Roni MARGULIES
Türk devletini üzen her şeyin bütün dünyada yasaklanması gereğiyle ilgili şu anekdotu daha önce anlatmıştım; yeri geldi, tekrar anlatmam gerek.
Londra Talebe Müfettişliği’nde ya askerliğim ya pasaportumla ilgili bir şeyler yaptırmam gerekiyordu; Başkonsolosluk’ta bir belgeyi imzalatmak için dolanıp duruyordum. Konsolos yardımcısı mıydı, beşinci kâtip miydi, yaklaşık kırk yıl oldu, hatırlayamıyorum, imzasına ihtiyacım olan kişinin odasını sonunda buldum. Kapı açıktı, odanın sahibiyle bir başka konsolosluk görevlisi bir şey konuşuyordu. Edepli bir çocuk olarak odaya dalmadım, kapının dışında durdum, çağrılmayı bekledim. Beklerken de ister istemez kulak misafiri oldum.
O günlerde BBC televizyonunda bir Yılmaz Güney filmleri sezonu vardı. Ve devletimizin dinlemek zorunda kaldığım bu iki görevlisi çok öfkeliydi. Güney ya hapisteydi ya yeni kaçmıştı, Fransa’da yaşıyordu. Bir ihtimal Yol filmiyle Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye ödülünü tam o sıralarda kazanmıştı. BBC’nin böyle bir adamı onurlandırması çok kızdırmıştı bizim konsolosları.
“Niye yasaklattırmıyoruz?” diye sordu biri.
“Nasıl yani?”
“Hükümetimiz İngiltere hükümetiyle konuşsun, BBC’nin bu filmleri göstermesini yasaklasınlar.”
Kendimi nasıl tuttum, hâlâ şaşarım. Dilimin ucuna geldi: “Sizi de, sizi hariciyeci yapan devleti de…”
Burada yorum gerektiren üç konu var:
Birincisi, Türk devletine eleştirel bir gözle bakan filmlerin derhal yasaklanması gerektiği varsayımı. Ve İngiltere hükümetinin bu gerekliliği paylaşacağını ve doğru bulacağını zannetme salaklığı.
İkincisi, İngiltere hükümetinin BBC’de nelerin yayınlanıp nelerin yayınlanmayacağını belirleme yetkisine sahip olduğu varsayımı; BBC ile TRT arasındaki farkı çakamama salaklığı. Üstelik, BBC’nin elbette hükümetten ve resmî söylemden “tam bağımsız” olmadığını, ama yine de TRT’den çok farklı olduğunu bilememe inekliği.
Üçüncüsü, Türkiye’deki devlet yasakçılığının İngiltere’de de aynı kolaylık, basitlik ve şevkle uygulanabileceği varsayımı. Ve bu yasakçılığın İngiltere’de de, evet, uygulanabildiğini ve çok nadiren de olsa uygulandığını, ama uygulandığında hükümetin başına dert açabileceğini ve dolayısıyla kolay kolay uygulanmayacağını kavrayamama cehaleti.
Londra Talebe Müfettişliği’nde kırk küsur yıl önce duyduklarımı, düşündüklerimi şimdi niye hatırladığımı tahmin edebiliyorsunuz, değil mi?
İsveçli faşist Rasmus Paludan’ın Stockholm’da Türkiye Büyükelçiliği önünde Kur’an yakması ve İsveç hükümetinin bu eyleme izin vermiş olması Türkiye’de tartışma konusu oldu.
Tartışmada aslen iki taraf oluştu. Bir yanda, ana hatlarıyla “Olay ifade özgürlüğü kapsamında düşünülmelidir, devletin yasaklaması yanlış olurdu” diyenler; öte yanda, “Hayır, başkalarına saygısızlık etmek ifade özgürlüğüne girmez, İsveç devleti ve genel ortam İslamofobik olduğu için eylem yasaklanmadı” diyenler.
Taraflardan ilkine şu tweet iyi bir örnek:
“Kuran yakmayı onaylamazsınız, o ayrı, ben de onaylamıyorum. Ama bizim insanımızın kafası ‘devlet buna nasıl izin verir’e basmıyor. Devletin her şeyi yasaklamasına alışmış, bunu normal sanıyor. Biri, ‘İsveç’in devlet olması için daha çok yolu var’ demiş. Evet, daha yasaklamayı bile bilmiyor!”
Veya şu: “İsveç devleti sadece Kuran yakıldığında değil İncil yakıldığında da ‘ifade özgürlüğü’ diyor. Radikal birinin yaptığı böyle bir eylemde eğer sen ‘devlet niye yapanı cezalandırmıyor’ diye düşünüyorsan, o senin ifade özgürlüğünü dini değerlerinin üstüne koyamamandan kaynaklı.”
Karşı tarafın cevapları şöyle:
“Mesele devletlerin yasakçı olması değil, kutsallara saygılı olması. Sen İsveç’de Tevrat yaksana, bakalım o süslü liberal cümlelerin ne kadar geçerli oluyor. Amerika’da Mel Gibson, Yahudilerle ilgili tek cümle etti diye adamın aktörlüğünü bitirdiler, özür dilettiler.”
Veya: “Beyefendi, bir müslüman için Kur’an yakmakla dini sebeplerle müslüman öldürmek yaklaşık aynı anlama gelir. Bir meczup veya siyasi gidip 10 gün önceden haber vererek Agos’un veya Dink vakfının önünde Agos gazetesi yaksa incinmez, ayıplamaz, ırkçı bulmaz mısınız?”
Normal koşullarda, kendimi yukarıdaki iki yaklaşımdan birincisine daha yakın hissediyorum. Başkalarının inançlarına (tümüyle yanlış bulduğum inançlara mesela) niye saygı göstermem gerektiğini doğrusu pek anlayamıyorum. Başkalarının her istediklerine inanma hakkını ve inandıklarını ifade ve tebliğ etme hakkını ve bu inançlar doğrultusunda yaşama ve örgütlenme hakkını sonuna kadar savunurum. Savunmam gerektiği hakkında en ufak bir tereddüdüm yok ve olamaz. Ama yanılıyor olduklarını, yanlış yaptıklarını söylemek ve istersem bar bar bağırarak söylemek de benim hakkım. Bazı kişiler üzülecek, kırılacak, saygısızlık edildiğini düşünecek diye benim bu hakkımın devlet tarafında kısıtlanmasını, yasaklanmasını doğru bulmam.
Ama bunlar “normal koşullarda” geçerli. Günümüzün Batı dünyasındaki koşullarda geçerli değil.
Batı’daki ırkçılığın ana hedefi bugün Müslüman çoğunluklu ülkelerden gelen göçmenler, mülteciler, sığınmacılar. Batı’nın ana akım ırkçılığı (evet, Yahudileri de unutmuş değiller elbet, ama) artık İslamofobi.
Bu ırkçılığın İslamla hiçbir alakası yok; temeli dinî değil, siyasî. Çarpıcı İslamofobik eylemleri hayata geçirenler sıradan insanlar değil, hatta sıradan ırkçılar bile değil. Kur’an yakmak, göçmen derneklerine ve camilere silahlı saldırıda bulunmak örgütlü faşistlerin yaptığı eylemler. Rasmus Paludan da basit bir ırkçı değil, parti kurucusu.
Öte yandan, ırkçılık ve özellikle İslamofobi hükümetlerin de işine geliyor. Ekonomik krizin etkileri, işsizlik ve hayat pahalılığı için hazır bir günah keçisi bulunmasına hiçbiri itiraz etmiyor. Tüm Batı ülkelerinde Müslümanların ezici çoğunluğu yoksul ve işçi. Yoksul beyazların sorunlarının hükümetten değil de yoksul Müslümanlardan kaynaklandığını anlatmak, doğal olarak, hiçbir hükümeti rahatsız etmiyor.
İşte, “normal koşullarda” geçerli olduğunu düşündüğüm şeyler, saygıdan ziyade ifade özgürlüğünün önemsenmesi, Batı’nın ırkçılık, İslamofobi ve işçi düşmanı koşullarında geçerli değil. Burada sorun saygısızlık değil çünkü, ırkçılık ve faşizm. Kur’an yakanlar İslam hakkında bir görüş ifade etmek için değil, örgütlenmek için, seferber olmak ve yarınki silahlı saldırılara ortam hazırlamak için yakıyor kitabı.
Kısacası, İsveç hükümeti Kur’an’ı yaktırtmamalı, Paludan’ı tutuklamalıydı.
Yazarlar
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.03.2023
13.03.2023
27.02.2023
20.02.2023
13.02.2023
6.02.2023
29.01.2023
21.01.2023
15.01.2023
15.01.2023