Markar ESAYAN

Muhteşem kapanma
3.06.2012
3180

 Körleşme Elias Canetti’nin başyapıtlarından biridir. Modern insan ve insan uygarlığının kendi içine çöküşünü anlatır. Yazarın bu başyapıtı 26 yaşında yazmış olması inanılmaz. Canetti, kitap Viyana’da basıldığında 30 yaşındaydı. Tabii kitabın riskini Naziler Yahudi olmasının da yardımıyla hemen keşfettiler. Bu keşif ilginçtir. Çünkü Batı, kitabın nasıl bir derin eleştiri içerdiğini 1960’larda modern tövbe seansları kısmen başladığında ancak keşfetmişti. Canetti Nobel’i almak için 1981 yılına kadar beklemek zorunda kaldı. Çok da beklediğini zannetmiyorum, cümlenin gelişi itibarıyla böyle yazdım.


Körleşme
, bir dünya savaşı görmüş, ikincisinin de postal seslerinin duyulduğu, faşizmin kaçınılmaz yükselişi sırasında bir dehanın yazabileceği kadar özel bir roman. Körleşme bir dehşetin romanı, insan uygarlığının gırtlağına yapışıp onun tüm sahteliğini ortaya dökmeye dair. Kırk yaşında bir Sinolog olan Kien, aslında modern insanın hülasasıdır. Bencil, bilgiye takık, bilgide derinleştikçe insan ilişkilerinden kopan, aslında hayat bilgisinde yüzeyselleşen, duyularını teker teker kurban eden, önce körleşen, sonra taşlaşan, ileri derecede ahlakçı, ama ahlakı sevgi içermeyen, 25 bin kitaplık kütüphanesini dünyanın en değerli hazinesi sayan, dünyanın mekanik işleyişini kendi bedeninde cismanileştiren ve aslında bizlere yakınlığı ile bir yandan son derece sempatik bulduğum bir adamdır o.

Ama modern bilim maskesi altında barbarlığın geri dönüşü, daha doğrusu, var olan barbarlığın rasyonellik cilasıyla aşkınlık kazanmasının soylusu olarak, aslında küçümsediği kitleler karşısından ne kadar çaresiz ve geçici olduğunu okuruz hikâyesinde. Kadınlardan nefret etmesine rağmen, Therese isimli sıradan, cahil, açgözlü, yaşlı, çirkin ve bencil hizmetçi kadın hayatına girer, karısı olur, her şeyini ele geçirir. Onunla diyalogları bir diyalektik harikasıdır. Diyaloglar, anlamama- yanlış anlama- istediğini anlama üzerine kuruludur. Birbirini anlamayan bir diyalog olabilir mi? Bence olabilir. Söylenenlerin, duyanların havsalasına hapseden bir bencillik hâli, diyalogu hiçlemez. Sadece ortaya bir trajedi çıkarır. Çünkü insanlar birbirlerinin hayatının içindedir. Birbirlerini anlamama, önyargı ve bencillikleri ile birbirlerini tanıyacaklar, yağ ve su gibi, birbirine nüfuz etmeden yan yana durmaya devam edeceklerdir.

Kien’in yalnızlaşma çabası beyhudedir. Therese’den kurtulmaya çalıştıkça başı belaya girer, büyük bir yangınla her şeyini kaybederken, değersiz gördüğü, hep kaçtığı sıradan insanların kucağına düşer. Dünyadan kaçtıkça, cehennem şeklinde tasvir ettiği bir düzenin içinde bulur kendini. Böylelikle önyargılarla oluşturduğu bir cehennem, onun yeni konutu olacaktır. Kien önyargılarında tamamen haksız mıdır? Dünya cennettir de o mu olanca kibri ile dünyayı bu kadar korkunç görmektedir. Hayır, tabii öyle değil. Ama Körleşme’nin bize anlattığı şey tam da budur. Olanca tiksintiyle yabancılaşmaya çalıştığı bu yer, Kienizm’in, yani radikal aydınlanmanın, modernleşmenin ve hayvanlar dünyasındaki ölümcül yaşam kavgasını insan dünyasına sosyal-Darwinizm’le taşıyanların marifetidir. Yani Kien’in tavrı, yarattığı dünyanın sorumluluğunu almayı reddeden, gerçekten kaçan modern insanın ahlaksızlığıdır.

Modern insanın dindarlardan daha tehlikeli olması, onun kibirli iddiasındandır. O dindar gibi cenneti ölümden sonraya ertelemez. Cenneti dünyaya indirirken cehennemi de onunla birlikte dünyaya taşır. Öldürmek artık yaşatmak içindir. İddiası çok görkemlidir. İddiasını gerçekleştirmeye dair yöntemleri iki dünya savaşı ve soykırımlar çağını açacak kadar ekstreme savrulur. Temelinde birilerinin cehenneme gitmesi üzerine kurulu bir yeryüzü cenneti tahayyülü vardır. Çünkü kaynaklar kısıtlıdır. Hayır, aslında kaynaklar kısıtlı değildir. Bu en eski yalandır. Sadece iktidar hırsı sonsuzdur.

2012’lere doğru bu tabloda çok az şey değişti. Modern dünyanın eleştirisinde biraz mesafe aldık, o kadar. Dünyayı ölçen, biçen, her şeyi hesaba indirgeyen, ruhu, inancı, kitleleri küçümseyen, sınırları çizen, nüfusu planlayan, anormalin tarifini gittikçe derinleştirip, daha büyük akıl hastaneleri, hapishaneler yapan bizleriz. Sanal dünyanın devreye girmesi ile, artık birbirimize hiç dokunmamıza, yan yana gelmemize gerek kalmadı. WhatsApp, Viber, MSN veya Twitter DM’den görüşmek bizim için çok makul. Bunun bir et ve ruh kaybı olduğunu söylemek mümkün. Kaçınılmaz olduğunu da. Ama ikili karşıtlıklarla düşünmeye o kadar alışmışız ki, üçüncü, dördüncü ve çok daha fazla seçeneğimiz olduğu gerçeği, insanlığın çocukluk çağında kalmış bir peri masalı gibi.

Son model teknolojiler, dev ekran plazma tv’ler, ses sistemleri, muhteşem oyun konsolları, internet ve gelişmiş aletler, semptomları gidermeye yönelik yüzeysel tinsel filmleri izlediğimiz DVD player’lar ile donattığımız evlerimiz, artık dünyayı üzerimize kilitlediğimiz birer kaleye dönüşmüş durumda. Kien’in hikâyesinden bir farkı yok bunun. Temel dürtü korku ve bencillik. Bu korkuyu besleyerek içe kapanmayı muhteşem bir sektöre dönüştürmüş durumdalar. Bedenimize, başkalarının varlığına gittikçe yabancılaşıyoruz. Bir başkasına, ancak bizim projelerimize bir katkı sunacak ise hayatımızda yer açıyoruz.

Muhteşem bir kapanma çağındayız. Evlere geri dönüyoruz. Ama evde kimse yok.


[email protected]

Yorum Yap

Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.

Yazarlar