Roni MARGULIES
Güzel memleketimizin gariplikleri öyle tek tük değildir. Üç yıl önce Vatan Yayınları’ndan çıkan Türkiye’de Garip ama Gerçek Ansiklopedisi’nin 216 cilt olmasında şaşılacak şey yoktur; kimse de şaşırmamıştır.
Bu garipliklerden bir tanesi, ansiklopediye girememiş olmasına rağmen, benim hep ilgimi çekmiştir. Adını koyamıyorum, çok kısaca özetlemek de kolay değil, anlatmaya çalışayım.
Kapitalist dünyada yaşadığımıza göre, hiçbir ülke bu dünyanın dışında ayrı bir yer olmadığına göre, her ülkede egemenler, adı üstünde, kapitalistlerdir. Siz bunlara isterseniz zenginler deyin, isterseniz mülk sahipleri veya sermaye sahipleri deyin, fark etmez. Bazı ülkelerde bu egemenler düzeni tam oturtamadıkları için geniş halk kitlelerini sopa zoruyla (veya sopa artık çok etkili olmadığı için, silahlı kuvvetler ve diğer devlet mekanizmaları yoluyla) yönetir. Bu, tercih edilen bir yöntem değildir, büyük kalabalıklar sık sık maraza çıkartır, egemenler bir türlü tam rahat edemez.
Bazı ülkelerde ise, “demokratik”, sopaya değil iknaya ve rızaya bağlı bir düzen oturtulmuştur. Kitleler neye itiraz edeceğini tam bilemez, çünkü her şey adil görünür, oy kullanılır, hak hukuk var gibidir, yönetenleri yönetilenler seçiyordur. İşin püf noktası şudur ki, egemenler (zenginler, mülk ve sermaye sahipleri) zaten yönetenlerin, yani hükümetlerin, kendileri gibi düşünen isanlanlar olmasını, hukuk sisteminin zaten kendilerini kollamasını baştan sağlamıştır, egemen-devlet-hükümet-hukuk görünmez bağlarla birbirine sıkı sıkıya bağlıdır, onlar erer muradına, biz çıkarız kerevetine.
Türkiye, bu iki tür ülkenin arasında bir yerde durur. Normal zamanlarda ikinci, “demokratik” türe benzer, zaman zaman işler bozulunca birincisine benzer, sopa ve silah (yani devlet) devreye girer. Her iki durumda da, egemenler işine bakar, zaten darbe de seçim de onların önünü açmak, bir tıkanıklığı aşmak için gerçekleştirilmiştir. Devlet onların devletidir, hükümet onların çıkarını kollar, olan bize olur.
Gariplik No. 1
Türkiye’de ise, AKP’nin hükümet olduğu 2002’den beri, egemenler, devlet ve hükümet itişip duruyor.
Bu zaten garip bir durum. Ama en garibi, egemenlerin durumu. Geleneksel olarak sermaye sahiplerinin kulübü ve sözcüsü TÜSİAD olmuştur. Biliyorum, TÜSİAD artık eski TÜSİAD değil, yakın zamana kadar başında bir sütçü vardı, ama yine de TÜSİAD işte. Ve TÜSİAD, yani büyük sermaye, baştan beri hükümete düşman.
Niye? AKP hükümeti bugüne kadar iş dünyasının önünü kesen, işini zorlaştıran herhangi bir şey mi yaptı? Hayır, aksine. AKP’nin ekonomik politikaları bugüne kadar hep, istisnasız, büyük sermayenin çıkarlarını kollayan, kapalı alanları sermayeye açan, kâr oranlarının büyümesine yardımcı olan politikalar oldu. AKP sayesinde patronlar daha büyük, zenginler daha zengin oldu. Ama Kemalist oldukları için bir türlü sevemediler AKP’yi, AKP’nin dindarlığını, badem bıyıklılığını, taşralılığını, tabanını.
Bunun ben ne kadar farkındaysam, elbette Sayın Cumhurbaşkanı çok daha farkında. Benim hiç derdim değil. Onun derdi.
Bu hafta Odalar ve Borsalar Birliği'nde konuşmuş ve şöyle demiş: “Yeni teşvik paketlerimiz başta olmak üzere birçok reform mahiyetindeki kanunu meclisten çıkardık. Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğimiz ekonomi alanındaki reformlarımızla en yakın çalıştığımız kurumumuzdur. İş dünyasında herhangi bir sıkıntınız, aksamanız var mı? Biz göreve geldiğimizde OHAL vardı. Şimdi grev tehdidi olan yere OHAL'den istifade izin vermiyoruz. Bunun için kullanıyoruz OHAL'i. Fotoğraf oldukça net.”
Türk-İş Başkanı Ergün Atalay, anladığım kadarıyla Cumhurbaşkanı’nın arkadaşıymış. Sendika yöneticileriyle geçen ay düzenlediği iftar yemeğinde gazetecilerin OHAL gerekçesiyle ertelenen grevler konusundaki sorularına yanıt vermiş. Özellikle Şişecam grevinin ertelemesine dikkat çekerek, “Cam işçilerinin ülkenin millî güvenliğine nasıl zarar verdiğini ben de merak ediyorum. OHAL'in işçiye zararı yok diyorlardı, ama görüyorsunuz var. Bunun kabul edilebilir bir tarafı yok” demiş.
Cumhurbaşkanı’nın arkadaşı böyle düşünüyorsa, arkadaşı olmayan işçiler ne düşünüyor acaba? Tahmin etmek ister misiniz?
Roni Margulies
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.03.2023
13.03.2023
27.02.2023
20.02.2023
13.02.2023
6.02.2023
29.01.2023
21.01.2023
15.01.2023
15.01.2023