Hasan Bülent KAHRAMAN
Marshall McLuhan daha 1970’lerde ‘algı gerçektir’ demiştir. Ve bu söz 50 yıl sonra gerçek oluyor. Hasan Bülent Kahraman gerçeğin ve gerçeğin temsilini Sırrı Süreyya özelinde anlamamıza imkan tanıyor ve ekliyor; “Gerçeğin aranması öncelikle o yerleşik yapının ve benimsenmiş, Flaubert’in tabiriyle ‘kabul edilmiş kanaatlerin’ ötesine geçmeyi gerektiriyor.”
Gerçek kayboldu. Gerçek-sonrası dünyada yaşıyoruz ve bu olgu hayatımızın her yönünü tepeden tırnağa etkiliyor. İnsanlar gündelik hayatları içinde ne kadar farkındadır bilmem ama sanallığın bu derecede ilerlediği ortamda insanın yanılsamayla, sanrıyla ilişkisi engelleyemeyeceği şekilde gerçekle kurduğu ilişkinin ötesine geçecektir. İnsan artık gerçeği arayan bir yaratık mıdır ondan da emin değilim. Kaldı ki, gerçek ne?
Son kertede ve büyük ölçüde konvansiyonların oluşturduğu temel kabulleri gerçek kabul ediyoruz. Gerçeğin aranması öncelikle o yerleşik yapının ve benimsenmiş, Flaubert’in tabiriyle ‘kabul edilmiş kanaatlerin’ ötesine geçmeyi gerektiriyor. Felsefe binlerce yıl bu yolu yürüdü. Eğer yeni bir gerçeklik bulma çabasında değilse, artık felsefenin de geriye itildiği bir çağdayız demektir. Durum tamamen böyle. Sosyal medyanın hakim olduğu, körlerin körlere yol gösterdiği, yani kabule dilmiş kanaatla yaşamanın ilke olarak benimsendiği bir dünyada birisi kalkacak da yeni bir önermede bulunacak... O dünyayı yaşadık, bitti.
Nedeni çok basit: kâğıt kültürünün sonuna geldik. Bu yargı, kitabın ortadan kalkması demektir. İstediği kadar istatistikler satılan kitap adedinin arttığını söylesin, dibine ine ine, bir mağaranın içinde yürüyormuşçasına yoklaya yoklaya yol alır gibi, adım adım ilerleyerek, kim kitap okuyor? Şu satırları okuyan kim 300-350 sayfalık bir kitabı, başından sonuna kadar masada oturarak, yatakta, kanepede uzanarak, otobüste, metroda, vapurda giderken okudu, bitirdikten sonra üstünde düşündü? Yok böyle bir şey, kimse artık bir kitabı boydan boya kat etmiyor.
O vakit, gerçeği nerede arayacağız? Doğa bitti. Simülasyonlar ve ‘simülakr’ zaten ‘mimes’i ortadan kaldırmıştı. Şimdi, mekân da kayboldu. Boşluk, zeminsizlik hakimiyet kazandı. Hepimiz olmayan bir evrenin içinden üretilen bilgiyi gerçeğin kendisi sanıyoruz. Yani gerçeğin yittiği bir dünyada inanmak kavramı da anlamını değiştirdi. Hayat şimdi çok kolay. Hatta bütün şu olumsuz tabloyu yaratan ana etmenin hayatın kolaylığı olduğunu söylemek kabil.
Gerçekle siyasetin ilişkisi bu ölçüde çarpık Türkiye’de ve işin fena yanı hemen hemen tüm dünyada durum bu. Marshall McLuhan daha 1970’lerde ‘algı gerçektir’ demiştir. Bu söz, gerçek gücünü ve işlevini bugünlerde icra ediyor. Otokratik yönetimlerin, çeşitli yollardan güdümlediği algının gerçeği örttüğü bir dünyadayız.
Gerçeğin yitip gittiği, uçup kaybolduğu bir dünyada siyasetin anlamı ne olabilir? Siyasetin belli bir gerçeklik üretme ve o üretilmiş olguyu gerçek diye sunmak gibi bir çabasının olduğu zaten malum. Aristoteles’in Retorik kitabı özünde bu olguyu anlatır. Söylemin gerçekliği aşma özelliği olmasaydı, tiyatro olamazdı. Tiyatro bir dönemde olmayan bir gerçeğin içine girmek, belli bir süre için o sahnedeki oluşumları gerçek kabul etmektir. Siyasetin, teatralliği ne kadar yoğun şekilde içerdiği malum. Gerçekle siyaset, konuşmakla kürsü arasındaki ilişki gelir bu kapıya çıkar.
‘Son zamanlarda’ deyişinin Türkiye’de ne ifade ettiğini bilmiyorum. Ama yine de öyle diyeyim ve son zamanlarda Türkiye’deki siyasetin en önemli meselesinin gerçekle kurduğu ilişkinin çapakları, pürüzleri, özürleri olduğunu belirteyim. Gerçek siyaseti üretmiyor Türkiye’de, siyaset gerçeği üretiyor. Sol siyaset, solda olması gereken kavramlarla yapılan siyaset tamı tamına bu eksende cereyan ediyor. Eğer gerçek siyaseti üretseydi Türkiye’de sendikalı işçi sayısı bugünkü acınacak düzeyde kalmazdı. Sendikalıların hacmi büyür, o hacim de siyasete tesir ederdi. Hayır, olmuyor. O zaman gerçeğin siyaseti ürettiğinden kimse söz edemez.
Kürt konusunda da bu olgu geçerli. Kürtlerin yaptığı, gerçeğin oluşturduğu siyasetten çok siyasetin biçimlendirdiği bir Kürtlük geçerli, Türkiye’de. Mesela, ilk Çözüm Süreci tamamlandıktan sonra bu halin içinden geçiyoruz. Ayrıntısına girmek istemiyorum bu tespitin, uzatmak da istemiyorum. Analitik ve nesnel düşünen (gerçek bu iki kavramla aranır) hiç kimsenin itiraz edemeyeceği bir saptamada bulunuyorum. Gerçekle siyasetin ilişkisi bu ölçüde çarpık Türkiye’de ve işin fena yanı hemen hemen tüm dünyada durum bu. Marshall McLuhan daha 1970’lerde ‘algı gerçektir’ demiştir. Bu söz, gerçek gücünü ve işlevini bugünlerde icra ediyor. Otokratik yönetimlerin, çeşitli yollardan güdümlediği algının gerçeği örttüğü bir dünyadayız.
Bugün Kürtlerin gerçeğini, her neyse o gerçek, anlatacak, aktaracak bir kültür zemini yok. Ne televizyonlar o zemini oluşturuyor ne de basın. Yine o gerçeği dile getirecek bir kitap yayını da yok. Dergiler ortadan kalktı. Aydınların sonuna gelindi. Aydının aydın olmasını sağlayacak mecralar tükendi. Aydın, gazetelerde ve özellikle dergilerde yazarak kendisini var eder. Öyle bir hayata sahip değiliz.
Yine kendimize ve Kürt meselesine dönelim. Türkiye’yle ilgili her saptamadan sonra geldiğimiz bir soru var: neden?
Öyle, çünkü, Kürtlerin gerçeklerine dönük bir siyaset yapmasına politik yaşam da kültürel yaşam da izin ve olanak vermiyor. Bugün Kürtlerin gerçeğini, her neyse o gerçek, anlatacak, aktaracak bir kültür zemini yok. Ne televizyonlar o zemini oluşturuyor ne de basın. Yine o gerçeği dile getirecek bir kitap yayını da yok. Dergiler ortadan kalktı. Aydınların sonuna gelindi. Aydının aydın olmasını sağlayacak mecralar tükendi. Aydın, gazetelerde ve özellikle dergilerde yazarak kendisini var eder. Öyle bir hayata sahip değiliz.
Geriye bir tek parlamentonun kürsüsü kalıyor.
Geçenlerde, ölümü ardından Sırrı Süreyya Önder için yazdım ve onun Şark kültürünü özümsemiş bir insan olarak Kürt politikası yaptığını söyledim. Sözü ve sazıyla o kültürün biçimlendirdiği bir insandı. Sırrı Süreyya’yı muhterem ‘anası’ doğurmamıştı. O zaten öyleydi. Önder, toprağının doğurduğu, yarattığı insandı. O nedenle gerçekti. İnandırıcılığı gerçekliğinden geliyordu.
Gerçeğe inanmak dünyanın en zor işlerindendir. İnsan zihni metafizik, olana, fanteziye inanmak eğilimindedir. Gerçek, kendisi inandırıcılığını içinde taşır ve bu niteliğiyle her gerçek, insanın bildiğinden vazgeçmesini gerektirir. Sırrı Süreyya, gerçekliğinin gücüyle önündeki darboğazları aşıyordu.
Gerçekti. Çünkü, kendi söylediği üzere içine girmediği, önünde yer almadığı tek bir kavga yoktu. ‘Ben cop yemeden kimseyi coplatmadım, ben gaz yemeden kimseyi gazlatmadım’ demek herkesin harcı değildir. Bunu başarmıştı. O zaman gerçek oluyorsunuz. Gerçek olunca da inandırıyorsunuz. Son görüşmesinde Niyazi-i Mısri’nin (Mısırlı Niyazi, 17. Yüzyıl mütefekkiri ve şairi) bir kasidesini mezar taşına yazdıracağını söylemiş. Buyurun, Mısri’den tek bir mısra bilen varsa buyursun gelsin, başımızın üstünde yeri olacaktır. Kürt veya Sırrı Süreyya ‘gerçeğine’ böyle bakmak gerekir. Öyle bakılmıyorsa oturup düşünmek gerekir. yapmadığımız şey de o!..
‘Radikal şık’ deyimini şu yazıyı yazarken baktığım Wikipedia mükemmel şekilde özetlemiş. ‘Radikalizmle’ yani Amerikancada geniş manasıyla ‘solla’ alakası olmayan, hatta solun veya neyse o savunulan görüş, onun tamamen karşıtı olan çevrelerin, ‘liberal elitin’ (buradaki ‘liberal’ sözcüğü de yine Amerikancada tatlı su solcusu demektir) bir parçası olmak için benimsediği davranış kipidir ‘radikal şıklık’.
Türk solunun temel sorunlarından birinden söz ediyoruz. Ne yapalım ki, sol kültürümüzü işçiler ve onların ‘organik aydınları’ oluşturmadı. Bir dönem aydınlar, gazeteciler hazırladı o kültürü. ‘Organik’ ilişkisi olmadığından onlar da bir süre sonra kendi sınıflarının çağrısına uydu, soldan kopup gittiler. 1970’lerin solcularının, bilhassa Maocularının sınıfsal dökümü yapılsa çok ilginç bulgulara erişeceğiz.
Şimdilerdeyse durum büsbütün farklılaştı. Zamanının Avcıoğlu’nu, Altan’ını, Aren’ini, Boran’ını, Aybar’ını mumla arıyoruz. Kürt sorunu da sol sorunu da büyük sermaye sahiplerinin evlerindeki ‘partilerde’ ele alınıyor, müzakere ediliyor artık, siyasi partilerde veya parlamentoda veya basında değil. Sırrı Süreyya’nın sohbetlerimizden birinde dile getirdiği saptaması kulaklarımda çınlıyor. Çok zengin ve tanınmış bir çiftin, tanınmış basın ve iş dünyasından simaları neredeyse mutat şekilde evinde toplayıp Kürt ve sol sorunlarını tartıştığını söyleyip, ‘yahu’ demişti ‘bunların aklına devletin aklına girdiğimiz kadar giremedik? Ne yapak, kendimizi ihbar mı edek?’
Ben de ona Tom Wolfe’un bir kitabından söz etmiştim. New York’un en büyük evlerinden birinde, müzik tarihinin önemli isimlerinden Leonard Bernstein ve eşi Kara Panterler için bir davet verir. Maksat onlar için para toplamaktır. NY’ta benim diyen herkes oradadır, şampanya su gibi akmaktadır. Herkes iki dirhem bir çekirdektir. Bazılarının övündüğü Ganzo gazetecilerden olamayan ama Yeni Gazeteciliğin en önemli adlarından biri olan Tom Wolfe da o geceyi Radical Chick adı altında kaleme alır. O gün bugündür bu deyim benzeri durumlar için kullanılır.
‘Radikal şık’ deyimini şu yazıyı yazarken baktığım Wikipedia mükemmel şekilde özetlemiş. ‘Radikalizmle’ yani Amerikancada geniş manasıyla ‘solla’ alakası olmayan, hatta solun veya neyse o savunulan görüş, onun tamamen karşıtı olan çevrelerin, ‘liberal elitin’ (buradaki ‘liberal’ sözcüğü de yine Amerikancada tatlı su solcusu demektir) bir parçası olmak için benimsediği davranış kipidir ‘radikal şıklık’. Geçerli olan, ‘moda’ olan görüş, eğilim neyse, o çevre o görüşle içli dışlı olarak ‘fiyaka’ yapar. Onu reddedenler ‘kulübe’ alınmaz. ‘Muhafazakâr’ kabul edilir. Maksat o zengin ve namlı insanlarla o görüş aracılığıyla birleşmek, bütünleşmektir. Ana maksat budur. Ayrıca o görüşün mutlaka ‘sistem dışı’ olmasına bilhassa özen gösterilir. ‘Beyaz Türkler’imizin dudumu da aynıdır. Amerika’da siyahlara yapılan zulümlerden kaynaklanan bir ‘white guilt’ (beyaz suçluluğu) kavramı vardır. Bizimkiler oraya gelmezler. Bizim öylesi bir suçluluk duygumuz yoktur. Yine de bizim Beyaz Türklerle Amerika’nın Beyaz ‘Beyaz Amerikalılar’ı bu bakımlardan benzeşir de benzeşir.
Bunları anlatmıştım. O toplantıların maksadı budur demiştim. Güzel şivesiyle verdiği cevap zekasını ve gerçekçiliğini yansıtıyordu: ‘gardaşım biz radikal olduk ama şık olamadık, ondan kaybettik ama şimdi ne oldu yani, radikalliği de mi kaybettik?’
İnsan farkında olmaksızın sınıfının mensubudur. O sınıfa doğar. Sınıfını reddetmiş insanlar için hayat zordur. Bunu bildiğinden Beyaz Türklerin, varsılların Kürt siyasetiyle içli dışlı olması, o siyasetin kendi çıkarlarına zarar vermemesi için alınacak tedbirin siyasetine dönüşür. O siyasetin gerçekle bir ilişkisi yoktur.
Evet, Türkiye’deki hakikat bu. Bu toprağın sazını, sözünü, şiirini, masalını bilmeyelim, zihnimizde tek bir mısraını saklamayalım, tek bir türküsünden haberimiz olmasın ama siyaset ve Kürt siyaseti yapalım. Zenginlerimiz o siyasetle karışıp kaynaşsın. Elbette, haklarıdır. Çıkar çevrelerinin (interest groups), lobilerin siyaset yapmaya yerden göğe kadar hakları vardır. Fakat o siyaset, adı üstünde, çıkarlarının siyaseti olur. Sınıf bilinci onu gerektirir ve yaratır. Sınıfın biçimlendirdiği ideoloji bu niteliği taşır: hayatı ve olayları kendi çıkarı doğrultusunda biçimlendirmek ve kullanmak.
İnsan farkında olmaksızın sınıfının mensubudur. O sınıfa doğar. Sınıfını reddetmiş insanlar için hayat zordur. Bunu bildiğinden Beyaz Türklerin, varsılların Kürt siyasetiyle içli dışlı olması, o siyasetin kendi çıkarlarına zarar vermemesi için alınacak tedbirin siyasetine dönüşür. O siyasetin gerçekle bir ilişkisi yoktur. Yanlış mıdır, hayır değildir. Sadece özel bir dikkat ister ve bir ayıklama gerektirir. Bunları bilmeyi gerektirir.
Sırrı Süreyya gerçek bir insandı. Direnişçiliğiyle, eylemciliğiyle, bilgeliğiyle, demokratlığıyla gerçek bir siyaset yapıyordu.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
-
Burhanettin DURANTarihi Yol Ayrımındaki Kritik Seçim 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERYeni Bir Çözüm Süreci Ne Kadar Mümkün? 6.05.2023 Tüm Yazıları
-
Celal BAŞLANGIÇKendini kurtarmak için Erdoğan, Erdoğan’ı reddedecek! 14.04.2023 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİNSANLIĞIN ÖLÜMÜ 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Ergun AŞÇIErsagun Hanım 5.03.2023 Tüm Yazıları
-
Uğur Gürses‘Dolambaçlı katlı kur’ yolunda 23.01.2023 Tüm Yazıları
-
Besim F. DellaloğluMesafenin Sosyolojisi 16.12.2022 Tüm Yazıları
-
Hidayet Şefkatli TUKSALKur’an kurslarında yatılı eğitim ve çocukların korunması 15.12.2022 Tüm Yazıları
-
Nergis DemirkayaAltılı Masa ortak yönetim planı: Her partiye bir yardımcı bir bakan 17.11.2022 Tüm Yazıları
-
Nabi YAĞCIŞaşıyorum gerçekten… 24.10.2022 Tüm Yazıları
-
Berin UYARONLAR İÇİN... 12.09.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim UsluSeçmen yolsuzluğu önemsiyor mu? 9.09.2022 Tüm Yazıları
-
Hasan GÜRKAN“SEVMEK YİNE DE BİR SARRAF İŞİDİR, YERYÜZÜ KİTAPLIĞINDA” 18.08.2022 Tüm Yazıları
-
Oktay Cansın EMİRALSAVAŞ VE ZAMAN 7.08.2022 Tüm Yazıları
-
Özgül Üstüner COŞKUNİnceden 5.07.2022 Tüm Yazıları
-
Barış SoydanGıda Komitesi’nin ve enflasyonla mücadelede başarısızlığın acıklı öyküsü 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Namık ÇINARBir toplumun geri kalma inadı 21.06.2022 Tüm Yazıları
-
Mehmet BARLASAnkara’yı sel aldı 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
Melih ALTINOKAna muhalefet lideri Akşener mi olacak? 14.06.2022 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZİKİ MEZAR, İKİ İNSAN ve IRKÇILIK 12.06.2022 Tüm Yazıları
-
Atilla YAYLAKanunlar ve fiyatlar 10.06.2022 Tüm Yazıları
-
Fikret BilaKılıçdaroğlu’nun adaylığı 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Fatma Bostan ÜNSALBu kez Günah Keçisi SADAT mı? 23.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet İlhanBurhan Sönmez’in İstanbul İstanbul’unda Yerin Altı ve Üstünde Ne Yaşanıyor? 15.05.2022 Tüm Yazıları
-
Yavuz BAYDARİmamoğlu olayı ardından: ’Altılı Masa’ bir ortak aday çıkarabilecek mi? 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Kübra ParSessiz İstila belgeseli ve sığınmacı meselesi 9.05.2022 Tüm Yazıları
-
Ergun BABAHANTürkiye’nin patlamaya hazır yeni kırılma hattı: Suriyeliler 22.04.2022 Tüm Yazıları
-
Kemal BURKAYİSVEÇ DEMOKRASİSİ VE KURAN YAKMA OLAYI… 17.04.2022 Tüm Yazıları
-
Tarık Ziya EkinciGAZETECİ AYDIN ENGİN VEFAT ETTİ 24.03.2022 Tüm Yazıları
-
İbrahim KaragülBu bir Avrupa savaşı ve çok uzun sürecek. -Batı, Türk-Rus savaşı istiyor! 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Cengiz AKTARSavaş notları 1.03.2022 Tüm Yazıları
-
Aydın ENGİNBir MHP’nin 2. Başbuğ’undan, bir benden 7.02.2022 Tüm Yazıları
-
Nezih DUYGUMete Toksöyle (30 Mart 1954 - 02 Şubat 2022) 3.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet KARDAM28/29 Ocak Karadeniz Katliamı'nın 101. Yılı 1.02.2022 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAKAN“Ya herro ya merro” mu dedi?.. 7.01.2022 Tüm Yazıları
-
Mustafa PAÇAL2022 yılı karamsarlıklarımızı tersine çevirebilir mi? 4.01.2022 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
13.05.2025
5.05.2025
6.03.2025
26.02.2025
13.02.2025
6.01.2025
18.11.2024
31.10.2024
23.10.2024
8.10.2024