Roni MARGULIES
Nuray Mert'in Cumhuriyet gazetesinden atılmasına yol açan iki yazıdan biri olan "Evrim Teorisi" başlıklı yazı, evrim teorisini tartışmak amacıyla yazılmamıştı. Mert'in derdi, AK Parti'ye karşı mücadele etmenin doğru yöntemiyle ilgili bir şey söylemekti. Şöyle diyordu:
"Otoriter rejimlerin din referansı ile meşruiyet kazanma çabası, şüphesiz ciddiye alınması, itiraz ve ifşa edilmesi gereken bir husustur. Bu noktada, demokrasi, hak ve özgürlükler mücadelesinin yoğunlaşması gereken temel mesele, dinsel inancın, özgür bir seçim olmak yerine, tüm topluma ‘dayatılması’ anlayışına karşı çıkmaktır."
Yani, diyordu Mert, yapılması gereken, "evrim teorisinin dogma olarak belletilmesi ve tartışma dışında tutulması" değil, "yaratılış inancını inanan inanmayan herkese dayatma çabasına itiraz etmektir." Oysa, diyordu, "halihazırda tanık olduğumuz, dini dogma dayatmasına karşı, pozitivist dayatma çerçevesinde, konuyu tartışma dışı tutma fanatizmi."
Mert'in ifade ettiği siyasî yaklaşıma tümüyle katılıyorum. Şöyle yorumladığım için katılıyorum: AK Parti'ye karşı dinî bir temelde, laiklik hassasiyetiyle tartışmamak gerekir; muhalefet (AK Parti'nin tabanına da hitap eden bir şekilde) demokrasi, hak ve özgürlükler temelinde yapılmalıdır. Gizli veya açık bir şekilde laiklik vurgusuyla yapılan muhalefet AK Parti'yi güçlendirmekten, tabanını konsolide etmekten başka bir işe yaramaz, 15 yıldır yaramamıştır.
Bu yazı nedeniyle Mert'in gazetedeki işine son verilmesi, yöneticileri ve yazarları arasında kaz kafalı olmadığını bildiğim kişilerin de bulunduğu Cumhuriyet'in bir bütün olarak, kurumsal olarak, tam tamına kaz kafalı olduğunu bir kez daha kanıtladı. Hükümetin saldırısına maruz kalan, yazar ve yöneticileri cezaevinde olan bir gazete, bir yandan basın ve ifade özgürlüğü için mücadele verirken bir yandan da kendi yazarını farklı görüş ifade etti diye işten atar mı yahu? Tek misyonu Mustafa Kemal'i ve Kemalist Cumhuriyet'i yüceltmek olan bir gazetenin özgürlükçü olmadığı zaten aşikâr, ama bu kadar salak olabileceğini düşünmemiştim doğrusu!
Ben inançlı Müslüman bir AK Parti seçmeni olsam, "Bunlar Nuray Mert'e bile tahammül edemiyor, bir de iktidara gelseler bana kimbilir neler yaparlar! İyisi mi, ben yine Erdoğan'a vereyim oyumu" diye düşünürdüm. Cumhuriyet'e yapılanların doğru olmadığını düşünüyor olsam, "Eh, o kadar yanlış da değilmiş" diye düşünürdüm.
Ama Mert yanılıyor...
Kısacası, Mert'in işten atılması her açıdan yanlıştır, ifade özgürlüğünün açık bir ihlalidir, bir çalışanın işine son verilmesine karşı gazete içinden tek bir ses çıkmamış olması ayıptır.
Gelelim Mert'in evrim hakkındaki görüşlerine.
Mert, "Evrim Teorisi" yazısına bir alıntıyla başlıyor:
"Sizin Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız, hepsi bir araya gelseler de bir sinek bile yaratamazlar" (Hacc, 73).
Mert, tahminimce, "Allah’ın dışında tapmakta olduklarınız" ifadesinin ya genel olarak bilim ya da özellikle evrim teorisi için geçerli olduğunu düşünüyor. Yazısında, haklı olarak, "bilimin, tanımı gereği, kesinlik iddiası taşımadığını, evrim teorisi de dahil, bilimsel düşüncenin gelişiminin ‘çalışma hipotezleri’ üzerinden yürüdüğünü" vurguluyor.
Ne var ki, bu vurguyu yapmak, bilimin statik olmadığını, yeni bilgiler, bulgular, deneyler ışığında zaman zaman değiştiğini, geliştiğini, paradigme değişiklikleri geçirdiğini söylemek başka şey, kısacık bir yazıda birkaç kez "dogma" ve "pozitivist dayatma" ifadelerini kullanmak, bilimin geçerliliğini adeta bütünüyle sorgulamak başka. Mert'in amacı gerçekte bilimin tümüne gölge düşürmek değil elbet; evrim teorisini sorgulamak, "belki doğru, belki değil, ısrar etmeyin, dogma hâline getirmeyin, dayatmayın" demek.
Yanılıyor. Şu açıdan: Mert'in ve kutsal kitaplara kelimesi kelimesine inanan tüm dindar insanların hiç kuşku duymadan inandıkları bilimsel teoriler ne kadar doğru ve kuşkusuzsa, evrim de o kadar doğru ve kuşkusuz.
Bir teori 160 yıl boyunca önüne konulan her soruyu cevaplayabilmişse, kapsam alanı içindeki eski ve yeni her olguyu açıklayabilmişse, yaptığı her öngörü doğrulanmışsa, teoriyi yanlışlayan tek bir bulgu veya bilimsel iddia ortaya çıkmamışsa, buna artık "teori" demeye bile gerek kalmamıştır. Dünyanın yuvarlak olduğu ne kadar teori ise, yerçekimi ne kadar teori ise, evrim de o kadar teoridir. Dogma olduğunu düşünmek ise, cehaletten ibarettir.
Mert'i bilmem, ama dünyada evrim gerçeğine itiraz edenlerin hemen hemen hepsi dinî nedenlerle (ve sadece dinî nedenlerle) itiraz eder: "Dünyayı ve tüm canlıları Tanrı yaratmıştır, öyleyse evrim doğru olamaz". Bu inanç nedeniyle itiraz etme ihtiyacı da cehaletten kaynaklanır. Evrim, dünyanın ve canlıların nasıl ortaya çıktığıyla ilgili hiçbir şey demez, diyemez; evrim süreci ilk canlının ortaya çıkıp evrimleşmeye başlamasıyla işlemeye başlar.
Evrim ve yaradılış
Eğri oturup doğru konuşalım; durup dururken ortaya çıkan tek hücreli bir yaratığın değişe değişe 100 trilyon hücreli bana dönüşmesini mi anlamak kolay, bilinmedik bir gücün birkaç günde dünyayı yarattıktan sonra beni bu hâlimle yaratıp yedinci gün dinlendiğine inanmak mı?
Tamam, ikisi de insan beyninin algılama kapasitesini zorluyor, ikisini de aklımız zor alıyor, ama vallahi ikincisine inanmak daha kolay. Oysa gerçek, o tek hücrenin dört milyar yılda bana, lüfere ve enginara dönüşmüş olması!
Üstelik, akıl almaz değil, aklımız almış, sürecin nasıl olduğunu, niye ve ne şekilde geliştiğini tüm ayrıntılarıyla biliyoruz. Bilemediğimiz tek tük eksik kısımlarını da her geçen gün buluyor, tamamlıyoruz.
Her çocuk (insan çocuğu, lüfer çocuğu, enginar çocuğu) nasıl bir yaratık olacağını belirleyen genlerinin yarısını anneden, yarısını babadan alıyor; anne ve babanın genleri kopyalanıp çocuğa geçiyor. O nedenle lüferin oğlu lüfer oluyor ve ben babama çok benziyorum. Genler kopyalanıp çocuğa geçerken bazen fotokopi hataları oluyor. Bir gen ‘mutasyon’a uğruyor, farklı geçiyor çocuğa. O gen önemsiz bir gen olabilir, o zaman pek bir şey değişmiyor. Ama çocuğun önemli bir özellliğinin değişik olmasını sağlayan bir gen de olabilir; o zaman çocuğun rengi farklı, boyu uzun veya dişleri sivri olabilir.
Bu farklılık nedeniyle çocuk çevreye daha zor uyum sağlayarak yaşam mücadelesinde sorunlu hale gelebilir. O zaman zaten erken ölür, üreyemez ve o gen yok olur gider. Ama tersi de olabilir. Rengi değiştiği için onu yiyen hayvanlara görünmez hâle gelebilir, boyu uzadığı için daha yüksekteki yapraklara erişiyor olabilir, dişleri sivri olduğu için palamut yiyebilecek hale gelebilir. Yani çevresine daha uygun, yaşam mücadelesinde daha avantajlı bir duruma gelebilir. O zaman uzun yaşar, daha çok ürer ve zamanla o gen nüfusun bütününde mevcut olur. Yeni bir hayvan türü çıkmıştır ortaya. Daha iyi, daha kötü filan değil, çevreye daha uyumlu bir hayvan. Yani ‘doğal seçilim’ olmuştur. Gen mutasyonları hep oluyor. Çoğunun hiçbir sonucu yok. Ama yaratığın doğal çevresine daha uyumlu olmasını sağlayan mutasyonları doğa, bir anlamda, “seçiyor”.
Evrim süreci aşağı yukarı bundan ibaret.
Nezle virüsü bizim gibi yılda bir üremiyor ve ürediğinde tek bir çocuk doğurmuyor. Hergün üreyip milyonlarca çocuk üretiyor. Dolayısıyla, çok sayıda yeni mutasyon oluyor. Ve bunlardan pek çoğu virüse yeni bir avantaj kazandırıyor, çevreye (yani insan vücuduna) daha uyumlu ve biraz farklı bir virüs hâline gelmesini sağlıyor. Virüs evrimleşiyor. Nezle gibi basit bir sorunla, üstelik nedenini gayet iyi bildiğimiz bir sorunla, bu yüzden bir türlü başedemiyoruz. Bir ilaç buluyoruz, “Tamam, bu sefer oldu” derken, herif değişiveriyor, bulduğumuz ilaçtan etkilenmeyen farklı bir virüs haline geliveriyor, nezleyi yenememiş oluyoruz. Üstelik evrime inanmayanlar da nezle oluyor!
Ağaçlarda yaşayan, dik durup yürüyemeyen, maymuna benzer bir hayvan milyonlarca yıl boyunca çeşitli mutasyonlar geçirerek iki ayak üzerinde yürüyen, kılsız, büyük beyinli, konuşabilen, çok sosyal bir hayvana dönüşmüş. Değişimin her aşaması, yürümek, kılsızlık, büyük beyin, konuşmak, sosyallik, o hayvana o günün çevre koşullarında bir avantaj sağlamış, kalıcılaşmış. Ve büyük beyin o kadar büyümüş ki, geri bakıp bu süreci merakla izleyip çözecek, anlayacak hale gelmiş!
Bunların hiçbiri “teori” değil. Yerçekimi kanununu ne kadar iyi biliyor ve anlıyorsak, evrim sürecini de o kadar biliyor ve anlıyoruz. Genleri, mutasyonları, mutasyonun niye ve ne kadar sık olduğunu, hangi genlerin ne zaman değiştiğini, şempanze ile insanın ortak atasının ne zaman farklılaşmaya başladığını, ondan sonra ne tür hayvanların nasıl değişerek insana doğru evrildiğini biliyor ve anlıyoruz. Üstelik sadece teorik olarak değil. Artık çok sayıda fosil ile süreci somut olarak adım adım izleyebiliyoruz. Ve bulunan her fosil evrimi bir kez daha kanıtlıyor.
Peki, bütün bunların Tanrı fikri ile alakası var mı?
Hiç yok. Evrim sürecine maruz kalan o tek hücreli ilk canlının nasıl ortaya çıktığını bilmiyoruz. Ben kimyasal bir rastlantı sonucu olduğunu düşünüyorum, yüz milyonlarca insan Tanrı tarafından yaratıldığına inanıyor. Hangisi olursa olsun, bu, evrim sürecinin öncesi. Evrim sonra başlıyor. Yani evrim, "Tanrı yaratmamıştır" veya "Tanrı yoktur" iddialarının temeli olamaz.
Ama ben yine de, dürüstlük adına, şunu eklemek isterim: "Pozitivist", "dogma" filan diye küçümsenen bilim, o ilk canlının da nasıl (hangi ortamda, hangi kimyasal süreçler sonucu) ortaya çıktığını çözmek üzere. Eli kulağında.
Roni Margulies
Yazarlar
-
Akif BEKİKimmiş bakalım devlete saldıran? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTefessüh… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUAnayasa engeli olduğu halde yeniden seçilmek isteyen başkan ne yapar? 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUBüyük eşik atlandı, sıra mayınlı alanda… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasPara vermeden diploma alanlarımız da bunlar 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet Berkanİktidar ülkeyi yönetebiliyor mu ki? Tek kişi ne kadar yönetebilirse o kadar işte… 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit Akçay2025’in kalanı nasıl geçecek? 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBüyük Aldatmaca: Popülizmin (Halkçılığın) Yolsuzluk Ve Eşitsizlik Konusundaki Yalanları 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNESiyasî kimlikler panayırı kapandı 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluSistem çürümüş ki nasıl çürümüş 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplum Çağrısı; Hasta Tutsaklar 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKUVVETLER AYRILIĞI YOK İSE… 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRGüvensizliğin gölgesinde siyaset: Geçen yıla kıyasla korku düzeyimiz yükseldi, peki neden? 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNMisak-ı Suriye! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHayır, bu Türklük Sözleşmesi değil! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanBatı artık Kiev’de Zalujni’yi görmek istiyor gibi 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunSuyun akışı ya da meramı barış olmak 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRKÜRT ULUSAL BİRLİK KONFERANSI 28.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKİktidarın soğuk matematiği 23.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENKürtler, Türkler ve Araplar 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
22.03.2023
13.03.2023
27.02.2023
20.02.2023
13.02.2023
6.02.2023
29.01.2023
21.01.2023
15.01.2023
15.01.2023