Fehmi KORU
Ramazan başladığı gibi bitiyor; şunun şurasında bir haftadan az bir süre kaldı. Pazar gecesi Kadir Gecesi’ymiş; bayram da önümüzdeki Cuma günü…
Oysa başladığında sonu görünmeyen koskoca bir aydı Ramazan…
Aynı şekilde seçimin de eli kulağında. 24 Haziran tarihi, ilk telaffuz edildiğinde, bayağı uzakta gibi görünmüştü gözümüze; şimdi ise iki hafta sonra sandık başına gideceğiz.
Görünen köy kılavuz istemiyor.
Kim kazanır, kim kaybeder.. mühim değil…
Sürprizleri de içinde barındırmasına rağmen, sandıktan nasıl bir sonuç çıkacağı üç aşağı beş yukarı bugünden belli.
Belli olan, ikiz seçimde cumhurbaşkanının kim olacağı veya iktidara kimin geleceği değil, cumhurbaşkanı kim olursa veya iktidar hangi parti/lere uygun görülürse, bunun ülkemiz açısından fazla büyük bir anlam taşımayacağıdır.
Nedeni şu: Her parti toplumdan en iyi ilgiyi göreceğini düşündüğü birer ismi cumhurbaşkanı adayı çıkardı. Oy pusulasında isimleri yazılı olan adaylardan hangisine oyumuzu kullanacak olursak olalım, onun, ülkemizi, kendisi ve partisi açısından ‘daha iyi olacağı’ belirlenmiş bir istikamete doğru götüreceğini biliyoruz.
Öyle olduğunu ben biliyorum.
“Tayyip Erdoğan artık gitmeli, AK Parti iktidarı sona ermeli” diye yeri göğü inletenler de, sandığın verdiği sonuç bekledikleri gibi olmadığı takdirde ülke gemisinin karaya oturmayacağını, kayaya çarpmayacağını aslında biliyorlar.
Aynı durum diğer cumhurbaşkanı adayları ve partiler için de söz konusu. Herbirimiz için ‘en kötü senaryo’ hangisiyse, o yönde bir toplumsal mutabakat sandığa yansıdığında, fazla uzun olmayan bir sürede -en fazla 4 yılda- yaptığımız hatadan dönmemiz mümkün olabilecek.
Uzun bir süre gibi görünebilir 4 yıl; ancak işte 16 yıldır aynı parti ve benzer kişiler tarafından yönetiliyoruz, bir 4 yılın sözü mü olur?
Adaylar ve oylarımıza talip olan partiler bizleri kendilerini tercih etme yolunda ikna etmek için yalnızca kendi programlarını ve vaatlerini önümüze sürmekle yetinmiyor, rakiplerini gözden düşürmek için de sivri bir dil kullanıyorlar.
Kiminin dili biraz daha sivri olabiliyor.
En sivri dilli rakipleriyle el sıkıştı
Olsun, geçmiş seçimlerden o sivri dillerin devrede olduğu günler sandıkta sona erdiğinde, ortaya hangi tablo çıkarsa çıkmış olsun, diğerlerinin kazanana tebrikte gecikmediğini biliyoruz.
Bu defa da mutlaka öyle olacaktır.
Meydanlarda, ya da ekranlara çıktıklarında birbirleri hakkında ileri geri konuşan siyasileri anlamakta bu yüzden hiç zorlanmıyorum; bizde siyaset pek çok başka demokratik ülkeden farklı olarak, daha yıpratıcı bir dille yapılıyor çünkü.
Anlamakta zorlandığım, galiba önümüzdeki seçime mahsus ileri derecede yıpratıcı bir dilin neden medyaya hakim olduğudur. Destekledikleri aday ve partinin sözcülerinden çok daha ileri bir dil yazar ve yorumcular tarafından kullanılıyor bugün.
Yazılar genellikle “Böyle bir adama insanlar ülkeyi nasıl teslim etsin” veya “Ülkeyi bu hale getirenlere nasıl oy verilir” türü cümlelerle sona eriyor.
Tabii o sona gelirken, karşı çıkılan şahsı veya partiyi en acı eleştirilere muhatap ediyor yazar veya yorumcu.
Geçmişte yaşananlardan biliyoruz: Meydanlarda birbiri aleyhine en aşırı sözleri söyleyenler, Meclis’e geldiklerinde yeniden medenileşiyor; AK Partililer CHP’lilerle MHP’liler HDP’lilerle ancak eski dostlarda görülebilecek bir özleyişle birbirlerine sarılıyor veya en azından el sıkışabiliyorlar.
Yukarıdaki paragrafı yazdıktan sonra örnek vermek için haber arşivine bakayım dedim. Karşıma çıkan haber başlıkları şunlar: “Bahçeli HDP’li Celal Doğan’la tokalaştı” (15 Temmuz 2017). “Bahçeli’den HDP sıralarına selam” (15 Ocak 2017). “Bahçeli’den HDP’li Önder’e selam” (16 Aralık 2016). “Devlet Bahçeli BDP’liler ve Selahattin Demirtaş ile el sıkıştı” (10 Aralık 2010). [2010’da HDP yoktu, BDP vardı.]
Liderler ve diğer siyasiler, işte gördük, aynı çatı altında yek diğerlerine medenice yaklaşabiliyorlar; ne kadar çılgınca bir seçim kampanyası yürütmüş olurlarsa olsunlar.
Hatta, Devlet Bahçeli ile Tayyip Erdoğan ve MHP sözcüleriyle AK Parti sözcüleri arasında yaşandığı gibi, birbirleri hakkında kullandıkları olağanüstü zehirli dilden vazgeçip aynı ittifak çizgisinde buluşabiliyor, biri vaktiyle en kaba dille aleyhinde konuştuğu diğerinin cumhurbaşkanı adayı için “O bizim de adayımız” diyerek kendi tabanını ona oy vermeye çağırabiliyor da…
Peki de, onlardan daha ileri, daha aşırı, daha zehirli bir dille desteklediği parti ve lider adına öteki adaylar ve partiler hakkında yazıp konuşan medya mensuplarının durumu ne olacak?
Söz uçuyor, ama yazı kalıyor.
İtibarlar da böyle böyle yitiriliyor işte.
Dün yazdım, gazetecilik en çok da bu yüzden itibarlı meslekler arasında kendisine yer bulamıyor.
Yazık değil mi?
Ramazan bitmeye yüz tutup bayram yaklaşırken, bu gerçeği hatırlatayım dedim.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
16.06.2025
10.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025
18.05.2025