Markar ESAYAN
Abdullah Gül, adaylığı konusunda evvelki günkü Eyüp Can imzalı senaryoya tümüyle değil, ama 'Henüz Erdoğan'la görüşmedik' diyerek şerh düşmüştü. Eğer isteseydi, gayet ayrıntılı olan Can imzalı bu senaryoyu ayrıntılı şekilde reddedebilir veya teyit edebilirdi. Sonuçta bu şerhin anlamı, seçeneklerin masada olduğu ve Recep Tayyip Erdoğan ile yapılacak görüşmede nihai şekline kavuşacağına çıkıyor. Dünkü açıklamada Gül 'Halk karar verecek' dediğine göre, Çankaya adaylığından da vazgeçilmiş değil.
Gül, Kuveyt gezisinde basına verdiği mesajlı fotoğraflar eşliğinde bu tartışmanın başlamasını istedi. Bunu açıkça ifade etti. Dolayısıyla şimdi tüm ilgi bu tartışmanın üzerinde. Oldukça sağlıklı bir durum bu. Kamuoyunun tepkisini ölçmek önemli çünkü. Gül'ün makamı gereği bu konuda keskin kontürlerle konuşmak, tartışmak pek mümkün olmadı. Ama şimdi Cumhurbaşkanlığı seçimlerine çok az bir süre kaldı. Halkın ve partinin eğilimleri bu tartışmaların etrafında kendisini belli edecek. Demokratik süreçlerde de olması gereken budur.
Dün dikkatimi çeken 'ilginç' bir tevafuk vardı. Gül cumhurbaşkanlığı adaylığı ile ilgili bir soruya 'Başbakan ile konuşacağız dedim. Yakında konuşacağız. Tabii ki ikimizle ilgili bir konu, başka adaylar da söz konusu olacaktır. Neticede Türk halkı karar verecektir. Hiç kimse şimdiden bu benim cebimde de dememelidir' diyordu. Muhatabı kimdi, yorum okuyucunun.
Dün konu hakkında bir başka 'açıklama' da Star gazetesinden Fehmi Koru'dan geldi. O da yazısını 'Ortak akla en uygun çözüm Gül'ün Cumhurbaşkanlığına devam etmesidir' önerisine oturturken aynı cümleyi kullanmıştı:
'Demokratik süreçte halkın oyu kimsenin cebinde değildir.'
Demek aynı cümlelerle konuşan Gül ve Koru'ya göre bir hak ve halk gaspı söz konusu. İlginç...
Tarafsızmış gibi yazılan böyle yazıların hiç de öyle olmadığı aşikar. Sorun zaten taraf tutmakta değil, bu latant tavırda ve tarafsızlık adı altında algı yaratma iştiyakında. İnce ince Erdoğan'a göndermeler, konu hakkında istenildiği gibi yazmayanlara gözdağı verirken şöyle cümleler kurmakta mesela:
'İki önemli siyasi figürden biri lehine olacağı düşünülen diğerini rahatsız edici sözler, belki muhatabından çok, ikili tabloyu önemseyen oyverenleri rencide edebilir... Kaş yapayım derken göz çıkartmak buna denir işte...'
Yani nerdeyse Gül ile aynı cümleleri kurup, 17-25 Aralık kalkışması hakkında tek bir cümle kurmayıp, sonra da tarafsızlık önerecek, bunu da gönlünüzdeki yatan aslanın önünü açmak için kullanacaksınız. İtirazım sadece bu steril ve aklımızla alay eden hallere, yanlış anlaşılmasın.
Sonra bu 'ikili tabloyu' önemsemek neden bir kural olsun ki! Veya Erdoğan ya da Gül'ü rahatsız edici cümleler kurmak neden umurumuzda olsun? Ülke kaderiyle ilgili bir seçim yapacak, şahıslar hakkında değil.
Medyadaki bu ikircikli tavır çok rahatsız edici. Artık daha cesur ve açık olmanın zamanı gelmedi mi? Neden hangi formülün en doğru olduğuna dair net görüşler argümanlarıyla birlikte serdedilmez de, sürekli denge kollanır? Neden gerçek düşünceler ince ince metin altlarına gizlenir? Bunda ne ayıp var? Üstelik bu yapılırken, neden başka şekilde düşünenlere aba altından sopa gösterilir? Kimse o veya bu formüle teslim olmak zorunda değil.
Bu noktada Erdoğan ve Gül ile halkı da küçümseyen bir tavır var. Halkın ne düşündüğünü tahmin etmek veya siyasi kişilere akıl öğretmek gibi... Köşe yazarları kendilerini çok önemsiyorlar. Erdoğan ve Gül kendi düşünceleri, memleketin menfaati ve daha birçok parametreye göre bir tercih yapacaklar. Belki hepimizi çok şaşırtacak bir sonuç çıkacak ortaya. Sonra bu tercihler halkın ve Kongre'de teşkilatın önüne gidecek. Evet son sözü de halk ve teşkilat söyleyecek ve en nihayetinde biz ancak o zaman ortak aklın ne olduğunu görebileceğiz.
Evet, bu şeyler kimsenin cebinde değil. En çok da köşe yazarlarının...
Benim sıradan bir vatandaş olarak önümüzdeki süreçten tek beklentim, Çözüm Süreci'nin, paralel yapıyla mücadelenin ve demokratikleşme hamlesinin arkasında cesaret ve kararlılıkla duracak bir siyasi fotoğrafın ortaya çıkmasıdır. Bu yönde tercihim hangi mevkide olursa olsun Erdoğan'ın dümenin başında olmasıdır ki, bunu zaten açıkça yazıyorum. Ama bu formülün ne olacağı Erdoğan'ın cebindedir. Yani aklında.
Belki, tam da Erdoğan bu açıklığı ve dolambaçsız yolları tercih ettiği için halka güven veriyor. Dolayısıyla, kendi üzerinde baskı kurmaya çalışan birçok mekanizma etkisiz kalıyor.
Rakibinize saygı duymadığınız müddetçe tarih hep tekerrür edecektir.
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
- Operasyon çökünce...
9.05.2019 - Kızgın demiri soğutma yöntemleri...
2.05.2019 - Müzik ve terör örgütü listelerinin benzerlikleri...
24.04.2019 - Taşın altına elini yine Erdoğan koydu...
21.04.2019 - Millet İttifakı neye kuluçka oldu?
18.04.2019 - Organize kötülüğün peşini bırakmayacağız...
16.04.2019 - CHP'nin 2019 resmi
13.04.2019 - Mazbata fetişizmi neye delalet?
10.04.2019 - 31 Mart’ta Türkiye neyi başardı?
3.02.2019 - Bu seçimin adaletsizliği…
28.03.2019
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Ad Soyad Giriniz...
Yorumunuzu Giriniz...