Markar ESAYAN
Gezi krizinin sanırım akut dönemi sona erdi. 20 küsur gündür yaşadığımız kronikleşen bir kabus mudur, yoksa yeni devlet yapısının ve toplumsal barışın inşasını mı ima etmektedir? Buna başta hükümet olmakla birlikte, en küçük gruplardan bireye giden bir konsorsiyum karar verecek, yani bizler… Biraz olsun sakinleştiğimizi ve birbirimizi “duymaya” hazır olduğumuzu ümit ederek, bu konsorsiyumun büyükten küçüğe parçalarını inceleyerek gidelim diyorum.
Hükümet: Bu kriz hükümetin 11 yıllık iktidarının en büyük kriziydi. Çünkü, artık karşısında karikatürize bir CHP değil, onun seçmen kitlesi olduğu varsayılan, -muhtemelen mecburiyetten seçimlerde CHP’ye oy veren - ama içinde bir kısım Kürtleri, solcuları, liberalleri, LGBT’yi vs. de barındıran heterojen bir kitleyi mobilize halde buldu. CHP’nin bu kitlelerin daralan siyasi alanını genişletemediği doğruydu ve bu 11 yılda AK Parti’nin siyasi alanı tamamen kaplamasına yol açmıştı. AK Parti’nin siyasi alanı, aslında kendisinin de altında ezileceği bir genişleme gösterirken, Gezi heterojenliğinin tüm bileşenleri de klostrofobik bir daralma içinde hissediyordu kendisini. Bu durum hükümetin işini kolaylaştırdığı ölçüde, yaşadığımız bu kazanın da temellerini atıyordu. Muhalefet bu kesimleri temsil edemiyor, anti siyaset ile bu daralmaya katkıda bulunuyordu. Hükümetin ise, 2002-2010 yılları arasındaki o müthiş hengamede, CHP tabanının sosyo-politik’ini analiz etmesini beklemek anakronik ve hayalci olurdu. Hükümet için CHP tabanı demek, Cumhuriyet mitinglerinde “Ordu göreve” pankartını açanların bindirilmiş kıtaları anlamına geliyordu o zamanlar. Ki bu çok da haksızca değildi. Seçmen kitlesinden bağımlı-bağımsız olarak, CHP’nin temsiliyeti AK Parti’yi hal etme üzerine kuruluydu çünkü.
Ama artık hükümetten Gezi krizi ve 11 yıllık yönetim tecrübesi ile bu kesimler üzerine daha rafine, sorumlu bir “laik çevre açılımı” bekleyebiliriz. Hükümet ve tabanı ne kadar ferah ve önü açık hissediyorsa, “karşı kampa” ait olan heterojen-laik topluluk da kendisini o denli daralmış ve çaresiz hissediyor. AK Parti, bir kurucu parti ve birinci cumhuriyeti temelinden değiştiriyor. Bu gerekli ve geç kalınmış bir şey. Ancak bu değişim, karşı kampın itirazı ve korkuları hilafına ancak buraya kadar yapılabilirdi. 76 milyon yurttaşın 75 milyonunun desteğini alsanız bile, kalan bir milyonun mutsuzluğu, birçok Gezi krizinin çıkmasına neden olabilir. “Diktatörlük”, “faşizm” gibi ahlaki olmayan operasyonel yakıştırmaları bir kenara bırakırsanız, hükümetin yaptığı en büyük hata, diğer grupları anlama çabasını yeteri kadar göstermemiş olması oldu. Bir devrim yapıyor, üstelik dünyada da Filistin, Suriye gibi konularda real politik dışında kalıp, bir de küresel ekonomi pastasından her geçen gün daha fazla pay almaya başlamışsanız, bunun mutlaka cezalandırılmak isteneceğini öngörmek durumundasınız. Bu cezayı savuşturmanın en önemli hamlesi ise, içinizdeki gerilimleri ve sorunları demokratikleşme ile çözme konusunda pragmatizmi aşan bir hız göstermenizdir. Ben hükümetin laik kampa karşı bir rövanş içinde olduğu fikrine hiç katılmadım. Çoğunlukla Başbakan’ın Kasımpaşalı dili, icraatlarının muhteviyatının önüne geçti ve aslında kendi kendine haksızlık yapmış oldu. “Yaşam tazı dayatma” meselesi de, daha çok mütedeyyinlerin kamusal ve ekonomik alanda kendi yerlerini almalarına yönelik bir refleksin cicili argümanı oldu. Müslüman demokrat bir parti olarak AK Parti’nin kendi tabanına münasip siyaset hakkı da, ülke için hala bir lükstü. Devleti demokratikleştirmeden, kırık toplumsal fay hatlarını onarmadan, sadece kendi kimliğinize göre siyaset yapamazsınız Türkiye’de. Size kolaylıkla ve haksızca diktatör yaftasını yapıştırırlar.
Öte yandan, Başbakan’ın kendi iyi niyetinden ve hayallerinden yola çıkarak, paternalist bir dil ve siyaset izlemesi, 11 yıllık demokratikleşme sürecinde önü açılan toplumun kimyası ile paradoks halinde oldu hep. Hükümetin yapması gereken toplumu reşit hale getirmek, ona babalık yapmak, onun için en iyisini düşünüp, bazen de dayatmak değil; iyinin ve özgürlüklerin kanallarını açıp, toplumu doğal akışına bırakmak. Evet, AK Partili olmayanlar –çoğunluk- hükümete kategorik olarak karşı belki ama, hükümetin demokratikleşme hamlelerinin ve iyileşen ekonominin tüm getirilerinden de faydalanıyorlar. Haliyle toplumda özgürleşme isteği, demokrasi ilerledikçe daha da artıyor. Aslında Başbakan bununla ne kadar övünse azdır. Şimdi neden o kesimi de kazanmasın ki artık? Madem bu kesimler CHP tarafından etkili temsil edilmiyor, neden o kesimler ile bu fırsattan istifade, bir barış imzalanmasın? Belki buradan fazlaca oy gelmeyebilir, ama kendi seçmen kitlenizden aldığınız oylarla elde ettiğiniz iktidar, ahlaki üstünlük kazandığı ölçüde, meşruiyeti de sağlamlaşır.
Hükümet kendi hayalini, tabanının gasp edilmiş merkez hakkını iyi temsil etti ama, artık diğer parçalarla bütünleşme, onları anlama ve kendi tabanı ile laik kesim arasındaki tıkalı kanalları açma dönemine girmek zorunda. Kutuplaştırma siyaseti, kısa vadede oy kazandırır ama, meşruiyeti zedeler. 76 milyonun hükümet olma iddiasının altının dolması, ancak “diğer mahalleyi” anlamaya çalışarak mümkün. Günümüzde kimseye, çok doğru bile olsa, bir tercihi dayatamazsınız. “Bizim cemaate katıl” diyemezsiniz. 76 milyonluk bir ülkeyi kaosa sokmak için 100 bin kişinin sokağa çıkması yeterlidir.
Ben hükümetin bu ağır krizden hayati tecrübeler edindiğini düşünüyorum. Ancak görece yatışmış görünen bu krizin yapısal analizi ile birlikte, yeniden başka kabuslar yaşamamak için, yeni Türkiye’ye “diğer mahalleyi” de dahil etmek mecburiyeti var. Üstelik bu onların hakkı da. Gezi’de çok haklı, makul itirazlar da vardı. Çok zor, bir sürü değişken, önyargı ve direnç var. Ancak çaba göstermenin kendisi bile, ahlaki üstünlüğü geri getirecektir.
Bunun da benim aklıma gelen birkaç yolu var: Öncelikli olarak, Erdoğan, o insanüstü siyasi becerisi, cesareti ve pragmatizmi ile, merkezinde yeni anayasa ve adem-i merkeziyetçi devlet reformu olan bir demokratikleşme paketini hemen gündeme alacaktır diye ümit ediyorum. Bu krizde en önemli fay hattı Alevi vatandaşlarımız oldu. CHP’nin kışkırtıcı tavrı ortada. Suriye politikası üzerinden yaşanan ve kaşınan bir mezhep çatışması ihtimalini sıfırlamak, Alevi vatandaşların özellikle cemevi gibi sorunlarını çözmekle mümkün. Tekke ve Zaviyeler Kanunu, ne pahasına olursa olsun kaldırılmalı, cemevleri ve dedeler yasal statü kazanmalıdır. Yavuz Sultan Selim’in adının 3. köprüye verilmesi gibi, sembolik ama bedeli ağır hatalar telafi edilmeli, Alevi vatandaşların gönlü kazanılmalıdır. Dilin ne kadar önemli olduğunu, bazen icraatların bile önüne geçtiğini gördüğümüze göre, neden bu konuda bir “jest” yapılmasın? Alevilere verilecek olan, zaten Kemalistlerin doksan yıldır gasp ettiği doğal hakları değil mi?
Çözüm süreci: Süreçten asla taviz verilmemeli, hatta daha büyük bir kararlılıkla üzerine gidilmeli. Bunun için de demokratikleşme paketini hayata geçirmek yeterli zaten. Bize radikal adımlar gerekli. Anadil, koruculuk, siyasal partiler kanunu, seçim barajı gibi. Bu kaostan ancak bu hamleler ile çıkılabilir. Ancak Çözüm sürecinde üstlenilen tarihi görev, “Teörist başı” gibi dil sorunlarıyla yine gölgeleniyor. Başbakan geçmişte bu türden dil oyunlarını çok yaptı ve riskli dönemlerde milliyetçi kesimleri tahkim etti. Ancak artık Türkiye’nin çok farklı ve riskli bir yere ulaştığını görmeli.
Hükümet, ama özellikle Başbakan Erdoğan, Gezi ile meşru bir zeminde başlayan hareketin makas değiştirmesi ile büyük bir operasyona maruz kaldı. Gezi bir komplo değildi. Ama süreç iyi yönetilmediği için istismara açık hale geldi. Bunun getirdiği öfkeyi ve üzüntüyü anlayabiliyorum. Karşı atak asla öfkeli davranmak değil, demokratikleşmeye hız vermek olmalı. Ahlaki duruştan sapan sanatçılar, köşe yazarları ve gazetecilere cevabı halk ve zaman verir. Bunları gündemde tutmak, isimler zikretmek, -haklı olunsa bile- AP, CNN ve BBC’ye çatmak, aslında “Türkiye diktatörlüğe gidiyor” kampanyasına su taşır ve bu yalnızlığın altından zor kalkılır. Her açıklamaya, her haksızlığa cevap verme zorunluluğu hissedilmemeli. Komplo söylemi geri çekilmeli, elde deliller varsa bunu hükümet bilsin ve önlemini alsın, halkı ilgilendirmiyor. Hatta, hükümete yapılan gerçek bir haksızlığı, spekülatif bir dünyaya tahvil ederek, olayın ciddiyetini azaltıyor.
CHP: Kemal Kılıçdaroğlu utanç verici bir kriz fırsatçılığı yapıyor, hoş görmek mümkün değil. Ama ben bu öfkeyi askıya almayı teklif ediyorum. Diyorum ki, bu süreçte CHP diri tutulmalı, çünkü siyasal sistemin çökmesi, yani CHP’nin tamamen devre dışı kalması, en çok hükümete zarar verecektir. Parlamenter sistem, sadece hükümetin değil, muhalefetin de korunmasıyla sağlıklı işler. Gezi’den, üç aya kadar demokratik bir muhalefet çıkması romantizmdir. Sosyalistleri ise bu krizde neredeyse tamamen kaybettik. Devrim rüyalarıyla, itibarlı bir siyasi kazanımı çatışmaya tercih ettiler. Gezi enerjisinin bir siyasete tahvil olması -o da bir olasılık olarak- ancak yıllar sonra olabilecek. Bu da yine hükümetin demokratik kanalları açması ile mümkün. Gördüğünüz gibi, ne kadar çok ihtiyacımız var birbirimize!
Aydınlar: Bu süreçte, sosyalist, sol liberaller başta olmak üzere aydınlar adeta çöktü. Sorumlu davranmadılar. Ya korktular, ya mahalle baskısına boyun eğdiler, ya da ergen romantizmine kapıldılar. Böyle dönemler “kirlenme” zamanlarıdır. Kenarda, “en temiz ve en muteber bir noktada” durmazsınız. Ya açık açık “Ben bu hükümeti devirmek istiyorum, hadi arkadaşlar gün bugündür” diyecek, ya da objektifliğinizi, sağduyunuzu kendi mahallenizden kovulma pahasına alana çıkıp göstereceksiniz. Ama ne yaparsanız yapın, bunu dürüstlükle yapmak gerekir. Tarih her şeyi yazıyor. Medya gibi, aydın tipinin de bundan sonra aynı kalması mümkün gözükmüyor. Ben tüm süreç boyunca, kaybettiğimiz beş insanımıza yenilerinin eklenmesi ve bir iç çatışma endişesi taşıdım. Ya Erdoğan nefreti, ya mahalle baskısı, ya da ergenlikte tatmin edilmemiş eylemcilik şımarıklığı nedeniyle, sorumluluk ve sağduyunun terk edildiğini gördüm. Adeta bir çıldırma dönemi yaşandı, histeri krizi gibiydi.
Peki ne umuluyordu? Diyelim hükümetin dengesi bozuldu, Erdoğan’ı hal ettiler; nasıl bir Türkiye ile karşılaşmayı umuyorlardı? İşler tersine döndüğünde, 21 buçuk milyon AK Parti seçmenine rağmen bir hükümet kurulacağını, yola hiçbir şey olmamış gibi devam edeceklerini mi düşündüler? Birkaç sene sonra daha büyük bir mütedeyyin hareketin büyük bir öfkeyle geri geleceğini ama bu ara dönemde vesayetin hortlayıp 11 yılın reformlarının dinamosu olan demokratik koalisyon bileşenlerinden intikam alacağını, tüm demokratik kazanımların heba olacağını görmek için gerekli akıl nerelere gitmişti?
Mütedeyyinler, laikler ve hepimiz, bundan sonra da birarada yaşayacağız. Birbirimizin yüzüne bakacağız. Üç günlük ömrümüzü muhabbetle geçirsek olmaz mı? Çok mu romantik bir teklif bu?
Demokrasinin özü bu değil mi?
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat BELGEDaha kötüsü her zaman mümkün 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRMHP’nin yeni anayasa hamlesi, köklü bir rejim düzenlemesini mi işaret ediyor? CHP ne yapmalı? 16.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mesut YEĞENBaas’tan ve İslamcılıktan Sonra 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞSiyasetin (ve biraz da ceplerin) finansmanı, yasalar, AKP ve CHP 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNÖzgür Özel’in İmtihanı 15.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerBOŞ UMUT, SONU HÜSRAN 12.06.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolHer 4 liranın 3’ü faize! 11.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİRENAKP ahlâkî üstünlük mü kazandı? 10.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlhami IŞIKBarış süreci için en büyük tehlike nasıl Türkiye’nin iç barışının bozulması oldu? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mahfi Egilmezİnsanlar Olmayan Parasını Nerelere Harcıyor? 9.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞBir anayasa inşa süreci deneyimi: Yeni Anayasa Platformu (YAP) 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçEşitlik korkusu ve 12 Eylül darbesinin büyük zaferi 4.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYerli-milli Kur’an meali AK Parti’ye nasip olacak! 2.06.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraSokak 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasErken seçim en geç ne zaman? 29.05.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANSiyasi gündem notları: Üç süreç nerede kesişir veya nerede kopar? 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Taner AKÇAMRuşen Çakır’ın Abdurrahim Semavi ile Kürt açılımı görüşmesi 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Umur TALUSizin en sevdiğiniz tahakküm hangisi! 27.05.2025 Tüm Yazıları
-
Berat ÖZİPEKYolsuzluklar, barış ve biz 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZ12 Mayıs, Bahçeli, mecburiyetler 21.05.2025 Tüm Yazıları
-
Hikmet MUTİAsoyşeytit Pres ' den Cemşit K.nın canlı PKK kongre izlenimleri... 13.05.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet AKAYOtoriterlikten Demokrasiye 12.05.2025 Tüm Yazıları
-
Metin Karabaşoğlu‘Türkiye Müslümanları’ kimler oluyor? 11.05.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet ÖZTÜRKÇetin Uygur bir kitaba sığar mı? 10.05.2025 Tüm Yazıları
-
Gökçer TahincioğluBilek güreşi yoksa masayı mı kıracak? 28.04.2025 Tüm Yazıları
-
Baskın ORANRahip Brunson ve öğrenci Rümeysa 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Sezin ÖNEYKopukluk ve “Anadolu Kırılması” 25.04.2025 Tüm Yazıları
-
Yüksel TAŞKINİktidar milli iradeyi “tapulu arazisi” sandığı için büyük bir bedel ödeyecek 22.04.2025 Tüm Yazıları
-
Ayhan ONGUNDEMOKRATİK EĞİTİM MÜCADELESİNE ADANMIŞ YAŞAMLAR 21.04.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTVeda ediyorum 15.04.2025 Tüm Yazıları
-
Gülçin AVŞARŞizofrenik yurttaşlık 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan CEMALTerörsüz Türkiye! İyi güzel, peki ya demokratik Türkiye?.. 14.04.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNTrump Küreselleşme Sürecini Geriye Döndürebilir mi? 13.04.2025 Tüm Yazıları
-
Pelin CENGİZTrump’ın yeni vergileri diye yazılır, ‘post modern merkantilizm’ diye okunur 7.04.2025 Tüm Yazıları
-
Cennet USLUİktidar neden umduğunu bulamadı? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNBoykot ve sokaklar neden bu kadar korkutuyor? 2.04.2025 Tüm Yazıları
-
Hayko BAĞDATSokaklarda yükselen ses 28.03.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTCoğrafya kaderimizmiş… 23.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selva Demiralpİmamoğlu krizi ve ekonomik yansımaları 20.03.2025 Tüm Yazıları
-
Selami GÜREL“Adı belirsiz” süreç hızlı ilerliyor 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Halil BERKTAYPKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin” 16.03.2025 Tüm Yazıları
-
Etyen MAHÇUPYANKürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye! 15.03.2025 Tüm Yazıları
-
Abdullah KıranYeni süreç, umut ve endişeler 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Haluk YurtseverKaosta 'hegemonya' arayışı 11.03.2025 Tüm Yazıları
-
Arzu YILMAZHodri Meydan 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDENÖcalan'ın ilk barış çağrısından 27 yıl sonra... 10.03.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezCumhur İttifakı'nın ‘muhalefeti dönüştürme görevi…’ 28.02.2025 Tüm Yazıları
-
Doğan AKINAhmet Sever: Eşsiz, kırgın, yalnız… 26.02.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın ÜnalParti ve iktidar 25.02.2025 Tüm Yazıları
-
Murat YETKİNCHP’ye açılan soruşturmaların ortak hedefi Ekrem İmamoğlu 12.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KIVANÇİç duvarlar 10.02.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet İNSELOtoriter Nasyonal-Kapitalizmin Yeni Eşiği: II. Trump Devri 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞPınar Gültekin kararının anatomisi: Bu kararı ailenize izah edebilecek misiniz? 5.02.2025 Tüm Yazıları
-
İhsan DAĞIİmamoğlu nasıl kurtulur? 1.02.2025 Tüm Yazıları
-
Şeyhmus DİKEN“Mesele”yi hayatın içinden çözmek 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ata UÇUMDEVLET VE KÜRTLER SORUN DEĞİL KONU! 26.01.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal ÖZTÜRKKürt meselesindeki psikolojik bariyerler 17.01.2025 Tüm Yazıları
-
Cemile BayraktarKürt meselesinin toplumsal boyutu 16.01.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANErdoğan’ın planı tuttu 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselEkonomik büyümede iyimser olunabilir mi? 13.01.2025 Tüm Yazıları
-
Münir AKTOLGABATI’DAN FARKLI BİR ÖRNEK OLARAK TÜRKİYE’DE VE ARAP ÜLKELERİNDE DEVRİMCİ DÖNÜŞÜM DİYALEKTİĞİ... 16.12.2024 Tüm Yazıları
-
Necati KURBÜYÜK TÖS BOYKOTU 15.12.2024 Tüm Yazıları
-
Hakan AlbayrakDevrim 10.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cenk DoğanÜRETİCİLERE İLK OLARAK KOOPERATİF LAZIM 4.12.2024 Tüm Yazıları
-
Cevat KORKMAZFiller ve Çimen... 22.11.2024 Tüm Yazıları
-
Tuncer KÖSEOĞLUTamirhanelere giden toplar… 4.11.2024 Tüm Yazıları
-
Ayşe HÜRDevletin Muhteşem Örgütlenmesi: 6-7 Eylül 1955 Pogromu 9.09.2024 Tüm Yazıları
-
Abdurrahman DilipakHakikat’e savaş açan troller! 26.08.2024 Tüm Yazıları
-
Ferhat KENTEL“Maarif” marifetiyle yeni “makbul vatandaş” kurma çabaları 26.07.2024 Tüm Yazıları
-
Banu Güven“Bozkurt” Almanya’da sahaya indi 4.07.2024 Tüm Yazıları
-
İBRAHİM Ö. KABOĞLUDevlet ve yürütme kaç başlı? 27.06.2024 Tüm Yazıları
-
Gürbüz ÖZALTINLICHP’nin normalleşme politikası Erdoğan’a mı yarar? 21.06.2024 Tüm Yazıları
-
Oya BAYDARBir yazamama yazısı 14.06.2024 Tüm Yazıları
-
Bayram ZİLANAK Parti’de değişim gecikiyor mu? 4.06.2024 Tüm Yazıları
-
Soli ÖzelBetül Tanbay'ın gözünden "Gezi"nin tarihi 30.05.2024 Tüm Yazıları
-
Reha RUHAVİOĞLUTürkiye’de Kürtçenin Durumu: Gidişat, İmkânlar ve Fırsatlar 18.05.2024 Tüm Yazıları
-
SİBEL HÜRTAŞ31 Mart'ın merkez üssü: Pazarcık ve Elbistan 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Abdulmenaf KIRANNeden Yeterli Halk Desteği Alamıyoruz! 8.04.2024 Tüm Yazıları
-
Atilla AytemurBingöl Erdumlu Kitabı: Film gibi hayat* 24.01.2024 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİ“Gazze’deki Uzun Savaş” 10.01.2024 Tüm Yazıları
-
Şahin ALPAY"Ergun Abi"ye veda 10.11.2023 Tüm Yazıları
-
Ahmet ALTANYüzyıllık cumhuriyet başarılı mı başarısız mı? 29.10.2023 Tüm Yazıları
-
Levent GültekinDin, insanları kardeş yapar mı? 26.09.2023 Tüm Yazıları
-
Ayhan AKTARŞair Roni Margulies’in ardından… 7.08.2023 Tüm Yazıları
-
Ceyda KaranBiden ve iki cephede birden yenilgi 30.06.2023 Tüm Yazıları
-
Orhan Kemal CENGİZMuhalefetin sınavı asıl şimdi başlıyor 1.06.2023 Tüm Yazıları
-
Roni MARGULIESMutlu bitmiş bir göç öyküsü 20.05.2023 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
9.05.2019
2.05.2019
24.04.2019
21.04.2019
18.04.2019
16.04.2019
13.04.2019
10.04.2019
3.02.2019
28.03.2019