Fehmi KORU
Geçtiğimiz haftanın en dikkate değer olayı hangisiydi?
Sedat Peker’in yeni açıklamaları?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır seferi ve orada ‘‘Serok Erdoğan’’ sloganlarıyla karşılanması?
Kendisinden bir süredir haber alınamayan ve gözden düştüğü yolunda yorumlar yapılmaya başlanan bir bakanın Diyarbakır’daki mitingin podyumunda belirivermesi?
Batılı güçlerin Afganistan’dan çekilmesi?
Hiç kuşkusuz bunların herbiri üzerinde durulmayı hak eden gelişmeler…
Ancak ben bir başka gelişmeyi gelecekle ilgili kaygı duyulması gereken ipuçlarını içerisinde barındırdığı için daha fazla önemsedim.
Olay şu: Ülkemizin dijital alandaki atılımlarıyla öne çıkan bir bankası tam 48 saat müşterilerinin taleplerine cevap veremez hale geldi. İki gün boyunca hiçbir işlem yapamadı o banka. O süre içerisinde yetkililerden açıklama gelmediğinden olay bir çok spekülasyona yol açtı.
‘‘Hacklendi’’ iddiaları bile ortaya atıldı.
Sonunda, her şey olup bittikten sonra, genel müdürden açıklama geldi. Dışarıdan bir siber-saldırıya uğramamış banka; sorun içeriden çıkmış…
Galiba sorun kapanmış oldu (mu?)
Dün yabancı gazetelere göz atarken hiçbir yazısını kaçırmamaya çalıştığım İngiliz Observer gazetesinin teknoloji yazarı John Naughton’un sütununda benzer bir olayın aynı günlerde pek çok ülkenin önemli firmalarında yaşandığı bilgisiyle karşılaştım.
‘Kaseya’ dünyanın dört bir tarafında faaliyet gösteren büyük firmaların dijital altyapıları için tek başlarına devasa masraflar yaparak güvenlik tedbirleri almaktansa başvurdukları teknoloji alanında hizmet vermek üzere kurulmuş bir IT şirketiymiş. Kendisini tanıtan reklamlarda gücünü vurgulayarak böbürlenmekteymiş.
İster Windows, ister OS X, ister Linux sistemiyle çalışan veri tabanlarına sahip olsun, her firmanın gözü kapalı güveneceği bir şirketmiş Kaseya…
Zaten bu sebeple ABD, İngiltere ve daha pek çok başka ülkede çok sayıda firma Kaseya ile dijital altyapılarına güvenlik sağlamaktaymış…
2 Temmuz günü Kaseya’nın hizmet sunduğu 800 ile 1500 firma siber-fidyecilerin eline geçmiş.
Siber-fidye, ismi üstünde, elektronik altyapısını ele geçiren korsanların normala dönmek istiyorlarsa firmalara fidye ödemeyi şart koşmaları anlamına geliyor.
Kim oldukları bilinmeyen, bunu sağlamak için her türlü tedbiri alan siber-korsanlar, teknolojilerine güvenen firmaların altyapılarını uzaktan ele geçirip onları kendileri dışında kimsenin erişemeyeceği hale getiriyor ve normale dönme karşılığı firmalardan fidye talep ediyorlar.
Bitcoin ve benzeri kripto-paralar olarak…
Altyapıları ele geçirilen firmalara güvenlik zırhı sağlayan Kaseya şirketi, saldırıyı fark eder etmez buna imkan sağlayan gediği derhal kapatarak başka müşterilerinin daha kurban olmasını engellediklerini açıklamış…
Saldırılanlar arasında boru hattı firmaları, hatta hastaneler de varmış…
Fidye talep edilen siber-saldırıların yoğunlaştığı bir döneme girildiği anlaşılıyor.
Benim ‘gelecekle ilgili kaygı duyulması gereken gelişme’ dememin sebebi bu. Devletler, dev firmalar, küçüklü-büyüklü kamu ve özel kuruluşlar bu tehdide maruz kalabiliyorlar. Teknolojik altyapılarına sızılıyor, işlem yapılamaz hale getiriliyor, bunu yapanlar derhal kripto-para talep ediyor, işlemlerine devam etme izni verme karşılığında.
Kripto-paranın -mesela Bitcoin’in- resmi paralardan farklı olarak izi sürülemiyor. Kimin saldırdığı, fidye talep ettiği, ödenen fidyenin kime gittiği hiçbir zaman bilinemiyor.
Joe Naughton bu yeni gelişmeyi üç sebebe bağlıyor.
‘‘En önemlisi kripto-paranın icadı’’ diyor. Eskiden fidye isteyene ödenen 20’lik 100’lük dolarların peşine düşülebiliyordu; bu icattan sonra ödenen fidyenin izini bulmak neredeyse imkansız. Kara-paranın aklanması gibi bir durum da söz konusu değil; kripto-para rahatlıkla gizlenebiliyor ve gizlice kullanılabiliyor.
İkinci sebep, fidye işinin bireyselden uzaklaşıp bir sektöre dönüşmesi. Siber-saldırı için etraftan çok sayıda bilgisayar edinmek gerekiyordu ve yapan/ları bulmak bu yüzden kolaydı. Şimdilerde bir çırpıda ‘bot-ordu’ bulunabiliyor. Bu amaçla organize olmuş fidyeden komisyonla çalışan şirketler bile varmış… Naughton birinin adını veriyor: REvil…
Üçüncü sebep aslında siber saldırılarının çıktığı yeri de işaret ediyor. ‘REvil’ Rusya menşeliymiş. Rusya devlet olarak siber dünyayı çeşitli amaçları için kullanan bir devlet. İstihbarat bu amaçlardan en bilineni. Amerika’nın dünyayı dinleyen kulakları diye bilinen NSA örgütü Rusya’nın istihbarat birimlerinin 2019 yılından beri süper-bilgisayarlar kullanarak ‘düşman’ bellediklerine diz çöktürme girişimleri yürüttüklerini açıklamış.
Milyonlarca batılı kurumun bilgisayarlarının kullandıkları şifreleri tahmin etmek üzere de kullanılıyormuş süper-bilgisayarlar. ‘‘Makinalar bir saniyede milyonlarca değişik şifre üretebiliyor; herhangi bir şifrenin keşfedilmeme ihtimali pek zayıf’’ diyor Observer yazarı.
İngiliz yazar ABD’nin ve kendi ülkesinin çıkarları açısından konuya yaklaştığı için Rusya’dan gelen tehdidi gözler önüne sergilemekte. 800 ile 1500 arasında önemli firma bu ayın ilk günlerinde oradan kaynaklandığından kuşku duyulan bir fidye saldırısına uğramış…
Bu defa da fidye ödendi mi bilmiyorum, ancak geçen ay Amerikalı bir petrol dağıtım şirketinin benzer bir saldırıya uğrayınca kendisinden talep edilen kripto-parayla ödenecek fidyeye karşı direnemediği gazetelere haber olmuştu.
‘‘Ödemeyip de ne yapacaktık’’ diye kendisini savunuyordu şirketin patronu.
Acaba rakiplerine karşı siber saldırıyı yalnızca tek bir odak mı yapıyor, yoksa çok daha güçlü teknolojik altyapıya sahip batılı ülkelerde de bu yola başvuranlar var mı?
Kuruluş sebebi müşterilerinin siber alan güvenliğini sağlamak olan Kaseya bile aciz kaldı ve müşterilerine yapılan saldırıyı engelleyemediyse, tek tek firmalar ne yapabilirler?
Evet, geçtiğimiz hafta Türkiye’de ve dünyada önemli gelişmeler yaşandı, ancak ben hepsinden daha fazla bu ‘siber-saldırı’ ve ‘siber-fidye’ olayını dikkate şayan buldum.
Hiç kimse, kurum, şirket, firma, banka, hatta devlet kendini bu tür saldırılardan koruyabilecek durumda değil.
E, ne olacak şimdi?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
20.06.2025
19.06.2025
16.06.2025
10.06.2025
8.06.2025
5.06.2025
29.05.2025
26.05.2025
22.05.2025
18.05.2025