Fehmi KORU

‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki?
13.11.2025
147

Sonuncuları casusluk ve bazı gazetecilere yönelik iddialar olmak üzere ceste ceste medyada haber ve yorum olarak yayımlandığı için olmalı, İstanbul’un CHP’li belediye başkanı Ekrem İmamoğlu ile ilgili davanın iddianamesinin bütününü, hayli kalın olmasına rağmen, sayfa sayfa okumuş kadar olduk.

 

İddianame 3809 sayfaymış…

 

Gazetelerde yer alan ayrıntılara göz gezdirdiğimde, aylardır çeşitli ağızlara, gazete köşelerine ve manşetlere konu olan suçlamaların iddianameye dönüştüğünü gördüm. Demek kimse kafadan atmamış; 3809 sayfada anlatılanlar ile daha önce medyada ileri sürülenler tutarlı. İddianame aylarca tefrika edilmiş…

 

Ekrem İmamoğlu için sürekli ‘suç örgütü lideri’ ifadesi kullanılıyordu; iddianame ‘çıkar amaçlı suç örgütü’ olarak sunuyor İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) odaklı yapılanmayı…

 

Lideri Ekrem İmamoğlu olan bir örgüt…

 

‘Örgütün hedefi’ şuymuş: “Maddi zenginleşmeyle beraber önce CHP’yi, sonra da Cumhurbaşkanlığı adaylığı ile Türkiye’yi ele geçirmek…”

 

[CHP’yi yönetenlerin kurultaylarda seçildiklerini sanıyorduk oysa…]

 

Örgütün, başta İstanbul’un belediyeleri yönetici ve çalışanları olmak üzere değişik kesimlerden üyesi bulunduğu, bazılarının da üye olmadığı halde örgüte yardım ettiği suçlaması iddianamede yer alıyor. 105’i tutuklu 402 şüpheli onlar…

 

Kendisine 142 ayrı suçlama yöneltilen Ekrem İmamoğlu için, Başsavcılık, 828 yıldan 2 bin 430 yıla kadar hapis cezası istemekte…

 

Değişik değerlendirme yazılarına göz atınca, savcılar konuyla ilgilenmese az kalsın örgütün son hedefini de -Cumhurbaşkanlığı- gerçekleştireceğini düşünebiliyorsunuz.

 

[Esas suç bu herhalde.]

 

Zaten, bu iddianameyi mahkemeye sunan Başsavcılık, eş-zamanlı olarak, gereğinin yapılması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na da başvurmuş…

 

Gereği mi ne?

 

“CHP’nin kapatılması da isteniyor” yorumları yaygınlaşınca Başsavcılık, “Kapatılma için bildirimde bulunulmadı” açıklaması yapsa da, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı partilerin kapatılması davaları açan makam.

 

Yukarıdaki bilgileri dünkü gazetelerden kendim için özetledim.

 

Aylar boyu Ekrem İmamoğlu’nun ismini ‘suç örgütü lideri’ sıfatı önüne eklemeden anmayan gazeteler, dün bir de en tepede onun resmi bulunan bir ‘suç örgütü şeması’ yayımladılar.

 

emadaki yöneticiler arasında “Bunun burada ne işi var?” diye sorduracak isim de var.]

 

Benzer şemalara ben yaşta olanlar 1960, 1971, 1980 ve 1997 sonrasından aşinadırlar.

 

Her sert-yumuşak askeri müdahaleden sonra cezaevlerinde misafir edilmesi uygun görülenlerin yer aldığı şemalardan…

 

Partilerin kapatılabileceğini de yine o dönemlerde öğrendik.

 

CHP’nin nispeten gençlerden oluşan bugünkü kadrosu, Başsavcılığın Yargıtay’a başvurusu ertesinde çıkan partilerinin kapatılabileceğine dair haber ve yorumlara sert tepkiler verdi.

 

Atatürk’ün kurduğu, ülkenin en eski partisinin kapatılamayacağı yolunda tepkiler…

 

Oysa 12 Eylül’de (1980) yönetime el koyan askerler, diğer partilerle birlikte CHP’yi de kapatmışlar, başka partilerin liderleri gibi CHP lideri Bülent Ecevit’i de tutuklamışlardı.

 

Etkileyebildikleri ortamlarda Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ve Anayasa Mahkemesi üzerinden çok sayıda partinin kapatılmasında da rol oynamıştı askerler…

 

AK Parti’nin kurucu kadrosunun önemli isimlerinin içinde yer aldıkları Fazilet Partisi ve ondan önceki benzer çizgideki partiler de aynı yolla kapatılmışlardı. Milli Nizam Partisi’nden Saadet Partisi’ne kadar Necmettin Erbakan’a çektirilenleri hatırlatmaya gerek var mı?

 

Dahası, AK Parti’nin kendisi de, yine askerlerin güdümünde açılan bir kapatma davasına muhatap edilmiş, kapatılmaktan kıl payı kurtulmuştu (2008).

 

Parti kapatma için geçmiş iddianamelerde farklı gerekçeler kullanılmış olsa bile, devleti ele geçirme amacı iddiası hep ön plandaydı.

 

Şemalarla süslü manşetleri o dönemlerden de hatırlıyorum.

 

‘Ekrem İmamoğlu çıkar amaçlı suç örgütü’ denilen yapıdan tutuklu 105 kişi ve her an aynı muameleye uğrayabilecek 300 kadar kişi daha.

 

Bu insanlar 3809 sayfalık iddianameyle suçlanıyorlar, değil mi?

 

Tamam da, cezaevinde tutuluyorlar, suçlandıkları konularda kendilerini nasıl savunacaklar?

 

Siyasi bir davada yargılanan insanların, suçları sabit görülürse cezaevine götürülene kadar kendilerini savunmalarını sağlamaya yarayacak özgür bir ortamda bulunmaları gerekmez mi?

 

[Fransa’da, Nicolas Sarkozy, cumhurbaşkanı olduğu dönemde işlediği iddia edilen suçlardan yargılandı; sonunda beş yıl hapis cezasına çarptırıldı. Yargı kararının kesinleştiği geçen aya kadar bir gün bile hapis yüzü görmedi; mahkemede kendisini rahatlıkla savunabildi.]

 

Osman Kavala, Selahattin Demirtaş, Can Atalay, Tayfun Kahraman gibi isimlerin durumları ortadayken, ‘masumiyet karinesi’ temel hukuk kuralını hatırlatmamın bir anlamı yok, farkındayım.

 

Taşı her gün yeniden tepeye taşımakla mükellef Sisifos gibiyiz bu ülkede…

 

 

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar