Celal BAŞLANGIÇ
"Kürt sorunu"nun yeniden çatışmalı sürece evrildiği 24 Temmuz 2015 tarihinden bu yana, Özgür Gündem Gazetesi yaklaşık bir yıldır sayısız soruşturma, dava ve sansürle karşı karşıya kaldı.
Basın özgürlüğüne, halkın haber alma hakkına dikkat çekmek amacıyla 3 Mayıs'ta başlatılan "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmenliği" dayanışmasına çok sayıda gazeteci, yazar, sanatçı, hukukçu, insan hakları aktivisti katıldı.
AKP iktidarını rahatsız eden bu dayanışma sürecinde, bir günlüğüne Özgür Gündem'de "Nöbetçi Yayın Yönetmeni" görevini üstlenen 56 kişiden 50'sine soruşturma açıldı.
Soruşturmalar bu dayanışmayı dağıtmada, aydınların gözünü korkutmada yeterli olmadı. Hatta tam tersine katılım daha da arttı.
Bu kez açılan soruşturmaları, 16 kişi hakkında "terör örgütü propagandası", "suçu ve suçluyu övmek", "suça teşvik" gibi, 14 yılı aşkın hapis cezası istemiyle iddianameye dönüştürdüler.
Bu da engellemedi Özgür Gündem'le dayanışmayı; basın özgürlüğü, halkın haber alma hakkı için direnişi.
Bunda da istedikleri sonucu alamayınca; yaratmak istedikleri korku ortamını sağlayamayınca, tersine dayanışmanın giderek büyüdüğünü görünce bu kez üç "Nöbetçi Genel Yayın Yönetmeni"ni tutukladılar.
Bunlardan biri Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütü'nün Türkiye temsilcisi Erol Önderoğlu'ydu. Neredeyse 20 yıldır basın özgürlüğü ihlallerini üçer aylık düzenli raporlarla tüm dünyaya duyuruyordu.
İkincisi, dünyaca ünlü mizah yazarı Aziz Nesin'in oğlu olma özelliklerinin ötesinde bu ülkenin vicdanlı yazar ve yayıncılarından Ahmet Nesin'di.
Üçüncüsü ise TİHV Başkanı, Adli Tıp Profesörü, uzmanlığıyla ilgili uluslararası kuruluşların katılımcısı olan Şebnem Korur Fincancı'ydı.
Bu tutuklamalar sadece Türkiye'de değil, uluslararası çapta büyük bir tepkiye yol açtı. Neredeyse dünya ayağa kalktı. Türkiye'nin bugün geldiği baskıcı, sansürcü yönetim anlayışı tüm dünyaya teşhir oldu.
Fazla dayanamadılar. 20 Haziran'da gerçekleştirilen tutuklamalar, 10 gün sonra tahliyeye dönüşmeye başladı. İlk haber Şebnem Korur Fincancı ve Erol Önderoğlu'ndan geldi. Sırada Ahmet Nesin var. Elbette onu da alacağız.
Bugün kadar meseleyi kavramayanlara "küçük bir katkı" sunmak amacıyla, Şebnem Korur Fincancı'yla yaptığım ve 78'liler Tükenmez Dergisi'nin 2012/Kış sayısındaki "Tükenmezler Galerisi" bölümünde yayınlanan röportajı elektronik ortamda ilk kez paylaşıyorum.
Böylece, bu güne kadar öğrenemeyenler okur da; Bahreyn'deki işkencelilerden Cizre'deki katliamcılara kadar bütün zalimlerin korkulu rüyası olan Şebnem Korur Fincancı'yı biraz daha yakından tanır, baltayı nasıl bir taşa vurduklarını daha iyi anlarlar.
Makyaj çantasında doku örneği kaçırıp Bahreyn’deki işkenceyi kanıtladı
Bahreyn’de bir gencin cesedi bulunmuştu denizde. Polise göre boğulmuştu. Ancak ailesi ısrarlıydı işkenceyle öldürüldüğünde. Çünkü önce gözaltına alınmış, sonra da “boğuldu” diye denizden çıkartılmıştı cesedi. Polis “Gözaltına bile almadık” diyordu.
Cesedi bulunan genç, ülkenin güçlü ailelerinden birine mensuptu. Akrabaları arasında bir de milletvekili vardı. Polis “Otopsi raporuna göre denizde boğulmuş, kabul ettiğinize dair imzayı atın, alın çocuğunuzun cenazesini” diye dayatıyordu. Ancak aile direnmekte kararlıydı.
Bir yolunu bulup merkezi Danimarka’daki Uluslar arası İşkence Rehabilitasyon Merkezi (IRCT)’yle ilişkiye geçmişlerdi. Çocuklarının kesin ölüm nedeninin belirlenmesini istiyorlardı.
Çözüm belli; Bahreyn’e gidilip otopsi yapılacak. Ancak ülkeyi yönetenler merkezin resmi girişini kabul etmiyor. Birleşmiş Milletler İşkence Özel Raportörünü bile kabul etmemiş Bahreyn.
IRCT’de bu konuda görev alan 30 uzman vardı. Ülkeye resmen girilemeyeceği için Bahreyn’e turist olarak gidilecek ve otopsi gizlice yapılacaktı. İşte bu nedenlerden dolayı içlerinde en uygun olanı Şebnem Korur Fincancı’ydı. Çünkü bu ülkeye giriş için Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından vize istenmiyordu ve Fincancı’nın tipi Batılılara pek benzemiyordu. Ancak gideceği ülkeyi ve görevini bilenler yine de çok telaşlıydı yapacağı bu işten.
“Turist” olarak bindi Bahreyn uçağına. Havaalanından çıkarken “Giden Yolcu”ların ne kadar arandığına baktı bütün dikkatiyle. Çünkü ülkeden çıkarken; kontrollerin ne kadar sıkı, ne kadar gevşek olduğuna ilişkin bilgi çok gerekli olacaktı Şebnem Korur Fincancı’ya.
“Kendilerini belli etmemeye çalışan” birkaç Bahreynli insan hakları savunucusu karşıladı havaalanında. Otelde kalmak tehlikeliydi. Çok sıkı polis kontrolü varmış. Ortaya çıkabilirmiş kimliği. Bu yüzden bir eve gittiler doğruca.
Ertesi gün kafasına hicabını taktı, başını örttü, abasını giydi ve “aileden biriymiş” gibi doğruca gitti taziye evine.
“Benim gelmeme yakın aile ‘suda boğulma’ diye verilen otopsi raporunu imzalayıp almışlar cenazeyi. Taziye evine getirmişler cesedi. Biz alet edevat bulduk otopsi için. Polis de etrafta acayip güvenlik önlemi almış. Onlar da bir şey olacak diye bekliyorlar. Ama otopsi yapmaya gelecek kişinin öncelikle bir erkek olacağını bir de batılı olacağını tahmin ediyorlar herhalde. Ben başım kapalı olarak, aileden biri gibi gittim taziye evine. Oradaki cenaze evleri ilginç. Türkiye’deki gibi değil. Ortada cenazenin hazırlandığı, yıkandığı bir yer var. Bir tarafta erkekler, diğer tarafta kadınlar duruyor. İkisinin de girişi ayrı. Ben kadınlar tarafından girdim. İçimde otopsi kıyafetlerim var. Üzerimdekileri çıkardım ve başladım otopsiye. Yapmak bir şey değil, toparlamak zor. Açıyorsun, dağıtıyorsun, örnek alıyorsun, sonra da topluyorsun. Beklediğimin aksine bir kadının bir erkek cenazesine otopsi yapmasını hiç yadırgamadılar. Kaygım boşunaymış. Çok ama çok muhteşemdiler. Hem çok yardımcı oldular, hem de çok saygılıydılar. Otopsiden sonra üstümü değiştireceğim, kanlı elbiseleri çıkartacağım. Bunu da erkekler bölümünde yapmam gerekiyor. Otopsi yapıldığını kadınlar görmemeli. ‘Arkanızı dönün’ dedim, üstümü değiştirdim. “
Cesedin göğüs kemiğini çıkartmış, bütün olarak almış Fincancı. Çünkü polisin suda boğulma iddiası var. Bunu ancak göğüs kemiğinin üzerindeki oluşumlarla anlayabilir. Gitmiş Bahreyn’deki deniz suyundan da örnek almış. Akciğerden, karaciğerden doku parçaları da var cesetten aldıkları arasında. Elektrik işkencesi olabileceğini düşündüğü el ve ayak dokularından da örnekler almış. Hepsini küçük tüplerde koruyucu sıvılara koymuş. Ancak koca göğüs kemiği, Bahreyn deniz suyu ve koruyucu sıvılarla dolu tüpleri havaalanı güvenliğinden geçirmek kolay değil. Sıvılarla dolu tüpleri makyaj malzemesi çantasına yerleştirmiş, hani “temizleme toniği”, güzellik kremi sanılsın diye. Tek kaygısı göğüs kemiğindendi ancak ona da pek bakmamışlar. Ancak kabine almama tehlikesi var, bu yüzden bagaja vermiş doku örnekleriyle dolu çantasını.
Bu sırada gösteriler sırasında bir genç de polisin attığı biber gazından yaşamını yitirmiş. Ona da otopsi yapmak istemiş Fincancı. Ancak ailesi korktuğu için hemen gömmüşler cenazeyi.
Türkiye’ye gelince otopside aldığı doku örneklerini inceleyince elektrikli işkence izi bulmuş. Ama göğüs kemiğinden elde ettiği bulgulara göre de denizde boğulma belirtisi varmış. Bir de öldürülen gencin şizofren olduğu bilgisi yan yana getirilince hikâye çıkmış ortaya. Belli ki psikolojik rahatsızlığından dolayı olur olmaz yerde ileri geri konuşan genç polis tarafından gözaltına alınmış, elektrikli işkenceden geçmiş. Bu sırada “ellerinde kalınca” öldü diye denize atmış polis.
Bu yılın ortasında Bahreyn’de yaptığı bu otopsinin Raporunu yazıp Danimarka’ya göndermiş Fincancı. Bahreyn Hükümeti itiraz etmiş “Gizlice ülkemize girip otopsi yaptı, bu işlem yasadışıdır. O dokuların o kişiye ait olduğu nereden belli” diye. “Bütün çalışılmış dokular hazır, hepsi arşivimizde. İstenirse DNA karşılaştırılması yapılabilir” yanıtı verilmiş. Sonra tahmin edilebileceği gibi Bahreyn Hükümeti “tısss…”. Ses çıkmamış bir daha.
Bağdat Caddesi solcusu
Şebnem Korur Fincancı’nın “adli hekim” olarak “işkence muayenesi” yapmak üzere bu günlerde Yeni Zelanda’dan Mısır’a, Filipinlerden İsrail’e uzanan kocaman bir coğrafyada süren yolculuğu İstanbul’un Kartal’ından başlıyor. Aile köklerinin bir yanı Kafkasya’ya, diğer yanı Kerkük’e; başka bir yanı Ege’ye, öbür yanı Gümülcine’ye kadar uzanan tam bir “Anadolu halleri”.
Babası hukukçu. Annesi ev kadını ama okumayla yazmayla politikayla yakından ilgili:
“Annem CHP’liydi. Eli kalem tutuyordu. Bu yüzden CHP’nin İstanbul İl Bülten Komisyonu başkanıydı. Şiir yazardı. Çocukluğumdan bana kalan anılardan biri de şair Ümit Yaşar Oğuzcan’ın evimize gidip gelmesiydi. Annem de kitap hazırlığı yapıyordu. Kapağı bile yapılmıştı kitabının. Sonra ben niyetlendim bastırmaya Gençlik yıllarında çok istemişti ama bastıramamıştı. Ancak ben de yetiştiremedim. Hastalığı çok hızlı ilerledi. Kitabının basılmış halini göremedi. Ben de CHP’ye çok gider gelirdim. Merak ederdim konuşmalarını. Babam daha çok makine tamir etmekle, müzikle uğraşırdı. Güzel akordeon çalardı. Annemin politikayla uğraşmasından da hiç hazzetmezdi. Ama o zamanın bütün burjuva ailelerinin klasik tercihi gibi CHP’ydi.”
Fincancı’nın çocukluk yılları Kartal’da geçiyor. Nisan sonu itibariyle mayoların giyildiği, ancak sonbaharda çıkarıldığı, sandal tepelerinde geçin bir çocukluk. İlkokul’dan sonra Kadıköy Maarif Koleji… Dönemin demokrat öğretmenleriyle; Türkiye’den, dünyadan haberdar; edebiyatla, sanatla yakından ilgili bir orta ve lise eğitimi… Elbette ki 68’in rüzgârında şekillenen bir gelişim dönemi.
“12 Mart olduğunda orta ikideydim. Boykotlarla yürüyüşlerle geçen bir süreç yaşanmıştı. Benim daha 13,14 yaşlarım. Yavaş yavaş düşünmeye başladığım yıllar. Sonra lise… Siyasi örgütlerin gazeteleri satılıyor, hangi siyaset ne diyor diye tartışılıyor. O zamanlar ben de Halkın Kurtuluşu gazetesini okumaya başladım. Bana en çok Mao’nun ‘Yüz çiçek açsın, bin fikir yarışsın’ sözü yakın gelmişti. Herkes kendi düşüncesini ifade etsin, dünya zenginleşin diye. Gerçi sonra gördük ki ne zenginleşmesi, daraltmışlar ama elimizdeki kitaplar öyle diyordu. Çok acı şeyler yaşadık lise yıllarında. Yanı başımızda ölümler yaşamaya başlamıştık. Bir arkadaşımız Belgrad Ormanına götürülüp işkenceyle öldürülmüştü faşistler tarafından. Ölümler giderek artıyordu. Politik olarak doğru bulduğum tüm hareketlere, boykotlara, yürüyüşlere, cenazelere katılıyordum artık.”
Politik hareketlerin evden saklandığı, Marksist kitapların, dergilerin kapaklarının değiştirilerek gizlendiği, “benim dini inancım yok” deyince anneden ilk ve son tokadın yendiği bir süreçten sonra sıra üniversiteye gelmiştir. Fincancı fizik mühendisi, uçak mühendisi, makine mühendisi gibi dallara heveslenir ama gerek öğretmenlerinin gerek aile çevresinin “doktor ol” telkini ve baskısıyla kendisini Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nde bulur.
Çok politik bir okuldur o yıllarda Cerrahpaşa Tıp. İlk yılın yarısı boykotla geçer. Kendini yakın bulduğu Halkın Kurtuluşu’ndan, Dev Yol’dan, Kurtuluş’tan, Partizan grubundan arkadaşları vardır.
“Kendimi komünist olarak tanımlıyordum. Ama örgütsel direkt bir bağım yoktu. Gördüğüm bütün yanlışları eleştirirdim. Bu biraz burjuva çocuğu olmakla, biraz eleştirel bakmakla, arkadaşlarımın taktığı isimle ‘Bağdat Caddesi solculuğu’yla ilgiliydi. Çünkü eleştiri o dönemde örgütlerin çok kaldırabildiği bir şey değildi. Ama ben hiç sözümü esirgemezdim. Doğru bulduğumu söylerdim. Fakültenin orada meşhur bir kahvemiz vardı; İkizler Kıraathanesi. Şimdi kebapçı olmuş. Sık sık kavgalar olurdu. Faşistler basarlardı, taşlarlardı. Arkadaşlarım da olsa şiddet uygulayanlara karşı çıktım, eleştirdim. Üniversitenin ikinci yılında yaşadım 16 Mart katliamını. Biz de oraya doğru gidiyorduk. Arkadaşlarımız, tanıdıklarımız vardı saldırıya uğrayanlar arasında. Bu olay hayatımın en büyük travmalarından biridir. Ardından boykot ve işgal…”
Hızla 12 Eylül’e doğru giden sürecin bütün hareketliliği içinde vardır Fincancı. Bildiriler hazırlar, okulundan çaldığı eski röntgen filmlerinden duvarlara yazı yazmak için şablonlar hazırlar. Dönemin siyasi tartışmalarında yer alır. Bunlardan biri de yeni yeni tartışılan Kürt sorunudur.
“Ulusların kaderlerini tayin hakkı gündeme geliyordu sık sık. Kaynak kitapları okuyorduk. Kürtlerin özgürleşme hali, bağımsızlık için mücadele edip etmemeleri, biz sömürüyor muyuz gibi tartışmalar vardı. Partizancıların ‘yarı feodal, yarı sömürge’ saptamaları biraz daha yakın geldi bana. Daha yoğun olmaya başladım Partizancılarla. Halkın Kurtuluşu ve Partizanla gönül bağım dışında Kurtuluşçularla, Dev-Solcularla birlikte olur, ilk çıktığından beri Birikim Dergisi okurdum. Herkes beni çok eleştirirdi Birikim okuyorum diye. O yıllarda Birikim okumak burjuva entelektüel tavır olarak kabul ediliyordu. Benim adım çıkmış zaten ‘Bağdat Caddesi solcusu’na. Pek umursamıyorum. Oysa dans etmeye gitmek dışında Bağdat Caddesi’yle de pek ilişkim yok.”
Taktığı küpe de, sevgilisiyle el ele dolaşması da yaşanılan dönemin ruhundan “Hiç yakışmıyor, burjuva bir hareket” diye nasibini alır. Hatta o zamanki sevgilisiyle “devrim nikâhı” da kıyılır. Yıllar önce boşansalar da, devrim nikâhını bozacak merci hala daha bulunamamıştır.
Ünlü 1 Mayıs Mahallesi’nde göçün İstanbul’a sürüklediği insanlar özellikle de kadınlar arasında yaptığı sağlık çalışmaları hayatının en unutulmaz anlarından biri olur Fincancı için. “Yeni aldığı cicileri” stetoskobu, tansiyon aleti ile sağlık taraması yapıyor, kadınları çocukları muayene ediyor, mahalledeki okulun salonuna topladığı kadınlara doğum kontrolünü anlatıyor, topladığı ilaçları götürüp dağıtıyor. Daha ileri bir takım incelemeler gereken kadınları kliniğe götürüyor “teyzem, halam” diye, asistanlar, hocalar kendisiyle uyumsuz bu “teyzelere, halalara” inanmasalar da ses çıkarmıyorlardı.
“Çok şey öğrendim 1 Mayıs Mahallesinde. Hem hekimlik adına, hem hastalarla iletişim adına, hem de insanlık adına. Mesela ilk defa bu kadar sosyal olarak farklı bir grupla bir araya geldim. Öğrenciyim, burjuva bir ailenin çocuğuyum. Çevremizde öyle bir ilişkim olmamıştı o insanlarla. İlk defa Anadolu’nun hallerini öğrendim. Kürtçe konuşan insanları dinledim, o dili duydum. Partizan’ın zaten çok önemli bir yeri vardı Kürt siyasetinde. Kaypakkaya bunları düşünüp yazdığı dönemde çok gençmiş. Çok takdir etmiştik bunları öğrenince. Çok da utanç duymuştum biz insanlara nasıl böyle bir şey yaparız, isyanlarını kanla bastırırız diye. O gün ne bileyim Dersim katliamını falan bilmezdik. CHP’li bir aileden, bunları olumlayan bir aileden geliyordum. Sabiha Gökçen’i olumluyordu benim ailem. Ben de öyle algılarken birden bire bambaşka bir Türkiye resmi çıkmıştı karşıma. 1 Mayıs Mahallesi’nin de o resmin netleşmesinde çok büyük bir yeri var bende. Yaşam koşullarının korkunçluğunu gördüm. İnsanlar nasıl koşullarda yaşıyorlar, ona tanık oldum. Ne kadar çaresiz kaldığımızı fark ettim. Onlar için bir sendikal hareketin ne kadar önemli olduğunu fark ettim. Öyle bir ortamda dayanışma olmadan yaşayabilmek olanaksızdı. Çok şey öğrendiğim bir çalışmaydı. O yüzden Partizancı arkadaşlara çok şey borçluyum.”
Adli Tıp’ın önemini keşfeder
Büyük bir hareketlilik, eylemler, cenazeler, boykotlar, işgaller, mahalle çalışmaları derken bir sabah uyandığında askerlerin darbe yaptığını öğrenir. 12 Eylül olmuştur. Gözaltılar, işkenceler, cezaevleri ile yoğun ama suskun bir süreç başlamıştır.
1 Mayıs’ta neredeyse kanla bastırılacak olan fakültedeki küçük protestoları, anfilerde, kliniklerde yapılan korsan afişlemeleri, çantasında Sovyetler Birliği Komünist Partisi Tarihi bulunduğu için Gayrettepe’ye kadar uzanan gözaltı süreci, dağılan sosyalist gruplardan arta kalan arkadaşlarıyla“nerede hata yaptık” diye bir araya gelinilen okuma ve tartışma toplantılarıyla geçen bir sürecin sonunda doktor olarak bitirir Cerrahpaşa’yı.
Mecburi hizmeti Gaziantep’e çıkmıştır. Bu arada evlenmiş ve bir çocuğu olmuştur. Görevi kent merkezindedir. Görünüşte her şey iyidir ama en büyük sıkıntısı çaresizliktir.
“Çözümsüz kalıyorsun. Hastaya tedavisini veriyorsun, reçetesini yazıyorsun. Bir hafta sonra geliyor yine aynı durumda. ‘Ne oldu’ diyorsun, ‘İlacımı alamadım’ diyor. Gidip ben alıyorum eczaneden ilacını, bir hafta sonra yine aynı. ‘Hava soğuk, soba yakamıyoruz’ diyor. Benim dışımda o kadar çok etken var ki tedaviyi engelleyen, nasıl çözeceğimi bilemiyorum. Böyle hekimlik yapamayacağıma karar verdim. Klinisyen olmaktan vazgeçtim. Patoloji yapmaya karar verdim. Hiç olmazsa benim gördüğüm neyse onun tanısını koyarım. Ancak asistan olarak patolojiye giremiyorum. Çocuk doğmuş, anneme bırakmışım. Ben bir yerdeyim, eşim başka bir yerde. Ben İstanbul’a dönmek istiyorum ki, toparlayayım. Adli Tıp’ta kadro açıldı. Ben de girdim. Sevmezsem başka bölüme geçecektim ama sevdim, daha doğrusu önemini kavradım. Eğitimin bir parçası olarak asistanlar da Adli Tıp Genel Kurulu’na giriyor. O girdiğim genel kurulda da işkencede ölen Mustafa Hayrullahoğlu’nun dosyası tartışılıyor. İşkenceyi nasıl örtbas ettiklerini gördüm hayatımda ilk defa. Falaka işkencesinin bulgularına ‘Ayak tabanları üzerinde tepinmiştir’ diyorlar. ‘Kafasını oradan oraya vurmuştur, merdivenlerden yuvarlanmıştır’ diyorlar. Dedim ‘Bu iş böyle olmaz. Bu işi adam gibi yapmak gerekiyor’. O zamana kadar hiç aklıma gelmemişti, Adli Tıp’la ilgili bir şey düşünmemişiz. Adli Tıp’la ilgili ders aldık ama işkence gibi devletin işlediği suçlar tartışma konusu olmamıştı. Oysa biz öğrenciyken öldürülen arkadaşlarımızın cenazesini almak için Gülhane’deki Adli Tıp’a giderdik. Otopsisi yapılmış cenazeyi alır yürüyüş yapardık. Ama o otopsinin sonucunu bilmezdik. Nasıl aklarlardı bilmiyoruz. İçerden ilk defa gördüm ve ‘Bu işle uğraşacağım ben’ dedim. Bu işi öğrenecektim adam gibi. İnsanlar bilmediği için boyun eğiyorlar otoriteye. Bilirsek boyun eğmezdik. Mustafa Hayrullahoğlu bu nedenle benim gözümü açan ilk vakadır.”
Verdiği raporlar, ortaya çıkarttığı işkence bulguları nedeniyle devletin valisiyle, polisiyle, üniversitesinin rektörüyle gergin, görevden almalı, neredeyse vatan hainliğiyle, devlet düşmanlığıyla geçecek yeni bir süreç başlamıştır artık Şebnem Korur Fincancı için.
Kayıplar, faili meçhuller, işkenceler, ölümlerle geçen süreçte önce doçent, sonra profesör olur Fincancı. Anabilim Dalı Başkanı olur, görevden alınır, mahkeme kararıyla geri döner, Adli Tıp Kurumu 1. İhtisas Kurulu üyesi olur, sonra kurula başkan olur, görevden alınır, mahkeme kararıyla geri döner, bir süre sonra tekrar alınır… Bu arada Adli Tıp Uzmanları Derneği’nin kurucu üyeliğini ve başkanlığını yapar. İstanbul Tabip Odası’nın Genel Sekreterliğini üstlenir, Türkiye İnsan Hakları Vakfı’nın kuruluşuna katılır. Mesleğiyle ilgili çeşitli uluslar arası kuruluşlarda görev alır, uzmanlık alanıyla ilgili olarak doktor eğitimlerine katılır. BM Uluslar arası Savaş Suçları Mahkemesi adına Bosna’daki toplu mezarlardan çıkarılan cesetlere otopsi yapılmasından, BM İstanbul Protokolü’nün hazırlanmasına kadar işkencenin ortaya çıkartılması, işkencecilere “suçüstü” yapılması ve işkencenin önlenmesi için için hem Türkiye’de hem de uluslar arası platformlarda büyük bir savaşım verir.
İşkence yapan resmi görevlilere karşı bilimin ve uzmanlığının ışığında verdiği raporlar defalarca Valilerin, emniyetçilerin, hatta mensubu olduğu üniversitenin rektörünün hedefi yapar Fincancı’yı. Bu dikkat çekici çabası ve uğradığı saldırılar 1999’da ve 2000’de iki ayrı yazıma konu olmuştu çalıştığım Radikal gazetesinde. Birinin başlığı “Buralara sakın gelme Hipokrat”tı, diğerinin başlığı da “Hipokrat ‘suçüstü’ yaptı”ydı. İşte o yazılardan kısa bir alıntı.
‘Sen misin işkence raporu veren!’
“İstanbul Valiliği, Adalet Bakanlığı'na bir yazı yazıyor:
‘İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Bölüm Başkanı olup, Adalet Bakanlığı'na bağlı Adli Tip Kurumu'nda İhtisas Kurul Üyesi olarak görev yapan Şebnem Korur Fincancı'nın illegal sol görüş sempatizanı olarak tanındığı, yasadışı örgüt mensubu ve sempatizanı olan kişilerin rapor ve tahkikatlarında lehlerine hareket ettiği, polis aleyhine tutum ve davranışlarda bulunduğu, sanıkların kati raporlarında polisi suçlu çıkarmak için aşırı çaba sarf ettiği, bunun son örneğinin, sözde gözaltına alındığı İstanbul Emniyet Müdürlüğü'nde işkence sonucu öldürüldüğü ileri sürülen Süleyman Yeter ile ilgili hazırlanan raporda görülmüştür.’
‘Allah Allah! Bu da nereden çıktı, Süleyman Yeter davası hâlâ sürmüyor mu? Yargılamayı Valilik yapıyor da bu yüzden mi Süleyman Yeter'in (sözde gözaltında işkence sonucu öldürüldüğü ileri sürüldüğü)ne karar verebiliyor’ demeyin. Burası Türkiye.
Gelelim yazının ikinci bölümüne:
‘Türkiye ortalamasının 19 katı nüfus yoğunluğuna sahip ilimiz (İstanbul), ülkemiz genel nüfusunun yüzde 23’ünü bünyesinde barındırmakta, stratejik konumu, tarihsel, sosyal, kültürel özellikleri ve bünyesindeki sanayi, ticaret, ulaşım, eğitim, sağlık, turizm, sanat gibi dinamik sektörleri, 10 milyona varan nüfusu ve cazibe merkezi haline gelmiş, bu nedenle de aldığı göçlerle plansız ve çarpık yapılaşma neticesinde…’
Yazı böyle uzayıp gidiyor. Hani neredeyse ‘Bu şartlarda işkence yapılmaz da başka ne yapılabilir’ denilecek.
Sonra da bakanlıktan bir istemde bulunuluyor:
‘Yukarıda açıklandığı üzere, objektifliği konusunda kuvvetli şüpheler bulunan Şebnem Korur Fincancı’nın görev aldığı kurulda adaletin sağlıklı işlemesi için yapılan işlemlerde sık sık problemle karşılaşıldığından, adı geçenin uygun görülecek başka bir görevde değerlendirilmesinin uygun olacağı hususunu takdirlerinize arz ederim.’
‘Yukarıda açıklandığı üzere objektifliği konusunda kuvvetli şüpheler bulunan…’
‘Ne açıkladınız da, objektifliği konusunda kuvvetli şüpheler varmış Şebnem Korur Fincancı hakkında?’ diye de sormayın. Yerseniz…
Adalet Bakanlığı adına yaraşır bir tavırla kendisine İstanbul Valiliği’nden gönderilen yazıyı soruşturma açması için Fatih Cumhuriyet Savcılığı’na gönderiyor.
Savcılık da Valiliğe başvurarak, Süleyman Yeter’e ilişkin ‘işkencede ölüm’ raporunun bir kurul tarafından oybirliğiyle verildiğini belirterek ‘küçük’ bir istemde bulunuyor:
‘Şebnem Korur Fincancı’nın sözü edilen raporda kurulun diğer üyelerinden ayrı bir görüş sergilediğini; yasadışı sol örgüt adına çalışma içinde olduğunu, böyle bir örgüte ve örgüt militanlarına yardım ettiğini belirten rapor, soruşturma evrakı, tanık beyanı gibi bilgi belgelerin belirlenip başsavcılığımıza gönderilmesi…’
Valilik de savcılığın bu istemini yerine getiriyor!
Gönderilen üst yazıda Fincancı’nın Adli Tıp Kurumu’nda lider konumunda olduğunu, kendi görüşleri doğrultusunda yönlendirmeler yaptığını öne sürüyor Valilik. İşin ilginci, Süleyman Yeter hakkındaki raporu veren kurulun çoğu üyesi Fincancı’nın üniversiteden hocası. Yani, söz konusu hakaretten onlar da nasibini alıyor. Ayrıca Valilik savcılığa gönderdiği yazıda ‘Ben’ diyor ‘idari tedbir alınması yolunda talepte bulundum, bir soruşturma talebinde bulunmadım.’
Sonra da, Şebnem Korur Fincancı hakkında İstanbul Emniyet Müdürlüğü tarafından gönderilen ‘müthiş’ suç dosyasını ekliyor yazının arkasına. İstanbul Emniyeti’nin ‘arşiv tetkikinde’ ortaya çıkan, Fincancı’nın nasıl bir ‘azgın militan’ olduğunun ‘tüyler ürpertici’ ilk kanıtı:
’17.12.1980 tarihinde Cerrahpaşa Tıp Fakültesi civarında, öğrenci yurtlarında ve kütüphanede örgüt bildirilerinin bulunması üzerine yapılan aramada, kütüphane içersinde Şebnem Korur’a ait çantasının içersinden Bilim ve Sosyalizm Yayınları, Bolşevik Partisi Tarihi, Ö.Stalin isimli kitabın çıkması üzerine Aksaray Emniyet Başkomiserliği tarafından gözaltına alınarak tetkik için müdürlüğümüze getirildiği ve 18.12.1980 tarihinde serbest bırakıldığı…’
İşte Şebnem Korur Fincancı’nın ilk büyük suçu! Yasaklanmamış bir yayın çantasında bulunduğu için bir gün gözaltında kalmak.
Gelelim ikinci ve başka bir büyük suçuna! Zaten üçüncü bir ‘suç’ da görünmüyor.
‘The Marmara Oteli’nde düzenlenen uluslar arası bir sempozyumda bölücü içerikli konuşma yapan öğretim üyesi S.Y. hakkında rektörlük tarafından açılan idari tahkikat neticesinde, adı geçene komisyon tarafından 3/2 çoğunlukla kınama cezası verildiği, komisyonda yer alan Şebnem Korur Fincancı, S.Y. lehinde oy kullandığı, söz konusu idari tahkikat evrakının İstanbul Üniversitesi’nde bulunduğu…’
Burada Hipokrat’ın başka bir ‘suçüstü’de var. Demek ki üniversitede açılan idari soruşturmalar da bütün ayrıntısıyla Emniyet’e bildiriliyor. Hatta kimin lehte kimin aleyhte oy kullandığının ayrıntısına kadar.
Şebnem Korur Fincancı’nın Emniyet tarafından savcılığı bildirilen ‘suç’ dosyasının bundan sonraki bölümü de tam anlamıyla evlere şenlik. Çünkü yazının bu iki madde dışındaki tüm bölümleri öğretim üyesi S.Y.’nin suçları!
“Müdürlüğümüzce 22.02.1997 tarihinde başlayan yasadışı silahlı terör örgütü MLKP operasyonunda 24.02.1997 günü yakalanarak, 0
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
-
Galip DALAYOrtadoğu’nun ‘Yeni Dönemi’ 9.12.2021 Tüm Yazıları
-
Muharrem SarıkayaOylardaki yükselişin ağırlığı 7.11.2021 Tüm Yazıları
-
Şevki ÇELİKCİKEMAL ARABACI 17.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin GürcanFırat batısı, Suriye, riskler, tespitler: Ufukta bir operasyon mu var? 13.10.2021 Tüm Yazıları
-
Metin MünirErkeğin kadını ezmesi 22.09.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AcetSon anketler ne diyor? 9.09.2021 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZKONYA KATLİAMI VE GAZETECİLİK MESLEĞİ ÜZERİNE 2.08.2021 Tüm Yazıları
-
Yasin AKTAYTaliban’ın inancıyla ters olma arzusu 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Süleyman Seyfi Öğün2023’e doğru Türkiye 26.07.2021 Tüm Yazıları
-
Yusuf KaplanFetih ruhu ve rüyası 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Cem SANCARHanımefendi diyeceksiniz 28.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ali AYDINİşsiz Kalan Antikorlar, Lanetli Pay ve Siyaset 17.06.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer F. GergerlioğluMuhafazakârlar çürümeye niye sessiz? 8.06.2021 Tüm Yazıları
-
Mustafa ÖztürkNiyet ve akıbet 29.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ayşe BöhürlerTarih büyük harflerle yazılmaz 28.05.2021 Tüm Yazıları
-
Gazi BAŞYURTBir zamanlar sayılamazdık parmak ile, şimdi eksiliyoruz birer birer… 25.05.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız ÖNENİsrail’in sonu gelmez işgalciliği 15.05.2021 Tüm Yazıları
-
Ömer Ahmet ÖZERENBİR 1 MAYIS Anekdotu… 10.05.2021 Tüm Yazıları
-
Osman CAN24 Nisan 1915: Kardeşimin Cenazesini Kaldıramadım Hala! 29.04.2021 Tüm Yazıları
-
Verda ÖZERBırak artık eski normali 28.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yetvart DANZİKYAN24 Nisan’ı anmak 24.04.2021 Tüm Yazıları
-
Kurtuluş TAYİZPandemide Erdoğan'ı devirme planı çöktü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali Saydam23 Nisan ‘Çocuklara Hürmet’ Günü 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Vedat BilginSistem değişti de ne oldu! 22.04.2021 Tüm Yazıları
-
Ali TarakçıZEVZEK'in asıl amacı Montrö değilmiş! 17.04.2021 Tüm Yazıları
-
Burak Bilgehan ÖzpekVesayet Nedir, Nasıl Kurulur, Niçin Çöker? 16.04.2021 Tüm Yazıları
-
Firuz TÜRKERDARBE GİRİŞİMİNE HAZIR OLMAK 4.04.2021 Tüm Yazıları
-
Yıldız RamazanoğluYeni metin ne söyleyecek? 25.03.2021 Tüm Yazıları
-
RAGIP DURAN'Bir tek kişinin otoritesi suçtur!' 22.03.2021 Tüm Yazıları
-
Sevilay YALMANMesele Gergerlioğlu meselesi değil! 19.03.2021 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKBACAKİZMİT KÖRFEZİ YAKIN, DENİZ BİZE ÇOK UZAK! 17.03.2021 Tüm Yazıları
-
Ural ATEŞERANADİL... 21.02.2021 Tüm Yazıları
-
Demir Küçükaydınİki Devrimci – Türeci ve Şahin 4.01.2021 Tüm Yazıları
-
Perihan MAĞDENHayaller: ETHOS, Gerçekler: BİR BAŞKADIR BENİM MEMLEKETİM 18.11.2020 Tüm Yazıları
-
Talat ULUSOY9 Eylül 1922, İzmir’in “KURTULUŞ” Günü’nde… 9.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mahmut ÖVÜRAK Parti mi “İhvan’cı” siz mi operasyon çekiyorsunuz? 8.09.2020 Tüm Yazıları
-
Mustafa Yurtsever2010 YILI REFERANDUMU’NUN BİTMEYEN HİKAYESİ 29.08.2020 Tüm Yazıları
-
Hilâl KAPLANİstanbul Sözleşmesi yaşatır mı? 7.08.2020 Tüm Yazıları
-
Eşref ÇAKARKonca Yazışmaları... 5.08.2020 Tüm Yazıları
-
Zekeriya KurşunOsmanlı Kudüs’ü 4.06.2020 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANÜmitliyim, çünkü… 26.05.2020 Tüm Yazıları
-
Kadri GÜRSELTürkiye’de darbe mi olacak gerçekten? 16.05.2020 Tüm Yazıları
-
Sinan ÇİFTYÜREKTürbülanstan mayın tarlasına dalış yapan AKP! 13.05.2020 Tüm Yazıları
-
Yaşar YAKIŞTürkiye’nin iktidar partisi yardımlaşmayı da tekeline almak istiyor 25.04.2020 Tüm Yazıları
-
Orhan PamukEski salgınlar ve bugün biz 24.04.2020 Tüm Yazıları
-
Bejan MATURÖlüm hangi boşluğu doldurur? 12.04.2020 Tüm Yazıları
-
Umut ÖZKIRIMLIKorona ve milliyetçilik 8.04.2020 Tüm Yazıları
-
Raffi Hermon Araks‘ARTSAX (Dağlık Karabağ) MESELESİ, NEDİR VE NE DEĞİLDİR? 1.04.2020 Tüm Yazıları
-
Serdar KAYAİslam, Bilim, Virüs, Kumaş 24.03.2020 Tüm Yazıları
-
Markar ESAYANKarantina günlerinde yalnızlık... 20.03.2020 Tüm Yazıları
-
Eyüphan KAYACorona Virüs bir musibettir 19.03.2020 Tüm Yazıları
-
Merve Şebnem OruçSürreel bir devrim: Gezi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Metehan DemirMoskovanın samimiyet testi 23.02.2020 Tüm Yazıları
-
Tayfun AtayGoebbels korosu söylüyor: "Her şey mükemmel efendim!" 18.02.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın AKDOĞANBirilerini suçlama yarışı 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Hüseyin GÜLERCECHP, şimdi de İlker Başbuğu alet ediyor 8.02.2020 Tüm Yazıları
-
Ufuk COŞKUNCemevleri için Cumhurbaşkanı’na Çağrı! 20.01.2020 Tüm Yazıları
-
Yalçın ERGÜNDOĞANGökdelen hançeri tam İzmir’in kalbine saplanıyordu ki… 16.12.2019 Tüm Yazıları
-
Nihat Ali ÖzcanOrtadoğu’nun karmakarışık halleri 22.10.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TenekeciDün ve bugün 11.09.2019 Tüm Yazıları
-
Haşmet BABAOĞLUİçerisini iyi anlamak için dışarıya bak! 9.09.2019 Tüm Yazıları
-
Esat KORKMAZYOLDAŞIM YAVUZ ÇANAK 29.08.2019 Tüm Yazıları
-
Ali KİREMİTCİDÜNYADA VE TÜRKİYE’DE SİYASET YENİDEN ŞEKİLLENİYOR 13.07.2019 Tüm Yazıları
-
Tayfun TURANAYILANA GAZOZ, BAYILANA LİMON. 11.07.2019 Tüm Yazıları
-
Mustafa DAĞCIÖTEKİLEŞTİRMENİN ÖTESİ= DÜŞMANLAŞTIRMAK 3.07.2019 Tüm Yazıları
-
Gürkan-Zengin23 Haziran seçimleri: Bir vak’ayi hayriyye 25.06.2019 Tüm Yazıları
-
Serdar ESEN"Herşey Çok Güzel Olacak" mı? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Celal DENİZIRKÇILIĞIN TEDAVİSİ VAR MIDIR? 9.06.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet AY14 Mayıs güzellemelerinin anlamı 15.05.2019 Tüm Yazıları
-
Salih TunaZincir sesleri 23.04.2019 Tüm Yazıları
-
Beril DEDEOĞLUİflas eden tüccar, eski defterleri karıştırırmış 27.02.2019 Tüm Yazıları
-
İbrahim TığlıBu ne iki yüzlülük!... 26.02.2019 Tüm Yazıları
-
Nermin ALPAYİNSAN VE EKONOMİK DEĞERİ 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
İlnur ÇEVİKSUUDİLER UNUTMAK İSTİYOR AMA OLMUYOR 8.02.2019 Tüm Yazıları
-
Ümit FıratBir mahalli seçim hatırası 15.01.2019 Tüm Yazıları
-
Murat AKSOYUnutmayalım yerel seçime gidiyoruz 11.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ekin GÜNBİR… İKİ… İZMİR MARŞIYLA KOŞ! 4.01.2019 Tüm Yazıları
-
Ahmet SeverTürkiye bu kadar tehdit ve hakaret eden bir Cumhurbaşkanı görmedi 18.12.2018 Tüm Yazıları
-
İbrahim SEDİYANİKirletme 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
Nadi ÖZTÜFEKÇİUlusal mı Ulusalcılık mı? 15.12.2018 Tüm Yazıları
-
M.Şükrü HANİOĞLUDünya “biz”i parçalamak için mi savaştı? 26.11.2018 Tüm Yazıları
-
Cemil ERTEMEkonominin geleceğini simgeler anlatır! 31.10.2018 Tüm Yazıları
-
Amberin ZAMANCemal Kaşıkçı ve Türkiye’nin itibarı 10.10.2018 Tüm Yazıları
-
Mete YararCastle International 28.09.2018 Tüm Yazıları
-
Mehmet CANFilistin ulusal sorunu-II 25.09.2018 Tüm Yazıları
-
Leyla İPEKCİAile içi eğitimin maneviyatı (1) 18.09.2018 Tüm Yazıları
-
Ümit KurtTarihçi Kieser: Modern Türkiye'nin eş kurucusu Talat Paşa 17.09.2018 Tüm Yazıları
-
Güngör UrasABD’DE BORÇ KRİZİ 10.08.2018 Tüm Yazıları
-
Serpil Çevikcan24 Haziran sonrasındaki şema 30.05.2018 Tüm Yazıları
-
Hüseyin ÇAKIRVaatlerinizi sözleşme olarak imzalayın… 27.05.2018 Tüm Yazıları
-
Kürşat BUMİNLGS Türkçe: Çocuklarla dalga mı geçiyorsunuz? 7.02.2018 Tüm Yazıları
-
Yusuf Ziya DÖGERTürkiye Seçimlerinin Kilidi Kürdler 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Aslı AydıntaşbaşYaklaşan facia 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Özgür MumcuTutuklu yargı 6.02.2018 Tüm Yazıları
-
Arife KÖSEHawaii’den sonra nükleer savaş tehdidini yeniden düşünmek 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Güldalı COŞKUNSeçim kritiği desem de…. 1.02.2018 Tüm Yazıları
-
Ergün Diler23 gizli toplantı. 8.01.2018 Tüm Yazıları
-
Ceren KENARMusul sonrası DEAŞ 14.07.2017 Tüm Yazıları
-
Okay GÖNENSİNSertleşme mi normalleşme mi? 11.07.2017 Tüm Yazıları
-
İhsan ELİAÇIKDini çoğulculuk gereği kadından imam olabilir 23.06.2017 Tüm Yazıları
-
Adil GÜRHay Allah yine çenemi tutamadım! 16.04.2017 Tüm Yazıları
-
Hüseyin SARIBAŞHAYIR, YETER ARTIK! 18.02.2017 Tüm Yazıları
-
İlhan ÇETİNFiliz 22 gündür hayata tutunmaya çalışıyor... 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Mustafa ARMAGANÇankaya’nın karakutusu Latife Hanım mı? 7.02.2017 Tüm Yazıları
-
Süleyman YAŞARVatandaşın dövizini devlete dört katı faizle satıyorlar 26.07.2016 Tüm Yazıları
-
A.Turan ALKAN40 $, hem de ‘döge döge’ 15.07.2016 Tüm Yazıları
-
İhsan YILMAZÜmmetin ortak dili: İngilizce 13.07.2016 Tüm Yazıları
-
Bülent KORUCUÖzel haber bayramı 11.07.2016 Tüm Yazıları
-
Gökhan ÖZGÜNBen HDP’ye oy veriyorum… 28.06.2016 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLUYazmaya kısa bir mola veriyorum 17.04.2016 Tüm Yazıları
-
Cemil KOÇAKVe Türkiye ‘hayır’ diyor! 16.04.2016 Tüm Yazıları
-
Sema İZOLCennette de hendek var mı anne? 15.02.2016 Tüm Yazıları
-
Lale KEMALMİT-Mossad kırılganlığı, Rusya ile IŞİD gerilimi 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Birgül HAKANAli Demirsoy 9.02.2016 Tüm Yazıları
-
Sanem ALTANAcılar usta, bizler çırağız.. 6.02.2016 Tüm Yazıları
-
Hadi ULUENGİNOtoriterlik yükselirken 4.02.2016 Tüm Yazıları
-
Demiray ORAL‘Serbest kötülük ortamı’nı icat ettik / Hep birlikte - Tev bi hev re* 2.02.2016 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARANSUYasadışı dinleme suç değilmiş! 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Enver SEZGİNEkrem Sezgin 1.02.2016 Tüm Yazıları
-
Gülay GÖKTÜRKAYM’den AİHM’e cevap 12.01.2016 Tüm Yazıları
-
Yasemin YILDIRIMSayın Kılıçdaroğlu elinizi yükseltin ve “Demirtaş 15 Temmuz gecesi neredeydi?” diye sorun 5.01.2016 Tüm Yazıları
-
Ayhan BİLGENYalanın gücü tükenir, onur kavgası tükenmez 30.12.2015 Tüm Yazıları
-
Zeliha AKPINARNefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi bütün dünyayı aydınlatırdı 29.12.2015 Tüm Yazıları
-
Umur COŞKUNSöz Geçmez, Top Mermisi İşlemez 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Abdülkadir Küçükbayrak“Analar ağlamasın”dan “Analarını ağlatacağız”a nasıl gelindi! 28.12.2015 Tüm Yazıları
-
Ekrem DUMANLIGeç kaldın ey Müslüman 17.11.2015 Tüm Yazıları
-
Semra POLATFransa'nın mülteci ayarlı bombaları 14.11.2015 Tüm Yazıları
-
Ferdan ERGUTHDP içi bir PKK eleştirisi mümkün müdür? 12.11.2015 Tüm Yazıları
-
Nejat ERDİMIŞİD,KÜRTLER VE KAPIMIZDAKİ TEHLİKE! 22.07.2015 Tüm Yazıları
-
Mazlum ÇETİNKAYAEşitlik yoksa kardeşlik de yok! 26.06.2015 Tüm Yazıları
-
Hakan DEMİRCANKoalisyon hava durumu 3 21.06.2015 Tüm Yazıları
-
Tuncay TOPCamide propaganda ve ucuz taşra siyasetçiliği 27.05.2015 Tüm Yazıları
-
Mithat SANCARİnkarın bedeli 30.04.2015 Tüm Yazıları
-
Bülent KARATAŞBirol Başören 28.03.2015 Tüm Yazıları
-
Hasan ÖZTÜRKİLMİK İLMİK 26.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kelemet Çiğdem TÜRKMUNZUR’UN ŞİFASI 6.02.2015 Tüm Yazıları
-
Gürbüz Çimen2 Dil 1 Bavul 2.02.2015 Tüm Yazıları
-
Kerem ALTANHayaller duşakabin 20.01.2015 Tüm Yazıları
-
Mehmet YILDIZEnseyi karartmamalı ama nasıl? 8.01.2015 Tüm Yazıları
-
Eylem YILMAZDemokratı az olan toplumlar az demokrasi ile yönetilirler! 3.01.2015 Tüm Yazıları
-
Muhteşem ÖZDAMARHDP'yi BEKLEYEN TEHLIKE 29.12.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet DOĞANHADİ KALK 7.08.2014 Tüm Yazıları
-
Haydar TOPAYSevgili Yoldaşımız, ağabeyimiz Burhanettin Çetinkaya... 13.07.2014 Tüm Yazıları
-
Erdal TALUPolitikada Yeni Paradigmanın Doğuşu 7.06.2014 Tüm Yazıları
-
Mehmet KIRARSLANHalklar nasıl karar verir? 20.04.2014 Tüm Yazıları
-
Yasemin ÇONGARKiev’den notlar: Avrupalılaşmak ile güdülmek arasında… 4.02.2014 Tüm Yazıları
-
Zülfikar ÖZDOĞANTarih, Tarih Olalı... 2.01.2014 Tüm Yazıları
-
Neşe DüzelHata ve devlet gazetecileri 11.12.2013 Tüm Yazıları
-
Selçuk UZUN1915/16´da Erzurum Vilayeti Valisi Tahsin Uzer (1) 25.07.2013 Tüm Yazıları
-
Dr.Sivilay GENÇSibirya ablası 2.05.2013 Tüm Yazıları
-
Nihat TAŞTANBU GÜNÜN MÜŞRİKLERİ MEKKE MÜŞRİKLERİNİ ARATMIYOR 16.03.2013 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCI-Taraf YazılarıBelirsizlikler zamanı ve ütopya zamanı 21.10.2012 Tüm Yazıları
-
Orhan MİROĞLU-Taraf yazılarıESAT’IN YENİ HAMLESİ.. 8.10.2012 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜR-Taraf yazıları1922’de Güzelim İzmir’e Kimler Kıydı? 9.09.2012 Tüm Yazıları
-
Cevdet AŞKINŞiddetli çatışma dönemi başladı 22.05.2012 Tüm Yazıları
-
nevzat cingirtTüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
23.03.2023
17.03.2023
1.01.2023
17.11.2022
9.09.2022
10.07.2021
26.06.2021
22.06.2021
8.06.2021
4.06.2021