler için şu veya bu ölçüde bir sevgi hâlesi yaratsın, hayranlarını kollektif isteri nöbetlerine dahi sürüklesin. Hem de karşı durulmaz prestiji her türlü normal, yasal engeli çiğneyip geçebilsin; tersten söyleyecek olursak, bütün kuralsızlık ve yasadışılıklara, ekstra-legal işlere cevaz versin, şemsiye olsun. Genel ve sürekli bir “devrimci durum”dan hareketle, bir türlü sonu gelmeyen bir “olağanüstü devrimci yönetim”e cevaz versin; “karşı-devrim” tehlikesine karşı bizi (gençliği ?) sürekli uyanık olmaya çağırsın; mirasını korumak uğruna, icabında durumdan vazife çıkartıp anti-demokratik yöntemlere başvurmayı meşru kılsın.
Orwell’in 1984’ünde, ismi var cismi yok bir Büyük Ağabey’in etrafında, su geçirmez bir hegemonyanın kurulmuş olması (başka bir deyişle, çehresiz ve vasıfsız bir bürokrasinin kendine böyle hayalî bir lider yaratabilmesi), biraz hatâlı bir kurgudur sanıyorum. Gerçek hayatta, aygıt ile lider arasındaki ilişki daha karmaşık ve karşılıklı. Kanlı canlı, elle tutulur önderleri konu alan “kişiye tapma kültleri”dir ki, kumanda ettikleri mekanizmayı da çok katı bir inanmışlıkla, çok yüksek bir epistemolojik özgüvenle şarj ediyor. Sırf ein Volk, ein Reich değil aynı zamanda ein Führer rejimleridir, ya da yalnız Tek Parti değil aynı zamanda Tek Adam rejimleridir ki, muhaliflikten geçtim, biraz farklı olmayı bile imkânsız kılıyor. Devlet bu sayede iyiden iyiye totaliterleşiyor. Zaten liderin ölümüyle rejimin çöküşü (Hitler ve Mussolini’yle olduğu gibi) bire bir çakışmazsa, karizmatik liderin sahneyi terketmesi kısmî bir normalleşmeyi de beraberinde getirebiliyor.
Buradan, 16-17 Ağustos 1931 mektubuna dönelim. Birincisi, Atatürk’ün Türk ve İslâm tarihi konularına ilişkin bilgi ve görüşleri doğru mu ? Hayır, değil. Hem tek tek yanlış, hem de yaslandıkları bütünsel çerçeve sakat. Bugün bu konuların hiçbirini, lisansta, lisansüstünde veya başka bir kademede, Atatürk’ün istediği gibi anlatamaz, öğretemeyiz. Bilim buna olanak tanımaz.
Ama ikincisi, bunu 1930’larda söyleyebilir miydik ? Kimse söyleyebilir miydi ? Atilla Oral TTK’ya “farklı düşüncelerin tartışılabildiği özgür bir ortam” demiş. Şaka gibi. Yani Türk Tarih Tezi ve Güneş-Dil Teorisi’ni akılla, kanıtla, mantıkla çürütecektiniz, öyle mi ? Mümkün değil. Resmî düzeyde, devlet aygıtı içinde veya yakınında, nefes aldırmazlardı insana. Bütün hayatınızı söndürürlerdi. Zakir Kadirî’nin veya ilk Türk Tarih Kongresi’ndeki (yarım yamalak) itiraz veya tereddütlerinden ötürü Zeki Velidî Togan ve Fuat Köprülü’nün başına gelenlerin bin beteri sizin de başınıza gelirdi. İktidara daha uzak çevrelerde ise, cepheden karşı çıkacak bilimsel birikimin de, cesaretin de olduğu şüphelidir. Kemalizmin sırf siyaset tekeli değil, ideolojik hegemonyası da her alanda çok güçlüydü. Modernist Türk milliyetçiliğinin anti-emperyalist rüzgârı Komünistleri de çok derinden etkiliyor; Nazi ırkçılığına karşı broşür yazabiliyorlardı da TTT ırkçılığına karşı broşür yazmak akıllarına bile gelmiyordu, o çağda.
Tarihçilerin bir amacı –denir– bizi alıp geçmişe taşımak, o gerçekliği “içinden” görüp tanımamızı, o havayı yaşama ve solumamızı sağlamaktır. İşte buyurun. Atatürk’ün mektubu gecikmiş-otoriter ulus-devletlerin kaportasını açıp içine bakmamızı mümkün kılıyor.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024