Hüseyin GÜLERCE

Hüseyin GÜLERCE
Hüseyin GÜLERCE
Star GAZETESİ Tüm Yazıları
Cumhuriyet, ilkler, İP ve CHP
31.10.2012
2873

 Cumhuriyet’i kutlamayı bir türlü bilemedik. Bu 29 Ekim’de de öyle oldu.

 Cumhuriyet kutlamaları bir kutuplaşma fotoğrafıyla gündeme geldi. Hâlbuki 89. yılında ne güzel ilkler vardı. Cumhurbaşkanı’nın Sayın eşi Hayrünnisa Gül, ilk defa Ankara’daki törende protokolde yer aldı. Sayın Cumhurbaşkanı, kutlamaları Meclis’te değil Çankaya Köşkü’nde kabul etti. En önemlisi, akşam Çankaya’daki resepsiyona katılım eşli oldu.

    CHP, bir türlü yeni CHP olamıyor. CHP’nin, İşçi Partisi organizatörlüğündeki, “29 Ekim Seferberlik Yürüyüşü”nde ne işi var? Seferberlik, düşmana karşı yapılır. Bu mudur Cumhuriyet’i kutlamak? Bu değil midir Cumhuriyet’i kutuplaşmaya alet etmek? Koskoca muhalefet partisi CHP’yi, İP’in arkasına bağlamak mıdır, yeni CHP’lilik? Darbe kışkırtıcılığı ile müsellem Cumhuriyet mitinglerinden hâlâ medet ummak da neyin nesi? Hele hele CHP İstanbul İl Başkanı’nın Taksim’de Atatürk Anıtı’na çelenk konulurken 1. Ordu Komutanı ve askerî heyete dönüp; “Sizin korumanız gereken Cumhuriyet’e biz sahip çıkıyoruz” diye bağırması, tam bir suçüstüdür. 48 saattir bu lafın yalanlanmasını bekliyoruz. Eğer CHP il başkanı böyle demişse, CHP yönetimi, hâlâ darbelerden medet umduklarını, umutlarını bir askerî müdahaleye bağladıklarını kabul ve ilan ediyor demektir…

    Burada şunu da belirtmeliyiz. “İstihbarat var” gerekçesiyle Cumhuriyet kutlamalarını yürüyüşle yapmak isteyenlere izin verilmemesi yanlış olmuştur. Güvenlikçilerin verdiği istihbaratlar, sivil iradenin eleğinden geçirilmelidir. Evet, polislerimiz yaralandı, şiddete maruz kaldı ama dünya medyasına, üzerlerine biber gazı sıkılan, tazyikli su fışkırtılan kalabalıkların görüntüleri yansıdı.  Cumhuriyet’in ilkleri gölgede kaldı.

    89. yılında Cumhuriyet kutlamalarının en önemli ilki, laiklik bahanesi ile Çankaya Köşkü’nde yapılan ayrımcılıktı. Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşi başörtülü olduğu için askerler, Çankaya’daki resepsiyona katılmıyorlardı. Bunun nasıl bir burukluk hâsıl ettiğini, Köşk’e eşi Emine Erdoğan ile katılan Sayın Başbakan ifade etti: “Daha önceden biz törenlere eşli davet almıyorduk. Bizi buraya sokmayanlar utansın…”

    Fotoğraf karelerine yansıyanlar bir güzellik değil miydi? Sayın Meclis Başkanı ve eşinin, Sayın Başbakan ve eşinin, Sayın Genelkurmay Başkanı ve eşinin, Sayın Cumhurbaşkanı ve eşi ile birlikte aynı karede görünmelerinin toplumu rahatlatan bir yanı yok mu? Ne oldu, laiklik mi zedelendi? Bir rövanş mı alındı?

    29 Ekim’de yaşadıklarımız tek bir şeyi anlatıyor. Cumhuriyet, kutuplaşma değil kaynaşma zeminidir. Ancak bunun şartı, Cumhuriyet’in demokratikleşmesidir. Hukukun üstünlüğünün sağlanmadığı, fikir ve ifade hürriyetinin bulunmadığı, özgürlüklerin daraltıldığı, en önemlisi demokratik kültürün yerleşmediği bir Cumhuriyet, her an darbecilerin koruyup kollamak istediği bir bahane olmaktan kurtulamaz.

    Ne yazık ki bu ülkede, birileri hâlâ kendilerini Cumhuriyet’in kurucusu ve sahibi görüyorlar. İktidar, kendilerinden değilse, ülkenin ele geçirildiğini, bu işgalden kurtulmak için seferberlik falan gerektiğini söylüyorlar. Israrla, inatla, bin türlü desise ile kutuplaşma peşindeler. Demokratikleşmenin önünün kutuplaşma ile kesileceğini biliyorlar. Bunu da Cumhuriyet’i savunur görünerek yapıyorlar. Ama Cumhuriyet’in demokratikleşmesini asla telaffuz etmiyorlar. Çünkü Cumhuriyet demokratikleşirse itibarlarını, konumlarını kaybedeceklerinden adları gibi eminler… Cumhuriyet’in demokratikleşmesinden korkanların elinde bugün tek yol var: Toplumu kutuplaştırmak. Onun için Türk-Kürt, Sünni-Alevi, laik-dindar kutuplaşmalarından medet umuyorlar.

    Bu oyunu bozmalıyız. İktidarı ile muhalefeti ile herkese düşen; birbirimizin konumuna saygılı kalarak biz de inatla, ısrarla hoşgörü, uzlaşma ve sivil demokratik yeni bir anayasa demeliyiz…  

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yorumlar (1)
  • faruk tuncay

    faruk tuncay

    14.11.2013 10:53

    Solun 3. yanlışı da Alevi tekkelerinde (şimdilerde cemevi diyorlar) keramet aramasıdır. Dinsel inanç temelinde varolan bir kitleye yaslanan politik eyylemlilik sol olamaz. Dinsel gurupların haklarını savunmak başka şeydir, onlara fedailik etmek başka!

Yazarlar