Ceren KENAR

Türkiye’nin yüksek öğretimle imtihanı
1.04.2013
4663

 Türkiye’nin bölgesel ve küresel bir aktör olma iddiası tartışmalarında, Türkiye’nin ekonomik, siyasi, askerî gücünü veya jeopolitik konumunu sürekli dile getirilmesine rağmen, en az bunlar kadar önemli bir unsura yeterince değinilmiyor. Türkiye’nin ekonomik ve siyasi hedeflerinin önündeki en büyük engellerden biri kalifiye insan gücünün zayıflığı.

Eğer bölgesel bir aktör olma iddiamız varsa, mevcut ekonomik gelişimi sürdürebilir kılmak istiyorsak tartışmamız gereken en ivedi meselelerden bir tanesi de mevcut eğitim sistemimiz. Ve elbette buna paralel, yüksek öğretimdeki kalite meselesi.

Türkiye’deki üniversiteleri Amerikan üniversiteleri ile mukayese etmeden önce şunu görmek lazım ki, Ortadoğu için bile cazibe merkezi olan eğitim kurumlarına sahip olmaktan uzağız.


Beyrut Amerikan Üniversitesi ve Boğaziçi Üniversitesi

Somut bir örnek ve karşılaştırma ile bu durumu göstermek mümkün.


Beyrut Amerikan Üniversitesi
 (American University of Beirut, AUB) ve Boğaziçi Üniversitesiaslında iki kardeş okul. Malum, Boğaziçi Üniversitesi’nin tarihi 1863 yılında Amerikalı misyonerlerin kurduğu Robert College’a dayanır. AUB ise 1862 yılında yine Amerikalı misyonerlerce kurulanSyrian Protestant College’ın devamıdır.

Bir yıl arayla kurulan bu iki kurumun şu andaki itibarı ve kalitesinin mukayesesi bize aslında çok şey söylüyor. Öncelikle bu karşılaştırmayı yaparken şunu gözönünde bulundurmak lazım. Boğaziçi, Türkiye gibi dünyanın 14. büyük ekonomisi iddiasında olan, 70 milyonluk bir ülkenin en iyi üniversitelerindenAUB ise Lübnan gibi, siyasi belirsizliğin tavan yaptığı, devletin en temel hizmetleri bile karşılamaktan uzak olduğu bir ülkede varolabilen bir kurum. AUB iç savaş sırasında bombalanan, rektörü suikast kurbanı olan bir okul. Lübnan’da hemen hiç bir kurum sağlıklı işlemezken, üniversite geleneği sayesinde hâlâ son derece profesyonel işleyebilen bu üniversite ile Türkiye’de rekabet edebilecek çok az okul var.

AUB dünya sıralamasında ilk 250’de listelenen bir üniversite. Sadece Arap dünyasındaki öğrenciler için bir cazibe merkezi değil, aynı zamanda Avrupalı ve Amerikalı öğrencilerin de tercih ettiği bir öğretim kurumu. Öğrencilerinin beşte birinden fazlası yurtdışından geliyor. Öğretim elemanı başına düşen uluslararası yayın sayısı konusunda Boğaziçi Üniversitesi’ne fark atıyor. Özel bir okul olmasına rağmen, öğrencilerin yüzde 80’i değişik oranlarda burs alıyor. Uluslararası tanınırlığı, itibarı ve bağlantıları açısından Boğaziçi Üniversitesi’nden çok daha ileride.

Elbette bu durumu açıklayacak birçok faktör var. Yıllardır bu ülkenin başına musallat olan ceberut YÖK zihniyeti Türkiye’de yüksek eğitim kalitesini baltalamak konusunda epey mahir oldu. Bununla beraber vakıf üniversitelerinin kurulmasına uzun süre izin verilmemesi, Türkiye’de uluslararası ligde mücadele edebilecek üniversitelerin kurulması önünde bir engel teşkil etti.


Yeni bir YÖK ve yeni bir zihniyet

Yeni bir YÖK yasası ve daha da mühimi yeni bir yüksek öğretim anlayışı, Türkiye için artık zaruri bir ihtiyaç. Bu anlamda mevcut YÖK başkanı Gökhan Çetinsaya, Türkiye için bir şans. Çetinsaya başarılı bir akademisyen olmasının yanı sıra, özgürlükçü ve demokrat bir zihniyete sahip bir idareci. Yeni YÖK tasarısı için hummalı bir çalışmayı koordine ediyor. Ancak Çetinsaya’nın dikkat çektiği bir husus var, Türkiye’de yüksek öğretim kalitesinin artmasını sadece yasal değişiklikler ile sağlamak mümkün değil. Bir paradigma değişikliğine ihtiyaç var.

Türkiye’de akademik kalitenin artması, ancak toplumun, öğrencilerin ve akademisyenlerin zihniyet değişimi ile mümkün olacak. Akademik performans dendiği zaman tüyleri diken diken olan öğretim elemanları, üniversite eğitimini bedava sanan öğrenci ve veliler, akademik özgürlük mefhumundan nasibini almamış idareci ve rektörler varken, en ideal yasal değişikliği bile bu soruna derman olmaz.

Hükümetin son yıllarda uyguladığı politika doğrultusunda özellikle Anadolu’da bir çok yeni üniversite açıldı. Bu olumlu bir gelişme olmakla beraber, bu üniversitelerde düşünce özgürlüğü, akademik ve idari personel kalitesi ve rekabetçi ortam hâkim olmadığı sürece bu niceliksel büyüme niteliğe yansımayacaktır. Nitelik açısından bir sıçrama gerçekleşmediği takdirde, mevcut beşerî sermayesi Türkiye için siyasi ve ekonomik hedeflerini kısıtlayan bir unsur olarak kalmaya devam edecektir.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar