M.Şükrü HANİOĞLU
Ana akım siyasetimizde "sol"un mevcut olmamasının yarattığı sorunlar entelektüel gündemimizin süregelen tartışma konularından birisidir. Son günlerde yeniden ivme kazanan bu tartışmanın yanı sıra toplumumuzdaki İslâmî siyasal hareketlerin "sol düşünce ile ilgilenmemesi"nin nedenleri üzerine de değişik görüşler ileri sürülmektedir.
Birinci tartışmanın merkezinde Kemalizm, kimlik siyaseti ve antiemperyalist milliyetçilik karması "sentez"in "sol" olarak kavramsallaştırılmasının yarattığı entellektüel sığlık ve siyasal tıkanmışlık bulunmaktadır. Dolayısıyla bu "sentez"in yerini "gerçek anlamda sol" bir entelektüel/siyasal hareketin almasının siyasetteki tıkanmanın önünü açacağı varsayılmaktadır. Bunun tersini savunarak "sol"un dünyada yaşamını tamamladığı, Türkiye'de herhangi bir biçimde yeniden güç kazanmasının mümkün olmadığını iddia edenlerin sayısı da az değildir.
İkinci tartışma ise "sol"un Türkiye'de "din" ile çatışan bir ideoloji şeklinde gelişmesinin, İslâmcı hareketlerin "sağ" siyasal eylemciliğe dönüşmesine neden olduğu tezinden hareketle, bu alanda yaşanacak bir değişimin de "sol"a farklı bir entelektüel ivme kazandırabileceği tezi üzerine yoğunlaşmaktadır. Burada da "İslâmî" bir "sol" yaratılmasının "imkânsızlığı"nı ileri sürerek bu yaklaşıma ciddî itirazlar yöneltilmektedir.
Düşünce "sol"unun evrimi
Sami Paşazâde Sezaî Bey, Şûra-yı Ümmet dergisindeki bir yazısında Fransa'da "varidât üzerine vergi tarhı ve amelenin tekaüdlüğü" meseleleri üzerindeki tartışmanın yoğunluğuna dikkat çekerek, "sosyalist" programın hayata geçirilmesi olarak yorumlanan bu siyasetlerin Osmanlı toplumunda fazla ilgi uyandırmayacağı yorumunu yapmıştı. Buna karşılık Sezaî Bey bu tür konular bizim "millet meclisi"ne gelse (söz konusu yazısı 1908 yılı Nisan ayında, "İnkılâb-ı Kebîr" öncesinde kaleme alınmıştı) hem gelir üzerine konulacak verginin hem de "biçâre amelenin tekaüdlüğünün" kolaylıkla kabûl edileceğini iddia etmişti.
İlginç olan toplumda güçlü "sol" siyasal örgütlenme ve entelektüel tartışma olmamasına karşılık "sol" siyasetlerin bunların varolduğu Fransa'dan daha kolay biçimde kabûl görebileceğinin düşünülmesiydi. Gerçekten de sanayileşmesi fazlasıyla güdük kalmış Osmanlı toplumunda, Selânik benzeri merkezlerdeki örgütlenme ve tartışmalara karşın on dokuzuncu yüzyıl "sol" siyasal pratiğinin dayandırılacağı toplumsal zemin mevcut değildi.
Bu zeminin o dönemdeki Rusya'da da sanayileşme konusunda ileri gitmiş Avrupa toplumları kadar oturmuş olmadığı doğrudur. Ancak Rusya'nın, Avrupa coğrafyasındaki şehirlerinde oluşan "işçi sınıfı"nın bu alandaki açığı on dokuzuncu yüzyılda ortaya konan olağanüstü yoğunluktaki entelektüel tartışma ile kapatılabilecek seviyedeydi. Osmanlı toplumunda ise bunların her ikisi de mevcut değildi. Cenevre'de bir kütüphanede karşılaştığı Lenin ile fikir alışverişinde bulunan Sezaî Bey, bu nedenle, onun ihtilâlci tezlerinin Osmanlı örneğinde uygulanamayacağını düşünmüştü.
Dolayısıyla Osmanlı toplumunda "sol," toplumsal tabana dayanmayan bir düşünce hareketi olarak gelişti. "Sol"un bu karakteri Selânik başta olmak üzere sanayileşmenin nispeten ileri düzeyde olduğu Avrupa merkezlerinin Balkan Harbi sonunda kaybı sonrasında daha da güçlendi.
İlginç olarak, siyasal örgütler düşünce boyutunda "sol" ile bağlantı kurabiliyor, "sol" siyasetler uygulayabiliyor; ancak "sınıfsal" boyut taşıyan "sol" eylemciliği reddediyorlardı. Örneğin, Osmanlı İttihad ve Terakki Cemiyeti "antiemperyalizm" üzerinden kendisini "sol" bir örgütlenme olarak kavramsallaştırıyor, Enver Paşa ile Dr. Bahaeddin Şakir Bey, 1920 Bakü Doğu Halkları Kongresi'ne "sol" liderler olarak katkıda bulunabiliyorlardı. Buna karşılık Cemiyet, "Tatil-i Eşgâl Kanunu" ile grevleri engellemekte sakınca görmemiş, sosyalist hareketlere karşı sert önlemler almıştı. İstiklâl Harbi sırasında Mirsaid Sultan-Galiev'inkini andıran bir "İslâmî sosyalizm" söylemi kullanan Mustafa Kemal Paşa da kendisini anti-emperyalizm üzerinden siyaset yelpazesinin solunda konuşlandırır ve "Türkiye'de hususî bir sosyalizm" uygulanmasının gerekliliğini vurgularken, "işçi sınıfı" temelli bir "sol"u tehdit olarak görüyor, "komünizm" gerekirse onu da kendilerinin yapacağını savunuyordu.
Benzer şekilde, "sosyalist" harekete katılmış Osmanlı/ Türk entelektüelleri 1930'lu yıllarda "sınıf temelli" bir "sol"dan Kadro dergisinin dile getirdiği türde "anti-emperyalizm, Türk Tarih Tezi, Die Tat hareketi ve Hans Zehrer'in fikirleri"nin "sentez"i bir "Kemalist Sol"a yönelmeyi tercih etmişlerdi.
Bu, İkinci Meşrutiyet ve Erken Cumhuriyet dönemlerinde "sınıf temelli," Marksist vurguları kuvvetli "sol" hareketlerin örgütlenmediği anlamına gelmez. Ancak, bu hareketler marjinal olmanın ötesine geçemezken, kendisini düşünce, bilhassa "anti-emperyalizm" üzerinden "sol"da konuşlandıran hareketler geniş siyasal temsile sahip olmuşlardır.
Yeni "sol" neyin yerine?
Dolayısıyla 1960'lardan itibaren dünyada "yeni sol"un doğuşu ve sonrasında Sovyet tipi "sosyalizm"in çöküşü çerçevesinde "sol"un "sınıf" temeli vurgusunu azaltarak toplumun diğer kesimlerine açılan bir entelektüel eylemciliğe dönüşmesi ve güç kazanan feminizm, çevrecilik benzeri hareketler ve dışlanan toplumsal azınlık gruplarıyla köprüler kurması, Türk "sol"u için yeni bir fırsat doğurmuştur.
On dokuzuncu yüzyıl sonu ve yirminci asır başında toplumsal yapısının uyumsuzluğu nedeniyle "sol"u büyük çapta düşünce zemininde üretmiş ve anti-emperyalizm üzerinden milliyetçi vurguları baskın, devletçi ve Kemalist bir kavramsallaştırmaya dönüştürmüş toplumumuzda "sol"un global ölçekte dönüşmekte olduğu "özgürlükçü" akımlar şemsiyesi biçiminde değerlendirilmesinin siyasetteki derin tıkanmaya cevap verebilmesi mümkündür.
Özgürlükçü akımlar şemsiyesi olarak yeniden kavramsallaştırılan "sol"un söz konusu ideolojinin geleneksel ekonomik yaklaşımlarından bütünüyle kopmadan, "çalışan kitlelerin çıkarlarını" gözeterek neo-liberalizme alternatif tezler üretebilmesi de mümkündür. Milliyetçi, Kemalist, kimlik siyaseti temelli ana akım "sol" ile, on dokuzuncu asır gerçekliğinde yaşadığımızı zanneden anakronik marjinal "sol"un yerini böylesi bir "sol"un alması Türkiye siyasetinde bir "devrim" etkisi yaratabilir.
Doğal olarak bunlardan ikincisi oldukça kolay, kemikleşmiş ve sürekli tekrarlayarak toplumun bir bölümünü kendisinin "sol" olduğuna inandırmış ideolojinin tasfiyesini gerektiren birincisi ise fazlasıyla zordur. Ama bu ideolojinin çözülmesinin durdurulması mümkün olmadığı için söz konusu zorluk temelde bir zamana yayılma problemidir.
İslâm ile "sol" düşünce arasındaki ilişki ise bir diğer yazının konusudur.
Yazarlar
-
Yıldıray OĞURSessizlik neden en büyük tehdittir? 25.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehmi KORUSaldırılarla İran’a ‘‘Ölümlerden ölüm beğen’’ denildi 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mümtazer TÜRKÖNEDış Cephe ateş altında iken İç Cephe ne durumda? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İsmet BerkanFatih Altaylı’yı hapse atacağız diye hukuku dibine kadar zorladılar 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
İbrahim KahveciHer şey yolunda ise bu fahiş faiz nedir? 24.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akdoğan ÖzkanWashington’un İran takıntısının şifreleri 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mustafa KaraalioğluYeryüzü artık bir Vahşi Batı… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Alper GÖRMÜŞDoğru, ülke güvenliği demokrasisiz de sağlanabilir fakat bunu durmaksızın tekrarlamakta bir sorun va 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet TIRAŞUCUBE SİSTEM CEHENNEMİ… 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Ali ALÇINKAYA"Masada Milyonlar Var;"Barış, Özgürlük ve Demokratik Toplum İçin Örgütlenmeliyiz 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cihan AKTAŞTahran bir kez daha bombalanırken 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
İlker DEMİRİDAMCI İRAN, SOYKIRIMCI İSRAİL DEVLETİ Mİ? 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet Y. YılmazFıkra gibi ülke ama gel de gül! 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BULAÇSavaşın meşruiyeti ve ahlaki üstünlük meselesi 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Fehim TAŞTEKİNİran'ın zor seçimi: Topyekûn savaş ya da taksitle ölüm 23.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hakan AKSAYRusya, Suriye’den sonra İran’ı da kaybedebilir 22.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ali BAYRAMOĞLUKürt meselesinde CHP’nin yakın dönem öyküsü 21.06.2025 Tüm Yazıları
-
Figen ÇalıkuşuÖcalan İsrail için ne dedi? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Hasan Bülent KAHRAMANTürkiye için bir fırsat: CHP’de yeni kuşak siyaseti 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cafer SolgunDevlet “devletimiz” olur mu? 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mehmet ALTANBasın Tarihi: Neo-Mussoli’nin “Havuz Medyası” 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Çiğdem TOKERZeytin ağaçları ve şirketokrasi 20.06.2025 Tüm Yazıları
-
Akif BEKİBahçeli'ye muhalefet ikna oldu da ortağı olmadı mı? 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Erol KATIRCIOĞLUYeni milliyetçilik ve Öcalan 19.06.2025 Tüm Yazıları
-
Cansu ÇamlıbelCHP Grup Başkanvekili Gökhan Günaydın: CHP anayasa değişikliği masasına oturmayacak, öyle bir komisy 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Ümit AkçaySıcak yaz 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Elif ÇAKIRNihai hedef Türkiye mi? 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mensur AkgünOyun içinde oyun… 18.06.2025 Tüm Yazıları
-
Aydın SelcenDemokrasiye giderken cumhuriyetten olmak 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Mücahit BİLİCİModern katil 17.06.2025 Tüm Yazıları
-
Gökhan BACIKTürkiye ne yapmalı? 17.06.2025 Tüm Yazıları
Yorum yazarak yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan yorumlardan Marmara Yerel Haber (marmarayerelhaber.com) hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Yazarın Diğer Yazıları
19.11.2018
12.11.2018
5.01.2018
29.10.2018
22.10.2018
15.10.2018
24.09.2018
16.09.2018