Ümit KARDAŞ
Çoğulcu,katılımcı,özgürlükçü demokrasi ve meşru hukuk eksikliği sorunu 19.yüzyılın ortalarından bugüne ulaşan zihniyet kodlarıyla ve siyasi-bürokratik kültürle ilgili.Siyaseti ve toplumu tekbiçimlilik ekseninde homojenleştiren,uzlaşma-işbirliği geleneğinden yoksun, sorunlarını siyaset yoluyla çözemeyen, çatışmacı, kavgacı, entrikacı,tuzakçı,siyaset hukukunu ceza hukuku içinde eriten,hukuku ve dini araçsallaştıran bir kültür.
Bu nedenle sorunumuz hangi sistemle yönetilmemiz noktasında durmuyor ve bugünkü tartışmalar anlamsız hale geliyor. Kuşkusuz hiyerarşik de olsa temsile dayalı, parlamentoya ve parlamenter denetime ağırlık veren, güçlerin birbirlerini denetimi ve uyumu üzerine kurulu, hukukun üstünlüğüne ve merkezden bölgelere yetki paylaşımına dayalı parlamenter sistem, demokrasisi ve ekonomisi ileri örnek birçok ülkede görüldüğü gibi gelişmeye daha çok imkan sağlamakta.
Doğal olarak parlamenter sistemin de başta temsil hiyerarşisi olmak üzere düzeltilmeye muhtaç düzenleme ve uygulamaları ve eksiklikleri var. Bu değişiklikler daha çok demokrasi ve özgürlük sağlama yönünde yapılabilir. Ancak bu durum ne olduğu belirsiz, iktidarı tek kişide tecessüm ettirecek bir sistem icat etmekle olmaz. Çünkü sorunun ayrıca “parti içi demokrasi” ile bağlantısı bulunmakta. Okul, aile ,siyaset ,bürokrasi, yargı gibi kurumlar mutlakıyetçi kültürü beslemekte, demokratik değer ve kültür üretememekte. Bu nedenle mutlakıyetçi monark çevresinde şekillenmiş siyasi partiler, milletvekilleri,bakanları ve üyeleriyle birlikte lidere körü körüne itaat kültürünü beslemekte.Partide ve iktidarda rant üretip, dağıtan mutlakıyetçi liderin bu itaati daha çok güçlendirdiği açık. Liderini eleştiremeyen ve hem partiyi hem de ülkeyi tehlikeye düşürdüğü noktada onu sınırlayamayan ya da değiştiremeyen siyasi partiler,demokratik siyasi hayatın vazgeçilmez unsurları olmaktan çok demokrasinin kuyusunun kazılmasına zemin hazırlıyorlar.
Yürütmenin başının erk olarak ağırlık kazandığı başkanlık tipi sistemde ise yatay ve dikey erkler ayrılığının ve hukuk denetiminin sağlandığı ABD dışında rejimin kolaylıkla otoriterliğe ve proto-faşizme kaydığı örnekleriyle ortada. Arjantin,Meksika ve Brezilya başta olmak üzere Güney Amerika’da, Fas ve Etiyopya hariç Afrika ülkelerinde ve İran’da başkanlık sistemi uygulanmakta.
Yapılmak istenen değişikliğin başkanlık sistemiyle de bir ilgisi yok.Zaten bu değişiklik siyasi iktidarca nitelendirildiği gibi alaturka bir sistem getirmekte.Türk tipi olması onu olumlu anlamda özgün kılmıyor. Yatay ve dikey erkler ayrılığıyla birlikte hukuk güvenliğini öngörmeyen ve gücü sınırlanmaz ve denetlenmez hale getiren yeni önerinin geleneksel zihniyet-kültür kodlarıyla neyi doğuracağı ortada. İktidarın ve gücün tek kişide tecelli edeceği, yürütmenin parlamentoyu bypass ederek demokratik denetimi engelleyeceği, hukukun ve yargının güce boyun eğdirileceği, totaliterliğin kıyısında gezinen sıkı otoriter bir rejim.
Yapılmak istenen değişikliği daha iyi değerlendirebilmek için Osmanlı-Türk anayasaları açısından yasama-yürütme ilişkisini analiz etmek yarar bulunmakta..
1876 Anayasası ile Osmanlı İmparatorluğu’nun siyasi yönetimi yarı meşruti bir yapıya geçti. Bu yapı içinde çift meclisli bir Meclis-i Umumi’de, daha çok yetkilere sahip ve Padişah tarafından seçilen kişilerden oluşan bir Heyet-i Ayan ve Padişah, Meclis-i Vükela, Şura-yı Devlet tarafından kuşatılmış halkın seçtiği tek temsili ve demokratik organ olan Heyet-i Mebusan bulunmaktaydı. Kuşkusuz bu gelişimi İngiliz klasik parlamentarizminin gelişme sürecini ve bu gelişimin sınıfsal tabanlarını göz önüne alarak değerlendirmek doğru olmaz. 1876 Anayasası’nın getirdiği sistemde, monarkın yetkilerinin bir meclisle sınırlanması, yeterli olmamakla birlikte önemli bir gelişmeydi.
Osmanlı İmparatorluğunda monarşinin meşruti bir nitelik kazanması, II. Meşrutiyet’le birlikte gelen 1909 Anayasa değişiklikleri ile sağlandı. Bu değişiklikle, ilk kez, yasama ve yürütme organları padişahtan koparak demokratik organlar durumuna geldiler. Heyet-i Mebusan’ın yetkileri arttırılarak güçlendirildi. Temsili niteliği ve yetkileri olan bir meclise karşı sorumlu bir bakanlar kurulu konuldu ve bakanlar kurulu bakımından güvenoyu mekanizması işlemeye başladı. Ayrıca yürütmenin silahı olan “meclisi fesih” yetkisi, padişahın tek başına kullanacağı bir yetki olmaktan çıkarılarak belli koşullara bağlandı. Böylece monarkın yetkileri azaltılarak gerçek bir meşruti monarşiye geçildi. Yasama- yürütme arasında yumuşak bir ayrılık öngörüldü ve düşürme-fesih dengesine dayalı klasik parlamentarizme adım atılmış oldu. Ancak bu çabaların geniş bir halk kitlesine dayanmaması ve İttihat ve Terakki’nin tek parti durumuna gelip ordunun da desteği ile baskı, terör yöntemleri ile muhalefeti sindirmesi, parlamenter sistemin başarısız olmasına neden oldu.
1921 Anayasası ise tamamen ulusal Kurtuluş Savaşı’na özgü nevi şahsına münhasır bir model getirdi. 1876 Anayasasının geçerli olan hükümleriyle birlikte çift anayasalı bir dönem yaşandı. Bu dönemde tüm yetki mecliste toplanılarak yasama erki mutlaklaştırıldı. 1924 Anayasası ile getirilen modelle de meclis hükümeti sistemi ile parlamenter sistem arasında karma bir sisteme gidildi.
1961 Anayasası ile getirilen sistemde artık güçler ayrılığı belirgin bir biçimde ortaya çıktı. Yasama yetkisi meclis ve senatodan oluşan TBMM’ye verildi.Bu yetkinin devredilemeyeceği açıkça belirtildi. Anayasa’da yürütmeden “görev” olarak söz edildi.Bu sınırlamada meclis hükümeti sistemi ile oluşan geleneğin etkisi vardı. 1961 Anayasası’nın getirdiği sistem, yasamaya belli bir üstünlük tanıyan parlamenter sistemdi.
1982 Anayasası da 1961 Anayasası’nın çizgisini sürdürerek parlamentonun üstünlüğü ilkesini korudu; ancak farklı olarak yürütmeyi biraz daha güçlendirdi.1961 Anayasası’nda yürütme sadece bir “görev” iken, 1982 Anayasası ile aynı zamanda bir “yetki” oldu.1961 Anayasası cumhurbaşkanının tarafsızlığına ve siyasi ilişkilerinde bir denge unsuru olmasına büyük önem vermişti. 1982 Anayasası da cumhurbaşkanının bu özelliğini korumakla birlikte, cumhurbaşkanını güçlendiren ve tek başına kullanacağı yetkileri arttıran bir anayasa oldu. Bu yetkilerin Anayasaya göre yetkisiz-sorumsuz ve tarafsız olan bir cumhurbaşkanına verilmesi eleştiri konusu oldu.
Osmanlı-Türk kamu hukuku bize mutlakıyetçi kültürün değişmediğini,ütopyaları olan karizmatik liderlerin iradelerini engelleyen ve dengeleyen hiçbir sınırlamadan hoşlanmadıklarını, merkezi güçlendirmek ve bürokratik kurumları şeffaflaştırmadan onları denetimleri altında tutmak yoluna saptıklarını göstermekte.
Cumhurbaşkanının siyasal bakımdan sorumsuz olması onu tarafsız konuma getirir. Sorumsuz olan cumhurbaşkanı siyasi tartışma dışına çıkar,siyasi partilere eşit mesafede durur,hakem konumuna gelir.Bu nedenle Anayasa m. 101 uyarınca cumhurbaşkanı seçilenin varsa partisiyle ilişkisi kesilir.Sorumsuz cumhurbaşkanının bu konumu onu devletin diğer organlarına karşı objektif duruma sokar.
Cumhurbaşkanını objektif ve tarafsız konumundan alıp bir partinin taraflı unsuru haline getirmek çatışmaların ve gerilimlerin ülkesi olan Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülük.. Demokrasi kültür ve bilincinin geliştiği Avrupa ülkelerinde dahi ister monarşik ister cumhuriyetçi demokrasi olsun,tarafsız,objektif,herkesi kucaklayabilecek ve hakemlik yapabilecek sembolik bir Kral, Kraliçe ya da cumhurbaşkanı bulunmakta. Tarafsız cumhurbaşkanı istikrarın,barışın sağlanması ve siyasi birliğin temsili bakımından çok önemli.
Toplumsal ve siyasi barışın sağlanması ve bireyin mutluluk hakkının gerçekleştirilmesi, yapılma sürecine her kesimin katılacağı demokratik ve özgürlükçü bir anayasa inşasına bağlı. Gücü elinde toplayan partili cumhurbaşkanlığı alaturka modeliyle bu amaçlara varmak imkansız olduğu gibi bu sistemin toplumu daha da çok kutuplaştıracağı açık.
Yazarlar
-
Murat Sevinç'Belirsizlik' kullanışlı bir idare yöntemidir, yurttaşı iki dudak arasına hapseder! 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEHüseyin Kocabıyık’ın sözü 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezAtaerkil pazarlık 2.0 ve cinskırım 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalMüslüman düşmanı Hegseth ve ‘İslami rejimler’in suç ortaklığı 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSürecin ikinci ve belki de “final” sezonu 12.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHatay’ı haritasına ilk kim koymuştu? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanErdoğan ve kurmayları acaba neden isteksiz davranıyor? 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAMilli takım ışık saçtı: Maçın kahramanını açıkladı 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaSüreç yönetmenin sorumluluğu 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBaşkan da olsan meşruiyet şart 11.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTOysa Her Şey Çok Farklı Olabilirdi… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni çözüm sürecinde bazı işaretler 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENYargıda “Kin” motivasyonu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBorsada vurgun nasıl yapılır? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUUyuşturucu kullanımı ortaokullara kadar indiyse… 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTutuklama tutkusu 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuTürkiye neden bu kadar siyasi? 10.10.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENSadece DEM mi, ya CHP'nin ettikleri? 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilAteş hattında bir ülke: Suriye sahnesinde Türkiye 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarSosyal medya çürümüşlüğü 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğluİnsanların devletlerle savaşı 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAÖzgür Önderlikten , Özgür Topluma; 9 Ekim Komplosuna Karşı Halkların Demokratik Direnişi... 9.10.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDevletin sahipleri ve DEM Parti! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞEnflasyon, bir temel hak olan mülkiyet hakkının ihlali ve öneriler 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇEREkonomide akıldışılık sona erdi mi? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanMüslüman ülkelerde adalet yok ama adalet masalları çok güzel! 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’nin geleceği giderek daha az tartışılırken… 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRTürkiye yeniden karanlık film günlerine mi dönüyor? 8.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezFenerbahçe'nin Yeni Yönetimine İlk Açık Mektup 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasSiyasi değil sosyolojik, hatta psikolojik 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRHer balkonuna havuz yapılan rezaletin perde arkası! Buna nasıl izin verildi? 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBirinci Yılında Süreç: Olanlar, Olmayanlar 7.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞ“DEVLETİ ZENGİN”,”VATANDAŞI AÇ VE YOKSUL” ÜLKE… 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Trumpizm’in güç gösterisi nereye kadar? 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİYapıttan Yapana: Zatî olana yolculuk 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye’nin sosyal devletin rolünün yeniden inşası kaçınılmaz 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’dan sonra AKP dağılır 6.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayOVP’nin iç çelişkileri ve stratejik yönelimi 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNGazze Planı: Bölgesel teslimiyete giriş 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraDevlet Millet Kucaklaşması 5.10.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ile Batı arasındaki “sözleşme” bozuluyor mu? 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇ“Siyasette zorlama yoktur!” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRDEMOKRATİK TOPLUM VE "YILIŞIK" FOTOĞRAF 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTCumhurbaşkanı, “muhalefet”, “Kürtler” 4.10.2025 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKTrump’ın dünyasına hoşgeldiniz… 3.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMTERÖRSÜZ TÜRKİYE’YE GEÇİŞ SÜRECİ! 14.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNÖcalan, Erdoğan’a “Seni yine başkan yaptırırız” sözü mü veriyor? 11.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİN2016 belediye ablukaları ve 2025 darbesi 9.09.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMesele CHP Değil! 8.09.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPalantir ve "Tech. Republic" 7.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBİR ÖĞRETMEN YETİŞTİRME HİKAYESİ 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKENBarışı dilerken 6.09.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANTürkiye’de ve Yunanistan’da Aleviler – Yeni Bir Tablo 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYKüresel Güney Neden Çin’den Vazgeçmiyor 1.09.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEMete Tunçay 25.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANÇÖZÜM NASIL GELİR! 20.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANBilge ve bilgin Mete Tunçay 19.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYPutin, Trump’ı parmağında oynatmaya devam ediyor 17.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARSorumluktan kaçmak umuttan kaçmaktır 12.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
7.09.2025
1.09.2025
27.08.2025
7.08.2025
4.06.2025
25.05.2025
11.05.2025
24.04.2025
2.04.2025
28.03.2025