Akif BEKİ
Hiç yoktan iyidir; Milli Egitim Bakanı Ziya Zelçuk, önceki gün bir TV programında beklenen açıklamayı yapmış nihayet. Rehber öğretmen kitabındaki fahiş hatayı kabul etmiş. Dünkü bir haberde gözüme ilişti.
Şiddet ve istismar mağduru çocuklara, travmayı atlatmalarına nasıl yardımcı olunabileceğini anlatan kitapta ayrımcı görseller tepki çekmişti.
Doğru yaklaşan, çocuğa sevimli ve sempatik gelen karakterler başörtülü kadın olarak resmedilmişti. Yanlış yaklaşan, kendini sevdiremeyen, itici ve sevimsiz karakterlerse başı açık...
MEB bir açıklama yapmış, önce 150 görsel arasından dördü seçilerek algı çarpıtıldığını, iddiaların gerçeği yansıtmadığını belirtip...Sonra da iddiaların gerçeği yansıtıp yansıtmadığını tespit için inceleme başlatıldığını kamuoyuna saygıyla bildirmişti.
Neyse ki bu tutarsız savsaklama girişimi, Bakan Selçuk tarafından telafi edildi.
Okuduğum habere bakılırsa Bakan, ayrımcı görsellerin kesin hatalı olduğunu, temsili karakterlerin doğru resmedilmediğini, kendisini tanıyanların bunu onaylamayacağını bileceklerini ve sorumlularla ilgili soruşturma başlatıldığını açıkça söylemiş.
Uyutmadan, geçiştirmeden, örtbasa kalkışmadan dürüstçe skandalın üstüne gitmek zor değilmiş. Bakan'ı kutluyorum.
On yıllarca, medyada başörtülülere yönelik önyargı ve ayrımcılığı besleyen çarpık örneklemelerden haklı olarak şikayet etti muhafazakarlar. Yeşilçam filmlerinde, kötü rolünün orantısız bir dağılımla hacı hocaya yakıştırılmasından hep rahatsız oldular.
Dindarların sahtekar, hokkabaz, gözleri velfecri okuyan üçkağıtçı tiplere temsil ettirilmesi, hatta özdeşleştirilmesinden yaka silkenler, tersinin yapılmasından memnun mu olacaktı?
Belli ki öyle düşünen bağnaz bir kafanın işi.
Belli ki başı açıkların antipatik gösterilip öcüleştirilmek istenmesi, eski mağdurların hoşuna gider zannedenlerin marifeti.
'Onlar bizi öcü göstermişti, şimdi biz de onları' rövanşizmine, ilkel ödeşme duygusuna oynadığını ve alkış alacağını sanmış olmalı.
Hasbelkader yolu o mücadelenin bayraktarı mecralardan, Mazlumder'den ve Kanal 7'den geçmiş biri olarak, en azından şu kadarına şahitlik ederim:
Başörtüsü ayrımcılığına karşı mücadele edenler kavga değil, düşmanlık değil, kin ve nefretle ötekine haksızlık değil herkes için hak, hukuk, özgürlük, eşitlik, kardeşlik ve toplumsal barış arıyordu.
Adı Hıncal mı, Öcal mı bilemem. Ama başı açıklara ayrımcılığın arkasında her kim varsa çok fena yanıldığını, baltayı taşa vurduğunu anlaması muhakkak temin edilmeli.
Ankara Astana’ya geri döndü ama!
İdlib’de 8 şehit verdiğimiz saldırının ilk somut sonucu şu oldu; tam kalkmak üzereyken Astana masasına geri döndü Ankara.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Rusya’ya ültimatom gibi iki kritik mesaj vermişti.
Birinde, “Astana diye bir şey kalmadı” demişti.
Diğerinde ise “Suriye’de bizi çıkmaza sürükleyenler çok yanıldıklarını görecekler” ihtarı çekmişti.
Cumhurbaşkanı; Esad’ı dizginlemesi için Rusya’yı uyarıyor, rejimin eylemlerinden Moskova’yı sorumlu tutuyor, sözlerini tutmaya ve Astana’ya sadık olduğunu kanıtlamaya çağırıyordu ortağını.
Hemen akabinde İdlib saldırısı geldi. TSK gözlem gücü hedef alındı, Ankara’nın artık anlamını kaybeden Astana’yı terk teşebbüsüne cevap gibi...
Cumhurbaşkanı da Esad’ın azmettirdiği bu saldırıya Rusya’nın göz yumduğunu resmen ilan etti.
Moskova ise; Esad’a mukayyet olup Astana’yı ihlal etmemesi için kulak çekeceğine, mutabakatı yerle bir etmesine yol verdi.
Astana çatışmasızlık anlaşması ihanete uğramakla, bozulmakla filan kalmadı. Ateşkes gözlem gücü vurularak, Ankara’nın gözünde bir oyalamacaya, bir aldatmacaya ve bir paçavraya çevrildi.
Ne ki...Bahçeli’nin de haykırdığı üzere artık sembolik anlamını bile kaybetmişken Astana süreci, bir anda yeniden hayatiyet kazandı, bir hayat opücüğüyle tekrar canlanlandırılıverdi. Putin’in değil Erdoğan’ın dokunuşuyla...
Cumhurbaşkanı, Kiev’deki açıklamasında Astana’ya dönmeyi şöyle teklif etti:
‘’Astana ve Soçi mutabakatları çerçevesinde herkes yükümlülüğünü bilsin ve bu çerçevede çalışmaları sürdürelim...’’
Moskova’dan da kabul mesajı gecikmedi. Hemen akşamında Reuters, Rus İnterfax ajansından aktardı ki Rusya ve Türkiye dışişleri bakanları “İdlib’deki durumun gözlemlenmesi” konusunda mutabakata varmış.
Masa, yıkıldığı yerde yeniden kurulmuş yani, kimin devirdiği tartışması uzatılmadan...
Fakat Cumhurbaşkanı’nın sürüklendiğimizi söylediği çıkmaz hala yerinde duruyor.
Adı, İdlib açmazı!
Esad, İdlib’e girip kontrolü devralmadan Suriye’nin toprak bütünlüğü, rejimin egemenliği ve siyasi birliği nasıl sağlanacak? Astana’da, ortakların mutabık kaldığı ve taahhüt ettiği bu söz, nasıl yerine getirilecek?
Rusya’nın, Türkiye’den domates ithalatı kotasını 150 binden 200 bin tona çıkarma tasarısı dışında bir çözüm önerisi, bir çıkış stratejisi, gerçekçi bir yedek plan duyan oldu mu? Hayır!
Çavuşoğlu dün; ‘Astana ortadan kalkmadı, sadece yara aldı’ derken Moskova’nın Esad’a söz geçiremedikleri şeklindeki mazeretlerini inandırıcı bulmadıklarını da ekliyordu.
“Astana’dan kalkmaya niyetlenirken masaya geri oturmuş olabiliriz ama fazla da umudumuz yok, inancımız kırıldı” anlamına gelmiyor mu bu?
‘Kaldığımız yerden tekrar bismillah’ deyip geri dönse de Ankara’ya ‘bir döndük pir döndük’ hissiyatı hakim değil.
Görünen köy kılavuz istemez. Perşembenin gelişi nasıl çarşambadan belliydiyse, perşembe de cumanın habercisi.
Sürdürülebilirliğine ikna edildiği için dönmüş değil Ankara. Testten geçemedi süreç. Astana’nın gelecek vaat etmediği, deneme yanılma metoduyla da görüldü.
Yazarlar
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURMehmet Ali Sebük’ü neden kimse hatırlamıyor? 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
8.08.2025
5.08.2025
29.07.2025
26.07.2025
24.07.2025
23.07.2025
15.07.2025
10.07.2025
19.06.2025
5.06.2025