Ümit KARDAŞ
Adaletten yoksun bir toplum, kalitesiz bir hayat yaşamaya mahkumdur.
Altın Palmiye’de yarışmış, 2013 yapımı “Adalet İçin” filmini yıllar önce sinema salonlarında yer bulamadığım için küçük bir salonda izleyebilmiştim. Film, 1532’de Brandenburg-Cölln’de yaşanmış bir olaya dayanan romandan uyarlanmış. Roman, 34 yaşında sevgilisiyle birlikte intihar eden Alman şair ve romancısı Heinrich von Kleist’e ait. Fransız yönetmen Arnaud des Pallières romanı sinemaya uyarlamış.
Kleist, onurlu Michael (gerçek hayatta Hans) Kohlhaas’ın gerçek öyküsünden hareket ederek yazdığı romanında, adaletin tecellisi için şiddete başvurmaktan başka çaresi kalmayan bir adamın isyanını anlatmış.
Ailesiyle birlikte dürüst bir hayat süren Kohlhaas’ın, 1532’de Leipzig panayırına giderken iki siyah atına, bir derebeyi izin almadığı gerekçesiyle el koyar. Atları rehin tutan derebeyi onları insafsızca, en kötü şekilde kullanır. Derebeyinin adamları buna itiraz eden Kohlhaas’ın seyisine köpekleri saldırtırlar.
Kohlhaas, karşısında güçlü bir derebeyi olmasına rağmen bu adaletsizliğe karşı hukuk mücadelesine başvurmak yolunu seçer. Kendisini ve seyisini savunması için bir avukat tutar. Ancak derebeyi, mahkemeyi kolaylıkla etkiler ve dava ret edilir. Avukat gücün karşısında korkarak davayı daha ileri bir noktaya götürmek istemez. Hukuk adaleti sağlamaktan uzak, gücün hukuku olarak tecelli eder.
Kohlhaas, pes etmeyerek prensese durumu anlatmak ister. Karısı kendisini ikna ederek onun yerine saraya gider. Ancak kadın ağır yaralı olarak geri gelir ve ölür. Artık Kohlhaas için tek yol kalmıştır. İsyan etmek.
16. yüzyılda isyan edecek, şiddete yönelecek insan bulmak zor olmaz. Hukuku kendine bağlayan otoriteye karşı silahlı bir çete oluşturur ve kan dökmeye başlar. Ancak Kohlhaas için adalet en önemli değerdir. Yağma yaptırmaz, kullanılan şeylerin bedelini öder. Kohlhaas, güce karşı mücadelesinde yola haklı olarak çıkmışken, şiddetin dozu arttıkça acaba adalet arayışının meşruiyeti kalacak mıdır? Kohlhaas, yöntemlerini eleştiren bir din adamıyla tartışırken aklı karışır, ikileme girer. Sonuçta Kohlhaas, atlarını geri alır, tazminatı ödenir ancak adalet arayışının ve isyanının bedelini hayatıyla öder.
16. yüzyılın hukuku adaleti sağlamazken bugün sağlayabiliyor mu? Güce dayalı hukuk bugün de bunun ağırlığını taşıyor ve adaleti sağlayamıyor. Adaleti sağlayabilmek için bugün artık şiddet bir yöntem değil. İnsanlığın elinde seçenekleri çoğaltılabilecek şiddet barındırmayan sivil itaatsizlik araçları var.
Türkiye’nin adalet ihtiyacı dayanılmaz noktada. Son yazılarımda gözaltı, tutuklama, hakim bağımsızlığı, tarafsızlığı, niteliği başlıklarıyla durumu açıklıkla anlatmaya çalıştım. Ancak her güne başka hukuksuzluklarla uyanıyoruz.
Yerleri, yurtları belli, kaçma kuşkusu olmayan yurttaşları hangi statüde olursa olsun fiili yakalama prosedürleriyle, zorla getirme tabloları yaratarak ifadeye götürme, “bizi eleştirenleri kural dinlemeden itibarsız hale getiririz” kötücül algısını yaratmanın dışında CMK’nın kötüye kullanılması sonucunu doğuruyor.
Mutluluk, barış, refahın sağlanmasının ve insan onurunun korunmasının, hukukun hedef amaçları olan adalet ve özgürlük gibi evrensel değerlere ulaşmada gösterilecek gayretle bağlantılı olduğu açık. Bu değerleri esas almayan bir norm, şekli bakımından yine hukuktur, ancak objektif içerik ve esas bakımından hukuk değildir.
Hukuk, objektif hukuk düzenini, hak ise kişisel istem ve iddiayı gösterir. Hak aynı zamanda ahlaki bir değeri, kişisel eylemlerin nihai hedefi olan hakikati, sonuç olarak adaleti temsil eden bir kavram. Ancak adalet kavramı, hak kavramından önce vardı: ”Hak adaletten gelir, sanki annesi gibi. Öyleyse haktan önce adalet olmuştur”. (Francis Accursius -12. yüzyıl şerhçisi)
İnsanın sırf biyolojik ve psikolojik ihtiyacını gideren yiyecek, içecek, cinsellik, para, mülk gibi şeylere karşılık etik, estetik, hakikat, adalet gibi yüksek değerler manevi yanımızda yer almakla bizi doğal varlık olmanın üstüne çıkarırlar. Söz konusu yüksek değerler insanı manevi bir varlığa kavuşturmakla kalmaz, aynı zamanda sorumlu ve onurlu bir kimlik kazandırırlar.
Sevgi, dostluk, yardımseverlik, dayanışma gibi başkalarına yönelik yüksek değerleri etkin ve yaratıcı bir biçimde gerçekleştirebilmek ve toplumsallaşabilmek için insanın kendine yabancılaşmaması, kendine dönüp, kendini tanıması gerekir. İçimizde bulacağımız bu değerler ancak insanı geliştirebilir.
Yüksek değerlere dayalı taleplerin yerine getirilmesi ancak bireyin ve toplumun mutluluğunu ve toplumsal barışı sağlayabilir. Bu değerlerden adalet değeri de ahlaki bir değer olmakla sadece hukukçuları değil, bütün insanları ilgilendirir. Adalet değerinin ya da bu değere dayalı taleplerin reddi kesin bir savaşın, sürekli bir çatışma, kavga ve gerilimin, sonunda çürüyüp yok oluşun göze alınması demek. (Vecdi Aral - Hukuk Felsefesinin Temel Sorunları)
İnsandaki adalet duygusu bencil isteklerine karşı çıkan, kendini evrenin merkezinde görme duygusuna dur diyen bir iç sestir. Bu nedenle haksızlık etmemek de kişinin erdemidir. Hakkı gözeten kişinin erdemli davranışının arkasındaki değer nesnel bir değer taşıyan adalettir. Ancak kişinin hangi ilişki biçimlerinin adaletli olduğunu bilmeye ihtiyacı vardır. Bu da ister istemez insanı eşitlik düşüncesine götürür. Etik bir değer olan adalet kanun önünde eşit olmayı öngörür. Eşitliği sağlamak keyfiliğe karşı düzenlemeleri gerektirir.
Adalet, eşitlik ve özgürlük değerlerini güvenceye alan hukuka, bizzat onu korumakla görevli iktidar da tâbi olmazsa keyfilik başlar ve hukuk güvenliği sağlanamaz. Bu nedenle adaletin işaret ettiği eşitlik, yönetenlerle yönetilenler arasındaki ilişkilerde çok önemli olup, hukuk devleti insanların tercihine bırakılmış bir imkan gibi değil, ahlaki bir sorumluluk olarak ortaya çıkar.
Adalet kişisel özgürlükleri güvence altına almakla tüm yüksek değerlerin gerçekleştirilmesini kolaylaştırmakta. ”O adeta erdem değerleri arasında bir piyondur”( Aral-Nicolai Hartmann’dan aktaran ).
Ne yazık ki geldiğimiz noktada, adalet değeri meşru-evrensel hukuk yoluyla barışa, özgürlüğe, eşitliğe, hakikate, estetiğe ulaşmamızı sağlamıyor. Adaletten yoksun bir toplum çatışma ve gerilim içinde yoksul, güvencesiz, kalitesiz bir hayat yaşamaya mahkumdur.
Yazarlar
-
Umur TALUÖyleyse… Yaşıyor demektir! 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİsrail masasında HTŞ’ye Rus ruleti 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÖzel: Erdoğan zengin sever… 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBugün FETÖ yargısı yok, kim var? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha Akyolİslam düşüncesi nereye? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZRojava çözüm süreci zorluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜROperasyonlar neden silah tüccarlarına yöneldi? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUAKP+MHP ‘koalisyonu’ da bozuluyor mu? 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİSavcı Bey size söylüyor iktidar zenginleri 26.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelTek adama alışmış bir ülkede CHP'de ‘çift lider’ stratejisi ne kadar çalışır? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRDünyanın temel düzeni sarsılıyor: Yeni bir ütopya, krizlerden çıkışın anahtarı olabilir 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanGenel Yapay Zeka aslında bir büyük yalanın mı adı? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİran yeniden menzilde 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTKelbaşa Şimşir Tarak… 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞTuhaf yasa maddeleri 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞFAİLİ MEÇHULLER BİR “DEVLET POLİTİKASI” MIYDI? 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRojava Tümseği 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAKürt Halkı: Barışın ve Demokratik Toplumun Evrensel Öncüsü... 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNENeler olacağını bilmek 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur Akgün10 yıl sonra nasıl bir Türkiye? 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKIlımlılar, İslamcılar, Fundamentalistler: “Batı Türkiye’ye Nasıl Bakıyor?” meselesi 24.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNSuriye’de dahil olunacak bir ordu var mı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluDemokratikleşme paketleri beklenirken hangi kanunlar gelecek? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKGerçekten emperyalist güçler bölgede Kürdistan istiyor mu? Irak ve Suriye’de olanlar bu tezi yalanlı 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezKalıcı toplumsal barış: Engeller, imkanlar 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim Kirasİslamcı, sosyalist ve milliyetçi bir düşünür 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKeser döner sap döner… 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraKardeşlik 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMete Tunçay mı yanılmıştı? 23.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBir Devletin ve Toplumun İçten İçe Çözülüşü 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Alevi Hakları… 22.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİller Bankası Genel Müdürü Recep Türk: Listemizde sadece Aydın yok 22.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025
14.03.2025
8.03.2025
27.02.2025
20.02.2025