Halil BERKTAY
Marksist tarih teorisinin en temel aşınma noktalarını en sona bıraktım. (vii) Marksist olmayan (ve bu yüzden 19. yüzyılda “burjuva” diye horlanan) akademik tarihçilik, geçmişte gözlenen süreçlerin geleceğe uzatılmasını içerebilecek bir “tarih felsefesi”yle yolunu çok erken bir tarihte, daha Humboldt ve Ranke eşiğinde ayırmıştı. Tarihî materyalizm ise buna çok tersti, geçmişten hareketle geleceği bilme ve bakın işte, tarih belirli bir yöne (sosyalizme) gidiyor iddiasıyla. İnsan toplumlarının habire karmaşıklaştığını saptamak başka bir şeydi; geleceğe belirli bir sosyo-politik formasyon tipi izafe etmek gene başka. Fakat 1989’dan sonra bu aşırı determinist fütürolojiyi savunma olanağı da kalmadı.
(viii) Daha bile önemlisi, hayat ile teorinin karşı karşıya geldiği, yani yaşayan gerçekliğin teorinin öngörülerine uymadığı her durumda, teorinin hayata yol vermesi gerektiğini kabul edildi. Ortodoks akademik tarihçiler için bu, adetâ tanım gereğiydi; öyle ki, herhangi bir teoriye angaje olmak, daha baştan sübjektif önyargı anlamına geliyordu. Marksistler içinse genel teorileri çok tâyin ediciydi; Marksizm ile gayri-Marksizm arasındaki ayırım çizgisiydi ve üstünlük iddialarının dayanağıydı.
Ne ki, çok genel bir teoriyi mikro düzeye indirip her spesifik araştırma konusuna uygulamaya kalktığınızda, bu, teorinin (tam da “burjuva” tarihçilerinin öngördüğü gibi) kendini dayatması, ampirik araştırmayı cendere içine alması ve sonuçları daha baştan dikte etmeye kalkması anlamına geliyordu. Şu “burjuva devrimi” ve Kemalist Devrimin “Türkiye’nin burjuva devrimi” olarak sunulması sorununa dönelim. 1960’larda bu konuyu asla tarihsel değil, her zaman teorik açıdan tartışmaya, maalesef çok zaman ve enerji harcadık. Bir devrim var, demek bir sınıfsal karakteri de olmalı. Dolayısıyla 1908 ve 1923’ü yapanlara askerî-bürokratik bir zümre denemez; illâ burjuvazi, hem de millî burjuvazi demek lâzım. Ve bir “burjuva devrimi” olduğuna, buna da elbet bir “millî burjuvazi” önderlik ettiğine göre ardında bir “millî kapitalizm” de olmuş olmalı. Bu bilim değil; hiçbir somut gerçekliğe ve ampirik araştırmaya değil, sadece “büyük Marksistlerden alıntılar”a dayandırılan idealist bir apriorizm. Ortada gözle görülür, elle tutulur bir askerî-bürokratik elit varsa, onu illâ “bizim kanon’umuz”un kategorilerine aktarmaktan vazgeçip, dümdüz askerî-bürokratik elit demek lâzım. Ama bu sıçramayı yapmak, radikal bir kopuşla; tarihî materyalizm genel teorisinin alt-önermelerinden, daha asal ve temel bir duruşa, hayata öncelik veren realizm ilkesinin kendisine dönmekle mümkün.
Bu gelişim ve değişimin bütünsel sonuçları kuşkusuz çok olumlu oldu. Marksist olan ve olmayan tarihçilikler birbiriyle daha fazla konuşup yakınlaşmaya başladı. “Proletaryanın tarihçileri” ile “burjuvazinin tarihçileri” arasına (özellikle Stalin ve Soğuk Savaş dönemlerinde) örülmek istenen duvarlar, fikir dolaşımının her adımıyla aşındı. Ortak bir bilgi projesi uğruna, sınır tanımayan bir tarihçilik, giderek gerçeklik kazandı. Ayıklanmış, azaltılmış, küçültülmüş, rafine edilmiş bir materyalizm, daha doğrusu (giderek tercih edilen bir deyimle) bir tarihsel realizm paketi, ortak bir avadanlık (tool box) haline geldi.
İyi, güzel. Fakat şimdi kritik soru şu : bu ayıklanmış, küçültülmüş, rafine edilmiş pakette yer alanlar (ya da, orijinal şekliyle tarihsel materyalizmden ve/ya Marksist tarihçilikten geriye kalanlar), hâlâ böyle özgün ve ayırt edilebilir bir Marksist tarihçilikten söz etmeye yeterli mi ? (Dikkat edilirse bu, özgün bir sosyalizmden söz etmeye yeterli –siyasî ve ekonomik– program unsurlarımız kaldı mı sorusuna paralel; bir anlamda onun başka bir alandaki tezahürü gibi.) Katı materyalizm, katı ekonomizm, katı sınıfsallık, katı devrimcilik, katı determinizm, katı fütüroloji, katı teorisizm çıkınca (ve üstelik kalanlar sınırları belirsiz bir yaygınlık kazanınca), o kaçınılmaz olarak köşesizleşmiş birikime hâlâ Marksist tarihçilik denebilir mi ? (Aynı şekilde, kapitalizmin reformlarla dönüşmesi değil mutlaka bir işçi devrimiyle yıkılması, dolayısıyla mutlaka devrimin kazanımlarını koruyup karşı-devrimi önleyecek bir tek-parti diktatörlüğü, devlet mülkiyeti, kollektivizasyon, piyasa yerine planlama yoluyla bir kumanda ekonomisi öğeleri çıkarsa –ve kalanların da “refah devleti”yle sınırları çok net çizilemiyorsa, ki Murat da bunun farkında– bu tür platformlara da hâlâ sosyalizm denebilir mi ?)
İdeolojilerin, programların, uygulamaların tarihsel tanınabilir ve tanımlanabilirlik sınırları nerededir ? Biraz değiştirerek tekrar sorayım. 1950’lerden bu yana Marksist tarihçilerin önüne, daha önce pek düşünmedikleri, hattâ reddettikleri, en azından şüpheyle baktıkları tonla yeni fikir ve duyarlılık gelmiş. Zamanla değişmiş, hepsini kucaklayıp benimsemişler; artık buna göre tarih yazıyorlar (ve başka herkes de buna göre yazıyor). Özel olarak kendilerine hâlâ Marksist tarihçi; çok daha önemlisi, asıl yaptıklarına Marksist tarihçilik denebilir mi ? Diyebilirler mi ?
(Paralelliği sürdüreceğim. Sosyalizmin tek iktidar deneyi olarak komünizmin çökmesinin ardından, üstün çıkmış kapitalist kurumların alternatifini gösteremezken bu arada başka boyutlarla genişleyip zenginleşen bir program vizyonuna hâlâ sosyalizm denebilir mi ?)
Yazarlar
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları












































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
10.03.2025
8.03.2025
8.03.2025
6.03.2025
10.02.2025
29.01.2025
25.01.2025
16.01.2025
24.12.2024
20.11.2024