Birgül HAKAN
Bu yazıyı tarihe not düşmek için yazıyorum.
Selahattin Demirtaş’a oy verdim. İnandım, çorbada tuzum oldu diyebilmek kısmet oldu.
Oysa her zaman mazlum güçsüzdü, mağdur güçsüzdü, haklı güçsüzdü …
Haksız olan ise güçlüydü ve yanında yer almaya alışmış insanların bir kısmı güçlü olan muhalefete yeşil ışık yaktı kimisi ise dile getirmese de örtülü destekledi, kimisi de yerel seçimlerde tatavacılardan yana taraf oldular. Bu seçimler de ise söyledikleri tek şey adayınız iyi, yaşam çağrısı da iyi “de” 2.tur da ne yapacaksınız? Sorusuydu.
Aslında bu soru diğer adaylara da sorulması gereken soruydu ama biz muhatap alındık çünkü onlara göre zayıf halkaydık.Ama inanç ve istekle çalışıldığında insanlar o samimiyeti,içtenliği ve niyeti algılıyor.
Sonuca baktığımızda güçsüz olan Halkların birleşince Türkiye de neler başarabileceğinin turnusol’u oldu bu seçim.
Gecekondu da yaşayan dar gelirlilerin, emekçilerin, ezilenlerin, ötekilerin sağduyusu da, sol duyusu da bazı aydınların yanından geçemeyeceği ve doğru öngörü içinde olduklarının yakın tanığı olduk.
Bazı aydınların ulaşamaya değer görmediği, dokunmadığı insanlardı onlar.
Kimisi ileri giderek sonuca bakıp Demirtaş şımarmasın diyebilme şımarıklığını dahi gösterebildiler. “Demirtaş’ı şımartacak bir tuğla koyabilmişler gibi” Oysa Demirtaş aday olduğundan beri söylediği şey ilkeler ve prensipler bizi birleştiren değerler ve oraya ben değil ilkelerimiz ve ideallerimiz ile aday olduğumuzdu. Seçim çalışmalarında kadın toplantısı yaptığımda Beykoz Şahinkaya da yaşayan bir kadın arkadaşım başkanım senin için çok çalıştık ama olmadı dediğinde kendisine bana değil iradeye çalıştık ben şimdi Demirtaş a değil inandığım ideallere çalışıyorum dedim.
Bunu görmeyerek, görmezden gelerek eleştirmek için vicdan gerekiyordu.
O da Demirtaş gönüllülerinde mevcuttu. Artık Türkiye de yeni yaşam çağrısı kabul gördü ve bizlere daha çok iş düşüyor kanısındayım. İsterseniz bir kez daha “Yeni Yaşam Çağrısı” başlıklı tutum belgesini hatırlayarak daha çok çalışalım:
“Yeni Yaşam Çağrısı”
“Adaylığımla; Türkiye’ye sadece yeni bir cumhurbaşkanı değil, aynı zamanda yeni bir yaşam öneriyoruz. Bu öneri, yıpranan kardeşliğin eşit temeller üzerinde yeniden tesisi için bir tekliftir.
Çağrımız; Türkiye’deki bütün halkların ve inançların birlikte birbirine benzemeden, birbirini benzetmeden, özgürce, yepyeni bir yaşam inşa etmelerinedir.
Toplumun üzerinde yükselen otoriter, antidemokratik, bürokratik ve cinsiyetçi devlet anlayışının başında oturan bir cumhurbaşkanı olmak için aday olmadım. Hayalini kurduğumuz Cumhurbaşkanı, sokakta halkın yanında, halkla beraber olandır.
Bunun anlamı; beraber yönetmek, yönetimi ortaklaştırmaktır. Yönetilmeyi değil, beraber eylemeyi geçek kılacak bu irade, kişilere değil, halklara kazandıracaktır.
Yeni yaşam; etnik, dinsel, cinsel ve sınıfsal ayrımcılığın karşısında sesi duyulmayanın, iktidar sahibi olmayanın, güçsüz kılınanın yanında yeşerecektir.
“Yeni yaşam; tek tipçi dayatmalara karşı çoğul, farklılıkların eşit ve gönüllü beraberliğine dayalı bir toplumsal varoluşu anlatıyor. Özgürlükçü ve demokratik bir Türkiye’nin mümkün olduğuna yürekten inanıyoruz.
Türkiye artık bir yol ayrımında. Ya devlet otoritesini daha da pekiştirecek ya da bütün ezilenlerin onurlu yaşam özlemlerini gerçekleştirecek radikal demokratik adımlarla, köklü değişim yoluna girecek.
Demokratik değişim için bu sisteme itirazı olanların gücüyle her şeyin Ankara’dan belirlendiği bürokratik ve hantal merkeziyetçi yapıyı köklü biçimde değiştirmek elimizde. O nedenle, bu seçimlerde üç aday ama iki çizgi yarışıyor.
Bizim çizgimiz;
Halkın doğrudan kendini yönettiği, farklılıklarını özgürce ve gururla ifade ettiği, geleceği hakkında söz üretip karar sahibi olduğu bir dünyayı ifade ediyor.
Bizim çizgimiz;
Neoliberal, antidemokratik düzen içinde, tekçi-mezhepçi veya ulusalcı anlayışlar arasında bir tercihe zorlanmayı reddediyoruz.
Bizim çizgimiz;
“En iyi hükümet en az hükmedendir” şiarına inanıyor, devletin küçüldüğü, yurttaşın ve demokrasinin büyüdüğü bir sistemi hedefliyoruz. Devleti korumak ve devlete hizmet üzerine kurgulanmış, kutsallaştırılmış hantal yapıyı araçsal, işlevsel ve hizmetkar bir devlet sistemine dönüştürmeyi öneriyoruz.
Devlet, tek bir kişinin ve onun etrafındaki hiyerarşik zümrenin belirlediği esaslarla artık yönetilmeyecek. Cumhur Meclisleri ile halkın devlet yönetimine doğrudan katılımı gerçekleştirilecek.
Kadın, gençlik, engelliler, inanç grupları, farklı kimlik ve kültür grupları, çifti, işçi ve emekçi meclisleri olacak. Böylece yetkileri artırılmış bir makam yerine, halkın yetkisinin artırıldığı bir devlet yönetiminin güvencesi olan cumhurbaşkanlığı dönemi başlayacak.
Sistemin bütün kanalları halkların demokratik iradesine açık hale getirilerek, demokratik bir işleyişe kavuşturulacak.
Türkiye, Milli Güvenlik Kurulu gibi vesayetçi, darbe ürünü yapılarla değil, demokratik kurullarla, güçlendirilmiş yerel yönetimlerle yönetilecek.
Devleti, devletin değil, halkın denetimine açacağız. Devlet Denetleme değil, Halk Denetleme Kurulu olacak. Açık ve şeffaf devlet, demokratik devlet olmanın temel koşuludur.
Devletin ali çıkarları ve hassasiyetleri değil, halkın çıkarları, hassasiyetleri ve talepleri odak noktası olacaktır.
Türkiye halklarının barış iradesi müzakere sürecinin güvencesidir.
Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde demokrasi güçlerinin kararlılığı barış sürecini hızlandırarak müzakerenin temellerini sağlamlaştıracaktır.
Kürt sorununun çözümü Türkiye’nin demokratikleşmesiyle eş zamanlı yürüyecek bir süreçtir. Sorun çözüldükçe Türkiye demokratikleşecek, Türkiye demokratikleştikçe çözüm hız kazanacaktır. Bunu sağlayacak irade, yıllardır barış mücadelesini yürüten bizlerde, Türkiye’nin demokrasi güçlerinde vardır.
Çankaya hedefimiz kalıcı bakış açısından stratejik bir önem taşımaktadır. Türkiye’nin baştan aşağı topyekün demokratikleşeceği, radikal demokrasinin kökleşeceği bir sürece talibiz. Değişim hedefimizin amacı budur.
Farklılıklarımız bizi zayıflatmaz, aksine güçlendirir.
Türkler, Kürtler, Aleviler, Ermeniler, Rumlar, Ezidiler, Süryaniler, Keldaniler, Araplar, Çerkezler, Lazlar, Pomaklar, Romanlar, hep birlikte demokratik ulusu oluşturmaktadır. Her türlü tekçilik son bulacak, yerine çoğulculuk esasına dayalı bir anlayış egemen kılınacaktır.
Devletin anayasası döneminden halkların anayasası sürecine geçişi gerçekleştireceğiz.
Mevcut anayasanın başyazarları kısa bir süre önce müebbet hapse mahkum oldu. 35 yıldır meşruiyeti olmayan bir cunta anayasasının zulmü altında yaşıyoruz. Bu anayasanın sağladığı yetkileri savunmak, darbeyi savunmaktır.
Devletin kutsandığı, halkların, dillerin, inançların ve kültürlerin yok sayıldığı bu anayasanın topyekün değiştirilmesi artık ertelenemez bir zorunluluktur.
Türkiye toplumunun çok etnisiteli, çok kültürlü ve çok inançlı yapılardan oluşan ‘çok kimlikli’ realitesi temel alınarak cinsiyetçi olmayan, ekolojik, eşitlikçi, sosyal ve özgürlükçü bir anayasaya ihtiyacı vardır.
Yeni Anayasa Demokratik Türkiye’nin ve yeni yaşamın toplumsal sözleşmesi olacaktır.
Gönüllü birlikte yaşam ancak eşitlik ve özgürlük temelinde gerçekleşebilir.
Aleviler, Hıristiyanlar, Museviler, Ezidiler gibi ezilen ve dışlanan tüm inanç ve kültürel grupların üzerindeki baskılar kaldırılmalı, herkesin dini inançlarını ve dünya görüşü çerçevesinde sosyal hayatını özgürce yaşamasının önü çoğulcu demokrasiye uygun bir şekilde açılmalıdır.
Anadilinde ibadet hakkı sağlanmalı, bugüne kadar devletin resmi din anlayışına hizmet eden Diyanet İşleri Başkanlığı kaldırılmalıdır. Devletin herhangi bir kurumla din ve inanç özgürlüğü üzerinde oluşturduğu tekçi tahakküme son verilmeli, başta ders kitapları olmak üzere tüm dokümanlardan farklı kimlik ve inançlara dönük nefret suçları içeren ayrımcı söylemler temizlenmeli ve bunlara cezai yaptırımlar uygulanmalıdır.
Cemevleri ve farklı din ve inançlara ait tüm mekanlar yasal statüye kavuşturulmalı.
Din ve vicdan özgürlüğünü içselleştirmiş, dini devletin tekelinden kurtaracak ve siyasetin aracı olmaktan çıkaracak, dini inancı olan veya olmayan herkesin eşit yurttaşlık temelinde istediği gibi yaşayabilmesine imkan veren özgürlükçü laiklik geliştirilmelidir.
Bergama köylülerinin siyanürlü altın madenlerine karşı direnmesinden bugüne doğa katliamları ülke gündeminden düşmüyor.
Bu coğrafyanın farklı köşelerinde farklı aktörlerle tekrarlanan tablo aslında aynıdır. Deresinin üzerine HES yapımına direndiği için jandarmadan dayak yiyen Karadenizli kadın, sanayi atıklarının zehirlediği Ergene suyuyla üretimini sürdürmeye çalışan Trakyalı çiftçi, yaşam alanları nükleer ya da termik santral inşaatlarıyla tehdit edilen köylüler.
Karnımızı doyuran toprak, kanımızı temizleyen hava, yaşamın kaynağı su ve bu dünyayı paylaştığımız diğer türler: Bugün bunların hepsi için direnmeyi göze alamayanların demokrasiden, adaletten ve insanlık için bir gelecekten bahsetmesine imkan yoktur.
Yaşam hakkı sadece insanlar için geçerli bir hak değildir. Bu gerçeklikten hareketle bütün hayvanların da yaşam hakkını savunmak temel ilkelerimizdendir.
Yerleşik kalıplara, ezbere ve kendini memleketin sahibi zannedenlere karşı bir isyan olan gençlik; sistem tarafından işsizlik ve eğitim gibi temel sorunlarla kuşatılmış durumda.
Çağrısını dillendirdiğimiz yeni yaşamda işsizlik, baskı ve yoksullukla terbiye edilmeye çalışılan gençler yönetimde söz sahibi olacak.
Kuracağımız ‘Cumhur Meclisleri’ içerisindeki gençlik meclisleri ile siyasetin ve hayatın her alanında gençliğin aktif katılımı sağlanacak ve gençlerin örgütlenmesinin önündeki tüm yasal engeller kaldırılacaktır. Gençlerin siyasal, ekonomik, sosyal ve kültürel haklarını etkin bir şekilde yürütmesi devletin yükümlülüğünde olacaktır.
Gençliğin sorunlarıyla uğraşmak yerine gençliği bir asayiş sorunu olarak tanımlayarak zapt etmeye çalışan zihniyete karşı yeni yaşam gençliğin sesi olacaktır.
Yeni yaşamı bizlere gençler müjdeliyor.
Gençlik başa çıkılacak değil, başa çıkarılacak kesimdir.
Eğitim her yurttaşın parasız yararlanabileceği kamusal bir haktır. Herkesin eğitim olanaklarına dil, din, inanç, etnik kimlik, cinsiyet, cinsel kimlik ve ırk ayrımcılığına maruz kalmadan eşit bir şekilde erişebilmesinin önü açılmalıdır. Kamusal eğitime yapılan harcamalar artırılmalı, eğitim bütçesinin eşit ve adil bir şekilde kullanılması sağlanmalıdır.
Eğitim sistemi; milliyetçi ve cins ayrımcı öğelerden arındırılmalı, her yurttaşın özgür ve eşit faydalanacağı, ezbercilikten uzak, bireyin yaratıcılığını geliştiren, yeteneklerine göre yönlendiren, bilimsel, demokratik, laik ve nitelikli bir eğitim hizmeti sunulmalıdır. Laik bir sisteme yakışmayan zorunlu din dersleri kaldırılmalıdır. Bireylerin dini eğilim ve taleplerine uygun olarak kendi dinlerinde ve seçmeli olarak verilmelidir.
Anadilde eğitim herkes için bir hak olarak kabul edilmeli, eğitimin tüm aşamalarında resmi dil olan Türkçe’nin öğretilmesinin yanısıra anadilde eğitim görme imkanı sağlanmalıdır.
Eğitim anadil temelli çok dilli bir yapıya kavuşturulmalıdır. Talep eden bir kişi dahi olsa herkesin bu hakka sorunsuz bir şekilde erişmesi mümkün kılınmalıdır.
Eğitim sınav merkezli olmaktan çıkartılmalı, YÖK kaldırılmalı, üniversitelerin akademik ve idari özerklikleri genişletilmelidir.
Her gün en az beş kadın katlediliyor. Kadına söz ve iktidar alanı bırakmayan erkek egemen toplumun kadın katliamı hızını kesmeden sürüyor. Kadına yönelik her türlü şiddetin ve ayrımcılığın karşısında ilkesel tutum sahibi olduk, bundan sonra da bu tutumuz devam edecektir. Yeni yaşam ancak kadınların öncülüğünde örgütlenebilir. Her toplum kadınların özgürlüğü kadar özgürdür.
Yeni yaşam çağrısı cinsel özgürlükçü toplumdur.
Farklı cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği sebebiyle öldürülen, baskı gören, dışlanan LGBTİ bireyler sistem tarafından görmezden geliniyor. LGBTİ’lerin varoluşu suç görülüp, homofobi ve transfobi besleniyor. Yeni yaşamda bütün cinsel kimlikler eşit yurttaşlık haklarıyla, ayrımcılığa uğramadan, hayatın her alanında özgürce onurlu bir varoluş sürdürebilecekler.
Türkiye yapısal bir dış politika değişikliğine gitmek zorundadır. Askeri vesayet dönemi Türkiye’sinin sorunları görmezden gelen dış politika anlayışının yerine, Osmanlı güzellemeleriyle kurgulanmış, bir bölgesel güç olma hevesinin ağır sonuçları ile karşı karşıyayız.
Ortadoğu’da kendisini mezhep çatışmasını körüklemek ve IŞİD gibi örgütlerden medet ummakla var etmeye çalışan Türk dış politikası, Batı’da neredeyse askıya alınmış AB’ye üyelik süreci ve duraksamış reformlarla akamete uğramıştır.
Farklı kimliklerin ve inançların birbirinin içinde erimeden beraber, demokratik, özgür ve eşit bir biçimde yaşadığı radikal demokrasi anlayışımız, dış politaka anlayışımızın da temelini oluşturmaktadır.
Neoliberal dönem, mülkiyet, üretim ve istihdamda köklü değişiklikleri de beraberinde getirdi. Üretim süreci çeşitli biçimlerde parçalandı, ölçeği değişti ve küçük birimlere ayrılarak yeniden yapılandırıldı.
Esnek çalışma başlığında toplanan, güvencesiz, taşeronlaşmış, sigortasız olarak çeşitli şekillerde biçimlenen çalışma koşulları emeğin maddi haklarını gasp etmenin ötesinde, emekçilerin tüm yaşamına dair haklarını da ellerinden almaktadır.
İş cinayetlerinin denetlenmesi, çocuk işçiliğinin önlenmesi, mevsimlik tarım işçilerinin çalışma koşullarının yeniden düzenlenmesi için doğrudan müdahil olan, başta güvencesiz çalışanlar olmak üzere tüm emekçilerin sosyal haklarının takipçisi bir cumhurbaşkanlığı hedefliyoruz.”
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- ÖNCE KARIŞTIR SONRA BARIŞTIR
6.02.2016 - Para, iktidar, güç
26.03.2016 - Kapitalizmin çanı neden çalar !
22.11.2015 - Fıtrat farkı
22.09.2015 - Erdoğanın üslubu
21.08.2015 - “Ne Yaptı Bize Bu Devlet”
12.08.2015 - BARIS BLOKU
25.07.2015 - Ölümsüzlüğe uğurluyoruz ...
22.07.2015 - Yanılmış olmayı çok isterdim
12.07.2015 - Her taziye zaruri midir?
21.06.2015
Yazarlar
-
Metin KarabaşoğluYönetilenlerin özgürlüğü yöneteni de özgürleştirir 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünEleştirelim ama plana da şans tanıyalım… 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolTrump Planı? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞ“Ortaklaşmacı demokrasi” örnekleri: Fransa-Yeni Kaledonya özerk bölgesi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURTrump’ın Gazze Planı’nın alternatifi ne? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİHamas’ı kim silahsızlandıracak? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYABarış ve Demokratik Toplumun İnşası İçin Meclis Adım Atmalı: Yasa Çıkarmalı, Komisyon Öcalan’ı Dinle 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilBeklenen Mesih: Kurtarıcı arayışının toplumsal anatomisi 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanS-400’leri ne yapabiliriz? 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEÖcalan’ın özgürlüğü 1.10.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciAsgari ücret 30.000 TL 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayArjantin’in çıkmazı: Şok terapi, bağımlılık ve ABD’nin gölgesi 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanJet motoru sıkıntısı: Tek geciken Kaan değil 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalKirk ve ICE vakaları ile faşizme doğru mu? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtNeden Yazmıyorsun? 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUGazetecilik bir kez daha tartışılıyor 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZYeni Çözüm Süreci: Hakikatle yüzleşme 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasKendi uçağımızı kendimiz yaparken 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKrallar ve ulus-devletler 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRMHP’li Yıldız’ın KON’u AK Partili Miroğlu’nun Roja Welat’ı… 30.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRTÜSİAD isyan etmişti: Ciner’e kayyumun gerekçesi o madde! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRZeytinlik yasasından Akbelen ve İliç'e; enerji ve maden hikâyesinde kaybolan gelecek 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANGazetecilik can çekişiyor! 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞSİYASETÇİ ZENGİNLEŞİRKEN VATANDAŞ FAKİRLEŞİYOR, NEDEN? 29.09.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERSarkozy’nin tarihi mahkûmiyeti 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluTrump’a neler verdik, neler alacağız! 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİTrump-Erdoğan görüşmesine hile karıştı mı? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUErdoğan’ın tercihleri 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇZaferden hapishaneye 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Trump’ın verdiği meşruiyet” notları 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYMutlakiyetçiler ve Cumhuriyetçiler 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunYazmak, ciddi bir iştir 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKSüreç Suriye’yi, Suriye süreci bekliyor. Peki bu kısırdöngü nasıl aşılacak? 28.09.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuBoeing - Gazze ilişkisi nedir? 26.09.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANAlev rengi hüznüyle sonbahar… 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNYetersiz bakiye! 25.09.2025 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaŞimdi de Mansur Yavaş hedefte 24.09.2025 Tüm Yazıları
Berk Cayangil
guzel yazi. tesekkurler. birbirimizi cok incitmemek onemli. aziz zaten.
mustafa çebi
Bilgi bir yan unsurdur. Gözlemcide şekillenir. Eleştiri yöntemi; eskinin referansı ve oluşturusunu da taşır... Sömürü oyununun küresel hacıları; bilgisi ve modern aklı ELEŞTİRİYLE ortamı endokrine ediyor. İnsan, ölüm yazgısına avunma içinde kültürel meşgalelerle avunuyor!