Aydın ENGİN
Ahmet Şık’ı biliyorsunuz.
Peki, “iyi” tanıyor musunuz ?
Ben iyi tanırım. Hatta “çok iyi” tanırım.
Habercinin hasıdır. Milletvekili bile oldu ama yine ve hep haberci kaldı. Mesleğe leke sürmedi, tembellik etmedi. Meclis çalışmalarından vakit buldukça habercilik yapmadı; habercilikten vakit buldukça milletvekilliği yaptı. Şimdi de öyle.
Önce Gülen Cemaatı’nın “ne olduğunu ve ne olmadığını” anlattığı “İmamın Ordusu” kitabı yüzünden aylarca Silivri’de konuk edildi.
Tahliyeden kısa süre sonra yeniden Cumhuriyet’e döndü ve haberciliğe başladı. Saray destekli Cumhuriyet davasında sanıklar arasında elbet o da “onurlu yerini” aldı. O da Silivri’de aylarca volta attı. O da hepimiz gibi hüküm giydi. İkimiz de yedişer buçuk yıla hüküm giyenler arasındaydık.
Yargıtay 16. Dairesi hepimiz hakkında verilen hapis cezalarını bozdu. Şimdi Yargıtay Genel Kurulu kararını bekliyoruz.
Ama Yargıtay 16. Dairesi Ahmet Şık için, yaptığı bir haber yüzünden TCK 301’den ve TMK’nın 6. Maddesinden (Terörle Mücadele Kanunu) ayrıca yargılanması gerektiğine karar verdi.
Yani yargı, hele AKP yargısı Ahmet Şık’ı hepimizden daha çok “seviyordu”.
Bu “sevgi” sürüyor.
Nitekim…
* * *
Nitekim Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı bir kaplumbağa çevikliği ve hızı ile Ahmet Şık’ın tastamam 806 gün önce yani 26 ay önce yaptığı bir TV konuşmasında suç işlediğini keşfetti ve “resen” yani bir isteğe, bir başvuruya, bir suç duyurusuna ihtiyaç duymadan kendi başına karar vererek soruşturma başlattı. (Valla ben başsavcının yalancısıyım. Kendi başına yani resen karar verdiğini onların açıklamasından aldım).
O soruşturmanın sonunda bir iddianame düzenlenir ve Ahmet Şık bir kez daha yargıçların karşısına dikilir mi bilemem. Göreceğiz.
Bu aşamada sormak istediğim pek basit:
Ankara Başsavcılığı, Ahmet Şık’ın devlete karşı ağır bir suç işlediğini farketmek, kaydetmek, harekete geçmek için acaba neden 806 gün bekledi?
Öyle ya, Ahmet Şık Ankara Cumhuriyet Başsavcısı’nın derin uykulardan uyanıp soruturma açtığı TV konuşmasını 27 Mart 2019 günü meslektaşımız Hilmi Hacaloğlu’nun Tele 1’de sunduğu “Türkiye’nin seçimi” programında yaptı. Yani 806 gün önce. Yani 2 yıl 2 ay önce…
* * *
Ahmet Şık’ın o programda “devlet” kavramı ve kurumu üstüne söylediklerine gelirsek…
Mafya şeflerinden Türk milliyetçilerine kadar toplumun bir kesiminin devletin kutsal bir varlık olduğuna iman ettikleri, Türk milliyetçiliğinin “Devlet ebed müddet” gibi fiyakalı ama temelsiz bir sloganı benimseyip her fırsatta kullandıkları bir ülkedeyiz. Keza İttihat Terakki’den miras devlet tapıncı’nı bilinç altında koruyan ana muhalefetin kimi sözcülerinin “videolar dizisi”yle ilgili olarak “AKP iktidarı çok kirlendi” deyip, aslında iğrenç ölçülerde kirlenenin “devlet” olduğu gerçeğine asla değinmemeyi yeğledikleri bir siyasal iklimdeyiz
Ahmet Şık’ın TV programında söylediklerini bu açıdan ve bu gözle değerlendirmeye ne dersiniz?
Acaba Ahmet Şık’ın suçu bugün iyice su yüzüne çıkan gerçeği epey önceden söylemiş olması, yani erken öten horoz olması mı dersiniz?
Türk milliyetçileri, ırkçıları, hatta ümmetçi geçinip milliyetçiliğin hasını benimseyenler “devlet ebed müddet” sloganını “Türk devletleri kurulurken kurucular, devletlerinin ilelebet devam etme şuuru içerisindedirler. Devlet ebed Müddet” sözü en basit ifade ile bu şuurun kelimelere dökülmüş halidir” diye açıklarlar, tanımlarlar.
Devlet kuranların kurdukları devletin ilelebed (=sonsuza kadar) yaşamasını istemeleri elbette anlaşılır. Peki Cumhurbaşkanlığı forsunda bile yer alan “Tarih boyunca kurulmuş 16 Türk devleti” nasıl açıklanacak?
Öyle ya, 16 devleti ilelebet yaşatılamamış, yıkılmış ki 17. olarak Türkiye Cumhuriyeti kurulmuş.
Acaba Ankara Cumhuriyet Başsavcısına Ahmet Şık hakkında resen başlattığı soruşturmayı tamamlayıp, iddianame tanzim edip kovuşturma aşamasına geçilmeden önce “devlet” kavramı üzerine bir eğitim semineri mi önersem?
Yoksa bu sevdadan vaz mı geçsem?
Öyle ya “Ey gazeteci sen devletin koskoca başsavcısına ders vermeye mi kalkıyorsun” diye kükreyip bir soruşturma da benim için açar, beni de kutsal Türk devletinin Silivri rezidansında konuk ediverir…
Neme gerek, Susuyorum; bu “Tırmık”ı da yazmıyorum, siz de okumuyorsunuz.
Tamam mı ?
Yazarlar
-
Akif BEKİVicdansız senenin kelimesi dijital vicdanmış 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKErken Cumhuriyet dönemi eleştirileri: Revizyonizm mi, Türk usülü “woke” mu? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünGemini’ye göre 2026’da Türkiye… 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURHavf ve reca arasında yeni bir yıla... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA2026’ya Girerken; Barış, Demokratik Toplum ve Enternasyonal Özgürlük Yürüyüşü... 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEBölücüler ve Ülkücüler 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ocaktan2026’da deliler çağına karşı bir umut ışığı yanar mı? 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciOkudukça yoksullaşan bir ülkeyiz 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolKara bir yıl 2025 31.12.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZTürkiye’ye özgü sürecin muhasebesi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAfrika Boynuzu’ndaki oyun: İsrail kime şah çekti? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENNasıl anılmak isterdiniz? 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBarış Akademisyenleri'nin göreve iadesine istinaf engeli: Daire, Danıştay kararına direndi 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUÇözüm için mücadele demokrasi için mücadeledir 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU2026: Beklentiler, beklentiler… 30.12.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞUlus devlet, milli egemenlik, çevre, insan hakları, uyuşturucu ve Venezuela 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRTürkiye'de davaların portresine kısa bir bakış: Hâlâ en güçlü ortak talep neden adalet? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRUyuşturucu dosyasındaki sürpriz isim! "Cumhurbaşkanımızın tensipleri ile…" 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçLeyla Zana ve Gözde Şeker ne yaptı? 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİktidar medyası infilak etti 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞYENİ YILDA DA KURU EKMEK BİZİ BEKLİYOR… 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇER23 yılın en kötüsü 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBir fotoğraf karesinden çok daha ötesi... 29.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇALRTÜK ve basın özgürlüğüne geçit yok… 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRAN11. YARGI PAKETİ, YENİ ADALETSİZLİK VE EŞİTSİZLİKLER YARATTI 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENRaporların Gösterdiği 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN2025 giderken 28.12.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraYılın Kelimesi 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanKararsızlığın Erdemi: Kesinliğin Gölgesinde Düşünmek 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÜlke siyasetin neresinde, hangi evresinde? 27.12.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye, güvenlik ve 15 milyon bağımlı… 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTİslamcılık Öldü mü? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSovyetler ve Bookchin 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTAN100 Bin Dolar Kazanan “Yeni Yoksul” Mu? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYANLeyla Zana vakası bir gösterge. Ama neyin? 26.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa Karaalioğlu‘Entegre strateji’ varsa, niye tek yönünü görüyoruz? 25.12.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanKomisyonda uzlaşma çıkmazsa süreç yine de ilerler mi? 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilGüvenlikten kimliğe, inkârdan yurttaşlığa 24.12.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİSekülerleşme sorunu veya Müslümanlar nasıl modernleşecek? 23.12.2025 Tüm Yazıları








































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
31.01.2022
29.01.2022
28.01.2022
18.01.2022
17.01.2022
3.01.2022
24.12.2021
13.12.2021
6.12.2021
4.12.2021