M.Şükrü HANİOĞLU
Dinin toplumsal bir olgu olduğu gerçeğini kabul etmeyerek "bireysel din" yaklaşımını toplumsal proje haline getirmeye gayret etme zamanın ruhuna aykırıdır
Erken Cumhuriyet modernleşme projesinin en büyük sorunu, fazlasıyla etkilendiği "bilimcilik"in de etkisiyle, asır sonu düşüncesine duyduğu sarsılmaz inanç idi. Bu proje aynı düşüncenin ürünü diğer tasavvurlar gibi "din"in hızla marjinalleşeceği, doğuş ve gelişiminin "bilim" tarafından tüm detaylarıyla açıklanabileceğini öngörüyordu.
Söz konusu proje, Batı toplumlarının cenazesini kaldırdığını düşündüğü "din"in, Türkiye'de gerçekleştirilecek techiz, tekfin ve toprağa verilme işlemi için bir süre daha sabretmenin gerekli olduğu kanaatini taşıyordu. Pek çok yönetici seçkin bu defin işlemini zihinlerinde gerçekleştirmişti. Ama Batı'daki kitlelere göre çok daha bağnaz olduklarını düşündükleri yerli avamın "aydınlatılarak" bâtıl itikadlardan kurtarılmasının zaman alacağını varsayıyorlardı.
Buna karşılık yeni ulus-devlet, "bırakalım cahil kitleler hurâfat ve isrâiliyâta inanmaya devam etsin," neticede bilimsel gerçeklere karşı gelemeyerek "aydınlanacaklar, kendileri değilse bile çocukları bâtıl itikat batağından çıkacaktır" benzeri bir yaklaşımı da benimsemiyordu. Bu nedenle "dinin dönüştürülmesi" Erken Cumhuriyet modernleşme projesinin önemli hedeflerinden birisi haline geldi. Buna karşılık laiklik ulaşılacak bir "hedef" olmadı ve bir "dönüştürme aracı" olarak kullanıldı.
Dinin "millileştirilerek ve kişiselleştirilerek" dönüştürülmesi Erken Cumhuriyet modernleşme projesinin merkezinde yer alıyordu. Burada ilginç olan Ziya Gökalp'in değişik eserleri ile İslâm Mecmuası'nda geliştirdiği tezleri yeni ufuklara taşıyan "millileştirme" kadar "kişiselleştirme"nin de bir "toplumsal proje" haline getirilmesiydi. Bu ise "din" konusunda tercihi "birey"e bırakma benzeri liberal bir yaklaşımın değil "din"i toplumsal boyuttan arındırarak marjinalleştirmeyi hedefleyen toplum mühendisliğinin ürünü idi.
Örgütlenmemiş din
Bu nedenle Erken Cumhuriyet projesi "din"in toplumsal örgütlenmesinin önüne geçilmesini temel hedefi olarak belirlemişti. Örneğin tekke ve zâviyeler gerçekte birer "menba- i atâlet ve masdar-ı batâlet" oldukları için değil dini "toplumsal" düzeyde örgütledikleri için kapatılmışlardı. "Toplanarak âyin" yapanların tutuklanması da "âyin"den ziyade "toplanmayı" engellemeyi amaçlayan bir tedbirdi.
Dini "bireyselleştirme" gayretleri 1930'ların başlarında Avrupa'da çoktan unutulmuş bir düşünürün Türkiye'de ön plana çıkarılmasına neden oldu. Jean-Marie Guyau, 1888'de, otuz dört yaşında öldüğünde, kaleme aldığı parlak eserlere karşılık Avrupa düşünce tarihinde önemli bir iz bırakmamıştı. Bu açıdan bakıldığında 1930'lu yıllarda Guyau'nun Türkiye'de düşünceleri en fazla tartışılan felsefecilerden birisi haline gelmesi beklenen bir gelişme değildi.
Guyau'nun kazandığı beğeni ve ona atfedilen önem, şair felsefecinin Vecibesiz ve Müeyyidesiz Bir Ahlâkın İcmâli ve İstikbâlin Din Yokluğu başlıklı eserlerinde "geleceğin toplumu"nda dinin ortadan kalkması neticesinde oluşacak sorunları ele almış olmasıydı. Ona göre doğacak büyük boşluğu doldurmanın çâresi vecibe ve müeyyideden âzâde, bireyleri felsefî anlamda "dindar" kılacak bir "ahlâk" yaratılmasıydı. Bu, Türkiye'de, namaz kılmayan, camiye gitmeyen ama felsefî anlamda "dindarlaşan" bireylerle yaratılacaktı.
Guyau'nun derin ahlâkçılığının, resmî ideolojinin mekanik bilimciliği ile bağdaştırılması imkânsız pek çok yönü bulunuyordu. Buna karşılık önerdiği "toplumsal boyutu olmayan din" yaklaşımının entelektüeller tarafından bir can simidi olarak göründüğü şüphesizdir. Bireylerin farklı biçimlerde yaşadığı, yorumladığı böylesi "felsefî dindarlık", toplumsal dindarlığı "avam"a ait bir davranış biçimi ve hurâfelere inanma olarak gören pek çok Erken Cumhuriyet seçkininin yeni "ahlâk"ı haline geldi. Bu bireyler bilimcilikle de eklemleştirdikleri "felsefî dindarlıkları"nın seçkin statülerinin önemli belirleyicilerinden birisi olduğunu düşünüyorlardı.
Dinin dönüşü ve Beyaz Türkler
Guyau temelli "felsefî dindarlık" yaklaşımının temel tezi, şair felsefecinin kitabına da başlık olarak seçtiği "istikbâlin din yokluğu" idi. Ama asır sonu düşüncesinin varsaydığının tersine "geleceğin toplumunda" örgütlenmiş din ortadan kalkmadığı gibi yeniden kamusal önem kazandı. Casanova, Modern Dünyada Kamusal Dinler (1994) kitabında 1980 sonrasında dinin uzun süre önce terketmiş olduğu alana geri dönüşünün hızlandığını çarpıcı bir kuramsal analizle ortaya koyarken önemli bir gerçeğe parmak basıyordu. 1979'da bir asır sonu sosyoloğu gibi konuşan Peter Berger, yaygınlaşan laikliğin dinleri marjinalleştireceği ve global ölçekli bir sekülerliğin şekilleneceği kehânetinde bulunmuştu. Berger yirmi yıl sonra bu öngörüsünün hatalı olduğunu, "dünyanın çok daha dindarlaştığını" belirtmek zorunda kalacaktı.
Beyaz Türkler olarak adlandırılan statü grubu üyelerinin bu önemli gelişmeyi bütünüyle gözardı ettikleri doğrudur. Bu kişiler, Erken Cumhuriyet seçkinlerinden farklı olarak Guyau'nun "felsefî dindarlığı" yerine post-modern toplumlardaki seçkinler arasında yaygınlaşan "bireysel dindarlık" yaklaşımını cazip bulmaktadır.
Bu fazla şaşırtıcı bir gelişme değildir. David Gortner'ın "kişisel teoloji türleri" üzerine yaptığı ilginç çalışma ABD'de genç kuşaklar arasında "kişisel" özelliklerle donanmış inanç biçimlerine duyulan ilginin arttığını ortaya koymakta, Thomas Moore'un A Religion of One's Own kitabı benzeri kitaplar hatırı sayılır ilgi uyandırmaktadır.
Ancak bu hareketlerin marjinal oldukları ve günümüz dünyasının önemli gerçekliğinin "örgütlenmiş dinin toplumsal hayata dönüşü" olduğu unutulmamalıdır. Sorun kişilerin vecibesi olmayan "felsefî dindarlık"a yönelmesi ya da şahsa özel "bireysel inanç" geliştirmesi değildir. Bu tür tercihlere saygı duyulmalıdır. Buna karşılık böylesi yaklaşımların toplumsal proje haline getirilerek, bunun üzerinden dinin "toplumsal boyuttan arındırılması"nın hedeflenmesinin ciddî sorunları beraberinde getireceği unutulmamalıdır.
Dünyanın kendileri etrafında döndüğünü düşünen, dinin temelde toplumsal bir olgu olduğunu gözardı eden Beyaz Türk yaklaşımı, global ölçekteki değişimi anlayamamakta ve marjinali "toplumsal" hale getirmeye çalışmaktadır.
Erken Cumhuriyet modernleşme tasavvuru mimarlarının, gereğinde zecrî uygulamalarla, dini toplumsal boyuttan arındırmaya çalışmalarının maliyeti ortadadır. Ancak bu projenin dönemin yaygın entelektüel inançlarına dayanan, zamanın ruhunu yansıtan bir girişim olduğu da unutulmamalıdır.
Bireysel düzeyde kaldığı sürece saygı duyulması gereken "bireysel dindarlık"ın günümüz dünyasında toplumsal proje haline getirilmesinin çok daha büyük sorunlar yaratacağı ortadadır. Bu zamanın ruhuna da aykırı bir tasavvurdur.
Yazarlar
-
Mustafa KaraalioğluÇözüm sürecinin CHP’si daha merkezde 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali TürerPATRON KİM? 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUÖzel ve CHP’ye dair son gözlemler 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Yıldıray OĞURAK Parti üzerine doktora yapmış bir CHP lideri…. 15.11.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuSuriye’de ‘altın oran’ nedir? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TEZKANİddianamenin ruhu siyasi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ahmet TAŞGETİREN“Boğazımdan tek kuruş geçmedi” 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Murat SevinçCHP hakkında kapatma davası açılır mı? Yok artık, daha neler! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan TAHMAZBir iddianameden fazlası: CHP’yi dizayn girişimi 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNECumhurbaşkanı adayını suç örgütü liderine dönüştürmek mümkün mü? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Taha AkyolCHP nereye? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİÖzgür Özel'le kahvaltı: CHP nereye böyle? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bahadır ÖZGÜRBakın Şahan'ı şikayet eden kimmiş? Her balkona havuz yapan müteahhit savcıya koştu! 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Sedat KAYAİmamoğlu'na istenen 23 asırlık tarihi ceza: Roma İmparatorluğu kurulduğunda hapse girseydi hala ceza 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
DOĞAN ÖZGÜDEN"Arananlar" zulmü ne zaman son bulacak? 14.11.2025 Tüm Yazıları
-
Tanıl BoraMemnuniyetsizler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORU‘Masumiyet karinesi’ mi, o da ne ki? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciBir iddia-nağme 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
KEMAL GÖKTAŞBir “yalanlama” yalanı: CHP üyeliği ve Kanada’ya iltica meselesinde gerçekler 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehveş EVİNYerel yönetimlerle işbirliği kültür politikası için hayati 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Akın ÖZÇERDemokrat Kral’ın anıları 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nevzat CİNGİRTBelediyenin açıklaması gerçekleri gizliyor mu? 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİKemalizm’in dindarlarca rehabilitasyonu 13.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYAEnternasyonalizm ve Demokratik Toplum Çağrısı... 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünBaşarılı bir diplomasi örneği… 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
M.Latif YILDIZÇÖZÜM SÜRECİ KOMİSYON VE EKMEN 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet OcaktanYeşil sarıklı hocalar bize böyle anlatmamışlardı 12.11.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRHSK neden suskun? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Bekir AĞIRDIRAK Parti’nin 23 yılı: Kitle partisinden devlet partisine, siyaset dilinden güvenlik diline bir dönüş 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Eser KARAKAŞÖcalan 70’lerde mi kalmış? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KirasDüşmanımız kimdir bizim? 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUKürtler davete icabet ediyorlar 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNAkdeniz’den Hazar’a hizalananlar ve Colani’nin Beyaz Saray günü 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan TuğalSosyalist yükseliş dağınık ama yine de oligarşiye bir darbe 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞİŞ CİNAYETLERİ VE CİNAYET EKONOMİSİ… 11.11.2025 Tüm Yazıları
-
Doğu ErgilModernlik, gelenek ve Türkiye’nin zihinsel coğrafyası 9.11.2025 Tüm Yazıları
-
Nuray MERTZohran Mamdani Türkiye’de neye denk düşer? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKBaşkanlık monarşisi (presidential monarchy) meselesi: Teorik bir izah 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanEğer tuz da koktuysa ne yapmalı? 8.11.2025 Tüm Yazıları
-
Zülfü DİCLELİKeşke… 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit KARDAŞSelahattin Demirtaş’ın yazısı, zihnimiz ve zihniyet labirenti 4.11.2025 Tüm Yazıları
-
Necati KUR3 MART 1924 YASALARI 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Berrin SönmezMor-yeşil ekonomi: Ara dönem fırsat yaratabilir 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Selva DemiralpFiyat istikrarı mı, finansal istikrar mı? 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Seyfettin GürselVahim bir gelişme: İşgücü piyasasında daralma 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Kemal CAN“Önerisiz veya bizzat öneriyle eleştiri” 3.11.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçayTrump, Fed ve para politikası: Sol, merkez bankası konusunda neyi savunmalı? 2.11.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRSÜREÇ VE "DİLİN KEMİĞİ"! 31.10.2025 Tüm Yazıları
-
Vahap COŞKUNMenzile doğru bir adım daha 28.10.2025 Tüm Yazıları


















































Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2018
12.11.2018
5.01.2018
29.10.2018
22.10.2018
15.10.2018
24.09.2018
16.09.2018