Hasan Bülent KAHRAMAN
Sırrı Süreyya Önder öldü. Çok uzun bir zamandır, hiç kimsenin ölümü, bunca kutuplaşmış, insanların birbirinin izine kurşun sıktığı bir ülkede böylesine bir ortak keder duygusu yaratmamıştı. Türkiye on sekiz, on dokuz gündür nefesini tutmuş, hastaneden gelecek iyi bir haberi bekliyordu ki, bilenler o işin olanaksız olduğunu zaten biliyordu. Her şey olacağına vardı, Sırrı Süreyya aramızdan ayrıldı. Maalesef yurt dışında bulunmam nedeniyle cenazesine gidemedim.
Geride muazzam bir miras bıraktı. Dikkat ediyorum, hemen herkes o mirasın politik yanı üstünde duruyor. Doğaldır. Türkiye’nin elli yıldır devam eden, en kanlı ve dikenli sorunu, eğer çözülürse ülkeyi bambaşka bir demokrasi ve hukuk düzenine taşıyacak olan problemi son zamanlarda epey ilerleme sağladı. O gelişmede Sırrı Süreyya Önder, tıpkı daha önceki hamlelerde olduğu gibi, kilit taşı rolü üstlendi. Hani, kelimenin gerçek anlamıyla, canını dişine takarak, canı pahasına meselelerin ortasında yer aldı, taraflar arasında barışçı ve uzlaşmacı bir işlev üstlendi.
Şimdi, tüm toplum, onu politikacılığıyla hatırlıyor. Hatırlayacak. Kaçınılmaz. Oysa kimse, Sırrı’yı oraya iten özelliklerini düşünmüyor. Hele onların içinde, benim, bu kısa yazıda değineceğim bir özelliği var ki, onu irdelemeden, çözüm aranan sorunun gerçeğine erişmek de olanaksız.
Şimdi onu erteleyip, Sırrı’yla ilgili, şahsi bir iki saptamada bulunayım.
***
Renkli, çok yetenekli, dost canlısı ama temel meselesini ve hedefini gözden ırak tutmayan, hayatını o yörüngede planlayan Önder’le uzun tartışmalarımız, görüşmelerimiz oldu. Onu ilk tanıdığımda politikayla içli dışlıydı ama henüz politikacı olmamıştı. Türkiye bir devirden ötekine geçerken o da milletvekili oldu. En ciddi görüşmemizin o seçimden önce cereyan ettiğini ve milletvekilliğinin ne kadar yararlı olacağını söylediğimi anımsıyorum. Yazışmalarımız maalesef artık ana arşiv olan ‘whassup’ta kayıtlı. O olmayıp da kim milletvekili olacaktı? Daha öncesinde de Gezi Olayları nedeniyle yazdığım yazılar üstüne o zaman çalıştığım Kadir Has Üniversitesine gelmiş, orada konuşmuştuk.
Bunlar olağan şeyler. Daha bu şekilde binlerce kişiyle konuşmuştur. Ben şu acılı ve çok gergin günlerde, onun herkesin malumu olan renkli kişiliğini yansıtan başka bir anımı anlatayım.
İKSV’nin düzenlediği, film festivalinin film festivali olduğu dönemde, bir açılış töreninde yan yana oturduk. Konuşmaya başladık. Yeniden bir film yapmak istediğini, ‘kazip şöhretleri’ eleştireceğini söyledi. Derken laf lafı açtı, ona Yahya Kemal’le Behçet Kemal Çağlar arasında cereyan eden bir olayı anlattım. Bir gece, masasındayken, Atatürk, Yahya Kemal’e genç ve güçlü şairler olduğunu söyleyip Behçet Kemal Çağlar’ı davet ediyor, birkaç şey okumasını istiyor. Çağlar, o acayip ve berbat şiirlerinden bazılarını okuyor. Yahya Kemal hayret ve ıstırap içinde. Atatürk, nasıl bulduğunu soruyor üstada. Ne yapsın, beğendim dese yalan söyleyecek, beğenmese, Atatürk’ün gazabı var, ‘fenomen Paşam’ diyor. Behçet Kemal, bu sözcüğü övgü kabul edip, sofra dağılırken üstadın eline yapışıp teşekkür ederken Yahya Kemal, ‘haydi be’ diyor, ‘fenomen ‘acayip’ demektir.’
Bunu anlattım, ne hikmetse Sırrı kahkahalarla güldü ve tıpkı benim gibi törenin ortasında sıkılarak kalktı, giderken ‘fenomen hocam fenomen’ dedi. Sonra bu sözcüğü ve öyküyü unutmadı, yazışırken, ters bir olaydan konuşurken ‘fenomen efendim’ dedi durdu ve her defasında kahkahalarla güldü. Hani ‘mihneti kendine zevk etmedir alemde hüner’ diye bir sözü var ya Vasıf’ın, bana göre bu hali onun, tamı tamına bu deyişi açıklar: sıkıntılı dönemleri dönüştürme ve dayanma, direnme gücünü elden bırakmama.
***
Evet, Sırrı Süreyya’ya o gücü kazandıran ve onu tüm ülkenin ortak değeri katına yükselten kudreti politik kimliğinden kaynaklanmıyordu, tersine, politik kimliği o gücünün bir türeviydi.
Önce şunu söyleyeyim. Biyografisine bakın, o geçmişten gelen, üç kap yemeğin bir öğünde yenebileceğini ilk kez Mülkiye’de gören, o tarihe kadar, zalim, acımasız, yurttaşına göz açtırmayan bir ülkenin, lise öğrencilerini bile tutuklayan ezici anlayışından payını alıp, lisede tutuklanan, sonra yedi yıl hapis yatan, Kürtlerle, onların temsilcisi olarak siyaset yapan bir Türkmen’in, gelip Meclis Başkan Vekili olması hiç öyle yabana atılacak bir olgu değildir. Olmadığı gibi, Önder, o kürsüde, ‘ben kimsenin ana dilinde konuşmasını engellemem’ demiştir, Arapça okunan duaya ses çıkarmayan bir Meclis’in neden Kürtçeye tepki gösterdiğini sorgulamıştır. Bu tutum içinde olan, bulunan Önder, Meclis Başkan Vekilidir.
Sonunda o Meclis’te MHP’li bir Başkan Vekili bir Kürt milletvekiline Kürtçe selam vermesi için fırsat tanımışsa o gelişmede Önder’in itici, çekici gücü sorgulanamaz, her şeyin üstünde ve ötesindedir.
***
İşte o gücü ona kazandıran artık hiç kimsenin hatırlamadığı bir kavramdır: Şark kültürü. Bilerek, özellikle bu sözcüğü, ‘şark’ sözcüğünü kullanıyorum ve ‘Ş’yi büyük harfle yazıyorum.
Sırrı Süreyya Önder, ilk gençliğinde hatta çocukluğunda dini eğitim almıştı. Bunu kendisiyle defalarca konuştum. Neredeyse, kendi söylediğine göre, bir medrese kültüründen geçmişti. Müslümandı-değildi tartışmasına burada girmem. İnancının düzeyini değerlendirmek ya da zikretmek hiç kimseye düşmez ama İslami eğitimden geçmiş bir çocuk/genç olarak, o kültürün diline, söylemine (discourse), efaline, her şeyine hakimdi. Dileyenler, bu mecrada, Volkan Konak’ın ölümünden sonra yazdığı yazıyı ve o yazının cenaze namazıyla ilgili kısmını okusun. Öte yandan, bir televizyon sohbetinde, bir gün Hacca giderse ziyaretini Fahrettin Paşa için ifa edeceğini söylediğini de şuraya kaydedeceğim. Dileyen dilediği manayı çıkarabilir ki, Önder’in azameti buradan kaynaklanıyordu: birikim ve söyleminin çok farklı kesimlerde, çok farklı şekilde yorumlanacak, katmanlı, tabakalı tezahürü. Bu bir.
İkincisi, Önder’in Türkçesiydi. Şivesini hiç değiştirmedi, belki zamanla daha da koyulaştırıp katılaştırdı. Ama o şive onda hiç iğreti durmadı, hiçbir teatral mana taşımadı, itici olmadı. Tersine, onu o yapan unsur, şivesiydi. O şive, şive dediğimiz şeyden çok farklı ve çok fazlaydı. Tüm bir kültürün, o ‘Şark kültürünün, tınılarını, nüanslarını, daima bir hasret ve hüzünle bütünleşmiş birikimini barındırıyordu, Sırrı Süreyya da hakkını veriyordu onun, onların. Nasıl Tamburi Cemil Bey'in oğlu Mesut Cemil Bey konuşurken bütün İstanbul ve Garp konuşuyorsa, Sırrı Süreyya konuştuğunda da bütün bir Şark konuşuyordu.
Üçüncüsü, o kültürün doğrudan doğruya kendisiydi, tecessüm etmiş haliydi. Eğer Beynelmilel adlı filmini izlerseniz, Önder’in Şark kültürüne ne ölçüde hadim olduğunu, onu ne ölçüde sindirdiğini, onun nasıl ‘künhüne’ vardığını görürsünüz. Yerine göre acıklı, yerine göre gülünçlü o gündelik hayat davranışlarının, o filmdeki insanların hayatında nasıl dışa vurulduğunu, yansıtıldığını ve o filmin sahnelerinden nasıl bir günlük gibi, damla damla süzüldüğünü izlersiniz. ‘Gevendeler’ hakkında olan o filmde Önder’in kendisi uzun hava veya gazel okur, başka yerlerde cümbüş çalar, türkü söyler. Büyük bir kabiliyetin ve onu biçimlendirmiş kültürün parça parça kendisini gösterme halidir onlar.
Önder’in, Birikim dergisinde yayınlanan yazılarını okuyanlar, mesela ‘Müminin Celadetine ne oldu?’ başlıklı yazısı, tüm şu söylediklerimin kanıtını bulacaktır. Sırrı Süreyya Önder, artık kimsenin bilmediği, kullanmadığı bir dili ve sentaksı kullanıyordu. Evet, biraz ağdalıydı, biraz yüklüydü, biraz çaba gerektiriyordu ama ardında, içinde o üslubun, yukarıda değindiğim tüm unsurlar vardı. ‘Üslubu beyan ayniyle insan’ galiba Ziya Paşa’ya ait bir kazıye-i bedihiyye. Önder’in kalın bir sesle, ağzını doldurarak, biraz da ‘ayınları çatlatarak’ sürdürdüğü konuşması, bilhassa sözcük birikimi, Türkiye’de artık bırakın uygulanmasını, kullanılmasını, bilinen bir şey değildir.
Son: Önder, tüm yazılarında, konuşmalarında, muhteşem bir Şark kültürü damıtımı olarak, yüzyıldır inkâr ettiğimiz bir dilin olanca maharetiyle işlenmiş, onlarca şiir, gazel, müfret, kaside biliyor ve söylüyordu. Konuşması bölgenin, toprağın binlerce yılda damıttığı deyişlerle, deyimlerle, tespitlerle yüklüydü, ben Kürtçeden aktardığı bir deyimi unutmadım: ‘her şeyin incesi, insanın kabası dayanaksızdır’. Şiiri, şarkısı, sözüyle Sırrı Süreyya bir bütündü.
***
Bütün bunlarla birlikte Sırrı Süreyya, Şark kültürünü, bir insan tipolojisinin bütüncüllüğü içinde kavrıyordu veya tersi, insanı o Şark kültürünün biçimlendirdiği bir değişken olarak ele alıyordu. Şimdi yerine oturtabilirim, onun Müslümanlıkla ilişkisi de sosyalistliğini temellendirişi de aynı anlayışın bir uzantısıydı. Ben daha yaşlıydım ama hemen hemen aynı yaşlardaydık ve ikimizin de tanık olduğu Türkiye’deki şu çok uzun sol kültür tarihi içinde, açıklıkla belirteyim, hemen hemen kimsede böyle bir sentez, böyle bir ‘kavuşturma’, birleştirme görmedim.
Yine, böyle olduğu içindir ki, Sırrı Süreyya’nın hayatının Kürt sorunuyla iç içe geçmesi ve o ağır meselenin en çok kabul edilen, benimsenen adı olması, şurada kısaca ele aldığım bu bilinci ve birikiminin sonucudur. Bir daha söyleyeyim, o büyük, kapsamlı, görkemli, unutulmuş olması bir yana hiç bilinmeyen Şark kültürünün damla damla biriktirdiği, şekillendirdiği bir kişiydi Sırrı Süreyya Önder. Bir halk bilgesi olarak bu dünyadan göçüşünü başka türlü açıklamak olanaksız.
Yerine göre tevekkülü yerine göre celadet gösteriyorsa köklerini o binlerce yıllık geçmişe bastığı içindi.
Anısı önünde saygıyla eğiliyorum.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024