Hasan CEMAL
Tayyip Erdoğan’ın Suriye ve Mısır’daki katliamlara ilişkin hissettiği acı ve döktüğü gözyaşı anlaşılabilir, paylaşılabilir bir duygusallık hâlidir. Ama Başbakan olduğu için, kendisine dönük bazı soru işaretleri ister istemez çengelini zihinlere takar.
Örneğin; Erdoğan benzer bir hassasiyeti neden Roboski Katliamı’nda göstermedi? Gezi’de ölen beş genç için niye en ufak bir duyarlılık sergilemedi? Erdoğan’ın, Müslüman Kardeşler’le, bölgedeki Sünni çizgiyle bu kadar özdeşleşmesi ne kadar doğru?
Evet, başbakanlar da ağlar, onlar da insandır. Nitekim geçen akşam Başbakan Erdoğan da Ülke TV'deki bir program sırasında gözyaşlarını tutamadı.
Ağlamadan önce Suriye’deki gelişmelerle ilgili şunları söylemiş Erdoğan:
“Esed denilen bu adam babasının yaptığı zulmü şu anda üçe, dörde katlamış vaziyette.Hama, Humus'ta babası bir zalim olarak tarihin kayıtlarına geçti. Bir diktatör olarak, bir katil olarak tarihin kayıtlarına geçti, ama evladı şu anda babasını aratır hâle geldi. Hama, Humus tarihte bir kayıttır.
Şimdi artık Suriye'nin her tarafında havadan bombalamadan tutunuz da, füzelere varıncaya kadar çok ciddi ölümler söz konusu. Hama, Humus'ta malum 40 bin insan öldürülmüştü. Burada ise şu anda 100 bini aşmış durumda.
Bu 100 bini dün sabahki olay bize adeta unutturur gibi oldu. Çünkü onların resimlerini, kayıtlarını gerçekten görememiştik. Dün o çocukların hâlini gördüğümüzde biz evimizde nasıl perişan olduysak, gerek eşim, gerek çocuğum hep beraber, aynı şekilde inanıyorum ki zerre kadar vicdanı olan, zerre kadar insanlıktan nasibini almış olanlar da, herhalde bu tablodan onların da bir şeyler çıkarması lazım.”
Katliamın açtığı yara ve Erdoğan’ın gözyaşları…
Başbakan Erdoğan’ın bu sözleri son derece haklı bir duyarlılığı yansıtıyor. Bu korkunç katliam elbette insanlığın ortak vicdanında büyük bir yara açtı.
‘Kimyasal silah’la gerçekleştirildiği haber verilen bu son katliam hiç kuşkusuz insanlığa karşı işlenmiş büyük bir suçtur ve lanetlenmelidir.
Aynı televizyon programında Erdoğan, Müslüman Kardeşler’in liderlerinden Muhammed el-Bilteci’nin darbeyi protesto eylemlerinde ölen kızı Esma'ya yazdığı veda mektubunu yeniden dinlemiş, gözyaşlarını tutamamış ve şunları söylemiş:
“Benzer şeyleri ben de yaşadım. O ifadelerde adeta ben de kendi çocuklarımı gördüm. Bir de onun kızı Esma’nın cenaze namazını kıldıramayışı, olgunluğu ve geleceğe bakıştaki ölüm ötesi dünyayı okuyuşu beni ciddi manada duygulandırdı. Tabii şehadet çok farklı bir şey.Esma hayata doymadan şehadet makamına koştu.
Babasının o duruşu, inanıyorum ki, İslam dünyasındaki birçok ülkeye inşallah ders olur. Gençlerimize ders olur, örnek olur. Baba-evlat ilişkisinde bizler için örnek olur. Ben şu anda başbakan değilim, sadece bir vatandaş Tayyip olarak bu ifadeleri kullanıyorum.”
Gazete haberi şöyle bitiyor:
“Dakikalarca gözyaşlarını tutamayan Erdoğan, zorlukla konuşarak kızı ile ilgili bir anısını anlattı. Erdoğan konuşmasına devam edemeyince program sonlandırıldı.”
Erdoğan’ın ağlaması haber ve yorum konusudur
Yazımın başında da belirttiğim gibi, ağlamak insani bir duygudur. Başbakanlar da duygulanırlar, ağlayabilirler. Hayret edilecek, yadırganacak bir durum değildir bu.
Ancak, başbakanların televizyon ekranları önünde gözyaşı dökmelerine pek sık rastlanmaz. O yüzden böyle bir durum elbette haber ve yorum konusu olur.
Ve Tayyip Erdoğan’ın gözyaşları da böyle bir çerçeveye oturur.
Roboski ve Gezi’de ölenler için
neden benzer bir hassasiyeti göstermedi?
Tayyip Erdoğan’ınSuriye ve Mısır’daki katliamlara ilişkin hassasiyeti haklıdır. Bu açıdan hissettiği acı ve döktüğü gözyaşı anlaşılabilir, paylaşılabilir bir duygusallık hâlidir.
Ama aynı zamanda birBaşbakan olduğu için de, bu çerçevede kendisine dönük bazı soru işaretleri ister istemez çengelini zihinlere takar.
Örneğin bir soru:
Tayyip Erdoğan benzer bir hassasiyeti neden Roboski Katliamı’nda göstermedi?
Bir başka soru:
Gezi protestosu sırasında ölen beş genç ve gözünü kaybeden gençler için Erdoğan niye en ufak bir duyarlılık sergilemedi?
Bir soru da dış politikayla ilgili olabilir:
Tayyip Erdoğan’ın, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, kendisini Müslüman Kardeşler’le, bölgedeki Sünni çizgiyle bu kadar özdeşleşir hâle getirmesi dış politika ve iç barışaçısından ne kadar doğrudur?
Bu sorunun devamı:
Bazı ‘duygusal hâller’in - gözyaşı veya konuşma olarak - kapalı kapılar arkasında kalması, bir ülkenin reelpolitik gerçekleri ve çıkarları konusunda daha isabetli bir davranış değil midir?
Yeni Birleşmiş Milletler’den Avrupa Birliği’ne…
Konunun özellikle Türk dış politikasını ilgilendiren boyutu üzerinde biraz daha durmak istiyorum.
Başbakan Erdoğan gözyaşlarını tutamadığı televizyon programında, Birleşmiş Milletler’i ve daimi üyeleri beş büyük devlet olan BM Güvenlik Konseyi’ni Suriye konusunda eleştirirken şunları söylüyor:
“Gerçekten dünya eğer beşten büyük diyorsak, o zaman diğer ülkeler ortaya gelmek suretiyle kendi Birleşmiş Milletleri’ni kurar. Böyle bir çıkış yapılabilir. Böyle bir çıkışın yapılması, onların kendilerini reforme etmeye doğru götürür. Çekiliyoruz dediği zaman ne olacak, ne yapacak?”
Erdoğan, Yeni Birleşmiş Milletler derken, sözü Avrupa Birliği’ne de şöyle getiriyor:
“Şu anda birçok kuruluş var, ASEAN gibi, Şanghay İşbirliği Teşkilatı gibi… Avrupa Birliğikurulduğu zaman Avrupa Birliği diye kurulmadı ki, Demir Çelik İşbirliği diye kuruldu. Ondan sonra Avrupa Ekonomik Topluğu oldu, ondan sonra Avrupa Topluluğu ve Avrupa Birliği… Şimdi hem siyasi, hem sosyal birlik olarak ortada duruyor. Böyle bir durum var. Gelişme bu… Yani burada ortaya çok daha farklı bir çıkış konulabilir.”
Direksiyona Erdoğan’ın otoriter damarı mı geçti?
Başbakan Erdoğan’ın gözyaşlarını tutamadığı son derece duygusal anlarındaki bu sözlerinin altını bir kez daha çiziyorum.
Bir kez daha diyorum, zira bu konuyu, sonuncusu iki gün önce olmak üzere bu köşede çıkan yazılarımda birçok defa gündeme getirdim ve eleştirdim.
Güncelliğini yitirmeyen sorular şöyle:
Artık Erdoğan sırtını Batı’ya dönüp Doğu’ya mı yürümek istiyor?
Bu eğilimi özellikle ‘Gezi sonrası’ mı güçlendi?
Batı’ya, AB’ye sırt çevirme eğilimi, Erdoğan’daki muhafazakâr ve otoriter damardan mı besleniyor?
Ya da Erdoğan’ın genlerinde zaten mevcut otoriter damar mı iyice direksiyona oturmaya başladı?
Böyle giderse iç barış da, ekonomi de etkilenir!
İki gün önceki dış politika yazımda da vurguladığım bir noktayı yine belirtmek istiyorum.
Türkiye dış politikada hiç bu dönemdeki kadar yalnızlaşmamıştı. Bu yalnızlaşma süreciTürkiye’nin sadece Batı yakasında değil, Doğu yakasında da işliyor.
AK Parti Hükümeti eğer bu yolda bugünkü gibi paldır küldür gitmeye devam ederse, Türkiye’nin hem iç barışı, hem de ekonomisi olumsuz etkilenir.
Son söz:
Dış politika duygusallık kaldırmaz!
Twitter: @HSNCML
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
3.03.2025
28.02.2025
20.02.2025
13.02.2025
28.11.2024
12.11.2024
24.10.2024
27.08.2024
20.04.2024
9.04.2024