Melih ALTINOK
Evet, Türkiye’de de “katı olan her şey buharlaşıyor!” Onlarca partinin, yüzlerce fraksiyonunun varoluş nedenleri silikleşiyor, talileşiyor. Bu “yeni” durumda da siyasi tercihlerimize, saf tuttuğumuz cephelere denk düşen iki ana kutup belirginleşiyor.
Ya halktan yanasınız ya da kurumlardan!
Bir yanda halkın egemenlik hakkını, Cumhuriyetin kuruluşundan bu yana obur bir piton gibi midesine indiren müesses nizamın bekasının derdine düşenler var. Halkın tek ve meşru temsilcisi parlamentonun, yani millî iradenin aracı vesayet kurumlarının boyunduruğundan kurtarılmasından korkuyorlar. Siyasetin müdahil olmadığı alan çağdaş demokrasilerde “sorun” olarak görüldüğü halde, “parlamento gölge etmesin” diye çırpınıyorlar. Siyaset kurumunun politikalarını “esastan” denetleyen atanmışlardan müteşekkil kurumlar da yol arkadaşları.
Öte yanda, cumhurbaşkanını da halkın seçmesini sağlayarak, neredeyse valilikler dışında seçimle oluşturulmayan makam bırakmayanlar var. Bu perspektif gücünü, siyasetin yapısal politikalar geliştirmesini engellemek için kurulan vesayet kurumlarıyla iş birliğinden değil halktan alıyor. Dolayısıyla politikalarını da 80 yıllık Kemalist rejimin dogmalarına göre değil, halkın beklentilerine göre şekillendiriyor. Bu da günün gerçeklerine ve ihtiyaçlarına uygun icraatların uygulamaya konulmasını sağlıyor. Siyasetin “gerçekliğe” yakınlaşmasını sağlayan bu sıçrama, icraatların doğurduğu toplumsal tartışmayı da güncelleştiriyor.
Genel ideolojik çerçevelerini tanımlamaya çalıştığım bu iki ana kutbun rengini açık edense, elbette gündelik tartışmalardaki tutumları.
Kurumlardan yana olanlar, siyasal iktidarların politikalarını, vesayet rejiminin kalibre edilmesi teklif dahi edilemez ilkelerine göre şekillendirmesi gerektiğini savunuyorlar. Belirleyici olanın, rejimin yakın zamana kadarki teamülleri olduğunu söylüyorlar. Bu yüzden parlamentonun egemenlik hakkını kullanıp ürettikleri için sık sık Anayasa Mahkemesi’ne, YSK’ya, Danıştay’a, Yargıtay’a başvuruyorlar. Bir de “bizim kurumlar baksın” diyorlar. “Ağanın sözünün üstüne söz olmaz” diye söyleniyorlar.
Halktan yana olanlar ise, kurumsallaşmış demokratik ülkelerde olduğu gibi, meşruiyetini halkın iradesinden almayan hiçbir politikanın hayata geçirilmesinin mümkün olmadığı görüşünde. 1921 Anayasası'nda tanımlandığı gibi, milletin kayıtsız şartsız sahibi olduğu egemenliği “doğrudan" kullanması gerektiğini söylüyorlar. Darbelerle halkın egemenlik hakkının büyük oranda devredildiği “anayasal kurumların” vesayetinin sınırlandırılması gerektiğini savunuyorlar. “Nihai kararı atanmışların kurumları verecekse, başında halka niye soruyoruz” diyorlar.
Evet, eğer halka değil kurumlara sorulsaydı;
Cumhuriyet tarihinin en büyük toplumsal barış projelerinden olan Çözüm Süreci bırakın ikinci yılını doldurmayı, başlatılamazdı bile. Hâlâ gençlerimiz birbirini kırıyor olurdu.
Cumhuriyetin kadınlara sağladığı seçme ve seçilme hakkı, fiili başörtüsü yasağı garabeti kaldırılarak 2014 yılında bile hayata geçirilemezdi. Kadınların büyük çoğunluğunu oluşturan başörtülüler okuluna giremez, işine gidemez, evinin dört duvarı arasına hapsedilirdi.
Gayrimüslim vatandaşlarımızın gasbedilen mallarının, eğitim ve ibadet haklarının iadesine dair yasal düzenlemeler hayal olurdu.
Dış politikada emperyalistlerin dümen suyundan çıkılamaz, Suriye’de, Mısır’da olduğu gibi mazlum halkların yanında bağımsız, enternasyonalist bir perspektif izlenmezdi. Kıbrıs’ta taksim hikâyesi dillerden düşmez, birleşik Kıbrıs’tan yana tavır alınıp Türkiye’nin çözümden yana olduğu AB'ye ve tüm dünyaya gösterilemezdi.
Ekonomide dezavantajlı kesimlerden yana üretilen sosyal politikalar, yerindelik denetimlerine takılır, gelir dağılımındaki adaletsizlik İstanbul dukalığının aleyhine azaltılamazdı. Medyada, hâlâ o sıkıcı enflasyon canavarı karikatürlerine maruz kalıyor olurduk…
Liste uzar da uzar…
Magazine bayıldığım doğrudur ama bu pazar sandığa giderken biraz ciddi olacağım. Oyumu isteyen adaylar hakkında yaygın medyada işlenen popüler söylentilere, imaj çalışmalarına değil, kurumlardan ve halktan yana aldıkları tavrın “ciddiyetine” bakacağım.
Hem ciddiye alınmaktan kim hoşlanmaz ki?
Yazarlar
-
Ahmet TAŞGETİRENBölgede Trump operasyonu sürüyor 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zeki ALPTEKİNEmeğin Sosyolojisi ve Kapitalizmin Geleceği: Marx vs. Marx 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolYenilikçi bir İslam düşünürü Gannuşi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKRus cinleri imana nasıl hizmet etti? Tuhaf bir Soğuk Savaş hikâyesi 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CANMahkemeye düşmüş siyaset 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEAhtapotun kolları 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU3809 sayfa ve temel çelişki 16.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları






































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
2.06.2022
17.05.2021
11.05.2019
10.05.2019
6.05.2019
1.05.2019
29.04.2019
22.04.2019
17.04.2019
8.02.2019