Akın ÖZÇER
Taraf’ın pazar günkü manşeti İstanbul Emniyeti Terörle Mücadele Şubesi Müdürü olarak atanan isimle ilgiliydi. Adı, 1996 yılında gözaltında işkence yaptıkları gerekçesiyle yargılanarak 14 ay hapis cezasına mahkûm edilen polis memurları arasında yer alıyordu. Bu cezanın iyi halden ertelenmesi üzerine iç hukuk yollarını tüketen davacı taraf AİHM’e (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) başvurmuş ve Strasbourg’dan AİHS’in (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi) işkence yasağıyla ilgili 3. maddesini ihlal gerekçesiyle Türkiye’yi mağdurlara 10’ar bin avro ödemeye mahkûm eden bir karar çıkartmıştı. Aynı isim, 1997’de bu kez işkenceyle hayatını kaybeden Süleyman Yeter’le birlikte gözaltında tutulan 15 kişiye işkence yapılması olayına karışmıştı. Mağdurlardan Asiye Zeybek Güzelaylar sonra çıkarıldığı mahkemedeki ilk duruşmasında gözaltındayken tecavüze uğradığını dile getirmiş; olayı daha sonra yargıya taşımış, polis memurlarıyla ilgili olarak verilen takipsizlik kararı kesinleşince AİHM’e başvurarak Türkiye’yi mahkûm ettirmişti.
İşkence davalarından yargılanmış ve iki kez mahkûm edilmiş bir ismin Emniyet’te bu hassas göreve yeterli başka kimse yokmuş gibi atanmasına tepki gösterenler haklı. Atamaların sorumlusu siyasi iktidar olduğu için fatura kaçınılmaz olarak hükümete kesiliyor ama bu atamayı siyasi değil bürokratik bir tercih olarak görmek çok daha doğru olur kanımca. Zira “cooptation”, yani kurumların kendi atamalarını kendilerinin yaptığı sistem Türkiye’de öteden beri uygulanıyor ve vesayet rejiminin de önemli ayaklarından birini oluşturuyor.
Unutmamak gerekir ki atamaların sadece dikey değil, yatay olarak da memurların özel yaşantılarıyla ilgili bir yönü bulunuyor. Hangi bakanlık ya da kurumda olursa olsun her memurun iyi bir görev yerinde olmak, buradaki görev süresini olabildiğince uzatmak, buna karşılık zor yerlerde mümkün olduğu kadar kısa görev yapmak gibi bazı insani istekleri olur. Ama bu isteklerin sadece memurun nitelikleri ve çalışmaları esas alınarak değerlendirildiği adil bir personel sistemi (méritocratie) olmadığından bazı “kısa yolları” devreye sokanların genelde çok daha başarılı oldukları görülür. Bürokrasi bakanlık ve kurumların başına gelen siyasilerin bu sisteme mümkün olduğunca karışmamasını ister. O bakımdan bakanlar hatta başbakan dahi atamalarda çoğu kez içeridekiler ki kendilerini devletin asıl sahibi olarak görmek gibi bir alışkanlıkları vardır tarafından yanıltılabilirler.
Somut örnek aranıyorsa, bürokraside söz gelimi 80 darbesinden bu yana çeşitli bakanlıklarda iyi yerlere atanmış önemli isimlerin kariyerlerine bakmak yeterli olur. İstisnalar hariç askerî yönetim altında ayrıcalıklı konumda olanlar bu ayrıcalıklarını kariyerleri boyunca hiç yitirmemişlerdir mesela. Özal ve Demirel döneminin öne çıkan bürokratları her ne hikmetse DSP ve AK Parti dönemlerinde de ayrıcalıklı konumlarını korumuşlardır. Belki AK Parti aleyhinde konuştukları, örneğin Erdoğan’ın Kıbrıs’ı sattığını orada burada söyledikleri olmuştur ama olsun varsın. Onlar vesayet rejiminin güvendiği vazgeçilmez isimler ve bu devletin gerçek sahipleri olarak her dönem göz önünde kalacaklardır elbette.
Dikkat edilirse hükümetlerin bir iki danışmanın ötesinde bürokraside atama yapmaya kalkışması hemen tepkiyle karşılanır ve kişisel temelde “torpil”, genelde “kadrolaşma” olarak yerden yere vurulur. Oysa tüm demokratik ülkelerde iktidar değiştiğinde üst düzey görevliler değişir. Hükümetlerin politikalarını uygulamak için kendi bürokratlarına ihtiyacı vardır ama Türkiye’de devletin ideolojik süzgeçten geçirilmiş “tarafsız” bürokratına dokunmamak esastır. O zaman söz gelimi Kıbrıs politikanızı mı değiştireceksiniz, buna karşı çıkacak ulusalcı bir üst düzey bürokratla çalışmak zorunda kalırsınız. Yok, görevden almaya kalkarsanız, ya Danıştay onu göreve iade eder, ya da personel dairesi aynı tornadan çıkmış üç yeni isim önerir, seçim hakkınızı da kullanmış olursunuz. Böylece birilerinin hep pastanın çileğini yediği, diğerlerinin irili ufaklı kırıntıları topladığı bürokratik sisteminiz seçilmişlerin elini kolunu bağlayıverir.
Geçen kasımda daha Uludere olmadan kaleme aldığım “Devlet ve bürokratik elitler” başlıklı yazımda, Türkiye’nin bürokratik elitlerinin siyasi ağırlığı bakımından incelenmeye değer ülkelerin başında geldiğini vurgulamıştım. Gücünü mevcut darbe anayasasının antidemokratik ve ideolojik hükümlerinden alan Türkiye’nin asker ağırlıklı bürokratik elitlerinin bugün sesini çıkarmıyor görünse de etkinliğini yitirmediğinin altını çizmiştim. Kendi ayrıcalıklarına karşı gördüğü için AB sürecine açıkça tavır koyduktan sonra “bürokrasideki” tek tük reformcu unsurları da, AK Partili bakanların imzalarıyla tasfiye etmiş olduğu için bugün artık çok daha homojen olduğuna dikkat çekmiştim.
Görünen o ki vesayet rejimi bürokrasinin siyasetçi üzerindeki ağırlığı sayesinde tıkır tıkır işlemeye devam ediyor. Sadece AK Parti’ye iktidar yolunu kapatmak amacıyla kamuoyunu etkilemeye yönelik aleyhte açıklamalardan belki ters teptiği için vazgeçildiği anlaşılıyor. Bunda ayrıca Ergenekon sürecinin de olumlu etkisi var kuşkusuz.
Asker/sivil bürokrasi bu ayrıcalıklı konumunu sürdürmek için şimdi yeni anayasa sürecini sulandırmak isteyecektir. Başta AK Parti olmak üzere siyasi partiler bu oyuna gelirlerse, bu tür atamalarla karşılaşmak “olağan”, vesayet rejiminden kurtulmak ise hayal olacaktır.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURÜzgünüm, kimse Türkiye’yi bölmek istemiyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞKOMÜNİST BİR YAZAR VE“İKİ KADIN İKİ AŞK…” 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIR'Yeni Türkiye'de umudu yalnızca 51 kişilik komisyona bırakmalı mıyız? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan Özkanİsrail ordusu, Gazze’de ekilebilir arazileri de sıfırlıyor 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNZengezur’a Trump kaması: Kime niyet kime kısmet? 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA15 Ağustos Toplumsal Devrime Giden Yol... 11.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezTeo-politik inşaya karşı dinsel bireycilik: İtaat mı? İtiraz mı? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayBir dönüm noktasında mıyız? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunÖzlemek ne uzun bir mesafe, Dersim… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilYolsuzluk: Çürümenin Kurumsallaşmış Hali 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYargı niye böyle? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakKadife eldiven zamanı 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNE“Norm Devlet” üzerinde 19 Mart gölgesi 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanDevleti yönetenler milletlerine güven vermek istiyor olsaydı… 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUÇevremiz çok bilinmeyenli bir denklem gibi, yoksa bilinebilir mi? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRBU KOMİSYON NE ÇÖZER? 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKYeni Süreç, korkular ve umutlar 10.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUSiyaset CHP’siz, CHP siyasetsiz olmaz 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENSüreç Olmasaydı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasHükümet yalanladı konu kapandı 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluGeri dönülmez çözümde son düzlük... 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNÜretici Güçlerin Gelişiminin Motorlarından Biri Olarak Toplumsal-Sınıfsal Mücadeleler 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHakan Fidan'ın diploması 9.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanAK Parti kendini nasıl bu hallere düşürdü… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçKürt sorunu, komisyon ve Marx… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÇeteler çağı ve muhteşem çöküş… 8.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞAdemimerkeziyet: Dikey güçler ayrılığı ya da paylaşımı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazAYM kararı yargıyı bağlayacak mı? 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: “İmralı’da Bir Mahkûm” 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraÇağdaş Türkiye 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTUtanmazlığın ve Çürümüşlüğün Belgesi: Sahte Diploma Skandalı 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇİsa’nın takipçilerine sığınan Muhammed’in takipçileri 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluKalorifer kazanından rektör danışmanlığına ve öğretim görevliliğine uzanan yol: Sahte diplomaya ne g 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarŞeffaf, açık ve çoğulcu 7.08.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜR‘Dijital devlet’ işgali: Girilmedik kurum yok! 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞMeslek liseleri tartışmaları (1) 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEKaş yaparken göz çıkarmak 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUDemokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERİki öncü şirkete nasıl sızıldı: Denetimsizliğin çürüttüğü devlet 6.08.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNKalemşörler ve Çubuk Ustaları da Silah Bıraksın! 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTerörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi EgilmezEkonomiyi düzeltmekle iş bitmez 5.08.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciÇürüme! 4.08.2025 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakPartiler ve toplum nereye gidiyor? 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın korktuğu başına geldi 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBatı, Türkiye, ulus-devlet: Vazgeçmenin fırsatları ve riskleri 3.08.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRKomisyon hayırlara vesile olsun inşallah… 2.08.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSüreç ya da Çözüm Komisyonu 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞZora girmiş bir anlatı: “ABD emperyalizminin değişmez stratejik hedefi bağımsız Kürt devleti” 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKEzberler bozulurken mağduriyetler de son bulmalı 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYAzerbaycan ile Rusya arasında savaş çıkar mı? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİHıristiyanlıktaki “kurtuluş” fikrinin İslamda yeri olabilir mi? 1.08.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUKötülük durur durur, seni de vurur! 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYAnkara, CHP, Çözüm Süreci ve Şam Arasındaki Tıkanıklık: 29.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBeyaz Toroslu savcı olayına iktidar nasıl bakıyor? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünSuriye’de istikrarı sağlamak mümkün mü? 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç ve Suriye denklemi 27.07.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANTartışmayı kazanmaktan önce becermek gerek 21.07.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYABeşiktaş düzene karşı çıktı: Sessiz devrimin adı olacak 19.07.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerULUSAL KİMLİK DAVASI 18.07.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTaşıyıcı koalisyonlar ve ormanın içindeki CHP 17.07.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMAcaba Kürt sorununun önündeki engel “Atatürk miti” mi? 14.07.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENKürt ulusunun kavgasında bir sosyalist lider 13.07.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞDemirtaş’a Kobane mahkumiyeti: Gerekçedeki “10 kusurlu hareket” 28.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
1.08.2025
1.08.2025
26.06.2025
6.05.2023
24.05.2018
9.02.2018
24.04.2018
11.04.2018
28.03.2018
22.03.2018